•Sağcı, solcu kime sorsanız, ´bizde´ Yahudi düşmanlığının olmadığını iddia eder. Bir adım ötesinde, varsa da bu düşmanlığın muhafazakâr/İslamcı çevre ile sınırlı olduğu ileri sürülür. Oysa, hiç de öyle değil. Bir yandan kendine solcu diyenler arasında, diğer yandan eğitimli, seküler, Batılı hayat tarzını benimsemiş ´Beyaz Türk dünyası´nda, ´Yahudi komplosuna´ inanan pek çok insana rastlamış biriyim. Bence, bu zihniyetin bir adım ötesi, her Yahudi´ye ´kuşku´ ile bakmaktır ve bu da bir tür Yahudi düşmanlığıdır. •Yüzlerce yıldır yaşadığınız bir ülkede, size hep kuşku ile bakıldığını düşünün. İlgili, ilgisiz her konuda, hatta bazı durumlarda sempati ifade etmek için bile, ´Yahudiliğinizin altının çizildiğini düşünün. Dikkat çekmemek için isminizi ´Türkleştirmek´ zorunda kaldığınızı düşünün. Her zaman içinde yaşadığınız ülkeye ´sadakatinizi sergilemek zorunda kaldığınızı düşünün. Nuray Mert – www.politikyol.com
Bu Haftanın “Takılanlar”ı
Gelelim, olayın ülkemizde yaşanan biçimi ve Yahudi vatandaşlara yansıması konusuna. Sağcı, solcu kime sorsanız, ‘bizde’ Yahudi düşmanlığının olmadığını iddia eder. Bir adım ötesinde, varsa da bu düşmanlığın muhafazakâr/İslamcı çevre ile sınırlı olduğu ileri sürülür. Oysa, hiç de öyle değil. Bir yandan kendine solcu diyenler arasında, diğer yandan eğitimli, seküler, Batılı hayat tarzını benimsemiş ‘Beyaz Türk dünyası’nda, ‘Yahudi komplosuna’ inanan pek çok insana rastlamış biriyim. Bence, bu zihniyetin bir adım ötesi, her Yahudi’ye ‘kuşku’ ile bakmaktır ve bu da bir tür Yahudi düşmanlığıdır.
Yüzlerce yıldır yaşadığınız bir ülkede, size hep kuşku ile bakıldığını düşünün. İlgili, ilgisiz her konuda, hatta bazı durumlarda sempati ifade etmek için bile, ‘Yahudiliğinizin altının çizildiğini düşünün. Dikkat çekmemek için isminizi ‘Türkleştirmek’ zorunda kaldığınızı düşünün. Her zaman içinde yaşadığınız ülkeye ‘sadakatinizi sergilemek zorunda kaldığınızı düşünün.
Yahudi olmayan vatandaşların, devlete, hükümetlere karşı itirazlar ‘muhalefet’ iken, sizin aynı şeyi yapmanızın altında ‘gizli nedenler’ olabileceği imaları altında kaldığınızı düşünün. Nihayet, İsrail devletinin, Filistinlilere karşı uyguladığı vahşi siyasetlerin her yeni adımında, ‘zan’ altında kaldığınızı düşünün.
Düşmanlık, her zaman, doğrudan ifade bulmaz; sözünü ettiğim koşullar altında yaşamak zorunda kalmak da bir düşmanlık türüdür. Üsküdar Amerikan Lisesi öğrencilerinin sergilediği tavır tam da böyle bir ortamda mümkün olur.
Siz hiç Ulus Musevi Lisesi’ni bir vesile ile ziyaret ettiniz mi? Kendini gizlemek zorunda hisseden bir yapı ve inanılmaz güvenlik tedbirleri ile korunuyor. Kendi ülkenizde, okula giderken buna şahit olsanız nasıl hissederdiniz? En aklı başında geçinenler bile, en azından dünyanın dört bir yanındaki Yahudilerin neden İsrail devletinin varlığını önemsediğini anlamazdan geliyor.
Bırakın geçmişte yaşananlar ve bunun hafızasını, yaşadığınız ülkelerde, ‘hep yabancı’ muamelesi görseniz, İsrail devletinin varlığını, hini hacette sığınılacak tek yer, bir ‘güvence’ olarak görmez misiniz? Buna karşın hem dünyanın her yanında hem İsrail devletinin içinde, bu devletin uyguladığı siyasetleri eleştiren pek çok Yahudi var. Buna rağmen, dışardan bakanların, tüm Yahudileri, bu devletin suçlarından sorumlu tutmak nasıl hissettirir, bir düşünün.
Diğer taraftan, Üsküdar Amerikan Lisesi öğrencilerinin yaptığını, İmam Hatip Lisesi öğrencileri yapsa (haklı olarak) kıyameti koparacak olanların çoğunun, söz konusu olan Amerikan lisesi olunca aynı tepkiyi vermedikleri de ortada. Aksi takdirde, bu ülkede antisemitizm, Yahudi düşmanlığı, ciddi bir tartışma konusu olmak gerekirdi. Bu konuyu yakından izleyen biri olarak, durumun böyle olmadığını biliyorum.
En Batılı, seküler, liberal çevrelerde, ne zaman bu konuyu gündeme getirsem, ‘abartıyorsun’ tepkisi alırım. Dahası, kendisi de gayrimüslim azınlığa mensup bir aydının ağzından benzer şeyleri duymuş biriyim. ‘Bari gayrimüslimler aralarında dayanışsın’ demiyorum, ‘bari kendisi de ayrımcılığa maruz kalanlar bu koroya katılmasalar’ diyorum.
Ancak, bu şartlar altında, Yahudi cemaatinin içine kapanmasını doğal karşılamak yerine, gizli anlamlar yüklemek neyin nesi? Dahası, birbirini güvence olarak gören insanları, sanki çok anlaşılmaz bir şeymiş gibi, ‘Yahudiler birbirini tutar’ diye mimlemek nasıl bir anlayıştır?
Son olarak, Üsküdar Amerikan Lisesinde Yahudi bir öğrenci olmak nasıl bir şeydir? Son olay vesilesi ile tüm bunlara bir kez daha dikkatinizi çekmek istedim, o kadar.
Nuray Mert
https://www.politikyol.com/uskudar-amerikan-lisesi-ve-yahudi-dusmanligi/
İddia doğruysa insan hangisine üzüleceğine şaşırıyor:
Azınlıkta oldukları bir toplumda 2. Dünya Savaşı sırasında yaşadıkları soykırım hatırlatılan Yahudi gençlere mi...
Bunun ne kadar vahim bir şey olduğunu kavrayamamış; tezahüratının, şakasının ne kadar zalimce olduğunun farkında olmayan liselilere mi...
Üstelik olayın gerçekleştiği yer bir Amerikan okulu.
Bu olay sicillerine işlense, aralarından birçoğunun girebilmek can attığı Amerikan üniversitelerinin hiçbirine kabul edilmeyeceklerinin
bile bilincinde değiller.
Üsküdar Amerikan Lisesi’nde bir Nazi yapılanması olduğunu sanmıyorum.
Olay muhtemelen içlerinden bir şapşalın fikrine, maçın heyecanıyla diğerlerinin de katılmasıyla cereyan etti.
Ama görmezden gelsen olmaz, sicillerine işlesen bunlar daha çocuk.
E ama bunlar çocuksa öbürleri de çocuk...
Gel de çık işin içinden.
Okul yönetimleri nasıl bir süreç işletecek bilmiyorum.
Ama her şeyden önce her iki okulun gençlerinin bu yaz ivedilikle Auschwitz gibi bir Nazi kampı müzesine ortaklaşa lise ziyareti yapmaları şart.
Ki anlasınlar o selamın ne olduğunu ve Yahudi akranları için ne ifade ettiğini.
Savaş Özbey
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/savas-ozbey/amerikan-okulunda-nazi-selami-iddiasi-42234647
Bahçeşehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ayşe Nilüfer Narlı: Büyük bir insanlık suçu ve dramına yol açan Nazi ideolojisinin yıkıcı etkileri hakkında Türkiye’de yeterince bilgilendirme olmadığını düşünüyorum. Ayrımcılık ve ötekileştirmenin en zalim örneği olan ve Nazi döneminin en korkunç olayı olan Holokost konusunda genç nesillerin bilgilenmesinin önemi açıktır. Nazi propagandasıyla antisemitizmi ülkenin her yanına büyük bir hızla yayan Nazilere selam verilmesinin ahlaki sorumluluğunun farkında olmamak çok acı. Bu konuda gençlere farkındalık kazandırmak için eğitim faaliyetleri düzenlenmesi önemlidir. Ayrımcılık ve empati eksikliği kitle kıyımlarına yol açmıştır.
https://www.hurriyet.com.tr/gundem/gencler-bu-kadar-acimasiz-olmayin-42234870
Şimdi “biz sandığın gibi çocuk değiliz, kökeni ne olursa olsun faşistlerin kullandığı anlamda bile isteye kullandık o selamı” diyebilir tabii o çocuklar. Ama gerçekten öyleyse büyük sersemlik etmiş olurlar tabii. Faşistler bu çocukların "nazi selamı "kullanmasından hoşlanmazlardı. Çünkü Üsküdar Amerikan Lisesinin çocukları da muhtemelen faşistlerin üstün ırk kabul ettikleri Töton ırkından değiller. Faşistler bu selamı sadece üstün ırk mensuplarının kullanması gerektiğine inanırlardı. Öyle olduklarına inandığımdan değil ama kendilerini “üstün ırk” mensubu gibi görüyorsa o liseliler, “yerli/milli” semboller bulmalılar. Elin ritüeliyle “üstün ırk” savunuculuğu mu yapılır?
Üsküdar Amerikan Lisesinden o çocuklar tabii ki faşist değiller. İşte bu nedenle durum çok ama çok daha vahim. Faşist olanla olmayanı nasıl ayıracağız peki, faşist olmayanlar da böyle yaparsa? İnsanlığın karşılaştığı en aşağılık rejimin sembollerinden birini görünmez hale getirdiklerinin farkında değil o çocuklar.
Oysa duyarlı insanlar bu konuda ne kadar dikkatlidirler. Örneğin ABD’de, nazilerden çok çok önce kullanılan, onlarınkine tıpatıp benzeyen “Bellamy Selamı” vardı bir zamanlar. 1892 yılında ABD’de Bağlılık Yemini kampanyası sırasında böyle selamlarlardı birbirlerini gençler. Ne zamanki naziler de kullanmaya başladı, bu utanca ortak olmamak için artık kullanmaz oldular. ABD Kongresi 22 Aralık 1942'de Bayrak Kanunu'nda bir değişiklik yaparak Bağlılık Yemini'nin "sağ el kalbin üzerinde duracak şekilde" okunmasını kararlaştırdı. Bellamy selamı hızla hafızalardan silindi.
Çünkü "nazi selamı" kibrin, insan sevmezliğin, işkencenin, vahşetin sembolüydü. Şaka ya da rakibi incitmek için de kullanılacak türden bir selam değil yani. Winker’in kitabını mutlaka okusunlar isterim o “çocuklar”.
“Çocukların“ yaptığı densizlikten rahatsızlık duyduğunu açıklayan Üsküdar Amerikan Lisesi öğretmenlerine de nacizane bir önerim var. O çocuklara August Landmesser’i anlatsınlar. Landmesser, 1936 yılında çalıştığı Hamburg'daki bir tersanede yeni bir Nazi donanma gemisi denize indirilirken nazi selamı veren yüzlerce kişi arasında o selamı vermeyen tek “iyi insandı”. Katıksız bir Alman olan Landmesser, bir Yahudi kızına aşıktı çünkü. Sevgilisinin ulusuna yapılanlara itirazı vardı. Akıbetinin ne olduğu halen bilinmez. Ama tarih o" nazi selamı "veren alçakları değil, Landmesser’i yazar.
Yani sevgili öğretmenler, o çocuklara tarihte nasıl iyi yer alacaklarını öğretin. Kalplerinin üzerine ellerini koyarak selam vermeyi de.
Onlar çocuk ama siz değilsiniz.
Mustafa K. Erdemol
https://halktv.com.tr/makale/ne-yaptiniz-cocuklar-o-nazi-selami-var-ya-724574
Son 15 yılda bölgesindeki en dinamik ekonomiyi kurmuş olan İsrail’de demokrasiyi ve yargının bağımsızlığını savunan iş dünyası hükümete karşı tutumunu sürdürmeye kararlı görünüyor. İş insanları, birbirine düşman gruplar yaratarak ülkeyi bölmeye çalışan gerici hükümetin İsrail’in ve bölgenin geleceğini tehdit ettiğini öne sürerek Netanyahu’ya karşı çıkıyor ve yargı bağımsızlığının mutlaka korunması gerektiğini vurguluyor. İsrail’de ‘Tek Adam’rejimi kurmak isteyen Netenyahu’nun kabinesinde daha önce rüşvet verme, evrakta sahtecilik yapma, vergi kaçırma gibi adi suçlar nedeniyle hüküm giymiş kişilerin yer alması da iş dünyasının tepkisini çekiyor.
Bloomberg’in haberine göre, İsrail’in en büyük yatırım fonlarından birini yöneten Erez Shachar da 10 haftadır protesto gösterilerine katıldığını ve hükümeti suçlayan sloganlar attığını belirterek İsrail’in geleceği için bu bölücü hükümetten bir an önce kurtulmak gerektiğini vurgulamış.
İsrail’de iş dünyasının yanısıra ekonomi bürokrasisi de hükümetin tasarladığı “yargı reformu”nun ekonomi için vahim sonuçlara yol açabileceğini belirtiyor. İsrail Merkez Bankası Başkanı Amir Yaron, bu sözde reformun gerçekleşmesi halinde İsrail’in kredi notunun düşebileceğini açıkladı. İsrail’in önde gelen 300 ekonomisti ile 50 önemli yabancı ekonomistten oluşan grubun ise “yargı reformu”nun gerçekleşmesi halinde İsrail’de yalnızca demokrasinin değil İsrail ekonomisinin de büyük darbe yiyeceğini vurguladığı anlaşılıyor.
Osman Ulagay
https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/israildeki-demokrasi-savasi-bize-ne-anlatiyor/686571
Hükümet cephesinde protestolara karşı tam bir kayıtsızlık gözlenirken İsrail güvenlik güçlerine protestoculara karşı sert güç kullanımı talimatı veriliyor. Bu durum hem İsrail toplumunda tepkilerin her geçen gün alevlenmesine hem de uluslararası kamuoyunun İsrail’e karşı tutumunu sertleştirmesine sebep veriyor. Mevcut İsrail hükümetinin aşırı sağ ortaklarından biri olan Itamar Ben-Gvir’in Tel Aviv polis merkezine gelerek göstericiler için anarşistlere geçit vermeyeceğini söylemesi; bir diğer aşırı sağcı ortak olan Bezalel Smotrich’inse gündemine gösteriler yerine Batı Şeria’daki yasadışı yerleşimleri koyması ve Filistinlilere uygulanan şiddet içerikli müdahaleleri ve ölümlerle sonuçlanan saldırıları meşru göstermeye çalışması kamuoyunda büyük tepkilere yol açtı. Dindar partilerin ve Likud’un bu sözde yargı reformunu normal bir Knesset prosedürü gibi ele alması ve diğer yasalar seviyesinde “normalleştirmeye” çalışması ise İsrail muhalefetinin tekrar aktif bir şekilde çalışmasına yol açtı. İsrail muhalefeti seçimlerden sonra kaybettiği motivasyonu sokakta bularak kampanya döneminden daha fazla İsrailliye temas etmek adına bu fırsatı değerlendiriyor.
İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ise sözde yargı reformunun gündeme geldiği ilk günden itibaren hem hükümet hem de muhalefet kanadını teskin edici açıklamalar yaparak taraflarla bir orta yolu bulma adına görüşme yapmaya çalışıyor. Buna rağmen ne hükümeti yargı reformu konusundaki ısrarından vazgeçirebilmiş ne de İsrail sokaklarında göstericilerle yan yana protestolara dahil olan muhalefet partileri ve liderlerini teskin edebilmiş durumda. Bir önceki başbakan ve yargı reformu karşıtı Naftali Bennett ise iki tarafın ortak noktada uzlaşması konusunda olumlu tavır alacaklarını belirterek olayların bu şekilde devam etmesi halinde yaralanmaların artacağı ve polis şiddetinin ölümlere sebep olacağını vurguluyor.
Altını çizmekte fayda gördüğüm bir diğer husus ise, sözde yargı reformuna karşı uluslararası kamuoyu tepkisinin başını çeken aktörlerinden Amerika Birleşik Devletleri’nin tavrıdır. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, hükümet ortaklarından Smotrich özelinde yaptığı değerlendirmesinde, hem yasadışı yerleşimcileri hem de protestoları ele alarak “sorumsuzca”, “mide bulandırıcı”, “iğrenç” ifadeleriyle son olayların İsrail hükümetini ne derece yalnızlaştıracağını göz önüne serdi. Ayrıca ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin geçtiğimiz hafta gerçekleşen Tel Aviv ziyareti sırasında “bağımsız yargının” önemine vurgu yapan bir konuşmaya imza atarak en son Donald Trump’un başkanlığı sırasında İsrail’i ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Mark Pompeo’nun İsrail’deki Çin yatırımlarını eleştiren sert konuşmasını akıllara getirdi. Price'ın demeci, diaspora Yahudiliğinin ve ABD’nin, Trump döneminde de iktidarda olan Binyamin Netanyahu ve hükümetine karşı tavrını değiştirmediğinin en büyük emarelerinden biri olarak görülebilir.
Selim Han Yeniacun
Ben buna “hukuk yoluyla darbe” diyorum. Bu yasa değişikliği geçerse parlamento nezdinde “kuvvetler birliği” gerçekleşmiş olacak. Bir başka deyişle, yargı gücü parlamentoya bağlı hale gelecek. İsrail’de parlamentonun gücünü denetleyen kurum, Yüksek Mahkeme. Örneğin, parlamentodan insan haklarına aykırı bir yasal düzenleme geçerse buna engel olabilecek tek güç, Yüksek Mahkeme’dir. İsrail’in kuruluşundan bu yana genel olarak, Yüksek Mahkeme, hükümetin aldığı kararları destekleyen bir kurum olmuştur. Sağcılar daha çok da aşırı sağcılar tarafından yıllardır “solcu” olmakla suçlansa da Yüksek Mahkeme tarihsel olarak sistemle uyumlu bir profil çizdi. Ancak elbette bunun istisnaları oldu.
Mesela Arap partilerinden bazıları parlamento kararıyla kapatılmak istendiğinde, Yüksek Mahkeme hukuken doğru olmadığı gerekçesiyle bu kararları iptal etti. Öte yandan Yüksek Mahkeme, hükümetin icraatları için de bir tür denetleme işlevi görüyor. Mesela halen başbakanlık görevini yürüten Benjamin Netanyahu için açılmış birkaç tane yolsuzluk davası var. Deniliyor ki, “Başbakan olduğu sürece Netanyahu’nun dokunulmazlığı olması gerekir ve bu davalar başbakan olduğu sürece bekletilmelidir.” Aynı zamanda koalisyon ortağı olan dinci partilerden Şas’ın lideri de daha önce yolsuzluktan iki yıl hapis yattı. Şimdi kendisi İçişleri Bakanı olmak istiyor. Ancak Yüksek Mahkeme bunu da reddediyor.
Aslında 1995’e kadar Yüksek Mahkeme bu kadar güçlü değildi. 1995’te yüksek yargıç Aharon Barak’ın öncülük ettiği bir yasa değişikliği ile Yüksek Mahkeme bugünkü gücüne ulaşmış oldu. Yüksek Mahkeme’nin gücüne karşı olanlar ise 1995 öncesine yani parlamentonun yargının üstünde olduğu döneme dönmek istiyor. İsrail parlamentosu 120 üyeden oluşuyor. Bu yasa tasarısı geçerse, salt çoğunluk ile yani 61 oyla hükümet her türlü kararı alabilecek. Bunun da İsrail demokrasisinin sonunu getireceği söyleniyor ki bence de doğru.
Yargı reformu denilen bu düzenleme karşısında pozisyon alan tarafları sağ-sol olarak değerlendirmek de doğru değil. Örneğin, bazı dinci gruplar da parlamentonun bu kadar güçlenmesinden rahatsızlar ya da merkez sağda yer alan bazı gruplar ve partiler de parlamentonun Yüksek Mahkeme’yi bu kadar zayıf düşürmesini istemiyorlar. İşte bu yüzden her hafta sonu yapılan protestolara yüz binlerce kişi katılıyor. Bence Netanyahu, yasa tasarısını parlamentodan geçiremeyecek. Parlamentoda 120 sandalyeden sadece 64’ünün desteğine sahip olan bir hükümetin böylesine yoğun protestolar karşısında bu yasayı geçirmesi kolay olmayacak.
Türkçede Hamursuz Bayramı olarak bilinen Pesah Bayramı’na, yani 5 Nisan’a kadar belli olur.
Herzog’un başarılı olması çok zor çünkü yasa tasarısı bir şekilde geçmezse bu durum Netanyahu hükümetinde ciddi bir kriz yaratır. Kriz olursa da yeniden seçim olacak ve sonuç çok farklı olmayacak. Bu nedenle kimse yeniden seçim olsun istemiyor. İşte bu yüzden de içinde bulunulan krize İsrail tarihinin en büyük krizi deniyor.
Ferda Balancar – Louis Fishman Röportajı
Musevi yazar Mario Levi, Türkiye’de bir antisemitizm olduğunu ve bunun bir sebebi olarak da ülkede nefret suçu kavramının olmayışını gösterdi. Ulusal kimliğin dil olduğunu söyleyen Levi, ‘Ulusal kimlik Türkçedir. Hrant da Mario da Enver de bu dilde ortaklaşmıştır. Kültürel zenginlikler başka bir şeydir, ulusal kimlik ise dildir’ dedi.
Musevi yazar Mario Levi’nin sözleri şöyle:
‘Önce şöyle bakalım. Ben sana bir soru sorayım, Türkiye’de antisemitizm var mı? Var. Antisemitizm yoktur Türkiye’de diyorlar ya, var. Senin gibi ırkçılığa karşı sonuna kadar duran insanlar var, bir de genelde milliyetçi, dinci sağdan ama bazen soldan da gelen antisemitizm vardır Türkiye’de. İlk kez ırkçılık boyutuna vardığını görmek beni üzdü. Daha da vahim olanı ise; bu tepki, Türkiye’nin tarihi bakımdan en seçkin diyebileceğimiz liselerinden birinde oldu. Benim Robertli veya Üsküdar Amerikanlı, belirli yaşa gelmiş, çok sevdiğim arkadaşlarım var. Bu liseden gelmiş olması asıl üzücü olanı. Ben burada mutlaka bunun basit bir özür dilemede kalmaması gerektiği kanaatindeyim. Bu hareketi şu anda Almanya’da yapamazsın. Buradan nereye geliyoruz, nefret suçlarına. Türkiye’de eksik bu. Bir partinin gündeminde olması gereken bir konu. Neden, çünkü bunun bir cezası olmalı. Bu sebeple ben bu konuda son derece üzgünüm. Büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Bir anlamda da endişeliyim. Böyle bir yerden başlar ve gereken önlemler alınmazsa bu iş büyüyebilir.
Ulusal kimlik sadece ve sadece dildir. Ulusal kimlik Türkçedir. Hrant da Mario da Enver de bu dilde ortaklaşmıştır. Kültürel zenginlikler başka bir şeydir, ulusal kimlik ise dildir. Bunun tartışması yoktur. Bunun dışında düşünenler de, benim arkadaşım değildir.
Bugün İsrail’de Netanyahu’nun yaptıklarını eleştirebiliriz. Ben de eleştirenler arasındayım. İsrail’de bugün Netanyahu’ya karşı o kadar büyük bir muhalefet oluştu ki, devlet havayolları bile ‘Ben Netanyahu’yu taşımam’ dedi. Orada büyük protestolar oluyor hükûmete karşı.’
Şalom Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İvo Molinas ise Türkiye’de holocaustun (Yahudi soykırımı) lise müfredatında bir kelimeyle bile yer almadığını söyleyerek, sorunun çözümünün yalnız eğitimle mümkün olabileceği vurgusunu yaptı. Öğrencinin hareketini ‘TikTok kültürüyle yapılmış bir hareket’ olarak yorumlayan Molinas, öneri olarak öğrencinin Auschwitz’e gönderilerek burada yaşananları öğrenmesi gerektiğini söyledi:
‘Türkiye’deki önyargıların 16 yaşında çocuklara kadar indiğini gösteren vahim bir olay. Amerikan Koleji’nin kabul edip özür dilediği bir vaka. Tahmin ediyorum bugün yarın Musevi Lisesi’ni de ziyaret edecekler. Bu olay bir anlamda Türkiye’deki her zaman dile getirdiğimiz holocaust eğitimi eksikliğini gösteren bir olay. Uluslararası Holocaustu Anma Derneği var. Bu kapsamda bilinçlendirme adına ortak projeler yapılıyor. Türkiye 10 yıldır gözlemci üye. Gözlemci olunca da tabii orada alınan kararları eğitim programına sokamıyorlar. Holocaust bir kelimeyle bile geçmiyor Türkiye’nin eğitim müfredatında. Lise kitaplarında dünyanın her yerinde 2. Dünya Savaşı anlatılırken holocaust anlatılıyor. Bütün bunlar Yahudilere acımak anlamında değil, bir daha olmasın diye. Kötülüğün hangi boyutlara kadar gittiğini göstermesi açısından, insanları bilinçlendirmek, farkındalık yaratmak için yapılıyor bu eğitim. Türkiye’de hiçbir lise kitabında holocausta bir kelime bile değinilmiyor. Türkiye Uluslararası Holocaustu Anma Günü’nde bir tören yapıyor. Fakat bu tabii kitlelere yansımıyor. Devletin organize ettiği bir salonda, kısıtlı bir mecrada, Şalom Gazetesi’nin duyurusuyla bir yere kadar giden bir etkinlik. Kitlelere yansıması için eğitim gerekiyor. Lise kitaplarına girmeli. Biz demiyoruz ki holocaust dersi olsun ama Nazilerin Yahudilere yaptığı soykırımın ne olduğunu, hangi çapta olduğunu anlatan birkaç sayfalık eklenmeli. Bu şu ana kadar cevapsız kaldı. Belki bu kötü olay buna aracılık edebilir. Tek çocuğu kurban etmek de doğru değil. Bir bilinçsizlik, kötülüktür belki ama eğitimle giderilebilir. Benim önerim, bu tür nefret söylemine giren hareketleri yapanların insanların Auschwitz kampının müzesine March of Living (Yaşam Yürüşüyü) yapılır, orada neler yaşandığını görmeleri için bu çocukları oraya götürüp eğitimden geçirmeleri gerekir. Burada amaç sonuçta üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil. TikTok kültürüyle yapılmış bir hareket. Bir kötülük ama bu amaçla yapılmış olduğunu düşünmüyorum. Eğitim gerekiyor.’
Enver Aysever – Yolcu Yolunda Gerek - https://sputniknews.com.tr
Takılan tweetler
Asimilasyon ve yabancılarla evlilik. Her azınlık toplumun problemi ama az sayıdaki Yahudiler için bu bir kabus.
Bu evlilikler Avrupa Yahudileri arasında %35-50 arasında. Nufüsunun %25'i müslüman Arap olan İsrail'de bile %5.
Jewish Policy Research'ün araştırmasından oranlar:
Yahudilerin yabancılarla yaptıkları evlilikler
Rusya'da %63
Almanya'da %46
ABD'de %45
Kanada'da %23
İngiltere'de %22
Avustralya'da %20'lerde.
Türkiye'de de Yahudi cemaati benzer problemi yaşıyor.
Konuyla ilgili pekçok örnek var, ama herhangi istatiski bilgi var mıdır, bilmiyorum
https://twitter.com/NArslantas_Prof/status/1635519402446671873
Mezarlara saygısızlıkta din ve ırk ayırmıyoruz.
Müslüman, Yahudi ya da Hristiyan mezarları fark etmiyor.
Çöplüğe çevirmede tamamen tarafsızız!
#kaybolantarihinpeşinde
https://twitter.com/mehmet_dilbaz/status/1635638767724707843
“Ceza olarak” Anne Frank okutmak, The Pianist ve Schindler’s List izletmek… Yıl 1993 değil, 2003 değil, 2023 yahu! Türkiye’de Holokost eğitimi konusundaki repertuar eksikliğini de bir kez daha hatırladık.
https://twitter.com/tuvbayavuz/status/1636103114892746753
Üsküdar Amerikan Lisesi (ÜAL) ile Ulus Özel Musevi Lisesi arasında oynanan liseler arası futbol karşılaşmasında, ÜAL takımının golünden sonra Nazi selamı verilmesi karşısında üzgün ve endişeliyiz.
Bu olaya çocuk haklarını gözeten bir şekilde yaklaşılmasını bekliyoruz.
Bu noktada, kimliklere dayalı tehdit içeren eylemlerin hedefteki kişinin kimliğinden değil toplumsal önyargılardan kaynaklandığını hatırlamamız gerekiyor.
Bu tarz eylemlerin önüne geçebilmek için, #ayrımcılık karşıtı güvenli okul ortamının yaratılması şart.
https://twitter.com/inancozgurlugu/status/1636016634321068034
Bildiğim kadarıyla Üsküdar Amerikan’ın müfredatında tonlarca ırkçılık karşıtı kitap, içerik var. Böyle bir eğitim alınan bir yerde böyle bir olayın yaşanması cidden endişe verici. ‘demokrat, insan haklarına önem veren efsane Z kuşağı’ algısı parçalanıp unufak oluyor
https://twitter.com/yunuserdolen/status/1635930691790569473
Hiç şaşırmıyorum. Koç lisesinde okurken Mavi Marmara olayı yaşandığı zaman dönemdaşım tarafından benzer bir ırkçı sözlü saldırıya maruz kalmış, okul yönetimine bildirdiğimde de bir dönüş alamamıştım. Öğrenciler ayrımcı söylemleri tam da bu ortamlarda öğreniyor, içselleştiriyor.
ÜAA Nazi selamını baya baya “yanlış hareket”e indirgemiş bir de. Faşizmcik.
https://twitter.com/verdauyar/status/1635952412220350465
TR'de anti-semitizmin sınıfsal ve kültürel bir reaksiyoner unsur olmadığı hem elit hem toplumsal sektörlerce simgesel/pratik düzeylerde gösteriliyor:
https://twitter.com/gcinkara/status/1635937942773309440
Bu nazi selamı işi turnasol gibi…
Açıklama yapmadan birine mi danışsanız?
Nazi selamını çakan ergen…
O selama maruz kalan değil Sanki… iyi eğitimli gençlerimizi küstürmeyelim diye bitirmiş mümkünse diğer gençler küssün aman ya..
dr Prof üyesi royal higness…
https://twitter.com/Rivokhay/status/1636128188773421059
Hitler’in Kavgam kitabının merdiven altı yayın evlerinden basılıp dinlenme tesislerinde bile peynir ekmek gibi satıldığı bir memlekette, liseli çocukların bu ırkçılık kokan hareketlerine şaşırmamak lazım. Çocuklarımıza, nefret ve linç kültürü ile insanlığa karşı işlenen suçlar hakkında objektif eğitim vermede bir arpa boyu yol alamamışız demek ki… Bundan hepimiz sorumluyuz.
Çok üzücü.
https://twitter.com/remzzicetin/status/1636096621636202504
Rastgele seçtiğim bir kitap sitesinde, tam 12 yayınevinin bastığı Hitler'in Kavgam'ının satıldığını görünce (üstelik bu yıllardan beri sürüyor), Üsküdar Amerikan Lisesi öğrencilerinin Ulus Musevi Lisesi öğrencilerine Nazi selamı vermesine şaşmadım doğrusu.
https://twitter.com/HurAyse/status/1635933787140808707
“Şimdi okulun adı itibarsızlaşır, bizim çocuklarımız da etkilenir” diye bana Üsküdar Amerikan Lisesi ile ilgili paylaşımı silmemi isteyen bazı veliler oluyor .
Bana baskı yapacağınıza , olayı hafifletmeye çalışan açıklama yerine özür dileyen ve utancını bildiren doğru düzgün bir açıklama yapması için okulunuza baskı yapın”
Hiç değilse o okuldaki musevi ailelere, öğrencilere karşı bunu borçlusunuz .
https://twitter.com/bernalacin35/status/1635981870226653186
Uskudar amerikan ulus musevi lisesi macinda nazi selami veren uskudar amerikanli cocuklari linc etmek bir sey kazandirmaz. 14-15 yasinda, bu hareketin eglenceli oldgnu dusunen bir grup ergen sonucta. En guzel ceza bu cocuklara holokostu anlatarak, belki 1 hafta boyunca cocuklara
Bu konuyla ilgili filmler, belgeseller izleterek olur. Gerekirse cocuklari Auschwitz kampina goturur ogretirsin. Linc degil, egitim gelistirir.
Tabi sunu da ekleyeyim. Uskudar amerikanin ozru kabahatinden beter. Yanlis hareket falan yazmislar. Yanlis hareket degil, direkt suc. Holokost egtimi verirken de tabi sicillerine islenmesi lazim bu cezanin. Amerikadaki unilerden kabul alamazlar zaten bu sekilde
https://twitter.com/igalmevorah/status/1635901156101701632
HUKUKU ‘OLDUBİTTİYE’ GETİRMEK…
İsrail’de son 3 aydır yaşanan hukuku kuşatma girişimi, bizlere bir şeyi daha kanıtladı. İktidar, kamuoyunu, ‘hukuku budama operasyonuna’ alıştırmak için öncelikle;
“Yargıçlar Hukuku” (jüristokrasi) ve “Yargıçlar Devleti” var.
“Hukuk Devleti” yok!” bahanesini ortaya atıyor.
“Sandıktan biz çıktık, yasayı da biz çıkaracağız!” diyor.
Ancak, ne yasası? Yasanın niteliği ne? Çıkarılacak yasa, “Temel Kanunlar”a ve “Devletin Bağımsızlık Bildirgesi”ne uygun mu? Bunu hepimiz biliyor ve haftalarca uyarıyoruz…
İdarenin eylem ve işlemleri, yargı denetimine açık olmak zorunda ise Netanyahu hükûmetinin bu umursamazlığı ve acelesi niye? Neyi, neden kaçırıyor?..
Tüm bu yaşananlar, en kısa tanımıyla; İsrail’in onlarca yıldır birikmiş hukuk sistemini, ‘oldubitti’ye getirmektir.
Az buçuk İsrail toplumunu tanıyorsam, hükûmetin bu girişimine karşı başkaldırı devam edecektir.
Etmelidir de…
https://twitter.com/remzzicetin/status/1637112822147497984
Bugün, köklü İngiliz kulübü Tottenham Hotspur’un tarihinde bir yolculuğa çıkacağız. Yazının konusu, Tottenham’ın neden çok sayıda Yahudi taraftarı olduğu ve bir "Yahudi takımı" olarak bilindiği olacak. Futbolun yanında tarihsel ve sosyal detaylar da içeren yazımız başlıyor.⬇️
Bilgisel için :
https://twitter.com/altligleren/status/1637429172162252803
Ağa Takılanlar Öneriyor
https://www.inspiredminds.de/tr/etgar-keret-i%CC%87srail-demokrasisi-tehlikede/a-65027512
Başkanı Şaul Cenudioğlu ve eşi Tuna Cenudioğlu depremde hayatını kaybetti. Kentteki Havra yıkıldı. Antakya’da kalan az sayıda Yahudi aile İstanbul’a getirildi. “Antakya’da iki bin yıllık Yahudi varlığı sona mı eriyor?” sorusuna depremde abisini kaybeden Azra Cenudioğlu’nun yanıtı net: “Gene döneceğim Antakya’ya. Antakya bizim Atalarımızın”
https://www.youtube.com/watch?v=9WMh8iBAGAk
Fransa’da 2002 senesinden beri Yahudi Soykırımı (Holokost), 10 yaş ve üstü çocuklara ders programında anlatılıyor. Lisede tarih derslerinde daha detaylı şekilde inceleniyor. Hem soykırım hem de direniş anlatılıyor.
Peki bu eğitimin içeriği nasıl, bu derslerde hangi faaliyetler yapılıyor? Toplumsal hafızada Holokost'u canlı tutmak için neler yapılıyor? Soykırımı inkara ne gibi cezalar veriliyor?
https://www.youtube.com/watch?v=w6jfw8IppQA
https://hasturktv.net/rafael-sadi-eksen-radyo-programinda-ceyda-karan-konugu-idi/
https://artigercek.com/forum/sahalarda-nazi-selamlari-242665h
https://www.turkisrael.org.il/single-post/demokrasi-herkese-laz%C4%B1m
https://www.yenivatan.at/viyanada-sergi-yahudiler-hakkinda-ve-yahudiler-arasinda-bilinen-100-yanlis/
Bundan 78 yıl önce hayatı, ölene dek hafızasından silinmeyecek şekilde değişti. 96 yaşında olmasına rağmen her anını hatırladığı korkunç bir işkencenin ortasında kalmıştı. Bütün ailesini katleden 'Plaszow Kasabı' lakaplı Amon Goeth'in kâbuslarında hâlâ kendisini takip ettiğini söyleyen talihsiz adam, soykırımın ve toplama kamplarının soğuk yüzünü unutamıyor.
https://haber.sol.org.tr/yazar/turkiyenin-nazizmle-imtihani-369220
https://www.agos.com.tr/tr/yazi/28352/turkiyeye-siginan-iki-yahudi-gemisinin-akibeti
İsrail Dışişleri Bakanlığı İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlik Özel Temsilcisi Gideon Behar MASA Stratejiler’e özel açıklamalarda bulundu.
https://www.btseyahat.com/genel/dezayuno-kahvalti/
https://areteportal.com/bir-zamanlar-ankarada-yahudi-mahallesi-ve-jewish-quarter-ankara-projesi/