“Söylenecek şey bazen öyle bir raddeye ulaşır ki fındığım, hangi kelimeyi koysan kifayetsiz kalır.
İşte orada şarkıya terennüm girer.”
Şebnem Sönmez süpervizörlüğünde Orchestra Content tarafından kurulan, kolektif üretimi odağına alarak, izleyici karşısına ilk kez sahnelenecek metinlerle çıkmayı hedefleyen Orchestra Theatre’ın, prömiyer yapan ikinci oyunu ‘Bir Terennüm’, Gülhan Kadim
tarafından yönetilmiş, müziği Burçak Çöllü, ışık tasarımını İsmail Sağır, sahne - kostüm tasarımını İlayda Saran üstlenmiş, yönetmen yardımcısı İbrahim Arıcı.
‘Bir Terennüm’ün 1984 Edirne doğumlu yazarı Firuze Engin, Ankara D.T.C.F. Tiyatro Bölümü’nde tanıştığı Elif Temuçin ve Erkan Uyanıksoy’la 2006’da Tiyatro BeReZe’yi kurmuş, topluluk 2018’de İKSV Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatro Teşvik Ödülü’nü almıştı. Afife Tiyatro Ödülleri kapsamında ilk kez o yıl sahnelenen en başarılı yerli oyunun yazarına verilen Cevat Fehmi Başkut Özel Ödülü’nü de ‘Cambazın Cenazesi’ ile 2015’te kazanan yazar, yönetmen Firuze Engin, bu ödülü alan en genç oyun yazarı.
‘Bir Terennüm’, İstanbul’un farklı iki zamanında, 1971’de İsrail İstanbul Başkonsolosu Efraim Elrom’um kaçırılması ile 2020’de pandemiyle bağlantılı olarak yaşanan iki ayrı sokağa çıkma yasağı günlerinde, Çamlıca’da köprüyü gören bir evin salonunda geçer.
İzlenen, içinde ruhların, kalplerin durmadan yer değiştirdiği bu mekânda bir ailenin, aynı salonda geçen birkaç nesillik hikayesidir... Elden ele dolaşan bir avuç fındığın dem tuttuğu, hafızanın zamanı parçaladığı, her parçanın tekrar tekrar çağırıldığı, nihayetinde her ihtimalin mümkün olduğu buluşmalar...Ve bu buluşmalara eşlik eden bir terennüm…
Firuze Engin’in şarkı tadında ve uçuculuğunda müthiş parlak metni, küçük ayrıntılarla 1890 doğumlu büyük büyükanne Seniha’dan, torununun torunu Sevgi’ye (d.1987), kocası Tahsin’den (d.1885), oğlu Refik’e (d.1911), torunu Ali İhsan’a (d.1935) aile fertlerinin komik ve içli yaşamlarını, zamanlarda ve belleklerde gidiş gelişlerle aktarır.
Kendisi de müthiş usta bir oyuncu olan yönetmen Gülhan Kadim, oyunun başından sonuna giysi değiştirmeyen iki oyuncunun aynı mekândaki zaman yolculuğunu, iki aksesuarla (sabit ve cep telefonu) ve İsmail Sağır’ın usta işi ışık geçişleriyle hissettirmeyi, asıl farklılaşmayı oyunculuklarla yansıtmayı yeğlemiş. Bu zor işin altından da büyük başarıyla kalkmış. İpek Türktan ile Tolga İskit’in müthiş çarpıcı ikili yorumu önce, kimi zaman aynı tümcenin içinde büyükanneden büyük toruna, dededen toruna geçerek, izleyicinin kaybolmasına izin veriyor, ancak hemen ardından hem beden dili hem yüz ve ses ifadesi değişimleriyle ona anında yol gösteriyor. Oyunu, yolunu kaybeder gibi olup yeniden bularak izlemek, üstelik bu yolculuğu Burçak Çöllü’nün nefis özgün müziği eşliğinde yapmak çok keyifli.
Sonuç olarak anlatılması zor, seyredilmesi müthiş zevkli, çok iyi yazılmış, iyi yönetilmiş, iyi oynanmış bir oyun. Mutlaka izlenmeli. 24 Nisan Alan Kadıköy, 26 Nisan ENKA Oditoryumu, 27 Nisan Kumbaracı50, 5 Mayıs Oyun Atölyesi ve sezon boyunca İstanbul sahnelerinde.
Oyun Atölyesinde bir siyasal taşlama
‘Acındırma Propaganda Birimi’
“Her şey Lider’imiz için!”
Oyun Atölyesinde, sezonun yenilerinden ‘Acındırma Propaganda Birimi’ni 1977 Kosova doğumlu Arnavut oyun yazarı Yeton Neziray kaleme almış, Muharrem Özcan yönetiyor.
Sahne tasarımını Makbule Mercan, ışık tasarımını Kemal Yiğitcan, hareket tasarımını Utku Demirkaya, video tasarımını Gülay Yiğitcan, müziği Tolga Çebi üstlenmiş.
‘Acındırma Propaganda Birimi’, Arnavutluk’ta 1997’de sona eren Enver Hoca döneminin baskıcı ve yasakçı tutumunu, polis devletinin yarattığı korku ortamını hınzırca hicveden bir oyun.
Müfettiş (Mustafa Kırantepe), o sabah Lider’den bir mektup alır; ülkece başlamak üzere olan Tiyatro Olimpiyatları’na katılacaklarını, ancak önemli bir sorunları olduğunu öğrenir: Ortada oyun yoktur! Güneş gibi parlaması gereken oyunun yazılması içinse sadece birkaç saat kalmıştır.
Müfettiş, emirler yağdırdığı Polis’le (Hasibe Eren) birlikte, Yazar’la (Onur Özaydın), karısının (Ezgi Coşkun) evine gider ve yazarı ‘kısa bir süreliğine’ ofislerine götürür. Acilen, rejimi göklere çıkaran bir metin yazması emredilen yazar, istenen oyunu yazar.
Bu ‘müthiş’ oyunu müfettiş ve polis birlikte sahneleyip oynamaya karar verirler…
Neziray muhalefetin yasak olduğu, tek adamın tek partisiyle yönetilen, dış dünyadan tecrit edilmiş polis devletinde, halkın ülke dışındaki gelişmelerle ilgili bilgilenmesini engellemek amacıyla medyanın, ödüllendirilerek ve/veya tehditle, manipüle edilişini karanlık bir mizah duygusuyla aktarıyor.
Olayların hem komik, hem gülünç ötesi trajik ve absürt boyutunun farkında olan yönetmen Muharrem Özcan, oyunu gerçeküstücü bir fars olarak sahneliyor. Dikta rejiminin sadece üniformalarıyla değil, tek tip giyinişleriyle de tek boyuta indirgenmiş dörtlüsünü canlandıran ekibin kusursuz birlikteliği traji-komik boyutu ustalıkla öne çıkarıyor.
Gülerek, eğlenerek, ibretle izleyin ve Tanrı’ya şükredin ki, bu tür olaylar başka yerlerde, zamanlarda yaşanmış. 14, 15 Nisan, 12, 13 Mayıs Oyun Atölyesi’nde, 27 Nisan ENKA Oditoryumunda.
YUSTUDYO’nun ilk yapımı
‘Otello! Seyircili İntikam Provası’
“Ya bizim erkekler gibi zevk alma duygumuz, eğlence isteğimiz, zaafımız yok mu? Bize iyi davransınlar öyleyse; yoksa bilsinler ki bize yanlış̧ yolu gösteren kendi yaptıkları yanlışlardır.”
Böyle diyor Emilia; Othello’dan, taa 500 yıl öncesinden.
Kurduğu YUSTUDIO’da oyunculuk, hareket, diksiyon, doğaçlama, kulüp yönetmenliği, drama koçluğu ve kurumsal iletişim ve sunum teknikleri, storytelling eğitimleri veren Yarkın Ünsal, ikinci yönetmenlik çalışması ‘Othello! Seyircili İntikam Provası’ ile, tiyatromuzun yeni yönetmen kuşağında sağlam bir yeri olduğunu kanıtlıyor.
Beliz Güçbilmez, her gün gözümüzün önünde taciz edilen, yaralanan, sakat bırakılan, hakarete uğrayan, öldürülen onca kadından birisinin yaşadığı bu türden bir olay, en beklenmedik anda yaşamımıza sızdığında bu durumla nasıl başa çıkacağımızı irdeleyen müthiş başarılı bir metin yazmış. ‘Othello! Seyircili İntikam Provası’ bir yandan konuyu klasik tiyatro üzerinden sorgularken, diğer yandan da güncel tiyatronun nerelere gittiğini araştırır.
Asya İrem Çevikkaya, Sedef Çiçekdiken ve Selenay Karaahmet’in tül perdelerden oluşan, Ayşe Sedef Ayter’in ışık tasarımıyla mekân ve duygu değişiklerinin hissedildiği soyut ama işlevsel dekorunda iki genç kadın. Amaçları, Shakespeare’in “bir sürü herifin hırsı, kıskançlığı yüzünden bir kadının heba olup gitmesi” olan Othello’sunu, kadına şiddet ve aşağılama üzerinden irdelemek. Niyetleri erkek egemen bir dönemde yaşamış büyük ustanın kadın düşmanı sayılabilecek bakışını eleştirmekten çok, anlatıcı olarak oyunun ana hatlarını anımsatırken, metni gönüllerince yorumlayabilmek. Oyun provalarını beklenmedik bir anda alt kattaki pavyonun gürültüsü engellemeye başlar. Çalışabilmek için pavyonla iletişime girince de yaşamlarına pavyonun sahibi ile “himayesine (???!!!)” aldığı Elvan girer. Pavyonda yaşananlar giderek bir Othello Desdemona ilişkisine dönüştükçe, yorumlamayı tasarladıkları olaylara, gerçek yaşamda fiilen tanık olmaya başlarlar…
Hikâye anlatıcılığını, oyunculuğu, seyirciyle hiç kopmayan interaktif iletişimi, ustalıkla iç içe geçiren Yarkın Ünsal, bu oyun içinde oyunu çarpıcı, son derece çağcıl bir bakışla yorumluyor. Tüm karakterleri canlandıran, eldiven, şapka değiştirircesine rahatlıkla kişilikten kişiliğe geçen oyuncularını yönetimi müthiş. 1 Nisan’daki prömiyerde ilk kez sahneye çıkan Meltem Erkurtulgu, kırk yıllık deneyimli oyuncuları kıskandıracak kadar rahat ve ustalıklı. Ondan birazcık daha deneyimli İpek Sarılar’la olağanüstü bir ikili oluşturuyorlar. İpek’in yumuşak inişle Desdemona’dan Ophelia’ya geçişi, Ophelia’nın ölüm sahnesini nefis bir capella ürküye dönüştürmesi müthiş etkileyici. Orçun Okurgan’ın çok başarılı hareket tasarımını da unutmayalım.
Maalesef çok güncel kalmış bir konuya, çağının ötesinde bir yorumla ustalıkla eğilen, çok sayıda iyi oyunun sahnelenmekte olduğu sezonun en iyilerinden ilginç bir oyun.
10 Nisan ve 3 Mayıs Par Sahne, 12 Mayıs Hann Sahnede.