Çanakkale'de bir festival

Cako TARAGANO Seyahat
10 Mayıs 2023 Çarşamba

Kültür ve Turizm Bakanlığının düzenlediği Troya Kültür Yolu Festivali Çanakkale’de düzenlendi ve Sinagog İlahileri Korosu olarak davet edildik. Konser bahane, gezmek şahane deyip Çanakkale konser tarihi belli olunca hemen gezi programı yapmaya koyuldum. Nereleri görebiliriz, turistik olarak önemli olan mekânlar neresi, gezilecek yerler derken, küçük bir program oluşmuştu kafamda.

Pazartesi sabahı saat 10.00’da konsere katılan müzik grubu ekibimiz, İstanbul’dan özel otobüsümüzle Çanakkale’ye doğru yol aldık. Yeni yapılan 1915 Çanakkale Köprüsünden geçip yaklaşık 4,5 saat sonra Çanakkale’ye girdik. Otelimiz Truva’ya yerleşip kendimizi Çanakkale sokaklarına attık. Sahildeki harika konumdaki otel Kordon boyundaydı. Sahil boyu yürürken önce bir kahve molası verdikten sonra meydandaki Truva Atı heykeli önünde fotoğraf maratonuna başladık. Arabalı vapur iskelesinden Eceabat ve Kilitbahir hareket saatlerini not alıp çarşıya yöneldik.

Her zaman yaptığım gibi listemde yer alan yerleri görmeye gittik. Aynalı Çarşı küçük şirin bir kapalı çarşı. Çanakkale özel lezzetlerinden peynir tatlısı Höşmelim Kadir Usta’dan alınır diye not almışım. Kadir Usta’yı ziyaretimizde İstanbul’daki Çanakkaleli dostlarımızdan selam getirince bizleri içeri davet edip fırınlanmış peynir tatlısından birer porsiyon ikram etti. Eski komşulukları, Yahudi dostları ve arkadaşları tek tek hatırlayıp anılarını paylaştı. Hazır böyle bir ayaklı tarih yakalamışken sinagogun yerini tarif etmesini istedik.

Hemen dükkânın ilerisinde olduğunu söyledi. Saat 17.30’u yakalamıştık. Sinagoga vardığımızda ziyaretlerin 17.00’ye kadar olduğunu kapıdaki yazıdan öğrendik. İçeri giremediğimize üzüldük. Ertesi gün mutlaka gelmek üzere çarşıdan sahile doğru yol aldık. Sahilde biraz dinlenmek biraz da sonbaharın o tatlı Çanakkale esintisini içimizde hissederek çayımızı yudumlamak için Kordon’daki kafelerden birin de oturarak günün yorgunluğunu atmaya çalıştık. Akşam yemeği için yol üstünde birkaç balık lokantasına göz attık. 3-4 tane içinde en çok beğendiğimiz, Yalova ve Şayka Restoran oldu. Otelimize yakınlığından dolayı Şayka Restorana akşam yemeği için rezervasyon yapıp otele dönüp duş alıp dinlendikten sonra saat 20.00’de lobide kararlaştırdığımız gibi buluştuk. Lokantaya geldiğimizde neredeyse tüm masalar doluydu. Rezervasyon yapmakla ne kadar isabetli bir iş yaptığımızı anladık. Yunan Adaları restoranları görüntüsündeki Şayka’da başlangıç olarak 4-5 çeşit meze ile ilk kadehleri parlattık. Mevsimi olduğu için balık seçimimizi ızgara sardalyeden yana kullandık. İkinci kadehlerle muhabbetin zirvesine çıkarken damaklarımız da şenleniyordu. Gece yarısına doğru otelimize dönüp odalarımıza dağıldık.

Ertesi sabah saat 8.00’de kahvaltıya indik. Erken hareket etmemizin sebebi o günkü programımızda feribotla Kilitbahir’e geçmek vardı. Birkaç kişiye Eceabat’a mı, Kilitbahir’e mi gitsek diye sorduğumuzda halkın çoğu Kilitbahir’de daha çok tarihi görülecek yerler olduğu söyleyince 9.30 feribotu ile Gelibolu Yarımadasına geçtik. Gemiden iner inmez Çanakkale Zaferi kahramanlarından Seyit Onbaşı Heykelinin bulunduğu Namazgâh Tabyası’na doğru yol aldık. Yol üstünde birkaç türbe ile karşılaştık. Okulda tarih derslerinde Çanakkale Savaşı ve zaferini çok dinlemiştik. Ancak olayın yaşandığı yerleri görünce tüylerim diken diken olmuştu. Kulağımda bir an Mustafa Kemal’in Conk Bayırında askerlere “Size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum” diye haykırması çınladı. Bu savaş ancak böyle bir motivasyonla kazanılabilirdi ve nitekim öyle oldu. Müthiş bir savaş stratejisi ve askeri deha sonucu Çanakkale Zaferi tarihteki yerini aldı.

Kilitbahir’de tarihi yapılar

Buradan Kilitbahir Kalesi’ne yürüdük. Osmanlı döneminde Fatih Sultan Mehmet tarafından boğazın en dar yerine yapılan kale altı kattan oluşuyor. Üçgen planlı iç kule, üç yapraklı yonca formuna sahip iç kale ve etrafını saran güçlü dış surlardan oluşmakta. Kalenin mimarisi Osmanlı kaleleri arasında estetik ve özgün yapısıyla ön plana çıkmakta. 

Kaledeki turumuza Kanuni Sultan Süleyman tarafından yapıya eklenen ve ismini inşaatında kullanılan taşların renginden alan Sarı Kule’yi gezerek başladık. Kalenin farklı bölümlerinde Türk denizcisi Piri Reis’in hayatından ve eserlerinden kesitlerin bulunduğu bölümü gezdik. Son olarak biraz yorucu da olsa altı katlı kalenin burçlarına dik merdivenlerden tırmanıp harika manzarayı panoramik olarak buradan izledik ve fotoğrafladık. Kale turu sonrası aslında hedefimiz, bulunduğumuz yerden 30 kilometre mesafedeki Şehitler Abidesi’ne gitmekti. Ancak saat başları oraya araç kalktığını ve mesafenin de pek yakın olmadığını göz önüne alarak burayı ziyaretten vaz geçtik. 12.30 feribotu ile geri dönmeyi uygun gördük.

Mekor Hayim Sinagogu

Bir evvelki gün geç kaldığımızdan giremediğimiz sinagoga odaklanarak gemiden iner inmez Büyük Hamam Sokak’taki Mekor Hayim Sinagoguna yöneldik. Daha dış kapısından bizleri etkilemeye başlamıştı. Bakımlı, boyalı, iki sokağın birleştiği köşede ‘burası bir ibadethanedir’ der gibiydi. İçer girdiğimizde bizi karşılayan görevli kızın güler yüzü içimizi ısıtmış, yeni bir coğrafyada, bir sinagog ile tanışmanın coşkusunu yaşıyorduk. Senede birkaç kez ibadete açılmasına rağmen tertemiz, pırıl pırıl, mis gibi gibiydi. Dayanamadım daha içini gezerken sinagogun İstanbul’daki yöneticisi Selim Varon’a mesaj attım. Memnuniyetimi ifade eden birkaç satır yazıp kendisini tebrik ettim. Aynı satırları sinagog anı defterine de yazdım. Bu duygularla mutlu bir şekilde sinagogdan çıkıp eskiden Yahudilerin oturduğu Yahudi Mahallesi denen sokakları gezinmeye başladık. Halen Çanakkale’de oturan Eski Havra Sokak ya da şimdiki adı ile Büyük Hamam Sokak’ta bulunan Sabetay Kohen’in fırınına gittik. Sabetay beyin eşi rahatsızmış o gün işe gelmemiş. Bizde fırını dışardan fotoğraflamakla yetindik. Sokaklarda dolanırken gözümüze bir sokak ismi takıldı. Yaşar Yohay Sokak. Biraz dinlenmek amaçlı çarşının içindeki çay bahçelerinin birinde demli çaylarımızı yudumlarken tam karşımda bir bina gördüm. Tabelasında Kent Müzesi yazıyordu. “Arkadaşlar bir göz atayım, kayda değer bir şey varsa çağırırım” deyip müzeye girdim. Hiç vakit kaybetmeden seslendim, “Görülmesi gereken bir müze gelin”. Çaylarını bitiren arkadaşlar da gelince önce videodaki Çanakkale’nin tarihçesini anlatan görseli izledik. Videonun bir bölümünde Çanakkale’nin Müslüman halkı yakın tarihe kadar Çanakkale’de yaşayan arkadaşları, komşuları, iş yaptıkları Yahudilerden bahsediyordu. Yukarıda bahsettiğim kişilerin dışında Penso Ailesini ve daha yakın zamana kadar burada yaşayan birçok, Yahudi’yi özlemle anıp, hatıralarını anlatıyorlardı. Gördüğüm kadarı ile Yahudiler Çanakkale’de, Çanakkale de Yahudilerde derin izler bırakmışlar.

Konser saati yaklaşıyordu. Otele gidip bir duş sonrası hazırlanıp gitme vaktiydi. Konser Eski Ermeni Kilisesi, günümüzde 18 Mart Üniversitesi Kültür Merkezi olarak kullanılan mekânda yapılacaktı. Çarşıdaki Tifli Cami hemen arkasındaydı. Konsere çıktığımızda salon tıklım tıklım dolu hatta ayakta bile en az 30-40 kişi vardı. İlgi ve coşku ile izlediler konseri. Kafamızdaki kipalardan Yahudi olduğumuzu anlayan birkaç seyirci yanımıza gelip

Çanakkaleli eski Yahudi komşu ve arkadaşları ile olan hatıralarını paylaştılar. Hepsinin gözleri nemliydi. Bizler onların bu heyecanını görüp daha da mutlu olduk. Konser sonrası TRT 2 bizlerle röportaj yaptı. Yorgunduk, ancak başarılı bir konser vermenin huzuru içinde otele dönüp sahne kıyafetlerimizi bırakarak kendimizi gecenin keyfini sürmek için Kordon’daki barlardan birine attık. Buz gibi bira tüm yorgunluğumuzu almıştı. Ertesi sabah yaptığımız açık büfe kahvaltı sonrası İstanbul’a doğru yol aldık.

Bir Tutkudur Seyahat

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün