Kızıldeniz Bene Yisrael’in geçmesi için yarıldığı zaman, bunu tüm dünyada yaşayanlar aynı zamanda öğrenmişti. Çünkü Tanrı, yaratılış sırasında sulara gerektiğinde yarılma potansiyeli vermiş ve o anda dünyadaki tüm sularda yarılma olmuştu. Dolayısıyla herkes bu mucizeyi fark etmiş, şaşkınlık ve korku içindeydiler. Bene Yisrael’in uzun yıllardır Mısır’da köle ve adeta Tanrı tarafından terk edilmiş vaziyette olduklarını biliyorlardı. Şimdi ise Tanrı, onları büyük güç gösterileriyle tekrar koruması altına almış, Sina Dağına Tora’yı vermek üzere götürüyordu. Bene Yisrael, o anda en yüksek ve adeta dokunulmaz bir konumdaydı. Ancak bunu hiç önemsemeyen bir topluluk vardı; Amalekler. Onlar ataları Esav’dan biliyorlardı ki, Yaakov soyu yüksek konumdayken onlara bir şey yapamazdı. Ama bir şekilde düşecekleri zaman, Esav soyu olan Amalekler yükselecek ve onlara zarar verebilecekti. Nitekim, Kızıldeniz geçişinden daha kısa bir süre sonra, Bene Yisrael çölde su sorunu yüzünden isyan etmiş ve Tanrı'yı kızdırmışlardı. İşte şimdi onlara saldırmanın tam sırasıydı. Tanrı ve Bene Yisrael için tüm dünyada oluşan sıcak duygu ve düşünceleri soğutmak için, hemen bu isyanın ardından, hiç çekinmeden saldırmışlardı.
Fakat Amalek zihniyetinin tam tersi düşünen bir kişi vardı. Bu kişi, aslında putperest bir rahip olan Midyan Reisi Yitro idi. Moşe’nin kayınpederi Yitro da Bene Yisrael’in Mısır’dan çıkışını ve Kızıldeniz’in yarılış mucizelerini duymuştu. Ama Amaleklerin Tanrı’nın tüm mucizelerine rağmen, hiç etkilenmeyip Bene Yisrael’e saldırmaları onu harekete geçirmişti. Amaleklerin tersine Yitro, Bene Yisrael’in yarattığı sıcak duyguları soğutmak şöyle dursun, aksine o sıcaklık gitmeden, bunun motivasyonuyla hemen yola çıkıp Bene Yisrael’e katılmıştı. Yanına Moşe’nin karısı olan kızı ve torunlarını da almış, hiç tereddüt etmeden Yahudiliği kabul ederek, Tora’yı Bene Yisrael’le beraber almak için onların yanında saf tutmuştu. Nitekim Yitro, Tanrı yolunda bir eylem söz konusu olduğunda, Amalekler gibi ‘yetser ara’ devreye girip bizi soğutmadan, daha sıcakken, hemen harekete geçmeyi simgeleyen bir kişi oldu. Yitro bunu yaparken, Midyan’daki rahatını ve statüsünü riske atmış, berit mila, mikve vs gibi prosedürleri göze almıştı. Tanrı’nın tek gerçek ilah olduğunu fark etmiş ve bu gerçeğin peşinden gitmişti. Sonuçta Yitro’nun adı, Tora’da birçok kez övgüyle anılmış ve adı ‘10 Emir’in verildiği en önemli peraşalardan birine verilmiştir. Amalek’in adı ise, Tora’da pek çok kez yok edilmesi, zikrinin yeryüzünden silinmesi gereken bir ulus olarak geçmiştir.
70 sayısının gizemi
70 sayısı, Tora ve Kabala’da sıkça karşımıza çıkar. Kabalistik olarak, yaratılışın manevi boyutundaki on sefirotun, her birinin içinde de on sefirotu barındırmasından dolayı, aslında toplam 100 sefirotluk bir olgu söz konusudur. Burada üç üst sefirot ve yedi alt sefirot, aslında birbirine bağlı ayrı birer sistem oluşturur. Tanrı’nın sonsuz ışık ve enerjisi bu sefirotlardan geçerek yaralanabileceğimiz boyuta inmektedir. Adeta bir hidroelektrik santralden çıkan çok yüksek voltajdaki elektriğin, trafolarla vs evimizdeki elektrik fişine inerek bizim kullanabileceğimiz bir voltaja gelmesi gibi… Sonuçta insanları daha çok ilgilendiren bu alt yedi sefirotun içinde de 70 sefirot gizlidir. Bununla bağlantılı olarak Tora’da 70 sayısına sıkça rastlıyoruz. Noah’nın torun ve torun çocuklarından oluşan 70 kişi, 70 milletin kökenini oluşturdu. Bu 70 milletle bağlantılı olarak Babil Kulesi günahı zamanında 70 dil oluştu. Sonra Yaakov’un torun ve çocukları, Mısır’a girerken 70 kişi olarak girmiş ve milyonlarca kişi olarak çıkmışlardı. Sukot Bayramında Bet Amikdaş’ta 70 millet için yedi günde toplam 70 korban yapılırdı. Babil sürgünü, I.Bet Amikdaş zamanı ihmal edilen 70 şemita ve yovel yılına karşılık 70 yıl sürmüştü. Teilim’de, insanın ömrünün 70 yıl olduğu vurgulanır. Teilim’i yazan David de tam 70 yıl yaşamıştı. Moşe zamanı 70 ileri gelen vardı ve Tora’nın halka öğretilmesinde büyük pay sahibiydiler. İleride bununla bağlantılı Bet Amikdaş zamanı 70 kişilik sanedrin heyeti toplumda etkin olmuştu. 70, Yayin’in (şarap) gematriyası olup, bu şarap Şabat akşamı söylediğimiz 70 kelimelik kiduş duasına eşlik eder. Mişkan’da bir tane yedi kollu menora varken, Bet Amikdaş’ta Şelomo Ameleh 70 millete karşı gelecek şekilde 10 menora koymuştu ve bunların toplam 70 kolu vardı. Tora’da geçen olayların sebeplerinin farklı açıklamaları için ‘Tora’nın 70 yüzü vardır’ deyimi söz konusudur.
Vermek almaktır
Avraam üç yabancı görüp onları ağırlamak üzere çağırdığında, Tora kitabına göre, “Bir somun ekmek alayım ve kendinizi doyurun” diyor. Aslında tam tercümeyle “Kalbinizi doyurun (veya kalbinize destek olun)” diyor. Sadece bu cümleden alınabilecek o kadar ders var ki, Tora’nın derinliğini hissetmemek mümkün değil. Buradan, ekmeğin insanın kalbini beslediğini, adeta destek olduğunu anlayabiliriz. Sonra yapılan basit bir ikramın bile, insanın kalbini kazandığını anlayabiliriz. Bir yemeğin fiziksel boyutunun yanı sıra, manevi boyutunun da olduğunu ve aslında melek olan ziyaretçileri dahi bu yönüyle doyurabildiğini kavrayabiliriz. Burada belki de en can alıcı yön, Avraam’ın “ekmek vereyim” değil “ekmek alayım” demesi. Diğer bir deyişle Avraam, ikramda bulunmasının, onlardan çok kendine yararı olacağını vurguluyordu. Bu vurguyla, hem misafirlerin, kendilerine karşılıksız verilen bu ikramdan duyabileceği utançtan (utanç ekmeği) kurtulmalarını sağlıyordu, hem de birine bir şey vermekle, aslında kendine bir şeyler almanın yolunun açıldığını ifade ediyordu.
Önceliğimiz ne?
Tora’da, Yosef’le babası Yaakov’un uzun yıllar sonra ilk karşılaşmalarına dair şöyle bir anlatım vardır: “Yosef babasını karşılamak üzere Goşen’e çıktı. Babasına göründü ve onun omuzlarında uzun süre ağladı.” Burada biraz garip gelen iki durum var. Biri, Tora’nın Yosef’in babasını görmek yerine, babasına görünmesinden bahsetmesi, diğeri ise, Yosef’in babasının omuzlarında ağladığını söylemesine rağmen, babasının da benzer bir davranış göstermemesi. Ancak sözünü ettiğimiz kişiler, iki büyük tsadik olan Yaakov ve Yosef olunca, duruma farklı açıdan bakmak gerekiyor. Yosef, babasını çok özlemiş, onu çok görmek istemesine rağmen, öncelikli amacı kendisini babasına gösterip onu memnun ederek, uzun süredir yapamadığı ‘ebeveynini onurlandırma’ mitsvasını yerine getirebilmekti. Babası ise, öldüğünü zannettiği oğlunu yıllar sonra görmenin sevinç ve duygu yoğunluğunu Tanrı’ya yönlendirerek ‘Şema’ duasını söylemeye öncelik veriyor ve bu yüzden oğlunun omuzunda ağlamasına o an tepki veremiyordu. Biz de bu iki büyük insanı örnek alarak, önceliklerimizi tekrar değerlendirmeliyiz. Acaba seçtiğimiz davranışla kendimizden önce karşımızdakini ve daha ileri gidersek, önce Tanrı’yı memnun etmeyi düşünebiliyor muyuz?
Bunları biliyor musunuz?
* Tu BeAv’ın, bir yönüyle ‘Yahudi Sevgililer Günü’ kabul edildiğini. Bunda Tu BeAv’ın (Av ayının 15’i anlamında) gerçek yaz ekinoksu olması (yani gecelerin uzamaya, gündüzlerin kısalmaya başladığı zaman) ve dolunay olması, ayrıca ayın ve güneşin o günkü özel konumlarından dolayı astrolojik yönü olduğunu. Tu BeAv’la beraber, üç haftalık negatif haftanın bitip yedi haftalık pozitif teselli haftasının başladığını. Bu dönem, artık Tanrı’nın yargı özelliğinin merhamete dönüştüğünü. Tarihte de İsrael’e girdikten sonra Tu BeAv’da, kabileler arası evlenme yasağının kaldırıldığını. Yine bir dönem Binyamin kabilesiyle evlenme yasağının da yine bir Tu BeAv’da iptal olduğunu. Yani Tu BeAv’ın toplumsal barış ve birliğin tesis edildiği bir tarih olduğu için, eşini bulmak için de en uygun zaman kabul edildiğini.
* Birkat Amazon’un, ekmek içeren bir öğünden sonra söylenmesi gereken ve Tora’dan emir olan bir dua olduğunu. İlk tesis edildiğinde üç ana beraha içerdiğini. Daha sonra bunlara dördüncü bir beraha olan “Tov umetiv/ iyi olan, iyilik yapan” berahasının eklendiğini. Bunun sebebinin de, tarihte Romalıların yaptığı Betar katliamında ölen insanların cenazelerinin gömülmesine uzun süre izin verilmemesi ve bir Tu BeAv günü izin çıktığında, mucize eseri cenazelerin hiçbirinin kokuşup çürümediğinin görülmesi olduğunu.
* Yirmeyau kitabında “Yisrael’in ümididir (İbranicesi Mikve) Aşem” şeklinde bir pasuk olduğunu. Bu pasuktan, Aşem’in İsrael’i adeta mikve yaparak günahlarından arındırdığının anlaşıldığını. Mikvenin 40 sea suyla yapıldığı gibi, Tanrı’nın da 1 Elul ile 10 Tişri’deki Kipur arasındaki 40 günde, Bene Yisrael’i arındırmaya çalıştığını.
* Tora’da yer alan ilk emrin “Pru Urvu/verimli olun ve çoğalın” olduğunu. Tanrı’nın bu emri, erkek ve dişi olarak yaratılan ilk insana verdiğini. Normalde erkek vücudunda 248 uzuv bulunurken, kadında üremeyle ilgili dört ekstra uzuv daha bulunduğunu. Yani erkeğin 248 ve kadının 252 uzvunun toplamının 500 ettiğini. Nitekim ‘Pru Urvu’nun da gematriyasının 500 olduğunu.
* Mısır’dan kurtuluşun Tora’da belirtilen dört aşamasında, esas kurtuluş aşamasının dördüncü ve nihai amaç olan Tora’nın alınması olduğu gibi, on belanın da dört aşamadan oluştuğunu. Bunların üçer beladan oluşan üç aşama ile, onuncu ve son bela olan, yine nihai ceza niteliğindeki behorların ölümü olduğunu…
*‘Mitsrayim/ Mısır’ kelimesinin esaret ve köleliğin ipucunu verdiğini. Mitsrayim’in ilk harfi olan Mem’in bir açıklığı varken, sondaki Mem’in hiçbir açıklığı olmayan bir harf olduğunu. Dolayısıyla Mitsrayim’e, Mısır’daki köleliğe girişin son derece kolay gerçekleşirken, çıkışın Tanrı’nın yardımı olmasaydı imkânsız olduğunu.
* Krallık soyu Yehuda’ya verilmesine rağmen, Tanrı Lea’nın oğlu Yehuda’nın soyundan önce, Rahel’in oğlu Binyamin soyunu onurlandırıp Şaul’ü nasıl kral yaptıysa, Maşiah zamanı geldiğinde yine Lea oğlu Yehuda soyundan gelecek David’den önce, bu kez Rahel’in oğlu Yosef’i onurlandırarak ‘Maşiah ben David’den önce ‘Maşiah ben Yosef’in geleceğini… Yosef ve David’in, krallığı simgeleyen iki atamız olduğunu ve on sefirottan, sırasıyla son ikisi olan Yesod ve Malhut’u simgelediklerini…
Soru ve görüşleriniz için adresim [email protected]