Üsküdar Amerikan Lisesi'nin Holokost cahilliği

Ülkede 6 Şubat´ta zaman durdu. Olanca dikkatimizi deprem bölgesine çevirmiş nasıl dayanışacağımızın yollarını ararken Üsküdar Amerikan Lisesi´nin Ulus Özel Musevi Lisesi ile yaptığı futbol karşılaşmasında sözüm ona gol sevinçlerini Nazi selamıyla göstermeleri, zamanın okunu bugünden alıp bu selamlamanın ilk kullanıldığı 1923 yılına götürdü.

Bahar AKPINAR Toplum
22 Mart 2023 Çarşamba

Cumhuriyet’in 100. yılında bir arada yaşamanın güzelliğinin taçlandırılması gerekirken, ülkenin en prestijli okullarından birinde okuyan bir grup öğrenci yüz yıl öncesinin canavarına yeniden ruh verecek noktaya nasıl geldi? Olay bu haliyle bile büyük bir rezillikken, okul idaresi tarafından yapılan, içinde özür kelimesi geçmeyen ‘yanlış hareket’ açıklaması meseleyi daha vahim bir noktaya taşıdı. Cumhuriyet’in köklü okullarından biri sadece Holokost konusunda ne kadar cahil olduğunu değil, nefret suçlarına karşı ne denli duyarsız olduğunu çekinmeden ortaya koydu. Onlar anlayış bekleyedursun, bu körlüğü cehalet olarak tanımlamakta bir sıkıntı görmüyor, tutumlarını çok sorunlu buluyorum. Gerek doktora, gerekse yüksek lisanlarından birini Holokost alanında yapan bir akademisyen olarak bu tespiti yapmak yalnızca insani değil, aynı zamanda akademik sorumluluğum. 

Bugüne kadar ülkemizde Holokost eğitiminin ne denli noksan ve ne kadar gerekli olduğu pek çok kez yazıldı. Ancak bunların çoğu bir durum tespitinden öteye gidemedi. Konuya vakıf az sayıda insan, kendi bildiğimizi kendimize anlatıp durduk. Ancak duyması gerekenler oralı olmadı. Holokost bir türlü müfredata giremedi. Gelin bu konuyu üniversiteden başlayıp liseye gelerek bir kez daha ele alalım.

Üniversitelerde Tarih bölümlerine bağlı bir master programı olması beklenen Holokost bizde lisans düzeyinde bile öğretilmiyor. Bir ara konu ele alındı ve üniversitelerin Tarih bölümlerinde Holokost’a yer verilmediği yazılıp çizildi. Konunun sunumunda bir hata olduğunu düşünüyorum. Şöyle ki, üniversite sıralarına gelmiş değil Tarih bölümü, herhangi başka bölümde okuyan bir öğrencinin Holokost’u bilmemesi müfredat eksikliğiyle açıklanamayacak bir entelektüel sığlık. Bir üniversite öğrencisinin Holokost ile eğitim hayatı boyunca hiç karşılaşmamış, hiç okumamış olsa bile Oscar ödülleriyle donatılmış, adından yıllarca bahsettiren ‘Schindler’in Listesi’ veya ‘Hayat Güzeldir’ gibi filmlerden haberdar olması beklenir. Dahası, böylesine büyük bir olayın nasıl olur da okuduğu bölümün müfredatında yer almadığını sorgulaması, bu sorgusunu bölüm yönetimlerine ileterek bu dersleri talep etmesi beklenir.

Üniversite öğrencisi soru sormaktan, sınırları zorlamaktan çekinmeyen kişidir. Toplumu bir adım ileriye götürecek öncü kadroya aittir. Üniversiteler evrensel düşüncenin yuvalarıdır. Evrensel düşünce ise bütün insanlığı ilgilendirir. Müfredatın eksik olduğu yerde öğrenciler aralarında okuma grupları ve kulüpler kurarak bir öğrenme alanı açar. Çalışma grupları kurup sunumlar yaparlar. Anma günleri için etkinlikler hazırlarlar. Zamanla bu alanlardan seçmeli dersler, derken yüksek lisans programları doğar. “Bize bilgi verilmedi” demek başka, bilgiyi talep etmek, bilgiyi üretmek başka bir şeydir. Holokost gibi bütün insanlığı ilgilendiren, dönüp dönüp yüzleşilmesi gereken bir konuya kayıtsız kalmak, bu eksikliği sorgulamamak da başlı başına bir zihniyet meselesi. İşte bu zihniyetin oluşması için orta öğretimde Holokost eğitimi şart.

Meselenin lise boyutunu bir tiyatro oyunu üzerinden anlatayım. 2014 yılında İstanbul’da da sahnelenen, o dönem adından çokça bahsettiren Alman oyun yazarı Reinhold Tritt’in ‘Dalga’ adlı oyunu geçen hafta yaşanan olayı çağrıştırması bakımından yeniden hatırlamaya değer. Dalga, Amerika’da seçkin kolejlerden birinde geçen gerçek bir olaydan esinlenerek yazılır. Gordon College’da tarih öğretmeni II. Dünya Savaşı ve Soykırım’ı anlattığı derste, Alman halkının Yahudi düşmanlığına neden karşı çıkmadığı sorusuna verdiği yanıtlar öğrencileri tatmin etmez. Kötü olduğu apaçık ortada olan Nazilerin halk tarafından durdurulmamasını bir türlü anlayamazlar. Bunun üzerine öğretmen, tüm sınıfın katılacağı bir deney yapmayı teklif eder. Bir kısım öğrenci Nazi rolüne girerken geri kalanı sıradan halkı temsil ederler. Başlarda basit bir disiplin oyunu olarak algılanan deney zaman geçtikçe farklılaşmaya başlar. Nazi selamı, Nazi amblemi, Nazi kuralları ve sloganları sıradan halk rolündeki öğrencilere çekici gelmeye başlar. Güce yakın olmak, o sembollerle donanmak, öyle selamlanmak isterler. Deneyin burasında kontrol kaybolur. Olay sınıftan taşar ve bir dalga hareketine dönüşür. ‘Yanlış hareketler’ tarih öğretmeninin de kontrolünden çıkmış, nefret suçu ve şiddet tüm okula yayılmıştır. Üsküdar Amerikan Lisesi’nin açıklamasında yer alan ‘yanlış hareket’ ifadesi bana bu deneyi hatırlatıyor.  

Kelimeler güçlüdür. Neden seçildikleri, nasıl dizildikleri önemlidir. 1940 yılında Polonya’da doğan ve yaşamına Amerika’da devam eden Holokost kurtulanı Abe Foxman, kendisine yöneltilen, “Holokost’a giden süreçte antisemitizme maruz kalmak nasıl bir deneyimdi?” sorusu şöyle cevaplar:

“Holokost, Auschwitz ve diğer kamplardaki krematoryumları, gaz odalarını ören tuğlalarla başlamadı. Holokost kelimelerle başladı... Kötü sözler, nefret dolu sözler, antisemit sözler, önyargılı sözler… Bu sözler şiddetin tırmanmasına izin verdi. Çünkü onları durduracak kelimeleri kimse söylemiyordu.”

Bizim ayrımcılığın önüne geçen, şiddeti durduracak kelimelere ihtiyacımız var. Çünkü dünya yalnızca kötülük yapanlar değil, kötülüğe seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar, hiçbir şey söylemeyenler yüzünden tehlikeli bir yer. Lütfen bunun ayrıma varalım artık.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün