Şampiyonluk yarışında artık hatanın telafisinin olmadığı haftalara girildi.
Lider Galatasaray ile ikinci sıradaki Fenerbahçe ve üçüncü basamakta yer alan Beşiktaş’ın matematiksel olarak ipi göğüsleme ihtimalleri hâlen devam ediyor. Kalan haftalarda beş maça çıkacak Galatasaray, en yakın rakibi Fenerbahçe’nin üç puan, Beşiktaş’ın ise beş puan önünde. Fenerbahçe ile Beşiktaş’ın ise oynayacağı dörder karşılaşmaları kaldı. Bakalım haziranın ilk haftasında lig bittiğinde hangi takımın taraftarlarının yüzü gülecek, hangi taraftarların suratı asılacak?
Yıpratıcı bir sezon oldu herkes adına. Tarihte ilk kez Dünya Kupası kış aylarında düzenlenirken, sezonun ortasında futbola bir ay ara verildi. Oyuncusundan hakemine, teknik direktöründen taraftarına herkesin ilk kez tecrübe ettiği bu aranın ardından ligler yeniden başladı. Ancak 6 Şubat’ta ülkemizde yaşanan yıkıcı deprem, bir kez daha olağanın dışına çıkılmasına yol açtı. On binlerce insanın yaşamını yitirdiği, yaralandığı, evsiz, öksüz ve yetim kaldığı ortamda futbolun hemen başlaması düşünülemezdi. Zaten öyle de oldu. Verilen 1 aylık zorunlu ara sonrası kalpler kırık, yürekler dağlanmış, geleceğe dair umutlar törpülenmiş de olsa; futbol heyecanı yeniden başladı. Ve artık; üç bölüme ayrılan sezonun son düzlüğünde yol alırken, nihai virajı dönmeye hazırlanıyoruz.
Şampiyonluk yarışında yer alan üç takım da lunaparklardaki hız trenleri gibi bir sezon geçirdiler, hâlâ da geçiriyorlar. Sezonun ilk bölümünde kadranı en yüksek hızı gösteren takım Fenerbahçe oldu. Yeni teknik direktörleri Jorge Jesus ve yeni oyuncularıyla sezona giren Sarı- Lacivertliler, Dünya Kupası için verilen ara öncesinde övgülerin çoğunu almayı başardı. Mevcut lider Galatasaray da sezona yeni bir teknik direktör ve birçok yeni oyuncusuyla başlasa da ligin ilk bölümünde vitesini artıramadı. Valerien Ismael yönetimindeki Beşiktaş’ın ise sanki acelesi vardı. Öne geçtikleri ve rölantide oynayabilecekleri karşılaşmalarda sürpriz puan kayıpları yaşayan Siyah-Beyazlılar, Fransız teknik adamla yollarını ayırmakta geç kaldı.
Dünya Kupası’nın ardından gaza basan takım Galatasaray oldu. Üst üste aldığı 14 galibiyetle rekorları tarihe gömen Okan Buruk’un öğrencileri, zirvenin sahibi olurken rakipleriyle arayı açtı. Hiç beklenmedik puan kayıpları yaşayan Fenerbahçe deyim yerindeyse fetret dönemine girerken, Beşiktaş’ın toparlanması ara transfer dönemi sonrasını buldu. Yapılan takviyelerle kadrosunu güçlendiren siyah beyazlılar deneyimli teknik adam Şenol Güneş önderliğinde zirveye ortak oldu. 2,26’lık puan ortalaması yakalayan Güneş, son dokuz maçında muhtemel 27 puanın 25’ini Beşiktaş’ın hanesine yazdırdı.
Üzerinden yıllar geçtikten sonra bu sezonu sadece üç büyük takımın son haftalara şampiyonluk potasında girmesiyle hatırlamayacağız elbet. Murathan Mungan’ın sözleriyle; yol değil, yolculuktu önemli olan. Yolculuk süresince kulüp yönetimlerinin hangi yan yollara saptığı da hafızalarda kalacak. Türk sporunun asırlık çınarları olan kulüpleri yönetenlerin, birbirlerine hitaplarında seviyeyi ne kadar düşürdükleri, rekabeti düşmanlık, galibiyeti zafer, mağlubiyeti yıkım olarak gören zihinlerin çevrelerini ne kadar zehirlediği de belleklerdeki yerini alacak; hiç şüphe yok ki…
Ve artık son virajdayız. Saha içinden çok saha dışında döndüğü iddia edilen entrikaların konuşulduğu, futbolcuların yaptıkları veya yapamadıklarından ziyade hakemlerin çaldıkları ya da çalmadıkları düdüklerin mevzu bahis edildiği ortamda son dört-beş maça girdik. Ne yazık ki; kim şampiyon olursa olsun birinin diğerini tebrik etmeyeceği, ‘çamur at izi kalsın’ anlayışıyla birbirleri aleyhine peşi sıra açıklamalar yapacağı bir dönemin eşiğindeyiz.
Kötü günler geride kaldı evet ama sanırım daha kötü günler bizi bekliyor…