Dalai Lama ve gizli Yahudi tekniği

“Beni Mısır Ülkesi´nden, köle evinden, çıkarmış olan Yüce Tanrı Aşem´in Onuruna…”

Moşe PASENSYA Kavram
4 Nisan 2023 Salı

Antik Mısır ve Kadim İsrail, herhangi bir kültürün sorabileceği en temel soruyu soran iki medeniyetti. Yaptıklarımız nasıl yaşayacak?

Ramses'in cevabı, zamanın kumlarını geride bırakacak anıtsal binalar yapmaktı.

Moşe'nin (Musa Peygamber) cevabı farklıydı. Değerlerinizi nesiller boyunca çocuklarınızın kalplerine, onlar da kendi çocuklarının kalplerine kazısın. Onlara hikâyeyi anlatın. Bunun bir parçası olduklarından emin olun. Bunu her yıl Pesah’ın/ Mısır Çıkışının yıldönümünde yapın. 

Yahudilere, hikâyesini anlatmanın yollarını düşünme zamanının geldiğine inanıyorum. Açık olanı kastetmiyorum. Çocuklara normal tarihimizi öğretin. Bunu söylemeye dahi gerek yok. Ancak ‘tarih’ ile ‘hafıza’ arasında bir fark vardır. 

Tarih, bize ne olduğunu anlatır. Hafıza, bize kim olduğumuzu söyler.

Yüzyıllar boyunca Yahudilere kim olduklarını hatırlatmaya ihtiyaç olmadı. Ancak bugün sahip olduğumuz çeşitlilik ve çok kültürlü karışımımız nedeniyle bunu yapmalıyız. Hikâyeler kolektif hafıza oluşturur. Çok farklı geçmiş ve inançlara sahip insanların ait olduklarını hissetmelerine yardımcı olur. Çünkü bir toplum, bilim veya yasayla değil, hikâyeyle inşa edilir. Dikkat ettiniz mi? George Washington'dan bu yana her ABD Başkanı açılış konuşmasında bir Amerikan öyküsü anlatır. Amerika bir göçmenler ülkesidir; ait olmak için ulusun hikâyesini duymaları; onun bir parçası olmaları gerekiyor.

 

Dalai Lama Yahudiliğin dört ana kolu ile buluşuyor

Pesah modası antik çağlardan kalma bir gelenek mi, bir efsane mi? Dindarlar için aidiyet duygusu mu? Yoksa gençlerin dediği gibi sadece güzel yemeklerin yendiği bir aile toplantısı mı? Sanırım bunun en çarpıcı cevabını Dalai Lama veriyor.

26 Eylül 1989’da New York Times şöyle bir manşet kullandı: “Dalai Lama Yahudiliğin dört ana kolu ile buluşuyor.”

Tibet Budizminin önde gelen ruhani lideri Dalai Lama ile Yahudi âlimlerden oluşan bir grup arasında alışılmadık bir diyalog gerçekleşti. Budist lider, Hıristiyanlarla pek çok teolojik görüş alışverişinde bulunmasına rağmen daha önce Yahudilerle resmi bir diyalog kurmadığını ifade eder. Dalai Lama kendisine hediye olarak bir şofar ve yün dua şalı olan bir tallit verildiğinde, şofarı kemerine sokar ve talliti kırmızı ve altın cüppesinin üzerine geçirir. Ve Tibet Öğrenim Merkezinde misafirleriyle birlikte yürürken talliti üstünden hiç çıkarmaz. Şöyle söze girer; “Her zaman pek çok ülkeye dağılmış Yahudilerden bahsederiz, çok fazla dil konuşmak zorunda kalmışlardır. Ama yine de Yahudilik gelenekleri sürüyor.” 

Dalai Lama Yahudilerin ‘gizli hayatta kalma tekniğini’ öğrenmek istediğini söyler.

Tibet'in dini ve siyasi lideri Dalai Lama 1959'de sürgüne gitti; uzun süre diasporada (Hindistan'ın Darmasala şehri) yaşadı. Tibet diasporasını Yahudilerinkiyle karşılaştırdı. Yahudiler bu terimi MS 70 yılında II. Tapınağın yıkılmasının ardından dağılmalarını ifade etmek için kullanır. Dalai Lama, “Yahudi kardeşlerimizin deneyimlerinden bir şeyler öğrenmeliyiz" der.

Bu buluşmaya katılan bilginler, Yahudiliğin dört ana kolundan geliyordu. Ortodoks lider Rabi Irving Greenberg, Reformist disiplinini temsilen Mekubal Lawrence Kushner, Muhafazakâr akımın sözcüsü Doç. Judith Hauptman ve Yeniden Yapılanmacıların katılımcısı Dr. Arthur Green. 

Dr. Greenberg, Dalai Lama’ya, "Yahudi ailesi, gelenek ve Tora’yı canlı tuttu. Şabat’ı, Pesah’ı, yedi günlük yas dönemini sinagoglardan ziyade evlerinde yaşattılar” cevabını verir. Ve ekler: “İşte bu şüphesiz sırlarımızın en büyüğüdür.”

Dalai Lama, Pesah Bayramı’ndan büyük bir feyz aldığını ifade eder.

“Sizler Pesah’ta, ‘Bu sene burada gelecek yıl Yeruşalayim’de’ dediğiniz gibi bizler de ‘Gelecek yıl Tibet’te’ diyebilmeliyiz. Yahudi halkı bunu yapıyorsa biz Tibetliler de bunu yapabilmeliyiz.” Ve şöyle devam eder: “Yüzyıllar boyunca, pek çok zorlukta kültürünüzü ve inancınızı asla kaybetmediniz. Sonuçta diğer dış koşullar olgunlaştığında ulusunuzu inşa etmeye hazırdınız. Yahudi kardeşlerimizden öğrenecek çok şey var.”

Uzakdoğu’nun en değerli ruhani liderlerinden Dalia Lama’nın (Dalai: Engin Deniz/ Lama: Bilge/Tenzin Gyatso) çok derin kökleri olan kadim Yahudilik öğretisinden feyz almaya çalışırken bazı kardeşlerimin uzağı, yakına tercih etmelerini anlamakta hep güçlük çekmişimdir.    

Başkalarının kale ve saraylar diktiği yerlerde Yahudiler okul ve eğitim evleri kurmuşlardır. İşte bundan toplum olarak gurur duyduğumuz bildik başarılar çağlamıştır. Kitlelerin cahil olduğu çağlarda Yahudilerin kendi metinlerini okuyabildiği gerçeğini biliyoruz.

Ancak Moşe’nin vurgusu sadece bu değildi. Tanrı hiçbir zaman Nobel Ödülü almamızı emretmedi. Çocuklarımıza öğretmemizi istediği şey bir ‘hikâye’ydi. Çocuklarımızın kim olduklarını, nereden geldiklerini, şu an oldukları farklı insanlar olmaları için atalarının başlarına neler geldiği ve onların hayatındaki hangi anların hayatlarını ve hayallerini biçimlendirdiğini anlamalarına yardım etmemizi istedi. Tarihi hafızaya ve bu hafızayı bir çeşit sorumluluğa dönüştürerek çocuklarımıza bir kimlik vermemizi istedi. Yahudiler entelektüellerin halkı olmak üzere görevlendirilmedi. Bir kurtarılış piyesinde oyuncu olmak üzere görevlendirildiler. Fiziksel yaşayışları ve manevi hayatlarıyla dünyaya nimet (beraha) getirme sorumluluğunu üstlenmeleri istendi. Bir süredir Batı’daki gelişmelerle manevi unsurları ihmal ettik.

Lisa Miller’ın kitabı ‘The Spiritual Child /Manevi Çocuk’ unutulmuş gerçeğin önemli bir anımsatıcısı. Prof. Miller Columbia Üniversitesinde psikoloji eğitimi veriyor. Kitabı Yahudilikle ilgili değil, hatta dinle bile ilgili değil, özellikle ebeveynlerin çocuklarının maneviyatını teşvik etmeleriyle ilgili.

Çocuklar doğuştan manevidir

Onlar evrenin genişliğinden ve içindeki yerimizden hayranlıkla etkilenir. Hikâyeleri, şarkıları ve inanç geleneklerini severler.

Elbette şüpheciler ve ateistler inancın gerçeğinin çocuk bakış açısı ile görülmesi olduğunu düşünmüş ve onunla alay etmişlerdir. Ancak bu sadece çocuğun gerçeği algılamasının sezgisel olarak manevi olduğu sonucunu güçlendirir.

Bir çocuğu, inançla dalga geçerek, onu manevi ritüelleri terk etmesini sağlayıp sadece akademik başarılara odaklayarak maneviyattan mahrum ederseniz, çocuğu, duygusal ve psikolojik mutluluğun en önemli unsurlarına aç bırakmış olursunuz.

Ergenlik dönemi çoklukla manevi arayış şeklini alır. Çocuklar ve ebeveynlerin kendinden daha büyük bir şeye bağlanma hissini paylaştıkları nesiller arası bir bağ olduğunda, çok büyük bir iç kuvvet doğar.

Gerçekten de ebeveyn-çocuk ilişkisi, Yahudilikte, Tanrı ile aramızdaki ilişkiyi aksettirir. Bu sebeple Moşe bu kadar sıklıkla eğitim sırasında soru sormanın rolüne vurgu yapar. “Çocuğunuz size sorduğunda...” Bu özellikle, Pesah sederi masasında ‘ma niştana’ şeklinde dini gelenek haline getirilmiştir.

Moşe Rabenu kurtuluşun en yoğun anında çarpıcı bir şekilde tam da bunu yapar.

Özgürlük hakkında konuşmaz; esaret zincirlerini kırmaktan bahsetmez. Hatta önlerinde yatan zorlu yolculuğa da değinmez. Vaat edilmiş topraklardan bahsederek heveslerini de uyandırmaz. Hayret verici şekilde çocuklarımızdan bahseder. “Çocuklarınız size ‘bu ibadetin ne yararı var?’ dedikleri zaman, onlara şöyle söyleyeceksin…” (Şemot 12:26-27). O gün çocuğuna anlatacak, “Mısır’dan çıkışım sırasında, Tanrı benim için (tüm mucizeleri) işte bunun uğruna yaptı diyeceksin” (Şemot 13:8).

“Bu ne anlama gelir diye sorduğunda, ona şöyle diyeceksin...” (Şemot 13:14)

Bu son derece mantığa aykırıdır. Moşe, yarından değil uzak bir gelecekten bahseder. Kurtuluş anını kutlamaz. Bunun yerine kurtuluşun, sonsuza kadar halkın hafızasının bir parçasını oluşturmasını garanti altına almak ister.

Yahudilik sorgulayan, tartışmaya açık bir dindir; en büyükler bile Tanrı ile ilgili sorular sorar. Mişna ve Midraşlarda rabilerin fikirleri sürekli birbirleriyle ayrışır. Tora Şema’nın ilk paragrafında “Bunları çocuklarına özenle ve sebatle öğreteceksin” demeden önce, “Efendi’n Tanrı’yı... Seveceksin deme konusunda dikkatlidir.

Ebeveynlik, çocukların, onların öğrenmesini istediğiniz şeyi sizin sevdiğinizi gördükleri zaman, başarılıdır.

Özgürlük milletin eseridir. Milletlerin kimliğe ihtiyaçları vardır. Kimliğin belleğe ihtiyacı vardır ve bellek anlattığımız hikâyelerde kodlanmıştır. Çocukluk yıllarında birçoğumuz tarihimizi bu şekilde Pesah sederlerinde masanın etrafında dolaşırken öğrendik. Bunları kutsal miras olarak bizden sonrakilere devrederiz. Kimlik ebeveynin çocuklarına anlattıkları hikâyede başlar. Özgürlüğe olan uzun yürüyüş, bırakın mucizeleri bir kenara, sadece tarih ve politikayla bile ilgili değildir. Bu ebeveyn ve çocukların ilişkisiyle ilgilidir. Hikâyeyi anlatmakla ve gelecek nesillere geçirmekle alakalıdır. Tanrı’nın hayatımızdaki varlığını hissetmemizle ilgilidir. Hayatımızda gelenek, şarkı ve duayla süslenmiş yüceliğe, şükrana, alçakgönüllüğe ve nihayet şefkate yer açmamızla ilgilidir. Bunlar bir çocuğa güven ve umut, bir kimlik ve dünyada bir yere ait olma hissi vermekte yardımcı olur. Medeniyetler kendi hikâyelerini unutuyor ve yok oluyorlar. Biz kendimizinkini hiçbir zaman unutmamalıyız. Çünkü geçmişini yanında taşımayan geleceğini asla inşa edemez.

Hatırası mübarek olsun, yazıyı kaleme alırken feyz aldığım büyük bilge Rabi Sacks’ın bir dizesiyle Pesah mesajını tamamlamak istiyorum. Çocuklarımız izimizden gittikleri zaman minnettar olmalıyız. Bizi geçtikleri zaman Tanrı’ya özel şükranlarımızı sunmalıyız. Ve farklı bir yol seçtiklerinde, tüm zamanların en büyük Yahudi’sinin de torunlarından biri ile aynı tecrübeyi yaşadığının bilincinde olarak sabırlı olmalıyız. Ve hiçbir zaman ümit etmeyi kesmemeliyiz. Çünkü Tanah kitabında peygamberlerin sonuncusu Malahi’nin neredeyse son sözlerinde, Tanrı’nın babaların kalplerini çocuklarına ve çocukların kalplerini babalarına döndüreceği bir zamanı öngörmüştür. Birbirlerine yabancılaşmışlar inançta ve sevgide tekrar birleşecekler. İnanç ailelerde başlar. Umut evde doğar.

Değerli kardeşlerim, hepinizi sevgiyle kucaklıyorum. Bir tohum misali kadim kökleriniz olan anne-babalarınız, gövdenin ihtişamını yansıtan her biriniz, dallar gibi güzelliğin doruğunu temsil eden çocuklarınız ve meyveler gibi ailemizi tamamlayan torunlarınızla Pesah masasında kocaman bir Hayat Ağacı /Etz a-Hayim kurabilmenizi diliyorum.  

Hag kosher Pesah Sameah.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün