WEB'DEN SEÇMELER

•Auschwitz´te bundan birkaç yıl önce saçlarını savurup gülerek fotoğraf çektiren bir kadının görüntüsü düştü ekranıma geçtiğimiz günlerde… Kadın, hiçbir şeyi umursamıyordu. Tek umursadığı, sosyal medya hesaplarına bu fotoğrafı yüklediğinde alacağı beğeni sayısıydı… Ardından, biraz daha araştırma yaptım ve aynı toplama kampında, bu kez tren rayları üzerinde son moda bir bavulla fotoğraf çektiren, Ruben Dominguez isimli bir başka blogger erkek çıktı karşıma… Menekşe Tokyay - https://www.perspektif.online -----------------------------------------------------------------------

İzak BARON Diğer
3 Mayıs 2023 Çarşamba
  • Bu Haftanın “Takılanlar”ı

 

  • TEL AVİV ÜNİVERSİTESİ MOSHE DAYAN ORTA DOĞU VE AFRİKA ÇALIŞMALARI MERKEZİ’NDEN DR. HAY EYTAN COHEN YANAROCAK’A GÖRE KOALİSYONDA “İDEOLOJİK AYRILIKLAR O DENLİ DERİNDİ Kİ NETANYAHU KARŞITLIĞI, BU İDEOLOJİK OLARAK ALAKASIZ OLAN PARTİLERİ BİR ARADA TUTMAYA YETMEDİ”

21 Haziran’ında tam 12 yıllık Netanyahu iktidarının ardından bir araya gelen geniş bir koalisyon belki de İsrail tarihinin ideolojik ve temsili anlamda çeşitliliği en yüksek hükümetini kurdu. Netanyahu karşıtlığında birleşen bu koalisyon kıl payı bir çoğunlukla hükümeti kurmayı başardı. Aşırı sağcı başbakanı muhalefete itmek amacıyla bir araya gelmiş olan partiler, ülkedeki siyasi yelpazenin sağından soluna neredeyse tüm unsurlarını barındırıyordu. Kimler yoktu ki koalisyonun içinde: Sol eğilimli, Meretz ve İşçi Partileri, Naftali Bennett’in Yamina Partisi, hükümetin başbakanlığını Bennet’le birlikte dönüşümlü olarak üstlenecek olan Yair Lapid ile Benny Gantz’ın merkez sağ partileri, Netanyahu'nun partisinden ayrılan Gideon Sa’ar’ın başında bulunduğu Tikva Hadaşa, İsrail tarihinde iktidara ilk defa ortak olabilen Arapların partisi Ra’am ve daha birkaç yıl önce “Arapların kafalarının kesilmesini” öneren azılı sağcı Lieberman’ın Yisrael Beitenu partisi.

Çok tanıdık ve Türkiye’de yaşayan seçmenin şu günlerde içinde yaşadığı bir senaryo.

Başlangıçta koalisyonun tüm partileri ortak düşman Netanyahu’nun iktidardan uzak tutulması için bir araya gelmiş ve kendi siyasi gündemlerini bir süreliğine rafa kaldırmıştı. Sağdan sola her parti kendi “davalarından” ödünler vermeyi kabul etti. Sekizli koalisyon kısa sürecek iktidarında Netanyahu’nun aşırı politikalarından yorulmuş ülkeye geçici bir rahatlık yaşattı. Uzlaşmacı bir bütçe hazırlandı ve meclisten geçirildi, sivil toplumun, yargının ve Arap azınlığın üzerindeki baskılar hafifledi, uzun süredir ihmal edilmiş bölge ülkeleriyle ilişkiler geliştirildi, Filistin Ulusal Yönetimi ile sınırlı ve dolaylı bir diyalog kuruldu.

Ne var ki zamanla koalisyonun bazı ortakları, muhalefetin baskı ve yıldırma politikalarından etkilenmeye başladı. Netanyahu, daha önceki seçimlerde hükümeti kurabilmek için yardım istediği ortaya çıkan Arap listesi Ra’am’ın varlığı nedeniyle koalisyondaki tüm partileri terörle işbirliği yapmakla itham etti. Özellikle koalisyonun sağ ortakları ulusal ve dini değerlere ihanetle suçlandı.

Baskılar sonucu ilk önce bu partilerden Yamina’nın bazı milletvekilleri hükümete verdikleri desteği çektiklerini açıkladı. Daha sonra Arap listesi Ra’am, El Aksa’da yaşanan şiddet olaylarını gerekçe göstererek koalisyonu zayıflattı. İktidar mecliste azınlık durumuna düştü ve yasa yapma gücünü kaybetti. Giderek düşen oylar, tüm partileri kaygılandırmaya başladı, ortak gündem kişisel kaygılara yenik düştü ve koalisyon hükümetinin sonu geldi.

Tel Aviv Üniversitesi Moshe Dayan Orta Doğu ve Afrika Çalışmaları Merkezi’nden Dr. Hay Eytan Cohen Yanarocak’a göre koalisyonda “ideolojik ayrılıklar o denli derindi ki Netanyahu karşıtlığı, bu ideolojik olarak alakasız olan partileri bir arada tutmaya yetmedi.”

Can Türe

https://www.gazeteduvar.com.tr/israilden-altili-masa-dersleri-haber-1615123

 

  • “EVET, BİR YAHUDİ DEVLETİNDE YAŞAMAK İSTİYORUZ AMA BU DEVLET DİNİN VATANDAŞLARA DAYATILDIĞI BİR YER OLMAMALI. MEVCUT HÜKÜMET ALTINDA DEMOKRATİK DEĞERLERE YÖNELİK SALDIRI, BÜYÜK VE KARARLI BİR ÖZGÜRLÜK KAMPININ DOĞMASINA NEDEN OLDU”

Aradan geçen 75 yılın sonunda şişman ve mutlu bir şekilde ölen babamın haklı olduğunu biliyoruz. Yugoslavya artık yok ama İsrail’de 9 milyondan fazla insan yaşıyor. Uzaya uydular gönderiyorlar, çığır açan AI projelerine öncülük ediyorlar ve Arap dünyasına su ve gıda koruma teknolojileri ihraç ediyorlar. Bana hem İncil hem de Wonder Woman filminin yıldızı Gal Gadot bizim diyen başka bir halk gösterin. Hem navigasyon uygulaması Waze’i hem de edebiyat alanında Nobel ödüllü Shai Agnon tarafından yaratılan ölümsüz karakterleri dünyaya veren başka bir ülke gösterin.

Fakat bu inanılmaz başarılar sorunları görmezden gelmemize neden olmamalı. 75. yılımızda hem içeride hem de dışarıda çok büyük zorluklarla karşı karşıyayız. Askeri gücümüzün iki devletli çözüm temelinde Filistinlilerden ayrılmamızı sağlaması gerek. İran’ın nükleer programının yarattığı varoluşsal tehditle başa çıkmamızı sağlayacak bölgesel ittifaklara ihtiyacımız var. Her şeyden önce, İsrail’in bağımsızlık beyannamemizdeki ifadeyle “din, ırk veya cinsiyete bakılmaksızın tüm sakinlerine sosyal ve siyasi haklarda tam eşitlik sağlayan; din, vicdan, dil, eğitim ve kültür özgürlüğünü teminat altına alan” canlı bir demokrasi olarak kalmasını sağlamamız gerek.

Bu kutsal ifadeleri korumak için yüz binlerce İsrailli sokaklara dökülerek ilham verici protestolar gerçekleştirdi. Hükümetin İsrail’i Macaristan veya Polonya gibi “liberal olmayan demokrasiye” dönüştürme girişimini engellemek için bayrağımıza sarınarak yürüyoruz. Böyle bir şey olamaz. Kadın haklarını, LGBT topluluğunu, ulusal azınlıkları, mahkemelerin bağımsızlığını ve ifade özgürlüğünü korumayan bir demokrasi, demokrasi değildir. Evet, bir Yahudi devletinde yaşamak istiyoruz ama bu devlet dinin vatandaşlara dayatıldığı bir yer olmamalı. Mevcut hükümet altında demokratik değerlere yönelik saldırı, büyük ve kararlı bir özgürlük kampının doğmasına neden oldu.

Popülist rejimlerde sıklıkla görüldüğü üzere hükümet bize yeterince vatansever olmadığımızı söyleyerek saldırıyor. Ona verdiğimiz cevap şu: Gerçek vatanseverler ülkelerinin mükemmel olduğunu iddia etmezler, mükemmel olması için savaşırlar. İsrail’in gerçek yüzü Demokratik içgüdüsü derin ve uzlaşmaz olan liberal İsrail’in gerçek yüzü protesto hareketidir. Sesimizi duyurmak, vazgeçmemek ve ülkemizin kurucu değerleri uğruna mücadele etmekte kararlıyız. Orta Doğu’da yaşamak kabilesel ve teokratik toplumların acılı zayıflığının çarpıcı bir biçimde farkına varmamızı sağladı. Hükümetin İsrail’i o ülkelerden biri haline getirmesine izin vermeyeceğiz.

Yair Lapid

https://gazeteoksijen.com/the-economist/75-yilinda-iki-israil-176922

 

  • AUSCHWİTZ’TE BUNDAN BİRKAÇ YIL ÖNCE SAÇLARINI SAVURUP GÜLEREK FOTOĞRAF ÇEKTİREN BİR KADININ GÖRÜNTÜSÜ DÜŞTÜ EKRANIMA GEÇTİĞİMİZ GÜNLERDE… KADIN, HİÇBİR ŞEYİ UMURSAMIYORDU. TEK UMURSADIĞI, SOSYAL MEDYA HESAPLARINA BU FOTOĞRAFI YÜKLEDİĞİNDE ALACAĞI BEĞENİ SAYISIYDI…

Auschwitz’te bundan birkaç yıl önce saçlarını savurup gülerek fotoğraf çektiren bir kadının görüntüsü düştü ekranıma geçtiğimiz günlerde… Kadın, hiçbir şeyi umursamıyordu. Tek umursadığı, sosyal medya hesaplarına bu fotoğrafı yüklediğinde alacağı beğeni sayısıydı…

Ardından, biraz daha araştırma yaptım ve aynı toplama kampında, bu kez tren rayları üzerinde son moda bir bavulla fotoğraf çektiren, Ruben Dominguez isimli bir başka blogger erkek çıktı karşıma…

Masumane raylar değildi onlar: Yahudilerin “imha” edilmek üzere kamplara götürüldüğü, bu esnada insanların ağızlarına bir lokma yemek ve bir damla su koymalarına izin verilmediği sevkiyat trenlerinin üzerinden geçtiği raylardı.

Halen soykırım, kan ve gözyaşı kokan raylardı. Auschwitz’e gelen bu turistin de acının üzerine basıp geçtiği raylardı.Ruben’in elindeki valiz de masumane değildi: Soykırım kurbanlarına ait en çarpıcı görsellerden biri, geride bıraktıkları ve her birinin üzerinde isim ve beyaz boyalı seri numarasının olduğu valizlerdi. O valizler ki, bir soykırımın ardında kalan en dokunaklı ve insani izlerden biriydi; lüks bir valizle rayların üzerinde durarak bu acının karikatürize edilmesi ise, hümanizmayla yakından uzaktan alakalı değildi.

Durun daha bitmedi. Acının karşısında estetik poz vermek için çırpınan, narsisizmleriyle birbirlerini gölgede bırakan, acının üzerine basıp geçmekte beis görmeyen daha niceleri de vardı… Tek bir dokunuşla herkesin yurttaş gazeteci, fotoğrafçı, “influencer” olduğu bir dönemde artık etik sınırlar da giderek flulaşıyor, insanların “insafına” kalıyor.

Sosyal medyanın hayatımızın her bir hücresine nüfuz etmesiyle birlikte tetiklenen “her yerde fotoğrafım olmalı, herkes beni izlemeli, herkes beni beğenmeli” şeklindeki narsistik merakın, insanlığın ortak acılarına dair büyük bir apati ve anlam yitimine yol açtığının, insanın muhakeme süzgecini tamamen yitirdiğinin en çarpıcı örneklerinden biriydi bu…

İnsanın acı dolu sahnelere bakmaktan zevk alan bir tarafı olduğunu söyleyenleri doğrularcasına, acıya dair sembolik mekânlara yüklediğimiz anlamlar da kişisel hikâyelerimizin modern bir yansıması oluyor.

Menekşe Tokyay

https://www.perspektif.online/auschwitzte-influencer-olmak-ve-seyirlik-aci/

 

  • NETANYAHU'NUN KÜÇÜK PARTİLERE İKTİDARDA KALMAK İÇİN VERDİĞİ TAVİZLERİN ASLINDA ÇOK DA İÇİNİN DOLU OLMADIĞI, YANİ KÜÇÜK PARTİLERİN KENDİ ÇIKARLARININ PEŞİNDE KOŞMAYA DEVAM EDECEĞİ VE NETANYAHU'NUN BUNU ENGELLEMEDİĞİNE YÖNELİK SÜREKLİ ELEŞTİRİLER VARDI

Ama öte yandan da baktığımızda İsrail'in etrafında gelişen jeopolitik gelişmelere uygun olarak yeni manevra alanları açmaya çalıştığını görüyoruz.

Bunun en ilginç örneğini, geçen haftalarda İsrail Dışişleri Bakanı'nın Azerbaycan ve ertesinde Türkmenistan'a yaptığı ziyarette gördük.

Tabii Azerbaycan'da yaptığı ikili temaslar, ikili ilişkileri güçlendirme noktasında önemli bir adımdı.

Bir yandan da tabii İsrail'in, İran ve Suudi Arabistan'da geliştirdiği yeni anlayışa karşı kendisi de yeni bir cephe oluşturmaya çalıştığını gözlemliyoruz.

Bunun bir uzantısı olarak İsrail, Türkmenistan'da ilk kez büyükelçiliğini açıyor. İki ülke arasındaki ilişkiler artık büyükelçilik seviyesine çıkartılıyor. Bu oldukça önemli bir gelişme olarak not edilmesi gerekiyor.

Yani İsrail aslında bölgede oluşan yeni gelişmelere yönelik olarak kendince İran'dan şüphe duyan ve İran'dan rahatsızlık hisseden ülkelerle bir araya gelme stratejisini devam ettiriyor.

Tabii ki bu strateji çok yeni değil, 1950'li 60'lı yıllarda da bölgede oluşan yeni tehdit algılarına veya yeni meydan okumalara uygun olarak, İsrail bunun yanında olan ve bunun karşısında olan ülkelerle ittifaklar kuruyordu.

Şimdi de aslında benzer bir ittifak stratejisini öne aldığını gözlemliyoruz.

Ama bu sefer İsrail ve İran arasındaki gerilim hattının Ortadoğu'da değil, artık biraz da Kafkasya ve Orta Asya'ya doğru kaydığını not etmekte fayda var.

Tabii bunun bir aslında açıklaması da bence Çin'in artan etkisi olarak da not edilmeli.

Diğer bir önemli gelişme ise İsrail'in kendi iç siyasetinde de tabii her zaman olduğu gibi oldukça hareketli bir gündem söz konusu.

İsrail'de sağlık bakanlığına ve içişleri bakanlığına Moshe Arbel atandı.

İki bakanlığa birden atanan 40 yaşındaki Moshe Arbel'in. profesyonel yaşamına baktığımız zaman bir hukuk eğitimi var, ama aynı zamanda bir din adamı, yani haham.

Ve Moshe Arbel'in ataması, İsrail'de "Sağlık bakanlığına profesyonel olarak yeterli bir keşif mi" tartışmalarını beraberinde getirdi.

Moshe Arbel'in iki bakanlığı da bir arada tutması tartışmaları oldukça hareketlendirdi. Bu tabii sorgulanıyor.

Zaten bu, Netanyahu'ya yönelik olan eleştirilerin de temel noktasını oluşturuyor.

Yani Netanyahu'nun küçük partilere iktidarda kalmak için verdiği tavizlerin aslında çok da içinin dolu olmadığı, yani küçük partilerin kendi çıkarlarının peşinde koşmaya devam edeceği ve Netanyahu'nun bunu engellemediğine yönelik sürekli eleştiriler vardı.

Ve bu son atama da aslında bu eleştirilere bir nevi kendince haklı çıkardı diyebiliriz.

https://www.youtube.com/watch?v=TABDHiPBNy0

Dr. Gökhan Çınkara

https://www.indyturk.com/node/628206/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/i%CC%87srailde-hareketli-i%C3%A7-ve-d%C4%B1%C5%9F-g%C3%BCndem

 

  • KOALİSYON ANLAŞMASINA BAKILDIĞINDA, BU PARTİLERİN KADIN HAKLARINI KISITLAMAK, ONLARI KAMUSAL ALANDAN DIŞLAMAK VE ATAERKİL DİNİ BİR SİSTEM İNŞA ETMEK İSTEDİKLERİ ANLAŞILIYOR

Netanyahu’nun kurduğu hükümette aşırı sağ ve dinci partilerin ağırlığı dikkat çekiyor. Sayısal olarak bakıldığında 64 sandalyeli hükümette sadece 9 kadın yer alıyor ve bu kadın siyasetçiler önemli pozisyonlara getirilmediler. Bir önceki Lapid-Bennett koalisyonunda 24 kadın vardı. 50 yıl önce Golda Meir’in başbakan olduğu bir ülkede hükümeti oluşturan iki dinci parti, listelerine dahi kadın almıyorlar. Kadınların olmadığı yerde kadın haklarının gerileyeceği muhakkak. Kadınların karar verme mekanizmasının dışında bırakıldığı hükümetin gündeminde din temelinde ayrımcılığa izin veren politikalar yer alıyor.

Koalisyon anlaşmasına bakıldığında, bu partilerin kadın haklarını kısıtlamak, onları

kamusal alandan dışlamak ve ataerkil dini bir sistem inşa etmek istedikleri anlaşılıyor. Bunlardan biri kamusal alanlarda cinsiyet ayrımcılığını teşvik etmek. Mevcut yasaya göre, ürün, hizmet ve kamusal alanlara girişte ayrımcılık yasak. Koalisyon bu yasayı değiştirerek dindarlara yönelik etkinliklerde cinsiyet ayrımına izin verilmesini talep ediyor. Özel işletmelerin, dini inanç nedeniyle bir ürün veya hizmeti sunmamasına da olanak sağlanması isteniyor. Yani yeni yasa yürürlüğü girerse, kadınların veya bir başka grubun bir kamusal alana girmesi yasaklanabilir.

Mesela kadınların otobüste arka sıraya oturmaları zorunlu tutulabilir veya bir doktor dini inancıma uygun değil diyerek hastasını muayene etmeyi reddedebilir.

Kadınları doğrudan etkileyecek bir diğer yasa tasarısı kadınların orduda bazı kritik birimlerde görev almasını engellemek. Kadınlar bu hakkı 1995’te Yüksek Mahkeme’nin askerlikte eşitlik kararı sayesinde kazanmışlardı. Koalisyonun taleplerinden bir diğeri ise dini mahkemelerin yetkilerini genişletmek. Hali hazırda dini mahkemeler evlenme ve boşanma gibi konularda yetkiye sahip. Bu mahkemeler kadınları yargıç olarak kabul etmiyor ve kadınların kendi gelecekleri üzerinde söz sahibi olmasına sıcak bakmıyor. Yetkilerinin arttırılması durumunda, özellikle bu mahkemelere başvurmaya zorlanacak olan Ortodoks kadınlar dezavantajlı duruma düşecekler. Geçmişte bu mahkemelerin, kadınların haysiyet

ve eşitlik hakkını ciddi şekilde ihlal etmesi,İnsan Onuru ve Özgürlüğü Temel Yasası uyarınca Yüksek Mahkeme kararlarıyla engellenmişti.

 

Yüksek Mahkeme yıllardır kadın haklarının bir güvencesi haline gelmiştir. Yüksek

Mahkeme, kadınların erkeklerle aynı yaşta emekli olma hakkını güvence altına alma,tazminat hakkını koruma, kadın ve erkek sporcular için bütçeleri eşitleme gibi konularda kadınların haklarını korudu ve yükseltti. Mevcut hükümetin Yüksek Mahkeme’nin bağımsızlığını engelleme çabası bu nedenle ilk önce kadınları ve azınlıkları etkileyecek.

Koalisyon arzu ettiği yargı reformunu yapmayı başarırsa, Temel Yasaları değiştirmek herhangi bir yasayı değiştirmek kadar kolay olacak. Yüksek Mahkeme’nin anayasaya uygunluk filtresi kaldırıldığında hükümette salt çoğunluk (61 sandalye) elde eden, istediği değişiklileri yapabilecek.

Mevcut hükümet Yüksek Mahkeme’nin gücünü sınırlamak için yargıçları seçen komitenin de kontrolünü ele geçirmeyi tasarlamakta. Bu konudaki yasa tasarısı geçerse, Yüksek Mahkeme’nin üye sayısından, üye seçimine kontrol hükümete geçecek. Bu mahkemenin bağımsızlığına gölge düşüreceği gibi, var olan kadın üye kotasını da değiştirerek komitedeki kadın sayısı azaltılabilir.

Karel Valansi

https://www.womeninfp.org/_files/ugd/7282c7_80fb9962e34e452aa035efd71468a8cb.pdf

 

Takılan tweetler

 

  • Sephardic Jewish Brotherhood of America@SephardicBrothe

Sefarad Cemaati üyemiz ve Holokost'tan kurtulan Stella Levi'ye Mazal Tov, Büyükelçi'den ( @MAZappia ) İtalyan Cumhuriyeti'nin en yüksek onurlarından birini alırken Yaklaşık 100 yaşında olan Stella, hayatını Rodos Yahudilerinin hikâyesini anlatmakla geçirmiştir. Para Munchos Anyos!

 

https://twitter.com/SephardicBrothe/status/1650548443910221844

 

  • Yaşar Onay@dryasaronay1

İsrail'in nükleer silah programı hakkında kesin bir bilgi olmasa da, genel olarak İsrail'in nükleer silahlara sahip olduğuna inanılıyor. İsrail, nükleer silah programının varlığını resmen kabul etmese de, 1986 yılında bir teknik hata sonucu İsrailli bir bilim adamı olan Mordechai Vanunu'nun İsrail'in nükleer programının varlığı hakkında bilgi sızdırmasıyla ilgili haberler dünya basınında geniş yankı uyandırdı.

Vanunu, İsrail'in Dimona nükleer reaktörüne ilişkin bilgileri İngiliz gazetesi The Sunday Times'a sızdırdı ve İsrail'in yaklaşık 200 nükleer savaş başlığına sahip olduğunu iddia etti. İsrail hükümeti, Vanunu'nun açıklamalarını reddetti ve Vanunu'nun casusluk suçlamaları nedeniyle hapse atılmasını sağladı. Vanunu, İsrail hükümeti tarafından yıllarca izlendi ve hapsedildi.

İsrail, nükleer silah programı hakkındaki konumunu gizli tutuyor ve nükleer silahlarının varlığını ne kabul ediyor ne de inkar ediyor.  Ancak, İsrail'in nükleer silah programının varlığına dair birçok kanıt var ve uluslararası toplumda İsrail'in nükleer silahlarının varlığı genel olarak kabul ediliyor. Bununla birlikte, İsrail nükleer silahlarının varlığını açıkça kabul etmediği ve nükleer silahsızlanma anlaşmalarına imza atmadığı için, nükleer silah programı hakkında kesin bir bilgi elde etmek oldukça zordur.

https://twitter.com/dryasaronay1/status/1650602511978340369

 

  • Ferit Belder@FeritBelder

Bir din okulu, bir bağımsızlık günü, bir israil bayrağı, uzun bir bayrak direği, bir de filistin bayrağı....Fotoğrafın hikayesi ise şöyle.. Bugün İsrail’in 75. kuruluş yıl dönümü. Yani bağımsızlık günü.

Bney Barak’taki ünlü Poniviç Yeşivası (din okulu) gelenek olduğu üzere (ve ideolojisinin tersine) yılda 1 kez İsrail Bayrağı dalgalandırıyor. Devletle kurulan dolaylı simgesel bir bağ. Tören yok, eğitim aynen devam ediyor, sessiz bir performans.

Ama İsrail'de ultra-ortodoksların devletle kurduğu bağlar çok katmanlı. Tek tip de değil. Dindar siyonizmden anti-siyonizme bir perdenin farklı desenleri. Bu yüzden daha evvel pek çok kez radikallerin saldırısına uğrayan bayrağın direği, olması gerekenden daha uzun olur bu günde.

Bugün ise radikal gruplar bayrağı indirmeye çalışmak yerine tepkilerini Filistin bayrağı sallandırmakta bulmuş. @GLZRadio  ye göre Peleg Yerushalmi (Kudüs fraksiyonu) yapmış eylemi. Hasidi olmayan Litvanyalı kanadın marjinal kesimi. 2017de vefat eden aurrbach’ın takipçileri.

Olayın detayına hakim değilim ama görünen hikayenin ilginç kısmı şu. Anti-siyonist yahudilerin filistin bayrağı taşımalarına alışkınız.Ama burada bayrak non-hasidik kanadın anaakım liderliğine bir tepki gibi duruyor. Devletin meşruiyeti ve Filistinlilerle ‘doğrudan’ ilgisi yok

https://twitter.com/FeritBelder/status/1651261686928556034

 

  • Bilgi_IR@Bilgi_IR

Karel Valansi “Türkiye’de Antisemitizm ve Eksik Kalan Dayanışma Duygusu” başlıklı sunumunu paylaşıyor.

https://twitter.com/Bilgi_IR/status/1652640287242563584

 

 

  • Ağa Takılanlar Öneriyor

 

  • İsrail'de siyasi anlaşmazlıkların gölgesinde "Bağımsızlık Günü" kutlanıyor - Muhammed Semiz, Abdel Ra'ouf D. A. R. Arnaout, Halime Afra Aksoy

https://www.aa.com.tr/tr/dunya/israilde-siyasi-anlasmazliklarin-golgesinde-bagimsizlik-gunu-kutlaniyor/2881760

 

  • Almanya’da antisemitizm ihalesi göçmenlerde kaldı - Özgür Çoban

https://www.politikyol.com/almanyada-antisemitizm-ihalesi-gocmenlerde-kaldi/

 

  • Bu savaşın amacı hatırlamak - Zikaraon Basalon ve McCann İsrail'den Yahudi Soykırımı'na dair gerçekleri Z Kuşağı ile oyun yayınlarıyla buluşturan proje- Sencer Uçar

https://mediacat.com/bu-savasin-amaci-hatirlamak/

 

  • Yahudiler ve Türkleştirme - Arslan TEKİN

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/yahudiler-ve-turklestirme-659551h.htm

 

  • İsrail-Türkmenistan ilişkileri - Vusal Hasanzadeh

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/olaylar-ve-gorusler/israil-turkmenistan-iliskileri-vusal-hasanzadeh-2075029

 

  • HÂMUŞÂN - L. Deniz Ertuğ

“Ben kendi adıma bu ülkenin bir parçası olarak Yahudi cemaatinden bazı isimlerin siyasetin her alanında yer almalarını isterdim. Dediğim gibi Yahudi oldukları için değil, bu milletin bir parçası oldukları ve birçok kesimden daha donanımlı oldukları için. Bu ülkeye katacakları çok şey olduğunu biliyorum. Böyle bir insan sermayesinin siyasette yer almaması ve ülke geleceğinden elini eteğini çekmesi, uzun vadede Yahudilerin bu ülkede yer almalarının da önünü kesecektir. Susmak hiçbir problemi çözmek için uygun bir yöntem değil. “Ben de varım” demek gerekiyor. Bu tek adam rejimi son bulduğunda, yeni dönemin siyaset yelpazesinin daha geniş bir satha yayılacağına inanıyorum. Bu görece daha özgür ortamda Yahudi gençlerinin de bir işin ucundan tutması fevkalâde olacaktır.”

https://www.turkisrael.org.il/single-post/h%C3%A2mu%C5%9F%C3%A2n

 

  • 94 yıllık bir yaşam: Janet Arguete - Feride Petilon

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün