“Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim.” Mustafa Kemal Atatürk
Atamın bu sözünü ve yanında bilardo oynarken ki fotoğrafını Türkiye’de gittiğim her bilardo salonunda bir çerçeve içinde gördüm. Geçtiğimiz hafta bir kez daha Atamın haklı olduğunu gördük. Gençlerimizin oynadığı bir futbol maçında ne zekaları ne de çeviklikleri konuşuldu. Peki neden? Neden ülkemizin en başarılı lisesinde bir gencimiz bir futbol maçında Nazi selamı yaptı? Bu sorunun içinde iki farklı soru yatıyor. Nasıl Nazi selamı vermeyi uygun bulduğu ve neden bu hareketi bir spor müsabakası sırasında yaptığı. Bu iki sorunun cevabı, birçok başka sorunun cevabı gibi, eğitim.
Tarih nerede biter? Sormaya çalıştığım soru şu: Siz tamamen sıfırdan bir tarih müfredatı yaratacak olsanız nereden başlatırsınız, nerede bitirirsiniz? Başlangıcın bütün ülkelerin müfredatında farklı olmasına rağmen, sonu neredeyse her zaman Soğuk Savaş. Dünyadaki bütün dengelerin bir nebze de olsa yerine oturduğu, günümüz teknolojilerinin, politikasının ve ekonomisinin netleştiği son büyük olay. Türkiye için bu geçerli değil. Hayır, Soğuk Savaş’ın ülkemizdeki etkisi çok büyük, geçerli olmayan tarihin Soğuk Savaş’ta bitişi. Türk tarih müfredatı genellikle Atatürk’ün ilke ve inkılapları ile sonlanıyor. Zaten kronolojik olarak ilerleyen tarih derslerinde son sınıf tarih dersinin adı “İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük”. Bunun sebebini anlayabiliyorum. Dünyanın en eski ve köklü ülkelerinden biri olduğumuz için tarih müfredatına bütün Türkiye tarihini sığdırmak gerçekten de zor bir iş. Bu problemin çözümü de erken Osmanlı tarihine yoğunlaşılarak, yakın geçmişteki dünya tarihini azaltmakta bulundu. Bunun sonucu ne mi oldu? Malazgirt’in 1071 yılında Anadolu’nun kapılarını açtığını ama uzay yarışını bilmeyen bir gençlik yetişti.
Ve işte tam olarak bu yüzden geçtiğimiz hafta yaşanan olayın bir daha yaşanmaması için okullarımızın gençlerimize II. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş başta olmak üzere, Atatürk sonrası tarihini de öğretmesi gerekiyor. II. Dünya Savaşının bir parçası olarak da kesinlikle Holokost eğitiminin yer alması gerekiyor.
ÜAL’deki yıllarım
Tam dokuz sene önce Üsküdar Amerikan Lisesinde okumaya başladım. Söylemem gerekiyor ki benim okuduğum yıllar içinde okul müfredatında Holokost konusuna büyük önem veriliyordu. İngilizce dersinde ilk okuduğum kitap Anne Frank’in günlüğüydü. Ayrıca birçok Holokost ve II. Dünya Savaşı temalı makaleler de okumuştuk. Okulum bence bahsetmiş olduğum probleme çok yaratıcı bir çözüm bulmuştu. Tarih müfredatını değiştirmeyerek eksiklerini başka derslerle harmanlayarak kapatmıştı.
Biz insanlar olarak ne yazık ki bazen hata yapmadan öğrenemiyoruz. Bu yüzden de yaptığımız hataları unutmamamız, unutturmamamız gerekiyor. İşte tam olarak okullarımızın gençlerimize Holokost eğitimi verilmesi gerekiyor. Ancak bu şekilde geçmişimizdeki kara sayfaların yerine geleceğimizde parlak sayfalar yazılabilir.
Sporda eğitim
Bir başka konu ise spor. İtalya’da neredeyse her takımın holigan taraftarları sağcı veya aşırı sağcı politik düşüncelere sahip. Daha önce yazmış olduğum bir yazımda Paolo Di Canio’nun Lazio taraftarı ile Nazi selamı vermesinden ve sırtına Mussolini dövmesi yaptırmasından bahsetmiştim. Bu tarz hikayeler ne yazık ki İtalya’ya özgü değil. Ne yazık ki futbol taraftarları, özellikle de holiganları büyük çoğunlukla belirli bir demografikten oluşuyor. Bu sebepten ötürü ortalama bir futbol taraftarı ırkçı ve cinsiyetçi olabiliyor. Neredeyse her Şampiyonlar Ligi maçından önce ırkçılık üzerine kamu spotlarının olması da bundan kaynaklı. Birçoğumuzun sporlarla olan etkileşimi sosyal medya üzerinden gerçekleşiyor. Tuttuğumuz takımın Instagram hesabını takip ediyor, sevdiğimiz sporlarla ilgili tweetler beğeniyoruz. Problem de tam olarak burada başlıyor. Eğer gençlerimiz belirli değerlere sahip olmadan sosyal medya kuyularına bırakılırsa istemediğimiz düşüncelerden etkilenebilirler. Bunun bence ana çözümü genç yaşta verilmesi gereken sosyal medya okuryazarlık eğitimidir. Ama konumuz spor olduğu için oraya yoğunlaşmak istiyorum.
Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olan her okulda zorunlu beden eğitimi dersleri veriliyor. Bu derslerde farklı spor branşlarının kuralları öğretiliyor ve belirli atletik yeteneklerimizi geliştiriyoruz. Genç yaştan sporun önemini anlamak için ve belirli bir entelektüel seviyeye ulaşmamız için çok yararlı bir ders olduğunu düşünüyorum. Ama bu, dersi geliştiremeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Bütün spor dallarında önemli yer sahibi olan “Fair Play” kuralları, ahlaklı bir sporcu olmak, düzgün bir taraftar olmak ve sporda hoşgörü üzerine dersler de verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Kendi derslerimi hatırlıyorum, futbola hiç ilgisi olmayanlara ofsayt kuralının nasıl işlediği, baskete ilgisi olmayanlara saniye kuralları ezberletilirdi. Maçta kavga gerginlik çıkarsa ne yapmamız lazım, nasıl taraftarlar olmamız lazım, misafir takımları nasıl ağırlamamız lazım, bunları hiçbir zaman öğrenmedik.
Bir kez daha söylemek istiyorum ki belki de her şeyin sebebi eğitimdir. Daha doğrusu hem her şeyin sebebi hem de sonucudur eğitim. Dediğim gibi, bazen hata yapmadan öğrenmiyoruz. Hata yaptık. Şimdi öğrenme sırası.