Gençler mutsuz. Gençlerin kaygısı yüksek. İstatistikler antidepresan kullanan gençlerin sayısının çok arttığını söylüyor. Konu ruh sağlığı olunca Z kuşağı önceki kuşaklara göre hem daha bilinçli hem de daha kırılgan. Çocuklarının mutluluğunu önceliklendiren ebeveynler nasıl oluyor da bu kadar kaygılı ve kırılgan gençler yetiştiriyor?
Sorunun kökünde yattığını düşündüğüm dört başlık var:
2000’li yıllarla birlikte gelişen dijital devrim her şeyi ve herkesi değiştirdi.
Nostaljik bir hava estirip “Ah bizim zamanımızda…” ile başlayan ifadeler kullanmayacağım. Bizim zamanımız değil ve evet ebeveynlik değişti. Bana sorarsanız ebeveynlerin ilk önce fark etmesi ve hatta kabul etmeleri gereken şeyin çocuklarının hayatlarındaki etkilerini çok da fazla önemsiyor olmaları derim.
Şu çocukları kendi projemiz olarak görmekten, kendi hayallerimizin ve endişelerimizin yüklerini onlara taşıtmaktan vazgeçmemiz gerek. Hem de bir an önce.
Yıllardır piyano çalan ve düzey sınavlarına giren 10. sınıf öğrencim annesinin üzülmesini göze alarak piyanoyu bıraktı. Bıraktığı piyano değil annesinin hayalleriydi. Sadece kendi kaygısını değil annesinin olası tepkilerini de kontrol etmeye çalıştı. Süreç sancılı oldu.
Beş yaşından beri yüzen ilçe, il, bölge ve ülke çapında derecelere sahip bir başka öğrencim yüzmeyi bırakma kararını verdikten ancak bir yıl sonra uygulayabildi. O da ebeveynlerinin fedakarlıklarının ve azminin yükü altında paralize olmuştu. Hem okul hem sportif performansını dengede tutturması imkansızlaştı. Yüzleşme hem güç hem geç oldu.
Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Performans odaklı beklentiler kaygı sebebi
Bir öğrencinin kaygısından ne olur? Biz de okuduk, ne sınavlara girdik, diye düşünen ebeveynler var. Hafife aldığınızda bu hisleri kolaylaştırmış ya da gence destek olmuş olmuyorsunuz. Kabul etmeliyiz ki üniversiteye giriş döneminde özellikle lise ikinci sınıftan itibaren hafif hafif dozu artan bir şekilde kaygı ortamına sürükleniyor gençler. LGS yılı üniversiteye hazırlık döneminin bir provası. Ve üniversiteye girişin kolay yolu yok. Seçenekler artmış gibi görünse de akademik yeterlilik olarak beklentinin de arttığını gözlemliyorum. Alan seçiminden tutun, bu alanda alınacak eğitimin ön gerekliliklerine, danışman desteğine kadar hepsi kendi içinde stresler barındırıyor. Karar vermek bile kendi başına stresli. Doğru karar vermek istiyor insan. Karar verdiğiniz andan itibaren yapmanız gerekenler daha da net belli oluyor. Kaygı yine sahnelerde.
Sadece sınav yıllarında değil genel çerçevede ebeveynlerin başarı tanımıyla gençlerin başarı algısı her zaman yüzde yüz uyumlu olmuyor. Örneğin, çok para kazanmayı başarı olarak gören bir gencin ebeveynlerinin akademik performans beklentisi okula ve derslere harcanan süreyi zaman kaybı olarak görmesini değiştiremiyor. Ya da sosyal hayatta aktif olarak var olabilmeyi başarı gören, aranan, organizasyon yapan biri olmayı hedef koyan bir gencin sosyal hayatından ödün vermesini beklemek onun göz göre göre kendisini başarısız hissetmesini desteklemek değil mi? Bu mutsuzlukla ve kaygıyla nasıl akademik olarak varlık gösterebilir ki genç?
Sosyal medya kaygı sebebi
2012 yılından itibaren sosyal medya platformlarında her gün boy gösterme trendi başladı ve bugün telefonların elimizden düşmediği hem sosyalleşmek hem gündemi takip etmek için kullandığımız olmazsa olmazımız halini aldı. O kadar ki sosyal medya detoksu diye bir kavram gelişti. Oruç gibi, diyet gibi, belirli bir süre uzak durmaya çalışmak gerekiyor aksi takdirde ruh sağlığımıza ve benlik algımıza etkisi dayanılmaz. Sadece komik ya da bilgi veren reels izlense kaygıyla işimiz olmayacak ama gençlerin kim nerede kiminle nasıl sorularının cevaplarını görebileceği bir ortam. Dahil edilmemişse kaygı, dahil edilmiş ‘güzel’ görünmüyorsa kaygı, like rekoru kırıyorsa kaygı, kimse ile trafik oluşmuyorsa kaygı, zorbalığa maruz kalıyorsa kaygı… Sosyal medya yeni dünyanın ‘var olma’ şekli. Sağlıklı sınırlı ve sorumlu kullanmayı öğrenmek, öğretmek, desteklemek ve tabii ki bunu yaparken FOMO’nun yarattığı kaygıyı yok saymamak gerek.
Ebeveynlerin ruh hali ve geleceğin belirsizliği
Biz ebeveynlerin ruh halimizdeki değişkenlik, bazen dengesizlik kendi ihtiyacımızın farkında olmamak ya da karşılayamamak, gençlerin bizimle ilişkileri ve benlik algılarıyla ilgili kaygı yaratıyor. Gençler ebeveynlerinin tepkilerini tahmin edebilmek isterler: bu sağlıklıdır. Tahmin edilebilir olmamız önemli. Hayatın beklenmedik rüzgarları, fırtınaları bizi asla etkilememeli demek değil bu.
Ebeveynler kendinde olanın bitenin farkında olursa ruh halleri gençlere ek kaygı kaynağı olmaz. Geleceğin belirsizliği belki de bahsi geçen bu dört kavramdan en sabiti. Gelecek her zaman belirsiz ve henüz gelmediği için öyle de kalacak. Bilmemeye, sürprizlere açık olmak zorundayız geleceğe hazırlanırken.
Kaygıyı nasıl yönetecek gençler?
Kaygı şimdide var olamaz. Gelecek ile ilgilidir. Geçmişten esinlenir.
Şimdi ve burada olmaya ihtiyacı var gençlerin. Bilinçli Farkındalık Eğitimleri (Mindfulness) yaşam boyu ihtiyaç duyacakları anlarda kullanabilecekleri alet çantası sunar. Faydası ve etkisi bilimsel olarak ispatlanmış. Eğitim bulup yazılana kadar () sadece nefesini takip ederek de ‘şimdi ve burada’ya gelebilirler.
Overthinking’e (Aşırı düşünme) yakalandıkları zamanları önce fark etmek sonra nefesle dengeye gelmek ve konuyu sakince kenara koyup zihin gücünü fayda getirecek ya da ruhuna bedenine iyi gelecek etkinliklere yönlendirmek.
Kaygısını veya varsa huzursuzluğunu stres kaynağını merak edin. Gözlemleyin. Dinleyin. İlgilenin (ama bezdirmeyin). Böylesi süreçte yalnız kalanlar ya da ehil olmayan ellerde sorun çözmeye çalışanların durum daha da vahim.
Ne demiştik? Gençler hem daha kaygılı hem de ruh sağlığı hakkında daha bilinçli. Önceki nesiller gibi psikoloğa gitmek ya da gerekirse ilaç kullanmak konusunda daha rahatlar. Tüm dünyada trend bu. Tüketimdeki böylesi artış endişe verici.
Bir o kadar da endişe verici olan teşhis koyma yöntemleri. TikTok, Instagram ve YouTube’da izledikleri videoların içeriklerinden yola çıkarak teşhis koyan, ebeveynlerine “Bende OCB (Obsesif Kompülsif Bozukluk), BPD (Bipolar Kişilk Bozukluğu), ADHD (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu) var” ya da “Ben depresyondayım” ifadeleriyle gelenler, yine aynı videoda “Dikkatimi sınavda toplayamıyorum şu ilacı alsam” (reçeteli ve doktor kontrolünde kullanılması gereken ilaçlar) talepleriyle gelenler de var. Sadece hekimlerin koyabileceği teşhisleri rahatlıkla kendilerine, ebeveynlerine, arkadaşlarına koyuyorlar.
Ruh sağlığı çok ciddi bir meseledir. Arkadaş tavsiyesi ya da sosyal medyada takipçi kasmak için bin bir efekt ve filtreyle hazırlanmış hızlı tüketim videolarıyla teşhis konamaz. Açık iletişiminiz varsa çakma teşhisi ile size gelebilir. Bu iyi haber. Onu dinleyerek ihtiyaçlarını duyarak gerek varsa ehil uzmanlarla görüşür, görüştürürsünüz. Üzülerek söyleyebilirim ki ebeveynlerinin haberi olmadan antidepresan kullananlar da var, akademik başarısını desteklemek için reçeteli Concerta/Ritalin gibi ilaç kullanan arkadaşlarından ‘ödünç’ hap alarak sınava girenler de var.
Z kuşağının fiziksel sağlığı kadar ruh sağlığına da özen göstermesi harika bir şey! Bunun için kendi problem çözme becerilerinin desteklenmesi, yönetsel becerilerinin geliştirilmesi ve hislerin ifadesinin desteklenmesi önemli.
Ebeveyn olmak evlatlarımızın mutsuzluğunun ve kaygısının sorumluluğunu almak değil! Kendi ihtiyaçlarına duyarlı olabilmeleri için alan vermek.
Son sözüm herkes kendi ruh halinden sorumlu. Bunu aklınızda tutun ve oksijeni gerek varsa önce kendinize verin.