İsrail İstanbul Başkonsolosluğu Şefi Ehud Moshe Eitam, Mart 2019´da hem pandemi nedeniyle, hem de Türkiye-İsrail ilişkileri açısından oldukça hassas bir dönemde göreve başladı. Bir zamanlar yakın müttefik olan İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkiler, Aralık 2008´deki Dökme Kurşun Operasyonu´nun ardından on yılı aşkın süredir gergin durumdaydı. 2016´da diplomatik ilişkiler yeniden elçilik seviyesine çıkarılsa da, 2018´de Gazze sınırında yaşanan olaylar nedeniyle Türkiye büyükelçisini geri çağırmış ve İsrail büyükelçisinin ayrılmasını talep etmişti. Diplomatik ilişkiler ancak Mart 2022´de İsrail Devlet Başkanı Isaac Herzog´un tarihi Ankara ziyaretinden aylar sonra yeniden üst seviyeye çıkarıldı. Eitam, uzun süredir beklenen ikili ilişkilerdeki normalleşmeye tanık oldu. Kendisiyle Türkiye´de çalışmanın zorluklarını ve fırsatlarını, Türkiye-İsrail ilişkilerinin geleceğini ve dışişleri bakanlığından emekli olduktan sonraki gelecek planlarını konuştuk.
İkili ilişkilerin hassas bir döneminde İstanbul'a başkonsolos olarak atandınız. Türkiye'ye gelirken beklentileriniz nasıldı ve nasıl sonuçlandı?
İki hükümet arasında diyalogun yok denecek kadar az olduğu bir dönemde göreve geldim ve genel siyasi atmosfer de pek elverişli değildi. Öte yandan, kültürel aktiviteler bir hayli canlıydı ve karşılıklı ticaret hacmi büyük ve artma eğilimindeydi. Her iki tarafta da ikili ilişkilerin önemine değer veren kişi ve grupların olduğunu da biliyordum. Görevim ilişkilerdeki risk yaratabilecek yönleri azaltırken, olumlu yönleri korumak ve teşvik etmeye çalışmaktı. O dönem olumlu bir siyasi değişim için en az iki-üç yıl geçmesi gerektiğini öngörmüştük. Sonunda bu öngörümüz gerçekleşti. İkili ilişkiler arasındaki gergin siyasi atmosferde çalışmak her zaman kolay değildi. Ancak üç yıldan kısa bir dönemde (buna pandemi dönemi de dahil), iki ülke arasındaki normalleşme süreci geniş kapsamı ve hızı ile beni şaşırttı, beklentilerimin ötesine geçti.
Bunlar benim ‘profesyonel’ beklentilerimdi. Kişisel olarak, daha önceki ziyaretlerime dayanarak, dünyanın en güzel şehirlerinden birine geldiğimin bilincindeydim; dost canlısı bir halk, zengin tarihi miras ve tabi ki samimi bir Yahudi toplumu. Kişisel anlamda da beklentilerim fazlasıyla aşıldı.
Görev süreniz boyunca Türk yetkililerle ilişkileriniz nasıldı? İstediğin/ihtiyaç duyduğunuz zaman randevu alabildiniz mi?
İlk cevabımdan da tahmin edebileceğiniz gibi, özellikle üst düzey yetkililerle görüşme ayarlamaya çalışırken, temkinli bir yaklaşımla karşılaştım. Ancak o zamanda dahi, bürokrat ve belediye çalışanlarıyla çoğu zaman iyi iş birliklerimiz oldu. Bu iş birliği, acil durumlarda üst düzey yetkilileri de kapsadı. Elbette diplomatik ilişkilerimizde bir normalleşme yaşamaya başlayınca işler hızlı bir şekilde iyiye doğru değişti.
Türk yetkililer Ankara ve İstanbul’da İsrail’in düzenlediği ulusal törenlerde yoktu; siz de bazı resepsiyonlara davet edilmediniz. İkili ilişkilerin normalleşmesinin ardından bu konuda da değişiklik yaşandı mı?
Gerçek şu ki, son yıllarda bütçe ve lojistik kısıtlamalar ve pandemi nedeniyle ne Ankara'da ne de İstanbul'da büyük törenler yapmadık. Türkiye protokole oldukça sıkı bir şekilde uyulan bir ülke ve birçok törene davet edildim. Kültürel etkinliklerimize genellikle katılım yüksekti. İkili ilişkilerin normalleşmesi, davetleri ve katılımı, birçok konuda ortak çıkarlara sahip iki dost ülke arasında genellikle var olan bir düzeye yükseltti.
Neredeyse dört yıldır buradasınız. Türkiye’de sizi en çok şaşırtan ne oldu?
Bu, hazırlıklı olmadığım zor bir soru... Neredeyse haksızlık, çünkü Türkiye benden daha deneyimli expatlar için bile sürprizlerle dolu bir ülke. Birini seçmek zor, bu yüzden izninizle iki örnek vereceğim, ikisi de insanlarıyla ilgili. İlki, nüfusu oluşturan farklı gruplar arasındaki hoşgörü ile ilgili. Burada çok popüler ünlü bir İsrailli müzisyenin konserinde şahit oldum. İstanbul’un merkezi bir konser salonunu dolduran bu müzisyenin hayranları konserden sonra (İsrailli olduğunu bilerek) selfie çekmek için uzun bir kuyrukta sabırla bekleyen muhafazakar ve laik gençleri gördüğümde, müziğin insanların gönüllerini birleştirmedeki gücüne bir kez daha tanık oldum. Kalbimi ısıtan diğer örnek ise Türk insanının sokak hayvanlarına yönelik şefkatinin boyutu. Bunu başka hiçbir yerde gördüğümü sanmıyorum. Bunlara ek olarak İsrail ve Türk toplumları arasındaki benzerlikleri de saymalıyım. Ayrıca Yahudi mirasının ve toplumsal yaşamının zenginliğini de eklemem gerekir. İkisi de kapsamları açısından beni etkilese de, ilk anlattığım anekdot beni hepsinden çok olumlu anlamda şaşırttı. Çok dokunaklıydı ve Türk toplumunun harika bir yansıması olduğunu düşünüyorum.
Türkiye’den ayrılırken en çok neyi özleyeceksiniz?
Yine acımasız bir soru. Bir çok şeyi özleyeceğim ama iki şeyle kendimi sınırlayacaksam, samimi ve güler yüzlü halk ile güzeller güzeli Boğaz’ı saymam gerekir. Dürüst olmam gerekirse, burada sinagoga çok fazla gidememiş olsam da, kesinlikle özleyeceğim. Türk Yahudilerinin birlikteliği, hissettirdikleri ev duygusu, güzellikleri, İsrail’e ve bana duyulan saygı ruhumu besledi ve burada görev yaptığım süre boyunca yaşadığım bazı zor zamanlarda yardımcı oldu. Burası aynı zamanda Türk Yahudi Toplumuna benim için yaptıkları her şey için teşekkür etme yeri ve fırsatı. Kalbimin derinliklerinden teşekkür ederim.
Filistin meselesinin ilişkilerdeki hassas nokta olduğunu göz önünde bulundurarak, Türkiye-İsrail ilişkilerinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Çok iyimserim. Resmi ilişkilerimizin iyi olmadığı yılların yerini, sayıca artan iyi geçen yıllar alıyor. Bunun bir çok nedeni var. Bölgedeki ortak stratejik çıkarlarımız, birbirini tamamlayıcı ekonomiler, ortak tarih, kültürel benzerliklerimiz, coğrafi yakınlık. Farklılıklarımız var ama bence son on yılın bize öğrettiği bu farklılıklara saygı duymamız ve bunları olumsuz bir hikayeye dönüştürmemiz gerektiği. Filistin sorunu var ama İsrail ile Türkiye arasındaki iyi ve sağlam ilişkiler Filistinlilerin de çıkarlarına hizmet edecek. Yakın zamanda normalleşen ilişkilerimiz sayesinde çok katmanlı bir diyalog kanalı açıldı. Bu sayede iki ülke arasında olası farklılıkların öngörülmesi, yumuşatılması ve mümkün olduğunda hafifletilmesi mümkün olabilecek. Bu durum son yıllarda farklı vesilelerle kendini kanıtladı.
Ekonomi ikili ilişkilerin önemli bir birleşeni. En zor günlerde dahi karşılıklı ticaret rakamları arttı, hatta ikiye katladı. Diplomatik ilişkilerin bu kadar zarar gördüğü bir ortamda dahi iş dünyasının işbirliği yapmaya devam etmesini teşvik eden unsurlar neydi sizce?
Ekonomi ikili ilişkilerimizde her zaman güçlü bir temel oluşturmuştur. Diplomatik bağların en iyi durumda olmadığı dönemlerde bile ekonomik-ticari ilişkilerimiz gelişmeye devam etti. Yaklaşık dört yıl önce Türkiye’ye atandığımda karşılıklı ticaret hacmi 5 milyar dolar civarındaydı. 2022’de bu rakam 9 milyar dolara ulaştı. 2023 için 10 milyar dolara ulaşması bir hayli mümkün. Bence bu durumun birinci sebebi sektörlerin uzun süredir birbirini tanıyor olması. İkincisi, her iki hükümetinde gelenekselleşen, ticarete karışmama ve hatta iş birliğini destekleme politikası. Coğrafi yakınlık ulaşımı daha ucuz ve hızlı hale getiriyor. Bu durum özellikle tedarik zincirinin kesintiye uğradığı zamanlarda çok önemli. Türkiye ve İsrail ekonomilerinin birbiriyle rekabet etmek yerine birbirini tamamladığının da altını çizmek gerekir. Bunun yanı sıra her iki ekonominin birbirleri için fırsatlar sunduğunu da vurgulamak gerekir. Türkiye’nin iyi eğitimli, yetenekli ve vasıflı iş gücü ile İsrail’in siber, sağlık bilimleri, tarım, su ve iklim teknolojileri gibi alanlardaki uzmanlıkları iki ülkenin iş birliklerini arttıracaklardır.
Dışişleri bakanlığından emekli olduğunuza göre, gelecek için planınız nedir?
Dört yıl ailemden ayrı kaldım. Tüm ailem, eşim ve çocuklarım dahil, İsrail’de kaldı ve yaklaşık iki yıl pandemi nedeniyle İstanbul’a gelemediler. Bu nedenle ilk önceliğim bu ayrılığı telafi etmek hem onlar hem de kendim için. Daha sonra aktif kalmak ve katkıda bulunmaya devam etmek istiyorum. Türkiye-İsrail ilişkilerinin potansiyeli konusunda biriktirdiğim çok yönlü tecrübe ve birikimleri kullanmayı, paylaşmayı ve desteklemeyi çok isterim. Ayrıca bu harika ülkeyi ve toplumu daha sık ziyaret etmemi sağlayacak. Bakın daha gitmeden nostaljiye kapılıyorum…