•Aslında İsrail´in de kendisinin aradığı temel soru şu: Bir, İsrail´de hem kendi Filistinli vatandaşları hem de Batı Şeria´da, Gazze´de yaşayan Filistinlilerle nasıl bir anlayış geliştirecek? Bu soruya ilişkin şu an masada bir somut bir projeksiyon bulunmuyor. İkincisi, İsrail´e dönük bir tartışma olarak, İsrail Devleti´nin karakteri ne olacak? İsrail demokratik bir devlet mi olacak yoksa, daha Yahudi görünümlü bir devlet mi olacak? Aslında tüm bu iki eksendeki yürütülen tartışmalar ve hala çözüme varılmamış olması İsrail´de sürekli bir kriz halini tetiklediğini söyleyebiliriz. Dr. Gökhan Çınkara – www.indyturk.com
İsrail, İran'ın nükleer faaliyetlerine, Suriye, Filistin ve Lübnan dahil bölgedeki askeri etkinliğine karşı diplomatik ve askeri her türlü seçeneği kullanırken, diğer yandan İran’la husumet halindeki Körfez ülkeleriyle ilişkilerini normalleştirerek Tahran’ı çevreleme stratejisinde gururla ilerliyordu.
Yaptırımların kaldırılması ve ekonominin nispeten iyileşmesi anlamına gelen nükleer anlaşmaya dair ümitler giderek azalırken, anlaşmaya karşı olduğunu her platformda dile getiren Tel Aviv için bu iyi bir haberdi.
Nitekim İran ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) daimi üyeleri ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa ile Almanya (5+1) arasında 2015'te imzalanan nükleer anlaşmanın yeniden uygulamaya konulmasına yönelik görüşmeler son dönemde neredeyse gündeme dahi gelmiyor.
Öte yandan 2020 yılından itibaren bazı Arap ülkeleri ile İsrail arasında "İbrahim Anlaşmaları" adı altındaki Körfez-İsrail yakınlaşması ile Suudi Arabistan’ın perde gerisinden destek verdiği bu normalleşme süreci İsrail’e büyük bir öz güven kazandırmıştı.
Ancak İsrail, Suudi Arabistan nezdinde aradığı ilişki seviyesini yakalayamadı. Geçen ay Riyad'ın Birleşmiş Milletler konferansına davet edilen bir İsrail delegasyonuna giriş vizesi vermeyi reddetmesi de İsrail’in umutlarını zayıflattı.
Son gelişmeler ışığında Suud-İran yakınlaşması ise İsrail yönetiminin Tahran’ı yalnızlaştırma çabalarına büyük darbe vurdu.
(...) İsrail Dışişleri Bakanlığında Bakan Yardımcılığı seviyesindeki Genel Direktörlük görevi ve 1980'li yıllarda İsrail'in Ankara Büyükelçiliğinde Maslahatgüzarlık yapan Alon Liel, Suud-İran ikili ilişkilerinin yenilenmesinin "İsrail için endişe verici" olduğunu söyledi.
Liel, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Pekin yönetiminin ABD’ye rağmen bölgede etkinliğini artırdığına işaret ederek, İsrail'in Çin-Amerikan çatışmasından zarar gördüğüne dikkati çekti.
İsrailli diplomat, "Suudi-İran diplomatik ilişkilerinin yenilenmesi ve karşılıklı büyükelçiler atanması kararı İsrail için endişe verici. Çünkü bu özellikle, ABD’ye karşı Çin'in bölgede artan bir müdahalesini gösteriyor.” dedi.
ABD’nin, "İbrahim Anlaşmaları" yoluyla İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn arasında yakınlaşmayı sağladığını söyleyen Liel, "ABD bu süreci denetleyemez ve sürdüremezse bu İsrail için tehlikeli olur. Yani bölgede daha fazla Çin, daha az ABD olması İsrail için kötü bir durum." değerlendirmesinde bulundu.
Mücahit Aydemir
Toplumsal bütünlüğünü sağlayamamış bütün ülkeler, içerde yaşadıkları krizleri dışarıya ihraç etmek ister, hatta buna ihtiyaç duyar. Zira İsrail’in sürekli düşmanlarla kuşatıldığı ve tehdit edildiği algısı, iç bütünlüğün teminatı olarak görülmektedir.
Bu yüzden başka ülkelerin hava sahasını ihlal etmek, sivil amaçlarla nükleer faaliyetlerde bulunan ülkelere hava saldırıları düzenlemek, kendinden binlerce km. ötedeki ülkelerde askeri operasyon yapmak, adam kaçırmak, suikast düzenlemek gibi başka devletlerin çoğu zaman yapmaya cesaret edemediği yahut uluslararası toplumda anormal görülen eylemler İsrail için gayet normal görülmekte ve herhangi bir ceza ya da yaptırımla karşılaşmamaktadır.
Bu sessizlikten cesaret alan İsrail, İran’ın Suriye’ye yerleşmesini bahane ederek saldırıyor. Başka ülkelerin kiminle ittifak yapacakları, kiminle nasıl işbirliğine gideceğini yine o ülke belirler. Uluslararası hukukun bazı metinlerinde ulus devletlere ulusal güvenliklerinin terör örgütleri tarafından tehdit edildiği durumlarda verdiği sınır ötesi operasyon hakkı, örgütler için geçerli olup devletler için geçerli değildir. Buna rağmen İsrail’in son derece sistematik bir şekilde ve uluslararası toplumun gözü önünde düzenlediği saldırılar ne BM Güvenlik Konseyi ne de BM Genel Kurul’dan çıkan herhangi bir kararla bir kez dahi kınanmamıştır.
Öte yandan son zamanlarda iç bölünme nedeniyle olağandışı bir dönemden geçen İsrail, ABD ile ilişkilerinde giderek artan çatlaklar ve ABD’nin bölgede artan zayıflığıyla karşı karşıya olduğunu görüyor. İran da İran’ın Suriye cephesinde faaliyetlerini sürdürmek için tüm bunlardan yararlanmaya ve İsrail’in Suriye’de yaptığı saldırılara bazıları doğrudan (drone uçurmalara dikkat) bazıları ise Hamas ve diğer Filistinli örgütler üzerinden yanıt vermeye çalışıyor. (Gerçi şimdiye kadar İran, İsrail’e yönelik eylem ve her zaman açıkça ifade etmekten kaçındı, bu ayrı).
(...) Bu süre zarfında, İsrail’in para birimi Şekel’in değerinin düştüğüne tanık olundu. Ancak bunun füzelerle bir ilgisi yoktu, zira Şekel’in düşüşü olaylardan birkaç gün önce, işgal altındaki Filistin topraklarındaki gösteriler nedeniyle başlamıştı. Arap dünyasında bazı kesimler, Filistinli grupların gösterilerle sarsılan İsrail’e füze atarak Başbakan Benyamin Netanyahu’ya can simidi olduğu kanaatinde. Ancak bu kesimin kanaatleri pek isabetli görünmüyor, çünkü gösteriler İsrail’e atılan füzeler nedeniyle değil Netanyahu’nun geri adım atmasıyla sona ermişti.
Öte yandan İsrail, içinde bulunduğu konjonktür nedeniyle bu çatışmayı kapsamlı bir operasyona ya da savaşa dönüştürmeye hevesli değil. Siyonistlerin önde gelen gazetelerinden Yedioth Ahronoth’un siyasi bir kaynağa dayandırdığı haberinde, “İsrail’in tepkisinin savaşa dönüşmeyeceği” ifade edildi.
Bu bağlamda, Hizbullah ve Hamas’ın İsrail’e karşı tutumu ve İran’ın bölgedeki etkisi, İsrail ve ABD arasındaki ilişkilerin seyrini önemli ölçüde etkileyebilir. İsrail’in tepkisinin savaşa dönüşmeyeceği öngörüsü, olası bir bölgesel çatışma riskini azaltmakla birlikte, yine de böylesine kaygan bir zeminde hiçbir şeyin garanti edilemeyeceğine dikkat etmek şart.
İslam Özkan
https://www.politikyol.com/ortadogunun-acimasiz-jeopolitigi-sarmalinda-filistin-israil-meselesi/
“Bir taraftan İsrail-Filistin sorununun çözümü için paradigma değişikliği öneren tartışmalar, düşünsel bir değişime de işaret etmekte. Örneğin, bu hafta içinde Foreign Affairs'te yayınlanan bir makale iki devletli çözüm varmış gibi davranmaya devam etmenin ikiyüzlülük olduğunu, çözümsüzlüğün devamını mümkün kıldığını, bunun yerine tek devlet içinde İsrail ve Filistinlilerin eşit hak ve özgürlüklerden yararlanmasını mümkün kılacak düzenlemeler için çalışılmasını, hatta üçüncü devletlerin (ABD gibi) bu yönde çeşitli baskı unsurlarını kullanmasını savunuyor. Emin olun Filistinliler kadar İsraillilerin de hoşnut olmayacağı bir öneri bu. Çünkü İsraillilerin bir seçim yapması anlamına geliyor. Demokratik bir devlet içinde mi yaşamak istiyorlar yoksa 'Yahudi devleti' olarak mı yola devam edecekler? Tartışmaların siyasete nasıl yansıyacağını bugünden öngörmek mümkün değil. Ancak sorunu görmezden gelmek yerine, sahadaki gerçekliğe uygun siyasi çözümler getirilmesi gerekiyor.”
...
“”Hükümetin dış politikada gerginliği kontrollü bir şekilde tırmandırmak suretiyle, iç politikada odağı değiştirme olasılığını göz ardı edemeyiz. Ancak aylardır devam eden protestolar, ordu-hükümet arasındaki gerilim, İsrail'in imajını zayıflatmakta. İsrail'in bölgedeki hasımlarının bu durumdan yararlanmak istemeleri şaşırtıcı değil. Lübnan-İsrail arasındaki füze saldırılarını bu perspektiften değerlendiriyorum. Bu arada, her iki tarafın da kontrollü bir biçimde karşılık vermeye çalışması dikkat çekiciydi.”
“Başta ABD olmak üzere, pek çok ülke İsrail'deki aşırı sağ koalisyonun siyasi çizgisinden rahatsız ve endişelerini dile getiriyor. Diğer yandan, Ortadoğu'da güç dinamikleri değişiyor. ABD'nin etkinliği azalırken, Çin'in nüfuzu artıyor. Suudi Arabistan İran ile barışıyor, Suriye ile ilişkileri normalleştirme yönünde adımlar atıyor. Tüm bu gelişmeler İsrail'in İran karşıtı blok yaratma girişimleriyle tezat. İç siyasetteki çalkantılara ek olarak dış politikadaki gelişmeler de destekleyici değil. Bu iklimde hükümetin daha büyük çaplı bir gerilime dışarıdan destek alacağından kuşkuluyum.”
...
“Ama tahminim, bu krizin bir noktada koalisyon hükümetinin dağılmasıyla sonuçlanacağı yönünde. Netanyahu yargı reform paketini geri çektiği takdirde, koalisyon ortaklarının hükümetten çekilme olasılığı var. Netanyahu'nun siyasi-askeri kurumlar arasındaki gerginliğin baskısını taşıması da mümkün görünmüyor. Kaldı ki, protestoların devam etmesi, hükümetin meşruiyetine yeteri kadar zarar vermiş durumda. Yapılan son anketlerde Likud Partisi'nin oylarının gerilemiş olması, Netanyahu'nun siyasi hesaplarının geri teptiğini gösteriyor.”
Selin Nasi (Röportaj : Nedim Türfent)
https://bianet.org/bianet/siyaset/277472-nasi-kriz-koalisyonun-dagilmasiyla-sonuclanabilir
Öncelikle "yargı reformu" olarak bilinen girişim boyunca Binyamin Netanyahu hükümeti, güç bela oluşturduğu aşırı sağ koalisyonun da yoğun dayatmalarıyla yürütmenin yargıya tahakküm kuracağı bir revizyonu İsrail siyasetinin orta yerinde konumlandırdı. Klasikleşmiş ifadesiyle 3 temel erk olarak yasama, yürütme ve yargının bir diğerinden bağımsızlığı, despotik rejimlerin oluşmasına ve kurumsallaşmasına temel engel teşkil edebilecek birincil koşul olarak kabul ediliyor. Montesquieu'dan bu yana siyasetin despotik bir alana kaymaması adına üç temel erk arasındaki mesafe korunmaya çalışılır. Lakin sert güç ayrılığının hayat bulduğu başkanlık sistemlerinin hilafına İsrail'deki gibi parlamenter sistemlerde yürütme (hükümet), zaten yasamanın (meclis/Knesset) içerisinden neşet ettiği için, göreceli olarak güçlü bir profil sergiler. Siyasetin kadim kuralı olarak daha fazla güç elde edebilmek adına da yargının alanına nüfuz etmeye çalışır. Bugün İsrail'de "yargı reformu" ismiyle bilinen girişimin zihinsel mekaniği, aşağı yukarı bu zeminde çalışıyor.
Söz konusu "yargı reformu"nun İsrail sağı tarafından uzun yıllardır dile getirildiği de bir gerçek. Aslında hikaye yeni olmamakla birlikte, birkaç faktörün oyuna eş zamanlı girişi süreci başat gündem maddesi haline getirdi. Öncelikle bizzat Netanyahu söz konusu yargısal gücün otonomisi marifetiyle yolsuzluk soruşturmalarına maruz kaldı. Ayrıca kurduğu koalisyonu oluşturan sağ partilerin grup kimliklerine odaklı siyaset gütmesi süreci kesifleştirdi. Söz gelimi Ultra Ortodoksların askere alınması ve benzeri süreçlerle Yüksek Mahkeme'nin icazetine tabi olmaları, uzun yıllardır sorunsallaştırılan bir konu başlığıydı. Bir ulus-devlet pratiği olarak zorunlu askerlik hizmetinden muafiyet, Ultra Ortodoks kesimleri imtiyazlı ve dolayısıyla sosyolojik-politik ayrıksı bir cemaate dönüştürdüğünden, seküler kesimlerin tepkisini çekiyordu. Bu çerçeveden bakıldığında, dar grup gündemleriyle hareket eden küçük partilerin Yüksek Mahkeme'nin bu minvaldeki yetkilerinin törpülenmesini ya da bu mahkemeye arzu edilen isimlerin tayin edilmesini hedeflemesinin altında, salt grup kimliklerinin sürekliliğini etkileyebilecek oldukça pratik kaygılar bulunuyor. Bu kaygılar, değişik oranlarla diğer paydaşlarında da hayat buluyor.
Ayrıca yargısal süreçler işgal altındaki topraklarda da İsrail hükümeti nezdinde çeşitli "istenmeyen durumlara" yol açabiliyor. İşgal altındaki topraklarda Filistinlilere ait ev ve arazilere yönelik devletin siyaseten aldığı kararların uygulamasında ve yeni yerleşim yerlerinin oluşturulması gibi süreçlerde mahkemelerin verdiği kararlar sebebiyle aksamalar yaşandığı biliniyor. Böyle olunca da siyaseten kararı verilmiş ve hayata geçirilmek istenen girişimler, yargısal süreçler sonucunda kesintiye uğrayabiliyor. Haliyle bu durum da yürütme erkinin kendisini kısıtlanmış hissetmesine yol açıyor. "Yargı reformu" bu dengeleri yeniden kurgulayarak yürütmenin elini daha da güçlendirmeyi amaçlıyor.
"Yargı reformu" sürecinin içeriği, nedenleri ve ürettiği kısa vadeli sonuçlar itibarıyla İsrail toplumunun en bariz kırıklarından dindar-seküler fayı hızlı bir biçimde yırtılmış görünüyor. Haftalardır sokaklara dökülen seküler kesimler, bahsi geçen yasama faaliyetini engelleyebilmek ve mümkünse tamamıyla ortadan kaldırmak istiyor. Bu revizyon ile birlikte yürütmenin yargı erki karşısında ziyadesiyle güçlenecek olması, Netanyahu’nun günü kurtarmak noktasında işine yarayacak olmasından da öte, İsrail toplumundaki ayrıksı kesimlerin kemikleşmesini ve toplumsal entegrasyonun imkansızlaşmasını beraberinde getirecektir.
Tartışmalı yargı düzenlemesine yönelik güçlü tepkiler, Netanyahu hükümetinde de sarsıntıya yol açtı. Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın hükümetin pozisyonu hilafına açıklamalarıyla birlikte süreç iyice istikrarsız bir görünüm arz etmeye başladı. Güvenlik sektöründe yaşanan kopuşlar, olası bir askeri müdahaleye dair söylentileri dahi gün yüzüne çıkardı. Güvenlik aparatının kontrolden çıkması ihtimali, hiç şüphesiz ki çökmüş/başarısız bir devlete de kapı aralayacaktır. Hal böyle olunca, yıllarını güvenlikçi siyasete ve devletin kutsal bütünlüğüne vakfetmiş olan Netanyahu, bu politik oyunu en mahir olduğu alana doğru kaydırmakta herhangi bir beis görmemiştir.
Dr. Ceyhun Çiçekçi
Esasında buradan şunu anlıyoruz ki;
İsrail'deki tartışmalar hala çok net bir siyasi mecraya akmış değil.
Çünkü hem Likud içerisindeki hem de İsrail siyasetinin genel ekseninde gördüğümüz tartışmalar, aktörlerin net bir tavır almasını çok kolaylaştırmıyor.
Tabii bunda da en önemli faktörün güvenlik faktörü olduğunu söyleyebiliriz.
Günün sonunda İsrail'de siyasi aktörler birbirleriyle kıyasıya mücadele etseler de ulusal bir güvenlik tehdidi olduğu zaman, birleşmek ve bütünleşmek zorunda kalıyorlar.
Çünkü bunun kendileri açısından çok önemli bir "varoluş tehdidi" olduğunu gözlemliyorlar.
Tabii Savunma Bakanı Gantz'ın da görevden alınması ve sonradan tekrar göreve çağrılması da aslında bu durumun bir yansıması.
Peki, şu an ne olacak?
Şu an Netanyahu ve koalisyon ortaklarının getirmiş olduğu hukuk reformu taslağı temmuz ayına kadar soğumaya bekletilmiş gibi gözüküyor.
Temmuza kadarki süreçte İsrail siyaseti yine kendi dengesini bulur.
Ve ilgili reform taslağında muhalefeti de kısmen mutlu edecek düzenlemeler yapılabilirse, o zaman daha farklı bir aşamaya geçildiğini söyleyebiliriz.
Fakat bunun nasıl olup olmayacağına dair temel tartışma Netanyahu'nun alacağı kararlarla çok bağlantılı.
Eğer Netanyahu muhalefette geri adım atmaya dönük izlenim uyandırırsa, anladığımız kadarıyla toplumsal muhalefet bileşenleri de biraz gevşeyecektir.
Tabii ki sahada yine Netanyahu karşıtı gösteriler devam edecektir fakat bunun geniş toplumsal kesi mleri içerecek şekilde devam edemeyeceğini söylememiz mümkün.
Aslında İsrail'in de kendisinin aradığı temel soru şu:
Bir, İsrail'de hem kendi Filistinli vatandaşları hem de Batı Şeria'da, Gazze'de yaşayan Filistinlilerle nasıl bir anlayış geliştirecek?
Bu soruya ilişkin şu an masada bir somut bir projeksiyon bulunmuyor.
İkincisi, İsrail'e dönük bir tartışma olarak, İsrail Devleti'nin karakteri ne olacak?
İsrail demokratik bir devlet mi olacak yoksa, daha Yahudi görünümlü bir devlet mi olacak?
Aslında tüm bu iki eksendeki yürütülen tartışmalar ve hala çözüme varılmamış olması İsrail'de sürekli bir kriz halini tetiklediğini söyleyebiliriz.
Dr. Gökhan Çınkara
Takılan tweetler
“Komunita İsraelit di Samsun- Samsun Cemaat-i Museviyesi”
Samsun Yahudi cemaatinin mührü. Hakkında çok az şey bilinen bir topluluktan geriye kalan.
https://twitter.com/ozgurcelaleddin/status/1647306377449070594
Anne Frank'ın babası Otto, bir zamanlar Frank ailesinin saklandığı tavan arasını tekrar ziyaret ederken. Hayatta kalan tek kişi oydu, 1960.
Fotoğraf: “Arnold Newman”
https://twitter.com/HumansOfJudaism/status/1648352529896423425
1/5 Geçen ay Berlin'de idim. Gezimin en sarsıcı bölümü 1936-1945 yılları arasında Nazi rejiminin Almanya'daki merkez "temerküz kampı" olan Sachsenhausen'a ziyaretim idi. Özgürüz Radyo'da (26 Ocak 2023) bu imha merkezine dair bir program yapmıştım. Dinleyenler olmuştur belki.
2/5 1 Şubat 1943'te özel istekle, Himmler'in misafiri olarak burayı ziyaret eden iki "Türk hükümet yetkilisi" İstanbul Emniyet Müdürü Haluk Nihat Pepeyi ve Emniyet Genel Müdürlüğü Azınlıklar Şube Müdürü Salahaddin Korkud'un maksadının ne olduğunu hala bilmiyoruz ancak bir süredir
3/5 Türkiye'nin "münferit"(!) olaylardan oluşan antisemitizm tarihini anlattığım için tahmin edebileceğinizi düşünüyorum.Sachsenhausen'da Avrupa tarihini uygulamalı olarak öğrenen pek çok genç vardı. Rehberlerin dillerinden Fransız, İtalyan, Rus, İngiliz, Alman grupları saydım.
4/5 Oranienburg'dan kampa otobüsle gelirken acayip gürültü yapan bu gençler, kamp alanına girdikleri anda gayet sessiz, saygılı bir tavır takındılar. Girdikleri yapılarda en ufak bir çıkıntılık görmedim. Ama binalar arasındaki uzun mesafeleri katederken, şakalaşıp gülüşüyorlardı.
5/5 Sonra toparlanıyorlar, rehberlerini veya öğretmenlerini dikkatle dinliyorlardı. Demem odur ki, bugün Auschwitz'teki gibi selfie çeken gençler muhakkak vardır ama tarihle yüzleşmenin, empati yapmanın o yaşta gençler için çok kolay olmadığını kabul etmek lazım. Çabalıyorlar.
https://twitter.com/HurAyse/status/1648073304467546114
Auschwitz'e giderseniz 1 milyondan fazla insanın öldürüldüğü yerde olduğunuzu hatırlayın. Anılarına saygı gösterin. Rayların üzerinde oturup poz vermek için daha iyi yerler bulabilirsiniz yeryüzünde. Belki bu fotoğraf manyağı dangalaklar kasten böyle yapmıştr siz onlardan olmayın
https://twitter.com/DritaEsadi2/status/1647982423311826948
#Macaristan #Budapeşte #TarihteBugün
📅 Tarihte Bugün:
16 Nisan 2005 tarihinde Macaristan'ın 🇭🇺 başkenti Budapeşte'de II. Dünya Savaşı'nda öldürülen Macar Yahudilerinin anısına "Tuna Kıyısındaki Ayakkabılar" isimli Holokost anıtı açıldı.
https://twitter.com/MacaristanHu/status/1647719772140756995
Günaydın. İsveç'in Växjö kasabasında yürüyüş yapmak isteyen Neo-Naziler, annesi Holokost toplama kampından kurtulan bir Yahudi olan Danuta Danielsson tarafından "püskürtüldü". 13 Nisan 1985.
O günden geriye Danuta'nın sembol haline gelen bu fotoğrafı kaldı.
📸 1: Hans Runesson
https://twitter.com/LaboransS/status/1646770266192658432
Sonunda buldum…
Aldığımız evin ilk sahibi Erika Beretz. 1942’de Minsk’teki Nazi toplama kampında öldürülen Yahudi Beretz ailesinden. Arayışımın sebebi, evin önünde gördüğüm stolpersteine’lardı.
10x10 cm boyutlarında betondan yapılan üzerinde genelde II. Dünya Savaşı sırasında Naziler tarafından öldürülen kurbanların isimlerinin yazıldığı pirinç kaplı plakalar stolpersteine’lar. Ailenin diğer fertlerinin fotoğrafları yok maalesef. https://twitter.com/Acerakis/status/1649895107544399873
Netanyahu hükümeti boşalan New York konsolosluğuna, zamanında ‘ırkçı olmaktan gurur duyuyorum ‘ diyen Likud vekili May Golan’ı atamaya karar verdi.Atama kararının parlamentodan geçmesi durumunda ,İsrail hükümeti ile ABD Yahudi kuruluşları arasında yeni tartışmalar olacak.
https://twitter.com/basyazar/status/1649433870570274817
Nazi selamlarına , Holokost inkarlarına tabii ki tepki gösterelim, herkesi ayağa kaldıralım ancak iğneyi önce kendimize batırıp senede bir kez gününde “Kadiş” söylemek için sinagogdan da sokağa taşalım, taşabilelim !
Yehi Zihram Baruh 🕯️🕯️🕯️🕯️🕯️🕯️
https://twitter.com/ishak5723/status/1648013815164858368
🇹🇷: @USAmbHRC Büyükelçi Taylor, Holokost'ta hayatta kalan bir ailenin çocuğu ve torunu. ABD'nin BM Daimi Temsilcisi olarak, tüm dünyadaki insan hakları ihlallerine ışık tutuyor. Büyükelçi ve diğer @StateDept yetkilileri kamuya hizmet ederek ailelerinin mirasını canlı tutuyorlar. https://share.america.gov/holocaust-survivors-descendant-at-un-rights-council/
https://twitter.com/ABDIstanbul/status/1648289895763329024
Son İran Şahı'nın en büyük oğlu Rıza Pehlevi, 27 Nisan’da düzenlenecek olan Holokost'u Anma Günü’ne katılmak üzere İsrail’i ziyaret etti.
Ağlama Duvarı’na gelen Pehlevi, birlikte yaşam için İran ve İsrail halkını “kutsadığını” söyledi.
https://twitter.com/gundemedairhs/status/1648276141638025217
Israel Sefarad Hahambasisi Yitzhak Yosef Saglik ve Ic Isleri Bakanina(Shas) sunlari soyledi: "Sorumlulugundaki kurumlara ancak sinagog ve/veya yesiva(din okulu) yapacaklarina soz verirlerse butce ver. Ancak bunu onlara direk soyleme cunku bu kanun disi olur. Yalnizca ima et."
Yitzhak Yosef bircoklari icin saygin bir Haham olsa da kendisi bir devlet memurudur.Yakin zamanda emekliye ayrilacagi ve hukumette kendisine yakin Shas partisi oldugu icin son zamanlarda sikca boyle tartismali laflar ettigini goruyoruz. Din ile siyasetin ic ice gecmesinin sonucu.
https://twitter.com/gbehiri/status/1650054659313115138
https://www.aydinlik.com.tr/haber/istikrarsiz-israilden-sermaye-kacisi-383708
https://www.odatv4.com/yazarlar/rafael-sadi/netanyahu-nun-jokeri-iran-in-basina-sah-plani-281406
http://politikaakademisi.org/2023/04/23/sahin-oglu-israilde/
https://www.youtube.com/watch?v=-R2temHwrQk
https://www.yurtseverlik.com/sonmez-cetinkaya-yazdi-israilde-ic-savas-tehdidine-dikkat.html
https://yetkinreport.com/2023/04/12/israildeki-olaylardan-turkiyedeki-yargi-icin-dersler/
https://www.youtube.com/watch?v=dg836Rclt7U
https://www.birgun.net/haber/netanyahu-guc-depolama-pesinde-428699
https://harici.com.tr/israilde-moodys-tartismasi/
https://www.youtube.com/watch?v=aiTCqIzO2m4
https://www.gazeteduvar.com.tr/dahi-suclu-meyer-lansky-haber-1614276