Nazi Selamı Konusu

Irkçılık toplum tarafından bireye öğretilen bir duygu. Dolayısıyla bundan kaçınmanın yolları da ancak benzer şekilde öğretilebilir.

Marsel RUSSO Perspektif
22 Mart 2023 Çarşamba

Geçtiğimiz hafta kamuoyu pek de duymaya alışık olmadığı bir haberle sarsıldı. Ülkenin güzide okullarından Üsküdar Amerikan Lisesinin futbol takımı, yine ülkenin biricik Yahudi okulunun takımıyla olan futbol karşılaşmasında, gol sevincini Nazi selamıyla kutlamıştı. Twitter’da çıkan haber sonrasında sosyal medyanın hızı ile dalga dalga yayıldı.

Kimine göre çocukça, kimine göre sapına kadar ırkçı bu hareket, söz konusu okulun yönetiminden mezunlarına birçok zorunlu açıklamayı da beraberinde getirmişti.

Kampüslerdeki antisemit hareketler, öğrencileri içinde Yahudi bulunsun bulunmasın dünyanın her tarafında, birçok okul ve üniversitede görülen ve çare aranan bir konudur. Bazen İsrail’in politikaları üzerinden, bazen de salt Yahudi karşıtlığı üzerinden bariz ırkçılık yapılmaktadır... Dolayısıyla birçoğumuzun canını yakan geçen haftaki olaya şaşırmamak gerekir. Bunun, iyi bilinen, mazisinde ve bugününde birçok Yahudi gencin yaşamında önemli roller üstlenmiş bir eğitim kurumunda vuku bulmasına da şaşırmamak gerek. Zira, ne sosyal, ne ekonomik seviye, ne de eğitim niceliği ırkçılığa set çekebilir. Öncelikle bunda fikir birliğine varmak gerekir.

Irkçılık toplum tarafından bireye öğretilen bir duygu. Dolayısıyla bundan kaçınmanın yolları da ancak benzer şekilde öğretilebilir. Yeter ki, durum kabul edilsin. Siyasetçiler, kanaat önderleri, sanatçılar, sporcular, kısaca toplumun tüm katmanları durumun farkında olmalı. Bunun yalnız okullardan kaynaklanmış olmayabileceğini, ailelerin, okul dışı sosyal çevrenin ve internet üzerinden her yaşta gence ulaşan akışın da etkili olduğunu akıldan çıkartmamak gerekir.

Dolayısı okul müfredatına konulacak dersler ve benzer girişimlerle özelde antisemitizme, genelde ırkçı düşünceye set çekmek mümkün olmayacaktır. Topyekûn bir mücadeleye girişilmedikçe, benzer olayları kimi zaman artan tempoda yaşamaya mahkumuz. Anne Frank’ın Hatıra Defterini okutmak, büyük savaştaki kıyımı anlatmak, Holokost’u eğitim programlarına dahil etmek kesinlikle gerekli, ancak aynı kesinlikle de yeterli değil. Kaldı ki ülkemizde Holokost ve etkileri konusunda kapsamlı hiçbir program uygulanmamakta, gözlemci üye olduğumuz IHRA’nın (International Holocaust Remembrance Alliance) aldığı tavsiyelere uyulmamaktadır.

Bugün bir okul spor müsabakasında rastlanan bu olaya ve benzerlerine gündelik yaşantıda da rastlıyoruz. Kimi daha az, kimi daha çok dikkatimizi çekiyor. Kiminin, doğrudan bize yöneltilmediği için üzerinde durmuyor, pas geçiyoruz.

Şunu iyi anlamak gerekir. Holokost diye adlandırdığımız basit bir şey değildir. Bir halkın geçmişiyle tarihten, geleceğiyle yaşamdan silinme projesidir. Siyasi, askeri, diplomatik yönleri olduğu gibi, lojistik, teknolojik, ekonomik tarafları da vardı; azımsanmayacak planlara, titiz çalışmalara konu olmuştu.

Nazi ideolojisinin hedefleri arasında, Yahudi halkının yanında, başka geniş insan toplulukları da vardı. Ancak, Nobel Barış Ödüllü, insan hakları savunucusu, Holokost kurtulanı Elie Wiesel’in dediği gibi “Tüm kurbanlar Yahudi değildi, ancak tüm Yahudiler kurbandı.” Bu tespiti düşünmekte ve altını çizmekte fayda var.

Holokost, nesnesi Yahudi olan bir insanlık suçu olarak tarihe geçti. Hitler’in Yahudi halkını hedef alması, başka bir tarih diliminde başka bir tiranın başka bir halkı hedef almayacağı anlamına gelmez. Dolayısıyla insan zekasının inşa edebildiği bu en yüksek nefret seviyesini iyi anlamak, anlatmak ve asla unutmamak gerekir.

Nazi selamı, tıpkı Hitler’in kendisi gibi, tıpkı içinde kin ve nefret bombaları barındıran Kavgam gibi, bu kıyımın sembolleridir… Bunlar Yahudi kolektif hafızasında derin izler bırakmış bir zulmün belirleyici öğeleridir. Nefretle iç içe geçmiş yok etme dürtüsünün ete kemiğe bürünmüş anısıdır.

Ancak yalnızca kurbanları etkilememişti. İçinde kendisine yaşam alanı bulduğu Alman halkını da çokça sarsmıştı. Hem de derinden ve olumsuz bir şekilde. Hitler'in söyledikleri ve yaptıklarıyla Nazizm’in getirdiği yıkım, konunun savaş sonrası Alman Devleti’nin politikalarına nasıl yansıdığına dikkat etmekte fayda var.

Bugün Almanya’da yaşayan, savaş öncesi bölgeyle ilgisi olsun olmasın, on binlerce Yahudi var ve sayı artıyor. Alman Devleti’nin en önemli ekonomik, ticari, teknolojik partnerlerinden biri İsrail ve hacim her zamankinden daha fazla. Öte yandan bu gibi olumlu göstergelerin yanında, Almanya’da ırkçılık olmadığını iddia etmek olası değil. İçlere su serpen, devlet otoritesinin bu eğilimlere izin vermediği, adalet sisteminin bunları cezalandırdığı gerçeğidir. Nazi selamı, Hitler övgüsü, Kavgam kitabı Alman toplumunun geneli tarafından onaylanmayan, hatta lanetlenen unsurlardır.

***

Toplumsal yaşantı sevgi – saygı – güven üçlemesi üzerine bina edilmiştir. Bu denklemin bozulması, toplumsal sosyal mutabakatın dinamitlenmesi, toplum bileşenlerinin birbirlerini ötekileştirmeleri, düşmanca davranmaları kabul edilemez sorunların kaynağı olacaktır.

Şimdi yeniden geçtiğimiz hafta yaşanan olaya dönelim. Nazi selamıyla gençler, ırkçılıkla özdeşleştirilen bir sembolü “oyuna” indirgedi. Bunu yaparken sevinçlerini mi açığa çıkarttılar? Yoksa, özelde Yahudi olana nefretlerini mi kustular? Karşı takım Yahudi kimliğiyle bilinen bir takım olmasaydı da Nazi selamı yapacaklar mıydı? Yoksa sevinçten birbirlerine koşup, sarılıp, aşina olduğumuz şekilde, yerlerde yuvarlanacaklar mıydı?

Sorular çeşitlendirilebilir. İnsanın içini yakan sorulara verilecek gerçekçi yanıtlar. Çoğumuz bu gibi soruları geçiştirip, olayı münferit olarak nitelemeyi seçebiliriz. Ancak bu yaklaşım sergilenen “oyunun” vahametini ortadan kaldırmayacak bir tercih olacaktır. Oysa antisemitizm ve her tür ayırımcılıkla mücadelede var olanı olduğu gibi yorumlamak gerekir. Eksiği onu kabule, fazlası ise azdırmaya yol açacaktır.

Okul maçları bir yandan rekabetin güzel taraflarını gençlere gösterirken, öte yanda takım oyununu, birlik olmayı, mücadeleyi, yenmenin ve yenilmenin doğallığını da öğretir. Centilmen oyunda, rakibe saygı duymak esastır. Bunun uygar insan olmakla ilgisi vardır.

Irkçılık bundan bir adım ötedir. Sevgisizliğin, saygısızlığın üstüne, nefret ve düşmanlık eklenmiş halidir. Genç / ergen bunu yapar mı? Maruz kaldığı ortam dayatırsa, bu ona bir statü kazandıracaksa yapar. Yanlış olduğunu, yapmaması gerektiğinin de –tam olarak olmasa da– farkında olarak yapar hem de. Yaptıktan sonra da onay için çevresindeki tepkiye bakar. Tepkinin şiddetine göre de çıkarımlarda bulunur.

Bir de madalyonun öteki tarafı var. Bu gibi bir hareketle / hakaretle karşılaşanın ruh halini düşünmek, ona destek olmak gerekir. Varlığına tehdit olabilecek insanlarla ve olaylarla zamandan ve mekandan bağımsız karşılaşabileceğini anlatmak gerekir. Olabildiğince yumuşak, sarsmadan, tedirgin etmeden. Farkındalığının artması ile benzer olaylarla karşılaştığında, kendini korumak için daha donanımlı olacaktır.

Toplum olarak böylesi bir eğitimi talep etmek, sahip çıkmak gerekir. Gencin / ergenin kendisini bulması sürecinde, geliştireceği kimlik arayışında bunun elzem olduğunu düşünüyorum.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün