•“Ama burada temel mesele bence İsrail´de kurucu düşünceyi temsil eden elitler ile yeni yükselen toplumsal grupları temsil eden siyasetçiler arasındaki gerilimler diyebiliriz. Çünkü kurucu ideolojiyi temsil eden elitlerin artık toplumsal kaynakları zayıf. İktidara gelemiyorlar ama çok önemli kurumları ellerinde tutuyorlar. Siyasi gücü zayıflayanlar da ´Biraz seçilmişler, atanmışların üzerinde daha fazla yetki sahibi olmalı ve bu kurumları biraz daha revize etmeliyiz´ diyor. Sıkıntı da burada başlıyor. Biri statükoyu devam ettirmeye çalışırken, diğeri revizyonist hareket etmeye çalışıyorlar ve gerilim başlıyor.” DR. GÖKHAN ÇINKARA - https://sputniknews.com.tr
Bu Haftanın “Takılanlar”ı
“NETANYAHU, BIDEN’A HAKSIZLIK MI EDİYOR?”
Başbakan Netanyahu “yargı reformu”na ilişkin politikaları nedeniyle Amerikan Başkanı Biden tarafından eleştirilince, Amerikan-İsrail ilişkileri gerildi; ancak Netanyahu, Biden’a bu konuda haksızlık ediyor. Niye mi?
15 maddelik bilgiselime buyurun⤵️⤵️
1) ABD-İsrail ilişkileri, yıllardır, ‘sarsıl(a)maz’ , ‘vazgeçil(e)mez’ olarak adlandırılır; ancak Soğuk Savaş’tan bugüne, iki ülke arasında ciddi krizler de yaşanmamış değildir. Bu krizleri, tek tek belirtmeyeceğim; ama Netanyahu-Biden arasındaki söz düellosunu, şu şekilde izah edebilirim.
2) İsrail’de “yargı reformu” tartışmaları çıktığında, Joe Biden, “İsrail demokrasisinin bağımsız yargı üzerine inşa edildiğini” söyledi. Bu, önemli bir açıklamaydı; çünkü kendisi böylece, tarafını belli etmişti. Biden, Netanyahu hükûmetinin yargıyı törpülemek istediği bu plana, başından beri şüpheci ve eleştirel tavır takındı.
3) Son olarak geçen hafta, İsrail’de kitlesel protesto gösterilerine, birçok kurumun grev kararı ile katılması, Netanyahu’ya geri adım attırmıştı. Biden, tam da bu esnada: “Bu yolda devam edemezler. Yargı düzenlenmesinden vazgeçilmesini umuyorum.” deyip Netanyahu’nun yakın zamanda, Vaşhington’a davet edil(e)meyeceğini belirtmişti.
4) Netanyahu, Biden’ın bu sözlerine ilişkin; “İsrail’in ‘dış baskılara göre’ karar vermeyecek egemen bir ülke olduğunu” söyleyerek tepki verdi. Çok geçmeden koalisyonun diğer ortaklarından da Biden’a ses yükseldi.
5) Yargı düzenlemesi girişiminin başından bu yana, tartışmalı ismi olan Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir de İsrail’in “Amerikan bayrağındaki bir diğer yıldız olmadığını” söyleyerek Biden’a tepki gösterdi.
6) Bu, Netanyahu’nun ABD ile ilk krizi değil. Yakın dönem Amerikan-İsrail ilişkilerinde, Barack Obama döneminde, hem 2011 hem de 2015’te ABD ve İsrail karşı karşıya gelmişti; ancak özellikle, 2011’deki krizde, Başkan Obama, İsrail’in “1967 Savaşı sınırlarına dönmesi gerektiğini” dile getirdiğinde, Netanyahu apar topar, soluğu, Amerikan Kongresi’nde aldı. O kongrede neler mi yaşandı?
7) Söz konusu 2011 kongre konuşmasında, Netanyahu’nun en büyük destekçilerinden biri de bugünlerde aralarında soğuk rüzgârlar esen Joe Biden’dı. Obama’nın 67 Savaşı sınırlarına dönmesi gerektiğini söylemesinden sadece 1 hafta sonra, Başkan yardımcısı Biden tarafından karşılanan ve Kongredeki konuşması, dakikalarca ayakta alkışlanan Netanyahu’ya Biden’nın desteği, o dönemde son derece önemliydi.
(Fotoğrafta, Netanyahu’nun kongredeki hararetli konuşmasını, hemen arkasında dinleyip alkışlayan Biden gözüküyor)
1) Yaklaşık 40 dk.’lık hitabında, Netanyahu, Cumhuriyetçi ve Demokrat kongre üyelerince her iki tarafdan da konuşması, “29 kez” kesilerek coşkulu bir şekilde alkışlandı. Biden da Netanyahu’yu defalarca ayağa kalkıp alkışlamıştı. Aslında, bu alkışlar, bir nevi, Başkan Obama’ya ve onun 67 Savaşı’na dair görüşlerine ilişkin cevap niteliğindeydi.
2) İsrail’in kendini en yalnız hissettiği Arap Baharı sürecinde, Joe Biden’ın Netanyahu’ya can simidi uzatıp 1967 sınırlarına dönülmesi isteğindeki Obama’ya karşı, onu samimice savunması ve Netanyahu’nun onlarca kongre üyesince ayakta alkışlanmasını sağlayıp İsrail’in ‘moral-değeri’ni, uluslararası kamuoyu nezdinde yükseltimesi, bugün, İsrail’in sağcı iktidarınca unutulmuşa benziyor. Söz konusu konuşmanın tüm görüntülerini içeren videoyu, İbranice alt yazılı eşliğinde, aşağıya bırakıyorum: https://www.youtube.com/watch?v=4H3Kyt1iGEE&feature=youtu.be
3) Geçen hafta, Netanyahu, Biden’a tepki gösterdiği konuşmasında; “İsrail’in kendi kararlarını, ‘dış baskılarla’ almadığını ifade etmişti. İyi de iç baskılarla yani, bizzat kendi halkının baskılarıyla da karar al(a)mıyor. Kendinden meçhul yargı reformuna karşı protestolar başladıktan anca 3 ay sonra geçici olarak geri adım atabildiler. Madem, Biden, Netanyahu için ‘40 yıllık bir dost’, öyleyse Netanyahu’nun kendisine şunu sorması gerekmez mi?
4) “40 yıllık dostumuz Biden bile yargı reformumuzda bize karşı ise; bunda bir tuhaflık yok mu? Bu şekilde davranarak dostlarımızın güvenini mi sarsıyoruz?” Biden bir kenara bırakılırsa; ülkenin basını, üniversitesi, kanaat önderleri, emekli asker ve politikacılarından gençlerine dek geniş kesimler, Netanyahu’ya karşılar. Toplumun ekseriyetinin ve dünyadan yükselen seslerin karşı olduğu bir düzenlemeyi, geniş bir konsensusla ele almak için 3 ay mı geçmesi gerekiyordu?
5) Başta, ABD olmak üzere, Batı’daki dostları nezdinde İsrail’in imajı zadelendi ve bundan sonraki süreçte, İsrail’in ABD ile ilişkileri ve Biden’la diyaloğunu, Netanyahu’nun muhalefetin istek ve beklentilerine ne derece cevap vereceği belirleyecek.
6) Biden’ın Orta Doğu’ya yönelik politikaları elbette eleştirilir; ancak sağ iktidarı destekleyen kitle, son dönemdeki S. Arabistan-İran yakınlaşmasının faturasını, Biden’a keseceklerine, 29 Aralık’ta Knesset’te yemin eder etmez yargıyı budamaya girişen Netanyahu’nun sağcı iktidarını eleştirmeleri gerekiyor.
7) İsrail, 3 aydır iç dinamikleriyle uğraşırken bölgedeki değişimlere resmen kayıtsız kaldı ve özellikle, Netanyahu-Gvir-Levin üçlüsü bu kafayla giderlerse yargı reformu gürültüleri içinde, bölgede S. Arabistan’ın İran’a yaklaştığı, İran’ın açıkça Azerbaycan’ı tehdit ettiği bu süreçte, İsrail’in gelişmelere sonradan dahil olma gibi hantal bir dış politika refleksi oluşturacaklar.
8) Tüm bu yukarıdaki naçizane tespitlerimden sonra, Biden’la girdiği söz düellosu ekseninde ve bugünlerde Kudüs’te kendisi gibi düşünmeyenlere, ABD dahil, sağa sola köpüren Netanyahu’nun sözlerini hatırlatarak bilgiselimi noktalıyorum: “İsrail'in Amerika'dan daha iyi bir dostu olmadığı gibi, Amerika'nın da İsrail'den daha iyi bir dostu yoktur. İsrail’e karşı değişmez desteğiniz için teşekkür ederim. Dünya’da ‘özgürlük alevinin parlak yanmasını sağladığınız için’ de teşekkür ederim.” (Başbakan Binyamin Netanyahu, Amerikan Kongresi, 24 Mayıs 2011)
Remzi Çetin@remzzicetin
https://twitter.com/remzzicetin/status/1642543780543823873
"İsrail’de 1995’teki yargı reformu ile yüksek mahkeme bugünkü yetkilerini kazandı ve o tarihten itibaren anayasa mahkemesi görevini üstlendi; yani, yasama ve yürütmeye hukuki bir sınırlama getiriyor. Çıkarılan kanunların anayasaya uygunluğunu kontrol ediyor. Temyiz yetkisi bulunuyor. Bahsedilen değişikliklerle bu yetkinin geri alınması isteniyor. Yani, mecliste çoğunluk, yasanın geçmesi için yeterli olacak, yüksek mahkemenin üye sayısı arttırılacak, üyeleri meclis seçecek, hukuki danışmanların yaptırım gücü geri alınacak. Bu denetlemelerin kalkmasıyla anayasayı oluşturan temel kanunları değiştirmenin herhangi bir kanunu değiştirmekten bir farkı kalmayacak. Bu da kuvvetler ayrılığına aykırı."
...
"Netanyahu, halkın taleplerine kulaklarını kapadı. 'Hükümeti düşürürüm' tehditlerine boyun eğdi. En sonunda Savunma Bakanı Yoav Gallant'ı görevden alma hatasını yaptı. Bu da geçen haftaki yoğun protestolarla sonuçlandı. Cumhurbaşkanı Isaac Herzog başta olmak üzere çok kez uyarıldı, kendisine 'bu yolun doğru yol olmadığı, uzlaşı ve diyaloğa gerek olduğu' söylendi. Ama Netanyahu son ana kadar kararında direndi."
...
"Herzog’un açtığı diyalog ve uzlaşı yolundan gidilmesi gerektiğini düşünüyorum. Olmaması halinde geçen haftaki görüntülere yaz aylarında yeniden şahit olabiliriz. Netanyahu yeni koalisyonu sorunlu ve aşırı isimlerle yaptı. Meşruiyet sorunları bulunan bu isimlere, tavizler vererek bir koalisyon ne kadar yürüyebilir asıl sıkıntı veya soru burada"
Karel Valansi (Selay Dalaklı röportajı)
https://www.gazeteduvar.com.tr/israilde-gundem-yargi-erteleme-karari-cok-gec-alindi-haber-1610893
İsrail’de çıkan krizin gerekçesi yargı reformu ama işin aslı başka.
Kavganın sebebi, ülkenin kuruluş aşamasında bir renk olan ultra Ortodoks Yahudi grupların, sahip oldukları 10-15 çocukla birlikte, zaman içerisinde güçlü bir seçmen sayısı ve koalisyon pazarlıklarında kilit sayıda vekile sahip hale gelmeleri.
Sayıları ve etkileri giderek azalan sol-laik kesim için İsrail Yüksek Mahkemesi, sistemi koruma ve aşırılıkları durdurma gücünün toplandığı yer.
Kavganın bu kez sokağa yansımasının nedeni, 2017 yılında Yüksek Mahkeme’nin, ultra Ortodoks gruplara askerlikten sınırlı muafiyet getiren yasayı iptal etmesine dayanıyor. O günden beri ultra Ortodoks gruplar için Yüksek Mahkeme fazla laik, fazla yetkili bir yapı.
Şimdilik kriz buzdolabına kondu ama o güç mücadelesi bitmeyecek.
Tel Aviv’de yüz binlerin katıldığı, LGBT bayraklarının da açıldığı gösteriye karşı, kıdemli dindar Siyonist 17 haham, “azınlığın kendi görüşünü şiddet kullanarak ve sokaklarda anarşi yaratarak zorlamasını kabul edilemez bulduğunu” açıkladı.
Ülkenin önemli sağ grupları, Regavim, Im Tirtzu, Ad Kan, Bezalmo ve Torat Lehima da taraftarlarını sokağa çağırdı.
Kudüs’te düzenlenen ve 80 bin kişinin katıldığı yürüyüşte, Tel Aviv’deki göstericilere tecavüz edeceklerini söyleyen pankartlar taşıdı ultra Ortodoks gruplar.
İki tarafın da uzlaşmayı mağlubiyet saydıkları bir iklim hüküm sürüyor İsrail’de.
O yüzden kavga yeni başladı diye bir başlık seçtim yazıya, şu an için başka türlüsü mümkün görünmüyor.
Özay Şendir
https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/ozay-sendir/israilde-kavga-daha-yeni-basladi-6923934
Yeşiva, tüm dünyada, Yahudilerin gittiği, Talmud ve Tevrat eğitimi verilen, ultra Ortodoks yetiştiren din okullarına verilen ad.
Geçen pazar “Yargı Reformu”nu durdurmak için sokağa çıkan Tel Aviv sakinleri şimdi Kikar Hamedina Plaza’da yer alan bir sinagogun, 250 öğrencinin okuduğu, 5 katlı bir Yeşiva’ya dönüştürülmesi kararına karşı mücadele ediyor.
ahalle sakinleri, medyaya liberal bir yaşam biçim sürdürme kararında olduklarını söylerken, Tel Aviv Belediye Başkan Yardımcısı Reven Lediansky, Yeşiva inşa edilmek istenen alanın laik bir alan olduğuna dikkat çekiyor.
Yaşam biçimi dile getirilen tek endişe değil, bir de Yeşiva kurulduğu zaman ortaya çıkacak sürekli konaklama, durmadan çalışan mutfak, erzak ve eşya taşıyan kamyonlar, okulun eksik olmayacak ziyaretçilerinden endişe duyanlar var.
Çarşamba günü “Yargı Reformu” işin görünen gerekçesi. Asıl problem, çok çocuk sahibi olarak sayıları giderek artan ultra Ortodoks Yahudilerin ülkede iktidarları belirleyen siyasi güce ulaşması olduğunu yazmıştım. Bu Yeşiva meselesi de onun artçısı aslında.
Bu hikâyeden Türkiye adına çıkarmamız gereken çeşitli dersler var.
irincisi, nüfusun çoğunluğu değil, yüzde 10-15’lik bir kısmı ülke adına değil de dini ya da etnik kimliğini ve yaşam biçimini tüm ülkeye yayma hedefiyle siyasi örgütlenmeye gittiğinde toplumsal fay hatlarının daha da gerilmesine neden oluyor.
Türkiye, yaşam biçimi dayatma tartışmalarını çok uzun yıllar boyunca yaşamış bir ülke, neyse ki bu gerilim eskisi kadar yüksek değil.
Üçüncü ve önemli bir ders daha var, Türkiye’de İslamiyet adına kararlar alan ve sonuçta fanilerin yönettiği kurumların uygulamalarını eleştirdiğin zaman İslamiyet’i eleştirmişsin gibi muamele yapan bir kesim var. Bu konuda sapla samanı birbirine karıştırmaktan vazgeçmemiz gerekiyor.
Kendisinden farklı olana yaşama hakkı tanımamak, siyasi rekabet ile nefreti birbirine karıştırmak.
Günlerdir İsrail medyasındaki hasar tespit raporlarını okuyorum.
Parasını yurt dışına götürenlerin verdiği ekonomik zarar, reforma karşı olan pilot ve subayların “Artık bu ülke için savaşmak istemiyorum” açıklamaları, Batı ile olan ilişkilerde hasar alan liberal demokrasi görüntüsü, Washington ile yaşanan sorunun yarattığı zafiyetin bölgedeki Arap ülkeleriyle yürütülen diplomasiye verdiği zarar, toplumsal fay hatlarının giderek bir ulus görüntüsünü yok eder hale gelmesi gibi yorumlar yapılıyor. Hatta İsrail’in 75. kuruluş yıl dönümünü göremeyecek hale geldiğini söyleyenler de var.
Özay Şendir
Bu açıklama meydanlardaki tansiyonu düşürdü ve kritik iş kollarındaki grevler sonlandırıldı. Ancak muhalefetin Netanyahu ve hükümetiyle, onların icraatlarına yönelik protestolara devam edeceği anlaşılıyor. Zira artık Netanyahu'nun meşruiyetinin kalmadığını düşünüyorlar ve tadını aldıkları protestoların gücü sayesinde Netanyahu'yu devirebileceklerini hesap ediyorlar. Fakat Netanyahu da kendi destekçilerine güveniyor ve azınlık olarak gördüğü protestocuların çoğunluğa tahakkümünü kabullenmiyor.
Şimdi gözler Ben Gvir'e söz verilen milis gücünün ne şekilde teşekkül ettirileceği ve görev kapsamının ne olacağında. Ancak medyaya sızan taslakta net ifadeler olmaması, bu yapının Ben Gvir'in özel gücü olacağı şeklinde yorumlandı ve yeni bir tartışmanın fitili ateşlendi. Önümüzdeki günlerde bu konu daha da netleşecek ve tasarının meclisten geçmesi halinde İsrail'in de İran'daki Besiç gibi bir milis gücüne sahip olacak. Bu gücün gösterileri bastırmak için Yahudilere karşı mı yoksa İsrail'in Batı Şeria'daki işgal pratiklerini desteklemek maksadıyla Filistinlilere karşı mı kullanılacağı bugünün en çok merak edilen konusu.
Ayrıca muhalefetin ortaya attığı yeni bir iddianın önümüzdeki günlerde tartışılması bekleniyor. Buna göre, bu olaylar İsrail'in bir anayasaya ihtiyacı olduğu göstermiştir. Hükümetlerin keyfi uygulamalarını sınırlayacak, demokratik normları ve kurumları koruyacak, güçler ayrılığını güvence altına alacak ve devletin seküler yapısını, parlamenter sistemini muhafaza edecek bir toplum sözleşmesinin zamanı gelmiş gözüküyor. Ancak mevcut kutuplaşmada bunun nasıl başarılacağı ise ayrı bir sorun.
Şimdilik geçici olarak durdurulan yargı reformunun yaz döneminde tekrar gündeme gelmesi protestoların kaldığı yerden devam etmesine yol açacaktır. Hükümetin toplumla konuşmadan, onların fikrine başvurulmadan yapacağı kanuni düzenlemeler toplumsal barışı getirmeyecek, bilakis daha sert ve yıkıcı çatışmalara yol açabilecektir. Bu durum İsrail bölgedeki ve dünyadaki pozisyonunu olumsuz etkileyeceği gibi, iç karışıklıklar nedeniyle zayıf düşecek İsrail, dışsal tehditlerin de hedefi haline gelebilecektir.
Fakat sonuç ne olursa olsun son yaşananlar göstermiştir ki, iddiaların aksine Netanyahu gibi birinin iktidar gücünü kullanarak yasaları ve kurumları kendi çıkarlarına göre tanzim etmeye çalışması ve bunun için toplumdaki marjinal kesimleri mobilize etmesi, İsrail'in demokratik devlet imajıyla bağdaşmamaktadır.
Tercih İsrail halkının olup, her şeye rağmen mevcut hükümetle devam edilmesine veya rejimlerine sahip çıkılmasına kendileri karar verecek ve bunun sonuçlarına katlanacaklardır.
Haydar Oruç
Yargı reformunun belki de Netanyahu için en kişisel faydalarından biri başbakanın görevden alınmasını zorlaştırıyor olması.
Netanyahu hakkında yolsuzluk, rüşvet ve görevi kötüye kullanmak suçlamalarıyla açılan davalar sürerken muhalefet, yargı reformunun getirilmesinin tesadüf olmadığını savunuyor. Netanyahu ise bu suçlamaları “cadı avı” şeklinde niteleyerek reddediyor.
Likud Partisi’nin lideri Netanyahu, İsrail’in en uzun görevde kalan başbakanı. Kasım 2022’deki seçimlerde aşırı sağcı partilerle koalisyona girerek üçüncü kez başbakan oldu.
Ülkesinde her türlü siyasi zincirden kurtulan bir “sihirbaz” olarak tanınan Netanyahu, dış politikadaki dengelerde de dikkatli bir oyuncu oldu. Bir yanda Rus lider Vladimir Putin ile yakın ilişkiler kurarken diğer yanda ABD ile güçlü bağlarını sürdürebildi.
Netanyahu yeni görevine başlarken basın açıklamasında “direksiyona iki elle sarılacağını” söyleyerek İsrail’in istikrar ve güvenliğini koruyacağı vaadini vermişti. Ancak Netanyahu içeride istikrardan çok uzak bir tablo çiziyor. İsrail Başbakanı, kendi yolsuzluk davaları ve aşırı sağcı politikacıların öngörülemez talepleriyle giderek derinleşen toplumsal huzursuzluk arasında sıkışmış görünüyor.
Elçin Poyrazlar
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/elcin-poyrazlar/bibinin-sihirbazligi-2065866
İşin bir de bambaşka bir yüzü var. O da geçtiğimiz hafta yargı paketinin ilk aşaması olarak; Knesset’ten birinci okuması geçen yasa oldu.
Yasanın ne olduğunu söylemeden önce, şu okuma işinin ne olduğundan bahsedelim. İsrail’de bir kanun teklifinin yasa haline dönüşebilmesi için, Knesset’de üç kez okunup, oylanması lazım. Okunan bu teklif üçünde de gerekli çoğunluğa ulaşmış olursa, o zaman teklif yasalaşmış olur.
Daha birinci okuması biten ama görünen o ki, diğer iki okumada da gerekli oyu alacak gibi görünen ve geri çekilmediği takdirde yasalaşma ihtimali yüksek olan bu tasarı, sokakları iyice kızdırdı.
Bu yasaya göre; başbakanı, herhangi bir şekilde görev yapmaya uygun bulunmadığı gerekçesiyle görevden alma yetkisi Yüksek Mahkeme’deydi. Hazırlanan ve birinci etabı biten bu yasa ile artık başbakanı sadece Meclis'in üçte iki çoğunluğu görevden alabilecek.
Çok daha basit bir değişle; bu yasa ile birlikte, Netanyahu; hakkındaki davalarda suçlu bulunursa, Yüksek Mahkeme bu yasa yasalaşmadığı taktirde Netanyahu’yu görevden alabiliyor.
Yasa geçtiği an itibariyle, Netanyahu suçlu bulunsa bile, onu ancak zaten çoğunluğun desteği ile hükümet kurduğu Knesset’in üçte ikisi görevden alabilecek. Aslında kavga ve gürültünün temel sebebi bu.
Olay öyle bir boyuta geldi ki; iş sadece yargı reformu tepkisinden çıktı, derdi, isyanı olan herkes İsrail’de sokaklara döküldü. En son Savunma Bakanı Yoav Galant açık bir şekilde, bu yasanın ülkedeki milli güvenliği tehdit etmekte olduğunu söyledi.
Cumartesi günü söyledi, pazar günü görevden alındı. Galant’ın görevden alınmasının ardından, aynı akşam protestolar çok ciddi bir noktaya geldi.
İsrail için sihirli kelime “Milli Güvenlik.” Gerek Galant’ın sözü gerek Netanyahu’nun uzlaşmaz tavrı, İsrail’in içerisindeki bazı denge merkezlerini devreye sokabilir.
Çok kısa bir zaman içerisinde, Netanyahu bu tasarıyı geri çekmez ya da durdurmazsa, koalisyon içindeki diğer partilerden değil ama Likud Partisi’nin içerisinde Netanyahu’ya karşı parti içi bir isyan başlayabilir.
İnsanlar artık savaşsız ve kavgasız bir şekilde birlikte yaşamak istiyor. Adaletli, eşit ve hürriyetleri kısıtlanmamış bir şekilde hayatlarına devam etmek istiyorlar.
Savaş görmemiş ve görmek istemeyen bir neslin sesi, her geçen gün daha çok yükseliyor ve bugün bahsettiğimiz konular ne olursa olsun, değişen neslin ihtiyaç ve arzuları doğrultusunda, İsrail hükümeti yepyeni bir döneme yelken açmaktadır.
Prof. Dr. Burak KÜNTAY
https://www.dunya.com/kose-yazisi/israil-nasil-bu-duruma-geldi/689805
1 • Aşırı sağ, tartışmalı yargı reformunu neden istiyor?
Yargı reformu tartışmaları İsrail’de sağ siyasetin çok uzun zamandır belirli aralıklarla dile getirdiği bir husustur. Öyle ki protestoların şiddetlendiği, grevlerle hayatın durma noktasına geldiği bir süreçte İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya süreci askıya alma çağrısı yapanlar arasında yer alan eski Başbakan Naftali Bennett ve Adalet Bakanı Ayelet Şaked bile henüz birkaç yıl önce seçim kampanyalarının hedefine Yüksek Mahkeme’yi koymuşlardı. Dolayısıyla mevcut düzenlemeleri Netanyahu’nun kişisel iktidar hırsının bir yansıması olarak görmek doğru ama eksik olacaktır. Güvenlik kaygılarının artması sonrası yasa yapım sürecinin dondurulması yönünde açıklama yapan Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın görevden alınmasını takiben tırmanan olaylarla birlikte Netanyahu’nun tek başına geri adım atmakta zorlanması da bu durumu destekliyor.
Netanyahu’nun özellikle aşırı sağcı ortakları yargı reformu konusunda tüm protestolara rağmen tek taraflı ilerleme konusunda ısrarcı oldu. Netanyahu yasa sürecini askıya alma kararı aldığında başını çektiği koalisyonun aşırı sağcı unsurları kendisini koalisyonun sonunu getirmekle tehdit etti. Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in bakanlık bünyesinde kendisine bağlı bir ulusal güvenlik birimi kurulması konusunda aynı gün Netanyahu’dan kopardığı imtiyaz sonrasında, Netanyahu’yu yasanın askıya alınması konusunda açıkça desteklemediği; sadece askıya almaya karşı koalisyon aleyhine eylemde bulunmamaya razı olduğu görüldü. Yüksek Mahkeme'nin 1990'lı yılların başından beri geliştirdiği yargısal aktivizm, aşırı sağın Yahudi devleti ideasıyla örtüşmüyor. Aşırı sağcıların bu reformu, bu nedenle desteklediği söylenebilir. Bilindiği gibi İsrail Devleti kendisini Yahudi ve demokratik olarak tanımlıyor. İsrail sağının devletin Yahudi kimliğine yatırım yapmasıyla oluşabilecek anti demokratik sonuçlara Yüksek Mahkeme ‘demokratik’ kimliğine sahip çıkarak müdahale ediyor. Bu yönüyle yargı reformları, yargı bağımsızlığının altının oyulmasının yanı sıra, aşırı sağcı grupların dar siyasal aktörlüklerinden sıyrılarak siyasal liderlik iddialarına uygun zemin oluşturuyor.
2 • Protestolar İsrail siyasetinde bir dönüm noktası olur mu?
Şu aşamada muhalefet bileşenlerinin farklı yorumları bulunuyor. Yasa sürecinin tamamen rafa kalkmaması sebebiyle protestoların belirli yoğunlukta devam edebileceği öngörülebilir. Ancak özellikle geçtiğimiz iki gündeki gibi büyük bir ivmeyi en azından belirli bir süre yakalamayacağı söylenebilir. Çünkü çok geniş toplumsal sektörlerin katıldığı, işçi sendikası Histadrut’un genel grev çağrısı yaptığı, üniversitelerin eğitime ara verdiği bir hareketlenmenin tekrar yaşanması için ilave tetikleyici faktörler olması gerekir. Netanyahu’nun yasa sürecini askıya alan konuşmasının hemen sonrasında Histadrut’un grevi sonlandırma kararı da normalleşmeye yönelik hızlı bir işaretti.
Protestolar İsrail’de kuşkusuz önemli bir tarihsel dönemi temsil ediyor. Ancak formel siyaseti dönüştürme kapasitesi son günlere kadar oldukça sınırlıydı. Protestoların sürdüğü günlerde yapılan kamuoyu araştırmaları İsrail parlamentosundaki dağılımı etkileme gücüne sahip bir devinim yaratmadığını gösteriyordu. Elbette bu durumda protesto gösterilerinin büyüklüğünü, yansıttığı toplumsal muhalefetin sesini ve Netanyahu’nun geri adım atmasında görüldüğü üzere siyasal etkisini göz ardı edemeyiz. Sadece, protestolarla birlikte seçmen davranışlarında parlamento matematiğini değiştiren bir etki saptanmadı. Ancak pazar ve pazartesi günü yaşananlar, özellikle Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın görevden alınması Netanyahu taraftarlarınca da benimsenen bir görüş olmadı. Dolayısıyla bu iki günde yaşanan olağanüstü hareketliliğin İsrail siyasetine ne ölçüde etkisi olacağını şu aşamada ölçmek pek mümkün değil.
3 • Yargı reformu tekrar gündeme gelir mi?
2022 seçimleri sonrası kurulan Netanyahu liderliğindeki aşırı sağ koalisyon sadece yargı reformu konusunda değil, Batı Şeria’da daha önce durdurulmuş yerleşim faaliyetlerinin yeniden başlamasına onay verilmesi, Mescid-i Aksa’daki statükonun tartışmaya açılması, polis gücünün daha sert bir biçimde kullanılması gibi pek çok konuda oldukça cüretkar adımlar atıyor. Aslında tüm bu adımlar karşısında onu durdurabilecek en büyük güç Yüksek Mahkeme’dir. İktidar koalisyonunun parçası olarak yürütmeyi etkileyebilseler de yargının sınırlandırmasından kurtulamıyorlar. Aşırı sağcı Itamar Ben-Gvir’in partisi Yahudi Gücü (Otzma Yehudit) hareketinin önceki lideri Michael Ben-Ari'nin, 2019 seçimlerinde yarışması Yüksek Mahkeme tarafından engellenmişti. Aşırı sağın Yüksek Mahkeme ile mücadelesi akılda tutulduğunda Netanyahu’nun merkezde olduğu ancak iktidarının devamlılığı konusunda mecbur olduğu bir aşırı sağ güç odağının varlığını görmek gerekiyor. Buna ilaveten, Netanyahu'nun geleneksel ultra-Ortodoks ortakları, protestoların kontrolden çıktığı bir dönemde Netanyahu’yu olası bir askıya alma sürecinde destekleyeceklerini açıklamıştı. Buna rağmen, özellikle son 30 yıldır temel topluluk çıkarlarını etkileyen ve Ortodoks dini pratiklerin kamusal alandaki etkisini sınırlayan Yüksek Mahkeme kararları ile mücadele ettikleri görülüyor.
Elbette Netanyahu’nun siyasi istikbalini, yargı müdahalesinden azade kılmak istediği biliniyor. Buna ek olarak sağ popülist bir meydan okumayla yargının denetleyici rolünün altını oyarak yürütmenin güç kazanmasını arzuladığı da görülüyor. Ancak bugünkü biçimde olmasa da yargı reformu ihtiyacının özellikle sağ ve dindar kanatta neredeyse bir konsensüs oluşturmuş olduğunu vurgulamakta yarar var. Dolayısıyla, her ne kadar etkisi ve kapsamını öngörmek şimdiden zor olsa da ilerleyen süreçte yargı reformu tartışmalarını tekrar göreceğimizi söylemek mümkün.
Dr. Ferit Belder
“İsrail’de sağcılar zaten hukukta reform politikasını epeydir söylüyorlar, yeni bir şey değil. Hükümetin ortağı olan parti bu konuda seçim öncesi programını hazırlamıştı, kamuoyuyla da paylaştılar. Burada temel mesele birkaç noktada düğümleniyor. Birinci mesele, yargıçların seçimi, ikincisi de yüksek mahkemenin yargısal aktivizmin ucunun kaçırıldığı düşünülüyor. Üçüncüsü de başbakanın hukuk danışmanının aldığı kararlar, hükümet üzerinde bağlayıcı etki yaratıyor; onun yetkilerini sınırlandırmak istiyorlar. Diğer iki madde de Netanyahu’nun yargılanma süreci devam ederken dokunulmazlık getirilerek başbakanlık görevinden alınmaması, sadece sağlık sorunlarıyla alınmasına dair kanun geçti. Ama burada temel mesele bence İsrail’de kurucu düşünceyi temsil eden elitler ile yeni yükselen toplumsal grupları temsil eden siyasetçiler arasındaki gerilimler diyebiliriz. Çünkü kurucu ideolojiyi temsil eden elitlerin artık toplumsal kaynakları zayıf. İktidara gelemiyorlar ama çok önemli kurumları ellerinde tutuyorlar. Siyasi gücü zayıflayanlar da ‘Biraz seçilmişler, atanmışların üzerinde daha fazla yetki sahibi olmalı ve bu kurumları biraz daha revize etmeliyiz’ diyor. Sıkıntı da burada başlıyor. Biri statükoyu devam ettirmeye çalışırken, diğeri revizyonist hareket etmeye çalışıyorlar ve gerilim başlıyor.”
...
“Temmuza kadar iş dondurulmuş gibi. Bence burada bir sebep de Netanyahu’nun kargaşa ortamında siyasi desteğinin azalmasını istememesi. İsrail’de bir kaos figürü olmak istemiyor. Netanyahu’nun siyasi kariyerine baktığımızda genellikle bir istikrar temsil eder. O yüzden tutarsız anılmak istemiyor ve oldukça pragmatik bir adam. Burada bir ‘ulusal muhafız’ kurumunun kurulacağı söyleniyor, netleşen bir durum yok. Ama o daha çok karışık şehirler dedikleri yerler var, Yahudi nüfusunun birlikte yaşadığı yerler için. Üç sene önce Arap nüfus ile Yahudi nüfusun birlikte yaşadığı yerlerde olaylar çıkmıştı. Itamar Ben-Gvir, orada polis ve jandarmanın giremediği yerlerde biraz milis gücünü andıran bir yapıyı devreye sokmak istiyor. Tabii oldukça endişe verici. İsrail’de kamuoyunda Devrim Muhafızları’na benzer bir şey mi kuruluyor gibi yorumlar yükseldi. Daha yasalaşması var, biraz su kaldırır mesele gibi gözüküyor. Netanyahu’nun ‘Muhalefete kapıyı açtım, gelin birlikte çözüm bulalım. Olmazsa da ben kapıyı açtım fakat yanaşmadılar’ diyebileceği bir stratejisi olabilir.”
...
“Biz dışarıdan farklı görüyoruz. Aslında Amerika ile İsrail ilişkileri göründüğü kadar iyi ilişkiler değil. Genellikle ideolojik konumlanışa göre değişiyor. Demokratik Partili dönemlerde İsrail ve Amerika ilişkileri genelde sorunlu olmuştur, eğer İsrail’de sağ hükümet baştaysa. Bu noktada farklılık şu; Obama döneminde, Netanyahu başbakandı ve Arap Baharı dönemine rastladı. İkili ilişkiler oldukça uyumsuzlaşmıştı. Çünkü Obama yönetimi bölgede demokrasi projeksiyonu altında biraz daha revizyonist bir strateji izliyordu. İsrail, Mısır ve Körfez Arap ülkeleri bu toplumsal hareketliliğe karşı daha statükocu bir yöne gitmek istiyorlardı. Zaten ipler orada koptu. Daha sonra İran-İsrail geriliminde İsrail, Amerika’dan istediği güvenceleri tam istediği şekilde alamadı. Suudi Arabistan da aynı şekilde... Zaten Suudi Arabistan’ın Çin ile yakınlaşması ve İran normalleşmesi de biraz da bu. Yani Amerika daha önce Ortadoğu’yu okuma konusunda Obama döneminde de Biden döneminde de zayıftı. Hala ‘Demokrasi getireceğiz, bölgede demokratik güçleri destekleyeceğiz’ modundalar fakat İsrail’in şu an öyle bir derdi yok. Bu da mevcut durumla çatışıyor. Bu İsrail’de özellikle Likud içerisinde sağ kanatta son yıllarda bunu net şekilde görüyoruz ve ‘Amerikan şüpheciliği’ yükseliyor.”
Dr. Gökhan Çınkara (Ceyda Karan röportajı)
Sırada başka yasalar da var. Bunlardan biri “şeriat mahkemelerini” güçlendirmeyi, yetkilerini, finansal anlaşmazlıkları da kapsayacak biçimde genişletmeyi, kamu çalışanlarına bağış yapılmasına (rüşvet verilmesine), polisin mahkeme kararına gerek duymadan evlere girmesine izin vermeyi, Hamursuz Bayramı’nda hastanelere mayalı hamurdan ekmek verilmesini yasaklamayı amaçlıyor. Terör suçları için ölüm cezasının (Yahudiler hariç) getirilmesi de gündemde.
Arap ve LGBTİ+ karşıtı, Noam Partisi’nin meclisteki tek üyesi ve lideri, kısa bir süre başbakan yardımcılığı da yapan Avi Maoz İsrail’de tamamen dini esaslara dayanan, “İran tipi devlet” kurmayı arzulayan Haham Zvi Thau’nun öğrencisi. Yüksek mahkemeye ilişkin karar taslağının askıya alınmasına karşı çıkan Maoz, Yahudi kimliğinin, başka ırklarla, Yahudiliğe uygun olmayan görüşlerle “kirletilmesini” önlemek istiyor, kadının görevinin dini bütün kuşaklar yetiştirmek olduğunu savunuyor. Maoz, okullarda, üniversitelerde okutulan sosyal bilimlere, evrim teorisine karşı.
“Adamlar” iktidarda kalabilmek için dinci faşist fanatikleri hükümete taşımaktan çekinmiyor. Bu fanatikler da hükümete ulaşınca, çaplarının çok ötesinde yetkilere kavuşarak toplumu yeniden şekillendirmeye girişiyorlar. Muhalefetin bu süreci durdurmak için salt seçimlere güvenmesiyse maliyeti çok büyük bir hata oluyor.
Ergin Yıldızoğlu
“Protestocular, politikacılardan bağımsızlar. Bu çok önemli. Bence göstericilerin gücü de bu. Politikacıların onlara gelip, ne yapmaları gerektiğini söylemelerini beklemiyorlar. Onun yerine onlar politikacılara ne yapmaları gerektiğini söylüyor. Gündemi protestocular belirliyor. Göstericilerin büyük çoğunluğu merkezden anlayıştan, ama tabii ki, solcular da var bunun içinde. Fakat birçoğu ana akım. Bazıları bu gösterileri sosyal elitlerin eylemi olarak tanımlıyor. İçlerinde reform kabul edilirse, işlerini yurtdışına taşıyacaklarını söyleyen teknoloji çalışanları da var, haftalık eğitimlerini bırakarak protestolara giden Hava Kuvvetleri’nin savaşçı pilotları da, akademisyenler de, öğrenciler de. Diğer bir ifadeyle, bu İsrail toplumu içindeki eşitsizliğin, protesto edildiği sosyal bir eylem değil. Protestocular bazı Likud üyelerini de aralarına katılmaya ikna etti. Bu nedenle, bu sadece bir “sağ ve sol karşı karşıya” meselesi de değil. Likud’un da elitlerden oluştuğunu unutmayın. Mesela Tel Aviv, tüm dünyada yaşamın en pahalı olduğu şehirlerden biri. Bunun neticesi olarak da, göstericilerin büyük çoğunluğu orta ve üst sınıf. Ayrıca LGBTİ+ topluluklar da göstericilerin büyük bir kısmını oluşturuyor. Knesset’in başı Netanyahu’nun partisinden ve açık olarak gay, bir partneri ve çocukları var. Öte yandan, Netanyahu’nun koalisyonu, aşırı homofobik, aşırı sağ milliyetçilerden oluşuyor. Bu da, reform geçtiği durumda LGBTİ+ haklarının etkileneceği korkusu yarattı. Sonuç olarak protestocuların çoğunluğu seküler, liberal, orta sol eğilimli insanlar. Bunlar aynı zamanda devletin yükünü de çeken insanlar; askere giden, vergisini ödeyen. Netanyahu’nun partisindeki ultra-ortodoks’ların çocukları askere gitmiyor.”
...
“Netanyahu kendisi de seküler. İsrail’in tek dini başbakanı geçen hükümette yer alan Naftali Bennett idi. Şu andaki protestolarda da yer alan birçok insanı temsil ediyor. İsrail’deki problem bir gruba çok fazla güç verilmesi. Sekülerler, ülkenin yükünü taşıdıklarını düşünüyorlar. Askere giden olmaktan, en yüksek vergiyi ödeyemekten yorgunlar. O nedenle, bu son gösterilerin din kaynaklı değil, tamamen politik olduğunun altını çizelim. Her kesimin haklarını korumaya çalışırken, statükoyu da koruma gösterileri. İsrail çok farklı yapılardan oluşuyor; sekülerler, dinciler, ultra-ortodokslar ve yeni yeni büyüyen ultra-milliyetçi faşistler. Bu son grubu Ben-Gvir temsil ediyor. Ve tabii ki bu grupların içinde yüzde 20’lik oranla Araplar da var. İsrail’de koalisyon politikaları bu yapılar içerisinde formüle ediliyor, birliktelikler ya da ayrılıklar yaşanıyor.”
Louis Fishman (Röportaj: Çevrim ÇEVİREN)
https://www.birgun.net/haber/protestolar-uzun-vadede-buyuk-degisime-gidebilir-427176
Takılan tweetler
Dikkat Çeken Bir Anket❗️
“İsrail’i İkiye Bölelim” tartışması…
Bu da İsrail’in kendi içindeki “İki Devletli Çözüm”ü:
“İki Devlet Olarak Ayrılsak Ne Düşünürsünüz?”
“Lâik, modern bir İsrail Devleti ve dini geleneğe dayalı Yehuda
Devleti; Hangisinde Yaşamak İstersiniz?”
Hem koalisyon hem de muhalefetten çok ilginç istatistikler var. Toplumun %46.2’si, modern-lâik bir İsrail Devleti’nde yaşamak isterken; %29.6’sı geleneksel ve dini bir İsrail’den yana.
Modern İsrail’den yana olanlar muhalefette %88.8 iken; koalisyonun %55.1’i geleneksel-din devletini destekliyor.
Muhalefetin sadece %3’ü geleneksel-din devletini (Yahuda) desteklerken; sağcı koalisyonun %16.8’i modern İsrail’i tercih ediyor.
Genel olarak, İsraillilerin ekseriyeti, yüzü Batı’ya dönük, modern ve lâik bir İsrail’de yaşamak istiyor; ancak “İsrail’i İkiye Bölelim” argümanı göz önüne alındığında, günümüz İsrail toplum ve siyasetindeki kutuplaşmanın geldiği yeri göstermesi açısından dikkate değer bir anket olmuş…
https://twitter.com/remzzicetin/status/1642097409034444802
İsrail’e ilk kez 2009’da gitmiştim. Binyamin Netanyahu aynı sene ikinci kez başbakan olmuştu.
O zaman 1 TL = 2,5 şekeldi. İsrail’e gidince kendimizi zengin hissediyorduk. On dört yıl sonra bugün 1 şekel = 6 TL.
İsrail nasıl Türkiye'den bile karışık bir yer haline geldi? 👇🏿
İsrailli arkadaşlarımın yaptığı bir şaka var: İsrail’de nüfusun üçte biri çalışır, üçte biri vergi verir, üçte biri de askere gider; ama bunların hepsi aynı üçte birdir!
Bu üçte bir hangi üçte bir?
- Seküler Yahudiler
- Israilli Araplar
- Dinci Yahudiler
Seküler Yahudilerin çoğu teknoloji işlerinde.
İsrail’de teknoloji işlerine 2009’dan beri 220 milyar dolar yatırım gelmiş.
Mukayese etmek gerekirse milli geliri İsrail’in iki, nüfusu ise 9 katı olan Türkiye’ye aynı sürede 10-15 milyar dolar yatırım geldi.
Bu kadar çok para bir anda ülkeye akınca, yukarıda anlattığım gibi İsrail şekelinin aşırı değerlenmesine de şaşmamak lazım. Tel Aviv, dünyanın en pahalı şehirleri listesinde artık hep ilk beşte.
İsrailli sekülerler, iklim değişikliğini durduracak teknolojileri ya da eşcinsel evliliğini tartışadursun, bakalım toplumun kalanı ne yapıyor?
Bugünkü @EkonomimCom yazımda anlattım.
https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/israildeki-olaylardan-alinacak-dersler/688769
İsrail’deki seçim sistemi dünyanın en adaletli seçim sistemlerinden biri. Yüksek barajlarmış, D’hont sistemiymiş, öyle büyük partileri kayıran, yönetimde istikrarı güçlendiren unsurlar yok. Hal böyle olunca birçok marjinal parti parlamentoda temsil edilip, yeri geldiğinde koalisyonların kurulmasında anahtar olabiliyor. Yıllarca Haredi seçmene dayanan partiler de böylece siyasi gücünü giderek artırdı. Şimdi de demografik dönüşümün etkisiyle Netanyahu’nun son kabinesinin ana unsuru oldular. Mesela iç güvenlik bakanı Itamar Ben-Gvir daha önce topladığı 50 Sudanlıyı yüzme havuzuna götürüp, yüzerken videoya alıp “bakın bunlara da insan hakkı verirseniz beyazlar gibi davranırlar” diyen bir adam.
Tüm bunlardan ne çıkarmalıyız? Birinci olarak, bir ülke teknoloji işlerinde ne kadar başarılı olsa da bu başarı ülkenin tamamına yayılmıyorsa mutluluk getirmiyor. İkinci olarak, çoğulcu demokratik bir toplum olmak ile farklılıkları abartıp toplumun tamamen çözülmesine yol açmak farklı şeyler. Demokrasinin çalışması için yine de bazı ortak paydalara ihtiyaç var. Üçüncüsü, azınlıklar, belirleyici rol oynadıkları siyasal sistemlerde toplumdaki farklılıkları derinleştirici rol oynayabiliyor. Sanki bizim ittifak sisteminde de iş buraya gidiyor. Dikkatli olmak lazım. Ancak yine de halimize şükredelim.
https://twitter.com/ussal/status/1641706282586341383
Tel Aviv’de gösteriler devam ediyor. Amerikan ve İsrail bayrakları yan yana… Geçen hafta, Netanyahu-Biden arasındaki söz düellosundan sonra, bu görüntüler manidar… İsrailli sağ cenahtan, şu tarz homurtular yükseleceğine eminim:
“Amerikancı sol, Amerikansever muhalefet!”
https://twitter.com/remzzicetin/status/1642226971286425610
İSRAİL’DE BUNDAN SONRA NE OLACAK?
1) Hafta başında, Başbakan Binyamin Netanyahu, “yargı reformu” sürecinin askıya alındığını açıkladı. Peki, neden bu açıklamayı ‘yapmak zorunda’ kaldı?
2) Toplum yeterince gerilmiş ve aşırı sağ ve sol arasındaki gerginlik, had safhaya ulaşmıştı. Ülke genelinde grevler başlamış hatta, İsrail’in bir ‘iç savaş’a sürükleneceği yorumları dahi yapılmıştı.
3) Netanyahu’nun bu ‘geri vitesi’ kolay olmadı elbette. Açıklama yapacağı gün, perde arkasında koalisyonun aşırı sağcı ortaklarıyla pazarlıklar gerçekleşti. Nihayetinde, bundan sonraki süreç için bir strateji belirlendi ve yargı reformunun ‘uzlaşarak’ ilerletilmesi dillendirildi. Peki, bunun için neden 3 ay beklendi? Neden toplum bu derece gerildi? Oysa, uzlaşı ve istişare yoluna, en başından da karar verilebilirdi.
4) Elbette alınan bu karar geçici bir taktiktir. Yaz başında, mevcut gerilim kaldığı yerden devam edebilir. Diğer taraftan, Netanyahu, kendi seçmeni gözünde ‘geri adım attı, pes etti’ algısını mümkün mertebe kırmak için koalisyon partilerine oy veren sağ taban kitleyi sokaklara çıkarttı. 2 gündür sağcıların -içlerinde aşırılık yanlıları da var- gövde gösterisine tanık oluyoruz.
5) 3 aydır süren sol ve merkez sağ ağırlıklı protestolar sonucu, yargı reformu girişimini durdurmak zorunda kalan Netanyahu, bu süreçte, “psikolojik üstünlüğü” sol kesime bırakmak istemediği için artık, olay, “sinir harbi”ne dönüşmüş vaziyette.
6) Koalisyon, bu vizyonla giderse İsrail siyaseti bahar ayına hararetli gireceğe benziyor; ancak koalisyonda kendinden meçhul aşırı sağcı profiller olduğu müddetçe, yargıyı kuşatma girişiminde özellikle Adalet ve Ulusal Güvenlik Bakanı’nın ‘uslu duracağına’ ihtimal vermiyorum.
7) İsrail’in iç dinamikleri kaynarken; bu durumdan memnun olanlar, HAMAS, İran ve Hizbullah 3’lüsüdür. 2020 İbrahim Anlaşmalarıyla Körfez’e açılan İsrail, Suudi Arabistan’ın Çin’in arabuluculuğunda İran’la yakınlaşmasına güçlü refleks gösteremedi; çünkü o sırada ülkenin yargısını hedef alınıyordu. Burada fatura, Çin-Rusya ikilisine karşı ‘işlevsiz’ olduğu öne sürülen Biden’a kesildi.
8) Eğer İsrail’in sağcı hükûmeti, ülkenin onlarca yıllık oturmuş yargı sistemiyle oynamaya devam ederse sadece içeride değil; “İsrail’in ulusal çıkarları” zemininde dış politikada da kan kaybına uğrayacağı çok açık. Ve belki de yıllardır, çok güvendiği dostları tarafından yalnızlığa da bırakılma ihtimali de mevcut.
9) Bundan en fazla, 74 yaşında bir adamın peşine takılan ve sicilleri tartışılan koalisyon ortaklarını hâlâ savunan bir kitlenin, rahatsız ve endişeli olması gerekiyor…
10) Buna, sadece Likud’un bir önceki lider ve başbakanlarının dönemlerinin tekrar okunup hatırlanmasıyla başlanabilir: Ariel Şaron, Yitzhak Şamir, Menahem Begin. Hiçbir sağ lider, devleti şuanki içinde bulunduğu duruma düşürmemişti.
11) Evet, İsrail solu 2003 seçimlerinden bugüne dek neden birleşip etkin ve iktidar olamadıklarını sorgulamalı; ancak sağ cenah da: “Şaron, Şamir ve Begin, şu anki kriz ortamında nasıl davranırdı?” bu soru üzerinde kafa yormalı…
12) Örneğin, kendi tabanlarını, ülkedeki gerilimi artırmak için karşı tarafla karşı karşıya getirirler miydi? Devletin kurumlarını itibarsızlaştırırlar mıydı? Her türlü yapıcı eleştiri ve uyarıyı, ‘dış mihraklara’ bağlarlar mıydı?..
13) Bu sorulara sağduyu ile cevap verilirse; Kudüs’teki hükûmetin ‘akıl tutulması’ içinde olduğu politikaların belki farkına varılır… Belki…
https://twitter.com/remzzicetin/status/1641896895307042834
İsrail’e neden Orta Doğu’nun tek demokrasisi ve Yüksek Mahkeme, İsrailliler için neden önemli diyorduk?
Son 12 saatte ülkenin dış temsilcilikleri, borsası, üniversiteleri, hava alanı çalışanları, sendikaları ve devletin birçok kurumu, yargıyı budamak isteyen iktidarı şamar oğlanına çevirdi, hepsi hükûmete karşı greve katıldı.
Ve Netanyahu tayfasının desteklediği sağ cenah kitle, akşam, muhalefete yönelik gövde gösterisi yapacak. Bir nevi ergen refleksiyle oluşmuş düello…
Kudüs’te artık, kontrolünü kaybetmiş bir iktidar var ve bu şirazesinden çıkmış iktidarı sınırlamak, yargı karşısında yürütmeyi dengelemek için hukuk, çok önemli.
“Knesset’te çoğunluğu elde ettim, hukuku istediğim gibi keser biçerim” zihniyeti devam ettiği müddetçe İsrail’de suların durulması mümkün değil…
https://twitter.com/remzzicetin/status/1640369846218108930
Yargıya müdahale konusunda sırf Netanyahu’ya yoğunlaşmak başka bir problemi kaçırmamıza sebep olacaktır. Aşırı sağ, sokağa çıkardığı kitle ile kendisine yeni bir mevzi yaratıyor. Üstelik bu kez marjinal bir alanın asi ve öfkelisi değil çoğunluk ‘meşruiyetini’ de arkasına alarak
https://twitter.com/FeritBelder/status/1640566016647352320
İsrail’de yaşananları dar ve ciddi meşruiyet sorunlarına sahip bir iktidar koalisyonuna sahip Netanyahu’nun büyük oyunu olarak tek yönlü açıklamak epey güdük kalıyor, ama başka güçlü bir okuma da üretilmiş değil. Büyük bir alt üst oluş gürültülü ama izahsız gerçekleşiyor resmen.
https://twitter.com/FeritBelder/status/1640070138480263168
🇮🇱Yargı denetiminin zayıflatılması ülküsü popülist bir lider olarak Netanyahu'ya ihale ediliyor. Doğru ama özellikle dindar (dindar siyonist +ultra-ortodoks) siyasette yargının sınırlandırıcı etkisi çok daha fazla. Böylesi agresif bir yasa süreci onların da eseri olarak görülmeli
https://twitter.com/FeritBelder/status/1640444087101693956
Bu aksamki Yargi Reformuna Destek protestosundan bu fotoyu yorumsuz paylaşıyorum.
https://twitter.com/gbehiri/status/1641479184663867393
Bugun yayinlanan secim anketlerinde Likud neredeyse 10 sandalye duserken Gantz'in Mahane Mamlahti partisi inanilmaz bir yukselis yasadi. Tum bu surecte sakin adami oynayan Gantz halk tarafindan da destek bulmus gozukuyor.
https://twitter.com/gbehiri/status/1640418401020690432
Ağa Takılanlar Öneriyor
https://www.bbc.com/turkce/articles/c4nzqdgde9yo
https://www.youtube.com/watch?v=7V231kAKNIc
https://www.youtube.com/watch?v=bov2DF-aQkI
https://www.youtube.com/watch?v=N6svpwMCTzE
https://www.youtube.com/watch?v=yKbgzlhHz3I
İpek Maya Saygın, konukları Karel Valansi, Gökhan Çınkara ve Volkan Aslan ile İsrail’deki yargı reformu taslağını popülist rejimlerle benzerlikleri üzerinden tartışıyor.
00:00 Giriş
02:25 İsrail Protestoları Neden 3 Aydır Devam Ediyor? (Karel Valansi)
08:20 Protestolara Kimler Katılıyor? (Gökhan Çınkara)
21:00 Çıkar Çatışması (Valansi)
22:35 Anayasasız Olmak Nedir? (Volkan Aslan)
28:56 Yapılmak İstenen Reformlar (Aslan)
33:50 Çıkar Çatışması (Çınkara & Valansi)
40:31 İsrail'in Güvenliği Tehlikede mi? (Valansi)
50:00 Arap Dünyasının İsrail Olaylarına Reaksiyonu Ne Oldu? (Çınkara)
56:51 Anayasa Mahkemesinin Olmamasının Nasıl Bir Anlamı Olurdu? (Aslan)
https://www.youtube.com/watch?v=kF2RX6GVifY&t=2808s
https://www.youtube.com/watch?v=Qmd93saoyqQ
https://www.youtube.com/watch?v=dmhvlMbEKoc
https://www.youtube.com/watch?v=MN_C3Wsqdko
https://www.youtube.com/watch?v=Ccs6rlmUzW8
https://orsam.org.tr/tr/israilde-neler-oluyor/
https://medyascope.tv/2023/03/28/hizli-ve-kisa-yorum-73-israilde-yargi-reformu-krizi-cozuldu-mu/
https://www.indyturk.com/node/620916/d%C3%BCnyadan-sesler/i%CC%87srail%E2%80%A6-oyun-ve-oyuncular
Protesto bir taktiktir, sihirli bir değnek ya da bir çözüm değildir. Bu yönüyle tıpkı mahkemeler, medya yoluyla ikna, karşılıklı yardımlaşma ve hatta oy vermek gibidir. 2016'da ülkedeki çoğu kişinin faşizme karşı oy kullandığını ama faşistin yine de seçildiğini hatırlıyor musunuz? İlerici değişimi sağlamanın tek ve kesin bir yolu yoktur, çünkü kısmen ilerici değişimin karşısına dizilmiş çok sayıda güç vardır. İsrail'deki mevcut protestolar bize neyin mümkün olduğunu ve aynı zamanda, mümkün olana doğru atılan her adımın çok büyük bir çaba ve başaramayabileceğinizi bilseniz dahi mücadele etme isteği gerektirdiğini hatırlatıyor.
“Hükümetin geri adım atma niyeti yoktu. Hatta Ben Gvir koalisyondan çıkarak koalisyonu düşürmekle tehdit etti. Netanyahu’nun kurduğu bu hükümetteki bazı isimler nedeniyle sıkıntılı bir sürecin İsrail’i beklediği belliydi. Ancak şimdi de Ben Gvir’e bazı teşvikler verildi ertelemeyi kabul etmesi için. Yani bu sıkıntılı durum burada son bulmayacak. Protestolar Savunma Bakanı’nın görevden alındığı günkü gibi şiddetli olmasa da devam edecek. Protestoların barışçıl ortamda olması ve üniversitelerden filarmoni orkestrasına, konsoloslardan büyükelçiliklere bu protestolara katılmış olması, halk desteğini ve topluma yerleşmiş olan demokrasi kültürünü gösteriyor. Şimdilik bir antrakt verildi ancak Netanyahu yapıcı olmazsa, bu hafta sonu yaşananlara benzer protestoları yaz aylarında da görebiliriz.” – Karel Valansi
https://www.birgun.net/haber/ertelemek-kurtarmaz-426569
https://www.youtube.com/watch?v=tPUU-T7dWzY
İsrail’de protestolar sonuç verdi. Binyamin Netanyahu liderliğindeki hükümet, muhaliflerin “yargı bağımsızlığına darbe” olarak nitelendirdiği yasal düzenlemeyi İsrail Parlamentosu’na (Knesset) sunmayı erteledi. Netanyahu bir "mola" almayı mı tercih etti? Netanyahu'nun erteleme kararı ne anlama geliyor? Kriz tamamen sona erdi mi? Netanyahu'nun popülizminin dünyadaki diğer popülist akımlardan nerelerde ayrılıyor, nerelerde benzerlikler taşıyor.
Alphan Telek soruyor, İsrail uzmanı akademisyen Gökhan Çınkara yanıtlıyor.
https://www.youtube.com/watch?v=bkZPQ73Df-c
https://www.posta.com.tr/yazarlar/guney-ozturk/israilde-aslinda-ne-oldu-2622870
https://www.bbc.com/turkce/articles/cy9jj8x7gypo
“Türkiye’deki genç nüfusta, artan bir anti-Semitizm etkisi olduğu açıkça görülüyor. Bambaşka sosyal ve ekonomik gruplardan gençlerin rol oynadığı bu üç hadise, nefret olaylarına ilişkin kaygıları artırırken, akla gelen ilk soru Türkiye’de anti-Semitizmin kökeni oluyor.”
https://yetkinreport.com/2023/03/29/okullarda-anti-semitizm-eylemleri-ve-turkiyedeki-gecmisi/
Bizim kendi tarihimizde “Nazizm” yok ama yeterince korkunç bir kıyım var. Bunu söyleyince “Hayır! Ne münasebet!” diye ayağa fırlayanlar da az değil. Ne var ki, bunların çoğınluğu, aldıkları ideolojik eğitim nedeniyle, böyle bir şey olmadığına inandırılmış insanlar. Onları böyle eğiten ve böyle yönlendirenler ise, kendilerini rahat konumda buldukları anda “Evet, yaptık; icabında gene yaparız” diyen kişiler.
https://birikimdergisi.com/haftalik/11320/nazi-selami-veren-cocuklar
“Nefret söylemi”, Türkiye için günlük bir hadise... Adolf Hitler’in Mein Kampf (Kavgam) kitabına, yıllardır Türkiye’de birçok kitapçıda kolaylıkla erişilebiliyor. Bugün de, Kavgam’a; 25 TL’den 300 TL’ye kadar, her bütçeye uygun ulaşmak mümkün. Zaten, internetten de Türkçe kopyasına erişmek çok kolay.
Daha 2005’te, Kavgam’ın Türkiye’de çok satanlar listesinin tepesine tırmandığı uluslararası basında haber olmuştu. O zamandan bu yana; yıllardır tek mesele Kavgam da değil: çok satan kitapların bir çoğu, Yahudi karşıtlığını muhakkak bir odağına veya bir köşesine alan, anti-Semitik öğelerle dolu komplo teorileri, safsatalarla dolu kâğıt israfları.
Raflar dolusu kitap, internette kontrolsüz nefret söylemleri; ve sonunda, “sıradanlaşan kötülüğün”, “Nazi selamı”nı elit okullarda olağanlaştıracak kadar, popüler kültürün içine işleten bir parçası haline gelmesi...
http://platform24.org/yazarlar/5864/nazi-selami-
Dönemin Başbakanı Adnan Menderes ile İsrail Başbakanı David Ben-Gurion arasında 1958’de yapılan gizli görüşmenin “çok gizli” tutanağı ortaya çıktı. Tutanak iki ülke arasında ilk defa askeri ve istihbarat ilişkilerinin temellerinin atıldığını gösteriyor.
https://www.milliyet.com.tr/gundem/turkiye-israil-iliskilerinde-kritik-tutanak-6925797
Türkiye ile İsrail başbakanları arasında 29 Ağustos 1958’deki gizli görüşmenin “çok gizli” tutanağını nihayet buldum. Özetle, Menderes ve Ben Gurion, Nâsır’a karşı işbirliği yapma konusunda anlaşmışlar. (Askeri, ekonomik, siyasi, bilimsel ve kültürel). Tutanağı paylaşacağım.
İsrail Arşivinde yer alan, “most secret” gizlilik dereceli tutanak ektedir. 29 Ağustos 1958 tarihli gizli toplantıya katılanlar iki ülkenin başbakanları ve dışişleri bakanları. İnşallah bizim arşivdeki belgenin (varsa) gizliliği kalkar da çapraz okuma yapabiliriz.
Kaynak: İsrail Arşivinde, aşağıda verilen basılı kaynakta yer almakta ve online olarak ulaşılabilmektedir.
Documents for the Foreign Policy of the State of Israel, volume 13, 1958-1959.
https://www.archives.gov.il/archives/Archive/0b0717068001c167/File/0b07170688940681
https://twitter.com/cagrierhan/status/1640349590716141569
https://www.youtube.com/watch?v=LEJ7gYvA4ic