Bir televizyon programında adını duydum. Çalışmaları etkileyici. Başta ulu önder Atatürk olmak üzere Levent Kırca, Türkan Şoray, Kemal Sunal gibi birçok ünlünün portresini yaptı. Sanatçı Rüzgar Fidan´dan söz ediyorum. Rüzgar Fidan Atölyesi, ´sanatın mutfağına´ ve ´mutfağın kokusuna´ uzanan bir mekân. Atölyeye katılanlar duygularını ifade ederken böylesi bir ortamda çalışmanın ayrıcalığından söz ediyor. Tüm sergileri değişik temalardan oluşuyor ve her biri kendi içinde bir değer. Söz Rüzgar Fidan´ın…
Rüzgar Fidan kimdir?
Rüzgar Fidan 59 yaşında, çocukluğundan beri reklam, ahşap oyma, Anadolu el sanatları (çini-seramik, bakır bezeme, maket, heykel ve duvar rölyefi) gibi birçok meslek dalında çalışarak hayatını kazanmış, müzikle haşır neşir, Gazi Üniversitesi Resim İş Ana Bilim dalı mezunu bir sanatçıdır.
Bir röportajınızda boyalarınızı ve tuvalinizi kendinizin yaptığınızı okudum…
Boyalarımı kendim imal ediyorum zira tekniğim açısından tam kapatıcı olmaları gerekiyor. Transparan istersem içine biraz bal koyarak konuyu çözüyorum. Tuvalimi de kendim yapıyorum çünkü hangi malzemeyi kullandığımı bilmek bana güven veriyor. Sanatçı, boya ve tuvallerini kendi hazırlarsa verdiği emek daha fonksiyonel olabiliyor.
Çeşitli konuları içeren tablolarınız var. Konuları nasıl seçiyorsunuz? Kadın üzerine yaptığınız tablolar oldukça etkileyici. Kadınlar özel bir proje mi?
Boyama tekniğim her bir figürü boyamada etkili, ancak ekonomik kaygılar sebebiyle genelin seveceği içerikler buluyorum. En çok at ve Atatürk konusunda biliniyorum. Ancak sanatsal uğraşılarım farklı. Kadın konusu bütün erkekler için (kadınlar için bile) asla çözülemeyecek bir bulmacadır zaten. Bu sebeple konu resim olunca içerik olarak en geniş skalayı ‘kadın’ konusu veriyor. Zarafet ve güzellik kavramını en kolay bulabildiğim figür kadındır.
Eserlerinizi hangi sanat akımına daha yakın buluyorsunuz? Bir tablonun başlangıç ve bitiş serüvenini anlatır mısınız?
Bir fotoğrafa ya da modele benzetmem gerekiyorsa, uygulama tekniğim açısından belirgin bir gidiş yolum var. Müfredatın verdiğinin dışında bir yol geliştirdim yıllar içinde. Önce desen, ara renkler, gölgeler ve gerekli renkler, genel ışık ve son olarak dik ışıklar. Resim biter. Örneğin bir portre dört saat gibi bir sürede biter. Hızlı ve kontrollü bir sistemdir. Sanatsal çalışmalarımda ise tam tersidir. Resim çoğunlukla kendi kendini yapar ve süresi hiç belli olmaz. Belli bir aşamaya gelene dek nereye gittiğini anlamak zordur. Resim yapmak için zamanı kollayamazsınız. Ruh halinizin durumuna ya da enerjinizin yoğunluğuna bağlıdır. Bazen resme başlarım birkaç saatte biter ama bazen de günlere yayılıp tahammül gerektirir.
Derler ki, bir serginin en hüzünlü günü son günüdür. Eserlerinizi ya paketleyip geri götürürsünüz ya da paketleyip veda edersiniz. Bu konuda neler söylersiniz?
Bir sanatçı egosunun beklediği en önemli şey anlaşılmak ve beğenilmektir. Resim, atölyeme geri gelse ya da satılsa bilirim ki, benden fazla yaşayacak. Ama birisi onun için bedel ödemeyi göze aldığında bilirim ki, çok kişinin hayatına dokunacağım, en kıymetlisi de bu.
Yıllar sonra Rüzgar Fidan nerede olacak?
Bir önceki cevabımda da söylediğim gibi gerek verdiğim eğitimlerle gerekse yaptığım çalışmalarımla birçok insanın kâh aklına kâh yüreğine dokundum. Benim 'eser’ tanımım yaptığım resimler değildir; birikimlerimi boya, tuval, fırça ve kurduğum bir, iki cümle aracılığı ile etrafıma serpiştirdim, bence asıl eser bu. Rüzgar Fidan gelecekte bedenen ölse bile onların yaşamlarında var olmaya devam edecek.