Marc Foster´in ´A MAN CALLED OTTO´su uyarlandığı romanın ilk filminden daha iyi.
İsveçli yazar Fredric Backman’ın romanı vatandaşı Hannes Holm’dan sonra Marc Foster tarafından ikinci kez beyaz perdeye aktarılıyor. Filmin hasletlerinden biri, negatif karakterli başkahramanı olmasına rağmen, sevgi ve dayanışmayla ilgili insancıl mesajlar vermesi. Oscar’lı David Magee’nin senaryoda yaptığı değişiklik ve eklemeler konuya zenginlik katmış.
‘A MAN CALLED OTTO’
Yön: Marc Foster
Sen: David Magee
Gör: Matthias Koenigswieser
Müz: Thomas Newman
Kur: Matt Cheese
Oyn: Tom Hanks - Mariana Trevina - Rachel Keller - Manuel Garcia-Ruefo - Truman Hanks - Body Wilson - Mark Bayda - Camaron Britton - John Haggins - Tony Bringham
İsveçli yazar Fredric Backman’ın 2012’de yayımlanan ‘Owe Adında Bir Adam / En Man Som Heter Ove’ romanından uyarlanan Hannes Holm yönetimindeki aynı adlı film 2017 yılında Yabancı Dilde En İyi Film ve Makyaj dallarında Oscar’a aday gösterilmişti. Aynı romandan yedi yıl aradan sonra Marc Foster yönetiminde ‘Hayata Rövaşata Çeken Adam / A Man Called Otto’ başlığıyla filmin yeniden çevrimi yapıldı.
Genelde, ‘remake’ler orijinal filmlerin gölgesinde kalır diye bilinir. Her iki filmi izlemiş biri olarak, bu kuralın bu film için işlemediğini söyleyeyim. Romanın Hollywood uyarlamasının orijinal İsveç filminden daha iyi olduğunu belirteyim. Kıyaslamaya oyuncu kadrosundan başlıyayım: Tom Hanks deneyimli İsveçli aktör Ralf Lassgard’dan kıyaslanamayacak derecede daha iyi. İkinci rol sayılan komşu kadında Meksikalı Mariana Trevino, karizmasıyla filme müthiş sıcaklık katarak, ilk filmdeki İranlı aktris Bahar Pars’a fark atıyor. İkinci filmde deneyimli yazar David Magee’nin senaryoda yaptığı hoş değişiklik ve eklemeler konuya zenginlik katıyor. Marc Foster’in kusursuz sinematografisi ve teknik kadrosunun katkısı, iki film arasındaki farkı açan faktörler.
Aile beklenmedik kişilerle kurulabilir
Filme ille bir kusur yüklemek gerekirse, dağıtıcı firmanın filmi ‘Hayata Rövaşata Çeken Adam’ gibi anlamsız ve ilgisiz bir başlıkla vizyona sokmasını yadırgadığımı söyleyebilirim. Marc Foster’in tıkır tıkır işleyen mizanseni, kurgucu Matt Cheese’in filmin geçtiği dönemle geriye dönüşlerdeki akıcı kurgusuyla geçmişte yaşanmış büyük bir aşkı, geride kalan büyük bir trajediyi gözler önüne seriyor. Filmin hasletlerinden biri, negatif karakterli ve her an intihar etmesi beklenen bir başkahramanı olmasına rağmen, sevgi üzerine, dayanışma üzerine, hayvanları sevme ihtiyacı üzerine insancıl mesajlar vermesi ve iyimser bir finalle noktalanması.
Marc Foster 1969 Almanya doğumlu İsveçli bir yönetmen, yapımcı ve senaryo yazarı. 13 yıllık kariyerindeki tek uluslararası başarısı 2004’te ‘Düşler Ülkesi / Finding Neverland’ ile Venedik Film Festivalinde kazandığı Lanterna Magica Ödülü. Aynı filmde birlikte çalıştığı David Magee En İyi Senaryo dalında Oscar’a aday gösterilmişti. Marc Foster’in bilinen filmleri arasında, Halley Berry’ye kariyerinin tek Oscar’ını kazandıran ‘Kesişen Yollar / Monster’s Ball’, Bond filmi ‘Uçurtma Avcısı / The Kill Runner’, ‘Lütfen Beni Öldürme / Stranger Than Fiction’ ve ‘Dünya Savaşı Z / World War Z’ var.
Film Pennsylvania’nın bir banliyösünde geçer. Bir çelik şirketinden emekli, yaşlı, geçimsiz, asosyal, huysuz bir insan olan Otto (Tom Hanks) hayatta tek bağı olan çok sevdiği eşi Sonya’nın (Rachel Keller) ölümünden sonra yaşama sevincini kaybedip intihar etmeyi aklına koymuştur. Bulunduğu mahalleye taşınan iki çocuklu Meksikalı bir çift Otto’nun yazgısını değiştirir. Ailenin temel direği sevecen, hayat dolu, esprili ve sıcakkanlı Marisol’un (Mariana Trevino) gösterdiği yakınlık, insanlarla (kavga etme dışında) iletişim kurmak istemeyen Otto’yu hayata bağlar. İntihar girişimleri hep fiyaskoyla neticelendiğinden, Otto karısının ölümünden bu yana kendisine iyilik yapmak için yaklaşan, temiz kalpli, mütevazı, dürüst, yardımsever Meksikalı komşusuna yakınlık gösterir. Her şeye son vermeye kararlı, hayattan vazgeçmiş huysuz ihtiyar Otto’nun hayatına dokunan kıvrak zekâlı Marisol ve eşi Tommy (Manuel Garcia-Rulfo) inatçı komşularının hayatını değiştirmeye odaklanırlar.
Sevgi dolu Marisol ve beceriksiz ama iyi niyetli kocasının sıcak yaklaşımı Otto’nun hayatı farklı bir şekilde görmesini sağlar. Aşk, kayıp ve hayat hakkında eğlenceli olan film bu yönüyle ailenin bazen en beklenmedik yerlerde bulunabileceğini gösteriyor. Film geriye dönüşlerle Otto’nun Sonya ile yaşadığı mutlu günleri ekrana getiriyor. Altı ay önce kaybettiği karısıyla bir tren yolculuğunda tanışan Otto, Sonya’nın hamilelik kararını bir Niagara Şelalesi gezisiyle kutlamak istemiştir. Ancak dönüş yolunda bindikleri freni bozuk otobüsün devrilmesiyle Sonya düşük yapar ve hayatını felçli olarak sürdürür. Eşinin ölümünden sonra günlerini mezarlığı ziyaret ederek geçiren Otto’nun tek eğlencesi, (karısına gününü nasıl geçirdiğini anlatmanın dışında) bıktırdığı komşularını eleştirmek ve acımasızca yargılamaktır.
Asosyal, huysuz ihtiyar
Kötü niyetli insanlara, saygısızlara, çıkarcılara, fırsatçılara, ahlaksızlara ve bozuk düzene savaş açmayı yaşama sebebi sayan Otto, yaşadığı yeni tecrübeden sonra insanlara yakınlaşıp faydalı olmanın önemini kavrar. Filmde Sonya’nın öğretmenlik yaptığı okulda dışlanmış trans öğrencisi Malcolm’a (Marc Bayda) yaptığı iyiliği, Otto yıllar sonra mahalleye bisikletiyle servis yapan aynı kişinin ağzından öğrenir. Filmdeki diğer bir hoşluk da Otto’nun oturduğu mütevazı mahalledeki evlerin tümünü yıkıp, gökdelen dikme hevesindeki paragöz müteahhittin planının bir kadın TV sunucusunun aracılığıyla bozulması. Aynı televizyoncu Otto’yu bir tren istasyonunda raylara düşen bir yaşlı adamı, hayatını tehlikeye atarak kurtardığını gösteren bir video kaydından tanımıştı. İstasyonda bulunan bir görgü tanığı kaydettiği görüntüyle Otto’yu medyatik bir kahraman yapmıştı. Müteahhittin avukatının evlerinden çıkarmak için geldiği Otto’nun zenci komşuları, Anita ve felçli kocası Reuben TV muhabirinin müdahalesiyle evlerini koruyabilmişlerdi.
Oyuncu kadrosuna gelince… Film süresince ekranda gözüken, asık suratlı, pinti, geçimsiz, kavgacı, tüm komşularıyla sorunlu, herkesi aşağılayan, asosyal huysuz ihtiyar rolünde Tom Hanks çok başarılı. Hanks geçmişi acılı, hayata ve çevresindeki insanlara öfkeli portrenin dönüşümünü inandırıcı bir performansla izleyiciye ustalıkla aktarabiliyor. 1956 California doğumlu aktörün ‘Er Ryan’ı Kurtarmak / Saving Private Ryan’ (1998) ve unutulmaz ‘Forest Gump’ (1994) ile En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında iki Oscar Ödülü var. Tom Hanks bir önceki filmi Baz Luhrmann’ın ‘Elvis’inde şarkıcının menajeri Albay Tom Parker rolünü oynamıştı. Birçok eleştirmen Hanks’in başrol oyuncusunun önüne geçmeye çalışan performansını eleştirmişti.
Ünlü TV dizisi ‘Club De Cuervos’ ile tanınan, 45 yaşındaki yetenekli Meksikalı oyuncu Mariana Trevino’ya Marisol rolünde gösterdiği başarının Hollywood kapılarını açacağını düşünüyorum. Filmde Trevino, karşısındaki huysuz ihtiyar, sert yapıyı yumuşatma konusunda sabırlı ve etkili bir karakteri ustalıkla canlandırıyor. Yine (aralarında ‘Fargo’nun da olduğu) TV dizileriyle tanınan güzel aktris Rachel Keller (31), filmde Otto’nun talihsiz eşi Sonya rolüyle sinemada ilk önemli sınavını veriyor. Filmin ikinci Meksikalı oyuncusu Manuel Garcia-Rulfo (42) sakar komşu Tommy’yi canlandırıyor. En ünlü filmi Akira Kurosawa Hollywood remake’i ‘Muhteşem Yedili / The Magnificent Seven’ westerni. Truman Hanks kariyerinin ikinci filminde gerçek hayattaki babasının gençlik dönemini ete kemiğe büründürüyor. İlk filmi yine babası Tom Hanks ile oynadığı Paul Greengrass’in ‘Dünyadan Haberler / News Of The World’ westerniydi.