Dünyaca ünlü tarihçi ve yazar Yuval Noah Harari, 30 Mart´ta Haaretz Gazetesinde yer alan editoryal yazısında, Netanyahu´nun yargı reformunu ertelemesinin ´tehlikenin´ sona erdiği anlamına gelmediğini vurguluyor.
Koalisyonun İsrail demokrasisini yıkma çabaları, halkın beklenmedik bir şekilde karşı çıkması neticesinde geçici bir süre için durduruldu. Ancak yeniden denenecek ve biz en kötü senaryo için hazır olmalıyız.
İsrail’in ilk kuruluşundan bu yana demokrasi öz savunma için yeterli güçlü mekanizmaların eksikliğini yaşıyordu. Bizlerin ne anayasası var, ne parlementonun üst merciileri, ne yerel hükümet ile merkezi hükümet arasında güçlerin ayrılığı, ne de başbakanın kaç sene başta kalacağıyla ilgili hükümler yer var. Hükümeti sınırlandıracak herhangi bir güçlü sistem yok. Gücünü tek frenleyecek kurum Yüksek Mahkeme.
Her halükârda İsrail’in demokrasisi 75 yıldır ayakta kaldı. Bunun tek nedeni şuydu; İsrail vatandaşlarının ve İsrailli liderlerin dileği demokrasiydi zaten. Hiçbir belirgin güç demoktratik sisteme karşı, sınırsız yetkiye sahip olmak adına başkaldırmadı. Seneler içinde İsrail parlementosunda, büyük çoğunluğu elde etmiş hükümetler göreve geldi. Levi Eşkol hükümeti (1963-1969) 75 sandalyeyle göreve gelmiş, 111 sandalyeye çıkmıştı. Ardından hükümeti kuran Golda Meir 102 sandalye ile başlarken seneler içinde 76 sandalyeye düşmüştü. Ancak İsrail demokrasisi, hükümetlerin güçlerinin sınırlarına saygı göstermeleriyle yaşadı.
Son haftalarda bu portre tamamen değişti. Bugün belli bir grubun İsrail’de demokrasiyi yıkmayı ve gücü kendileri için kulanmayı istediklerini biliyoruz. Her ne kadar Knesset’teki çoğunluğu sadece 64 sandalye olsa da Netanyahu koalisyonunun elde etmek istedikleri bu. Toplumundan gelen beklenmedik direniş sayesinde Netanyahu’nun yapmak istediği darbe en azından şimdilik başarısızlığa uğruyor gibi görünüyor. 2023 kışında planladıkları darbe girişiminin ardından bazıları bu yaz tekrar deneyeceklerini, yeniden başarısız olurlarsa gelecek yıllarda daha büyük bir güçle deneyeceklerini söylemekten çekinmiyor. O nedenle Netanyahu’nun meclisten geçirmek istediği antidemokratik kararları dondurmasından tatmin olmamak gerek. İsrail demokrasisinin zayıf noktalarını daha da zayıflatmak istemelerine izin vermemeliyiz. Aksine İsrail demokrasisi bu krizden daha güçlenmiş çıkmalı. Öyle ki gelecekteki darbe girişimlerine karşı koyabilecek bir hal almalı. Böyle bir hedefe ulaşabilmek için iki aşamadan geçmek gerekli.
İlk aşama, darbeyi durdurmak
Şu anda ilk aşamadayız. Hedefimiz açıkça darbeyi durdurmak. Antidemokrartik kararların sunulmasının geçici bir süre dondurulması yeterli değil. Potansiyel tavizler için tartışmak önemli ve en berbat senaryoya hazırlıklı olmamız gerekiyor. Netanyahu ve koalisyon ortaklarının çoğu kendilerine sınırsız güç sağlayacak yasaları rafa kaldırmadıklarını, sadece bir süreliğine askıya alındığını açıkladı. Şu anda hükümetin elinde dolu bir silah var ve her an tetiği çekebilir. Özellikle hükümet, Yüksek Mahkeme yargıçlarının tayinini kontrol etme yönündeki yasanın ön çalışmalarını bitirdi, birkaç saat içinde Knesset’ten onay alabilecek durumda. Eğer hükümet kendilerine sınırsız güç tanıyan bu yasaları geçirmek konusunda ısrarcı davranırsa Yüksek Mahkeme bu yasaları birer birer reddetme yetkisini kullanmalı. Yüksek Mahkeme bunu sadece kendisini korumak için değil tüm İsrail vatandaşlarının özgürlüklerini korumak için yapmalı. Eğer hükümet Yüksek Mahkemenin antidemotratik yasalara karşı tutumunu reddederse, polis, ordu ve güvenlik kuvvetlerinin yanı sıra kamu çalışanları demokrasiyi korumak adına Yüksek Mahkemeye destek vermelidir. Diktatörlük kurmak isteyen hükümetin yasadışı emirlerine boyun eğmemeliler.
Böyle bir senaryoda her vatandaşın önemli bir rolü olacak. Gösteriler, protestolar ve grevler Yüksek Mahkeme yargıçlarına, güvenlik güçlerine ve kamu görevlilerine destek olacak. Aklı başında hiçbir birey İsrail’in geleceğini şekillendirecek sorumluluğun yükü altında kalmak istemeyecek. Bu nedenle herkes İsrail’in demokrasisinin geleceği için bir karar vermek zorunda.
Demokrasi savaşında yedek askerler öne çıktı. Kendilerini ülke için adayan, tehlikeli görevler üstlenen bu vatandaşlar kör itaate, diktatörce eylemlere ilk kez hayır diyor. Savaşa gitmek farklı bir cesaret isterken, diktatörlüğün karşısında yer almak farklı bir cesaret işi. Günümüzde İsrail toplumu böylesi cesaret örneği erkek ve kadınlarla dolu.
Yedek askerlerin kendi için aşırı güç talebinde bulunurken, vatandaşların hiçbir şey yokmuş gibi davranmasını isteyen tiran bir hükümete hayır demeleri için birçok iyi sebebi var. Birincisi darbe güvenlik güçleri için yeni yasal tehlikeler yaratıyor. Demokratik, bağımsız bir yargıya sahip bir ülkeye hizmet ederken, uluslarası seyahatlerde yabancı yasal otorite tarafından tutuklanmalarının önüne geçmek ve savaş suçlarından yargılanmalarını azaltıyor. Hükümet bağımsız yargıyı devre dışı bırakırsa bu tip riskler artacak ve İsrail güvenlik personelinin yaşamları tehlikeye girebilecek. Bir diğer neden darbenin güvenlik güçlerini manevi açıdan tehlikeye sokması. Askerler bir hedefe saldırmaları emredildiğinde, bir binayı bombalamaları istendiğinde ya da birini öldürmeleri istendiğinde ahlaki standartlara uyup uymadığını kontrol etmeye vakitleri yok. Bir savaş uçağının askeri bir hedefe saldırması emredildiğinde pilotun ya da askerin yasal bir askeri hedefi vurması istendiğinde, askerler bu emrin ırkçı dünya görüşüne sahip üst düzey bir yetkili tarafından verilip verilmediğine nasıl emin olacak? Demokratik bir ülkede askerler gelen emirlerin bağımsız bir yargı ve vicdani kararla verildiği konusunda rahat hisseder. Oysa diktatörlükte askerler eylemlerin, işledikleri suçların ceremesini bütün hayatları boyunca çeker. Yedek askerlerin ‘hayır’ demesinin üçüncü nedeni en basiti: Demokrasiyi yok edecek bir hükümetin emirlerine karşı güvenlik güçlerinin hiçbir zorunluluğu yoktur. Bazıları bütün bu şartların doğru olduğunu söylüyor ancak yedek askerlerin sessiz protestoları İsrail’in varlığını tehlikeye sokuyor. Netanyahu hükümeti İsrail devletini rehin aldı ve kendinden başka herkesi sonuçlar için suçlamakta.
2. Adım: Yeni bir sözleşmenin tesisi
Darbe teşebbüsü durdurulduktan sonra ikinci aşama İsrail için demokrasiyi daha kuvvetle koruyacak yeni bir sosyal sözleşme yapılmasıdır. Bunu gerçekleştirmek için birçok yol var ama bizi yönlendirecek esas soru “Hükümetin gücünü ne sınırlandırılabilir?”
Halk, Yargı Atama Komitesinin kurulması veya herhangi bir hukuki maddenin ifade ediş şekli hakkında detaylı teknik tartışmalarla meşgul edilmemeli. Her bir gazete, televizyon, radyo programı ve her kafeterya sohbetinde şu soruyu tekrar ve tekrar sormalıyız: Hangi mekanizma yürütmede olan koalisyonun Arapların haklarından mahrum edilmesini, işçilerin grev yapma hakkının önlenmesini veya bağımsız medya kanallarının kapatılmasını engelleyecek? Hangi mekanizma aynı cinsiyetlerin arasındaki sevgiyi suç saymayı, kadınların umumi yerlerde başını örtmesini zorlamayı veya okullarda evrimi öğretmeyi yasak etmeyi engelleyecek?
Bugün İsrail Devletinde haklarımızı ve özgürlüğümüzü ırkçı ve baskıcı mevzuattan koruyan tek bir kurum var: Yüksek Mahkeme. Hükümet şu anda bu kurumun bağımsız gücünü parçalamaya çalışıyor. Bunu kısmi bile olsa kabul edemeyiz. Bu konuda herhangi bir ödün verilemez. Hakimlerin atanması konusunda kontrolü hükümete vermemeliyiz; Yüksek Mahkemenin gücü azaltılmamalıdır. Mücadele Yüksek Mahkeme üzerine değildir. Mücadele insanları hükümetin keyfi gücüne karşı koruyacak tek mekanizma hakkındadır.
Lakin İsrail Devleti için yeni bir toplumsal sözleşme hazırlama sürecinde Yüksek Mahkeme mekanizmasının mevcut şeklini kutsallaştırmaya devam etmeye gerek yok. Darbe karşıtları için hayati olan Yüksek Mahkemenin kendisi değil koruduğu özgürlüklerdir. Özgürlüklerimizi korumak ve hükümetin gücünü sınırlamak için alternatif mekanizmaları da göz önüne alabiliriz.
Başka demokrasiler insan haklarını ve vatandaşlık haklarını korumak, aşırı gücü önlemek için çeşitli mekanizmalara sahip. ABD, pek çok kontrol ve denge unsuruna sahip güçlü bir sistemi olan önemli bir örnektir. Mesela Temsilciler Meclisinin büyük bir kısmı Afrikalı Amerikalıların oy kullanma hakkını reddetmek veya Yahudilerin oğullarını sünnet etmelerini engelleme konusunda oy kullanırsa ne olur? Böyle bir tasarı Temsilciler Meclisinden geçse bile birçok ilave sorunla karşılaşacaktır.
İlk olarak tasarının, üyeleri Temsilciler Meclisinden ayrı seçilen Senato tarafından da onaylanması gerekir. Halihazırda Temsilciler Meclisi Cumhuriyetçi Parti tarafından, Senato ise Demokratlar tarafından kontrol edilmekte. Amerikan sisteminin karışıklığına aşina olanlar böyle bir tasarının engellenme ile karşı karşıya kalacağını bilir. Bunun için de Senato’nun yüzde 60’ının desteği gerekir.
Amerika örneğine geri dönelim. Diyelim ki aşırılık yanlısı bir kanun Senato ve Temsiciler Meclisinden, başkandan, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtaydan tüm engellere rağmen geçti. Bu hikâyenin sonu değildir. ABD 50 eyaletten oluşur. Her eyaletin kendi mevzuatı, valisi, anayasası ve Yargıtayı vardır. Federal hükümetin bu 50 eyaletin iç işlerine karışma kabiliyetiyle ilgili önemli kısıtlamalar mevcuttur. İsrail’de politikacıların hâkimleri atamasını isteyenler, ülkenin kendi kendini idare eden özerk bölgelerden oluşmuş bir federasyona dönüşmesini teklif ederlerse, darbe karşıtları bu yolu incelemekten mutlu olacaktır.
Bazıları Amerika’nın çok miktarda sistemik frenleri olduğundan olumlu değişimlerin sunulmasının çok zor olduğunu savunur. Bu gerçek olabilir. İsrail’de ABD’nin sahip olduğu tüm kontrol ve dengelerin benimsenmesi gerekmeyebilir. Ama en azından iki-üç koruyucu tedbire sahip olmak iyi olurdu. Bugün sadece bir tane tedbirimiz var. Tarihi sebeplerden dolayı İsrail hiçbir zaman bir anayasayı benimsememiş, senatosu olmamış, başkanın veto gücü olmamış ve federal sistemle yönetilmemiştir. İktidardaki koalisyonun gücünü kısıtlayan tek mekanizma ülkeyi kuran atalarımızın yarattığı Yüksek Mahkemedir.
Yüksek Mahkemenin iktidardaki koalisyonun gücünü kısıtlayabilen otoriteye sahip tek kurum olması İsrail’de bugün sıkça duyulan ortak soruyu açıklar: Niye Yüksek Mahkeme her şeye karışıyor? Knesset kadın ayrımcılığına dair bir kanun geçirse veya bir devlet memuru bir vatandaşı taciz etse veya bir hükümet ofisi doğal rezervin yanına bir çöplük inşa etmeye kalkışsa, Yüksek Mahkemeye başvururuz. Başvurulacak başka bir merci olmadığından, ideal olmasa bile, bunu yaparız. Hükümetin gücü konusunda ilave kısıtlamaları kurmak çok daha iyi olacaktır. Freni olan bir araba ve çok gücü olduğu için o freni bozmaya çalışan birisini hayal edin. İlk başta yeni birkaç fren yerleştirmek ve kademeli olarak mevcut olanın üstündeki baskıyı azaltmak daha güvenli olmaz mı? Alternatif güvenlik önlemleri almadan tek freni nötralize etmek kesinlikle çarpışma ve yanmayla sonuçlanacaktır.
Seçimler ilave fren unsuru değil mi?
Genel bir kanıya göre, üstteki tanım hükümetin sınırlandırılması açısından genel seçimleri göz ardı ediyor. Eğer hükümet halkın beğenmediği yasaları geçirmeye yeltenir ya da halkın istemediği şekilde hareket ederse halk o hükümeti dört senelik dönemden sonra sandıkta değiştirebilir. Öyleyse düzenli seçimlerimiz varsa neden daha fazla frene ihtiyacımız var? Ancak hükümetin güçlerini sınırsız kılan bir sistemde seçim sisteminin de değiştirilmesinin, halkın bu konuda elinin kolunun bağlı olmasının da önüne kim geçecek? Rusya, İran gibi diktatör statüsünde yönetilen ülkeler böylesi örnek teşkil ediyor.
Son günlerde koalisyon hükümetinin İsrail seçim takvimini, seçim yasasındaki bir boşluktan istifade ederek 2026’dan 2027’ye ertelemeyi düşündüklerini öğrendik. Eliyahu Revivo (Likud) hükümete 12 meclis üyesinin tahsisi konusunda bir yasa tasarısı verdi. Eğer tasarı kanunlaşırsa, bazı durumlarda halk 120 meclis üyesi seçecek ve koalisyon 12 ekstra milletvekiline sahip olacak. Aslında hükümetin sınırsız gücüyle bir seçimin sonucunu değiştirmek için yasaya bile ihtiyacı olmayacak. Gücünün sınırsız olması halinde baştaki koalisyon muhalif partilerin seçime girmelerini engelleyebilecek, seçim hakkını toplumun elinden alabilecek ya da seçmene hazırladığı bir ‘ulusal sadakat’ belgesini imzalatabilecek.
Sınırsız güç sayesinde zaten seçim sonucunu belirleyecek herhangi bir yasaya da ihtiyacı olmayacak. Kararnameler buna yetebilecek. Örneğin Ulusal Güvenlik Bakanlığı, yeterli güvenliği sağlayamadığını söyleyerek Arap bölgelerinde yaşayanların oylarını ancak Yahudi yerleşim bölgelerinde kullanmaları gerektiğini ileri sürebilecek. İsrailliler çok yaratıcı bir millet ve eğer herhangi bir sınırlandırma yoksa koalisyon üyeleri seçim sonuçlarının kendi lehlerinde sonuçlandırılması için bin bir hile icat edebilir. Ezcümle eğer hükümetin üstünde herhangi bir güç sınırlaması yoksa asla demokratik bir seçimden bahsedemeyiz.
Yüksek Mahkemenin yetkisine ne olacak?
Diğer bir yaygın görüş ise, hükümete sınırsız yetki vermenin kötü bir fikir olduğunu kabul etmekle beraber Yüksek Mahkemenin sınırsız yetkiye sahip olmasına izin vermenin de aynı derecede kötü olduğudur. İddiaya göre, hükümetin çıkarmaya çalıştığı yasalar sadece Yüksek Mahkemenin son yıllarda sınırsız olarak kullandığı yetkiyi kısıtlamak için tasarlanmıştı.
Bu iddia o kadar zorlamadır ki öne sürenlerin bile buna gerçekten inanıp inanmadığı şüphelidir. Durum tam tersi iken Yüksek Mahkemenin sınırsız yetkiye sahip olduğu nasıl iddia edilebilir?
Bunu İsrail tarihi ve siyaseti hakkında birkaç basit soruyla gösterelim. İsrail’in bugüne kadar girdiği birçok savaştan hangisi Yüksek Mahkeme kararıyla başlatıldı? İsrail tarihinde Yüksek Mahkemedeki yargıçlar tarafından yönlendirilen bir askeri operasyon var mı? Hangi barış anlaşması Mahkeme tarafından imzalandı? Ne zaman Mahkeme devlet bütçesini hazırladı ve kabul etti? Hangi İsrail şehri Mahkeme tarafından kuruldu? Mahkemenin ülkedeki konut krizini çözme veya iklim değişikliğiyle mücadele konusundaki planları neler?
Seçmenlerin yüzde 51'i, hatta yüzde 99'u diğer yüzde 1'i yok etmek için toplama kamplarına göndermek isterse bu demokratik midir? Birkaç gün önce Uganda parlamentosu, LGBTQ bireylere ölüm cezası getiren bir yasa çıkardı. Yasa, iki ret oyuna karşı 387 çoğunlukla kabul edildi. Bu onu demokratik bir yasa mı yapar?
Bu tür eylemler demokratik değildir; zira demokrasi çoğunluğun tahakkümü ve zorbalığı değildir. Demokrasi devletin halk tarafından yönetimidir. Ve bu ‘halk’ azınlıkları da içerir. Netanyahu hükümetinin propagandası ve tarih boyunca gelmiş geçmiş diktatörlük rejimlerinin iddiaları ise yalnızca çoğunluğun halk olduğunu, azınlığın ise halkın parçası olmadığı yönündedir. Azınlıklar ya bir takım halkı yabancı seçkinler ya bir grup hain ya da yabancı ajanlar olduğunu iddia ederler. Bu doğru değildir. ‘Halk’, hem çoğunluk hem de çeşitli azınlıklar da dahil olmak üzere, bir ülkenin tüm vatandaşlarıdır. Ve bir demokraside, azınlıkların - çok küçük azınlıkların bile - hakları vardır.
Bir demokraside elbette çoğunluğun birçok hakkı ve ayrıcalığı vardır. Çoğunluğun hükümeti kurma ve çeşitli mevzularda politikayı belirleme yetkisi vardır. Çoğunluk savaş istiyorsa, ülke savaşa girer. Çoğunluk barış istiyorsa, barış yapılır. Çoğunluk vergileri yükseltmek istiyorsa yükseltilir. Çoğunluk vergileri düşürmek istiyorsa vergiler düşürülür. Çoğunluk, savunma bütçesi pahasına eğitim bütçesini artırmak istiyorsa, yasa bu olur. Tersini istediğinde- tam tersi yapılır. Birçok şeye karar vermek çoğunluğun elindedir. Ama çoğunluğun ellemesine izin verilmeyen iki yer, çoğunluktan korunan iki hak sepeti vardır.
Birinci sepet, yaşam hakkı gibi insan haklarını içerir. Nüfusun yüzde 99'u geri kalan yüzde 1'i öldürmek istese bile demokraside bu yasaktır, çünkü en temel hak olan yaşama hakkını ihlal eder. İnsan hakları sepetinde ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, taşınma ve seyahat özgürlüğü gibi birçok hak vardır.
İkincisi ise medeni hakları içeren sepettir. Bunlar demokrasi oyununun temel kurallarıdır. Bariz örnek, oy kullanma hakkıdır. Eğer çoğunluğun bir azınlığın oy hakkını iptal etmesine izin verilseydi, demokrasi tek bir seçimden sonra sona ererdi. Kazananlar, kaybedenlerin oy kullanma hakkını derhal kaldırır ve böylece gücü sonsuza kadar ellerinde tutardı. Demokrasinin korunması için, azınlığın da kabul etmediği sürece, çoğunluğun medeni haklara dokunmasına izin verilmemelidir.
Elbette her demokraside insan hakları ve medeni hakların sınırlarıyla ilgili uzun tartışmalar yapılabilir. Yaşam hakkının bile sınırları vardır. Ölüm cezası uygulayan, dolayısıyla suçluların yaşam hakkını elinden alan bazı demokratik ülkeler var. Ve her ülke savaş ilan etme ve insanları ölme ve öldürmeye gönderme ayrıcalığını elinde tutuyor. Peki yaşam hakkı tam olarak nerede biter?
Eğer yeni bir toplumsal sözleşme üzerinde geniş tabanlı bir anlaşmaya varamazsak, İsrail demokrasisinin günleri sayılı olacak. Ve demokrasi olmadan İsrail Devleti'nin günleri de sayılı olabilir.
Yukarıda bahsi geçen iki sepete dahil edilmesi gereken hakların listesiyle ilgili uzun ve zorlu tartışmalar mevcut. Din özgürlüğünün temel bir insan hakkı olduğunu kim belirledi? İnternet erişimi günümüzde bir insan hakkı olarak mı tanımlanmalı? Peki ya hayvan hakları? Veya yapay zekânın hakları?
Bu zorlu ikilemleri burada çözmeyeceğiz. Dünya çok karmaşık bir yer. Tam da bu nedenle ve bu tür temel soruların basit ve mutlak yanıtları olmadığı için, sağlıklı bir demokrasi, hiçbir partinin hangi insan haklarını ve medeni hakları tanıyacağına kendi başına karar veremeyeceği bir denetim ve denge sistemine sahip olmalıdır.
Haklar nereden geliyor?
Bu haklar gökyüzünden ya da biyoloji kanunlarıyla gelmiyor. İnsan hakları ve kamu hakları DNA’mızda yazılı değil. Bunlar insanlığın, uzun bir deneme sonucu, barış ve refahı elde etmek amacıyla icat ettikleri kavramlar. Bu süreç çoğunlukla azınlığın geniş çaptaki anlaşmalarını temel alıyor. Ana neden çoğunluk böylesi geniş bir anlaşmaya ilgi duyuyor? Toplumun bazı insan haklarını tanımaya ihtiyacı olsa da, çoğunluk neden azınlığın ihtiyaçlarını görmezden gelip, insan hakları kapsamına neyin girip girmeyeceğine karar veremiyor? Bunun üç nedeni var: İlki her aklı başında insan bazı şartlarda çoğunlukken, bazı durumlarda azınlık durumuna düşebileceğinin bilincindedir. Evet bazı azınlıklar içinde yer almayacağımı bilirim. Ama hepimiz yeterince uzun yaşayıp yaşlı ve muhtaç duruma düştüğümüzde kendimizi yetersizlik yaşayan bir azınlığın içinde bulabiliriz. Bu nedenle henüz sağlıklı ve gençken, yetersizlik yaşayan kişilerin haklarını gözetmeliyiz. Başka örnekler de bulabiliriz. Örneğin ben İsrail-Filistin çatışmaları hakkındaki görüşlerimle çoğunluğun saflarında yer alıyordum. Ama pandemi çıktığında, kendimi virüsle mücadelede görüşlerimi paylaşan azınlık bir gruba ait buldum. İleride yapay zeka mükemmelleştirilirken, insan hayatı için daha çok kararlar verecek hale getirildiğinde ne olacak? Belki kendimi Yapay zeka ile ilgili politik tartışmalarda azınlık bir gruba mı ait olacağım?
Azınlığın görüşlerine saygı duymanın ikinci nedeni bilgelikten ve alçakgünüllülükten geçer. Bir tartışmanın ateşli ortamında çoğunluk her zaman azınlığı bastırmak ister. Ancak sessizce düşündüğünde insan kendi zayıflıkları ve hatalarının farkına varır. Kendi için sınırsız güç isteyeler ya ahlaksız ya da aptaldır ya da her ikisidirler. Ancak ahmaklar hiçbir zaman hatalı olmadıklarına inanır. Kötü insanlar yanlış yaptıklarını bilir ama aldırmazlar. Akıllı insanlar ise bazen hatalı olduklarını bilir ve o nedenle güçlerini sınırlandırmayı tercih ederler.
Çoğunluğun azınlığın düşüncelerine saygı göstermesi için üçüncü ve en önemli neden ise mazlumun barışçıl bir şekilde iş birliği yapmasını güven altına almaktır. Azınlık duyguları hiç sayıldığında, çoğunluğun düşüncelerini kabul etmeye gönlü olmaz. İki kurt bir geyiği parçalamak için takip ederken geyik “Onlar çoğunluk, ben azınlığım, onlara boyun eğmem lazım” demez. Benzer şekilde insanlar birbirlerinden nefret eder, birbirlerini ezmek için uğraşırken azınlık çoğunluğa boyun eğmek durumunda değildir.
İleriye doğru yol
İsrail için bu durum nasıl sonuçlanacak? Henüz meçhul ancak tek şey kesin; 2022 Kasımına geri dönüş yok. Geçtiğimiz son haftalarda İsrail hakkında daha önce hiç bilmediğimiz iki önemli nokta keşfettik. İsrail’de demokrasiyi baltalamak isteyen ve gücü kendinde toplamak isteyen belli bir grubun varlığını öğrendik. Aynı zamanda İsrail halkının büyük bir bölümünün demokrasinin ne olduğunun bilincinde olmadıklarını, bunu çoğunluğun istibdatı olarak nitelendirdiklerini öğrendik.
Yaşanan krizden iki önemli sonuç çıkarabiliriz. Öncelikle İsrail demokrasisinin kırılgan yapısının daha da zayıf hale gelmesine izin vermemeliyiz. Aksine farklı ve daha iyi savunma mekanizmaları eklemeliyiz. İkinci olarak eğitim sistemimizde daha kapsamlı ve derin bir reforma ihtiyacımız var. Okullar gelecek nesillere demokrasinin ve insan haklarının önemini, değerini öğretmeli. Bu da geniş bir anlayışın kabul edilmesiyle gerçekleşebilir. Muhalefet ile koalisyon güçlerinin temsilcilerinin anlaşabilmeleri hükümetin elinde sürekli salladığı dolu bir silahla gerçekleşemez. Bu nedenle İsrail’in tüm sektörlerine hizmet verecek siyasi bünyeyi değiştirme yetkisi olan kurucuların toplanması gerekli. Ve onların görevi ükemiz için yeni bir toplumsal sözleşme oluşturmak. Hükümet, Knesset ve mahkemeler çalışmalarına devam ederken bu birim önümüzdeki 75 yıl için bize hizmet verecek toplumsal sözleşme yaratacaklar.
Kaynak: Netanyahu’s Next Power Grab Is Coming. Here’s How to Prepare, Haaretz, March 30, 2023