•Son tahlilde İsrail´de kitlelerin kararlılıkla sürdürmekte olduğu protestolar dindar ve seküler kesim arasında süregelen yaşam tarzı mücadelesinin bir yansıması olarak da yorumlanabilir. İsrail kurulurken David Ben-Gurion´un 1947´de ultra-Ortodoks Agudat Israel ile yaptığı Statüko Anlaşmasına göre Haredi erkekler askerlikten muaf tutuldu. Yüksek Mahkeme ise 10 yıl önce bunun anayasal bir hak olan eşitliğin altını oyan bir düzenleme olduğuna hükmetmişti. oDoç. Dr. Tuğçe Ersoy-Ceylan – www.uikpanorama.com
Bu Haftanın “Takılanlar”ı
Yüksek Mahkemenin demokrasinin ve liberal değerlerin savunucusu haline geldiği süreci anımsamak, Mahkemenin yetkilerindeki değişikliğin halk nezdinde nasıl hakların ve özgürlüklerin kaybı anlamına geldiğini ve sokaklara döküldüğü bağlamı anlamaya yardımcı olacaktır. İsrail’de temel insan hak ve özgürlüklerini koruyan iki Temel Yasa olan İnsan Onuru ve Özgürlük (1992) ile Çalışma Özgürlüğü (1994) kanunları ülkenin demokratik yapısını güçlendirmek amacıyla yürürlüğe girmişti. Ülkede insan hakları bağlamında önemli bir değişimi işaret eden bu düzenlemeler aynı zamanda Yüksek Mahkemeye yargı denetimi gücünü vermiştir. 1995’teki “United Mizrahi Bankası v. Migdal Kooperatif Köyü” davasında verilen karar bu açıdan dönüm noktası olmuş, ülkenin tarihine anayasal devrim olarak geçmiştir. Adı geçen davada Yüksek Mahkeme Temel Yasaların anayasal statüye sahip ve mutat yasaların üstünde olduğuna hükmetti. Knesset Mahkemenin hükümlerine uydu; davaya konu olan yasayı yeniden gündeme alsa da yukarıda sözü edilen Temel Yasaları göz ardı etmeden yasama yapma yoluna gitti. O dönem Mahkemenin başkanı olan Aharon Barak yazılı anayasa olmamasından doğan sıkıntıyı Temel Yasalara anayasal statü atfedilmesi suretiyle aşmış oldu. Böylelikle Mahkeme Temel Yasalara (anayasaya) aykırı yasamayı geçersiz kılma yetkisi edindi. İşte bu yüzden Barak da 37. hükümetin yargı revizyonunu demokrasiyi tehlikeye atacak bir adım olarak niteliyor. Özellikle İnsan Onuru ve Özgürlük yasası özel hayatın, mülkiyetin, bireysel özgürlüklerin korunması bağlamında bir güvence olagelmiştir. İsrailli Filistinliler, Etiyopyalı Yahudiler, kadınlar, LGBTQ bireyler bu sayede hak arayabilmişlerdir. 2022 yılında iyice şiddetlenen Şeyh Cerrah’taki Filistinliler ile Yahudiler arasında mülkiyet sahipliğinden doğan tartışmalar ve zorla tahliyeler yaşandığı sırada Filistinli dört aile alınan tahliye kararını Yüksek Mahkemeye taşıdı. Mahkeme evlerin mülkiyet hakkına dair durum kesinleşmediğinden söz konusu ailelerin evlerinde kalmaya devam etmelerine hükmetti. Eğer Mahkemenin yasamayı denetleme ve hükümsüz kılma yetkisi kalkarsa, son söz her zaman siyasetin olacak; dezavantajlı kesimlerin hak arama mercii ellerinden alınmış olacak. Bu açıdan hükümetin bu girişimini anayasal bir karşı devrim olarak nitelemek mümkün olabilir; 28 yıl geriye atılmış bir adım.
Son tahlilde İsrail’de kitlelerin kararlılıkla sürdürmekte olduğu protestolar dindar ve seküler kesim arasında süregelen yaşam tarzı mücadelesinin bir yansıması olarak da yorumlanabilir. İsrail kurulurken David Ben-Gurion’un 1947’de ultra-Ortodoks Agudat Israel ile yaptığı Statüko Anlaşmasına göre Haredi erkekler askerlikten muaf tutuldu. Yüksek Mahkeme ise 10 yıl önce bunun anayasal bir hak olan eşitliğin altını oyan bir düzenleme olduğuna hükmetmişti. Askerlik konusu Haredi kesim ile seküler kesim arasındaki anlaşmazlıklardan sadece biri. Dindarların Şabata tüm ülkenin ve tüm halkın uyması beklentisi ve mümkün olursa bunu dayatma ihtimali de yaşam tarzı mücadelesini körükleyen hususlardan. Kadınların toplumsal yaşamdaki konumları da yakıcı bir konu. Aşırı milliyetçi-dindar koalisyonun seküler kesimin yaşam tarzına müdahale ederek, demokratik ve liberal değerlerden yoksun bir İsrail vücuda getirme ihtimali en büyük kaygıyı oluşturuyor; bunu protestolar sırasındaki pankartlardan ve sloganlardan gözlemlemek mümkün. Öte yandan, yargıyı kısıtlamaya yönelik bu girişimi sağın egemenlik hakkındaki pürist yaklaşımında da bulmak mümkün: Egemen olan halktır, liderler halkın temsilcisidir; o zaman onların gücüne dair bir sınırlama – medya, mahkeme, muhalefet – meşru olamaz. Aynı popülist tutum başka ülkelerde deneyimlendi. Macaristan ve Polonya’da aşırı sağ iktidara gelir gelmez yargıda revizyona girişti; yasama sürecinin yargı denetiminden kaldırılması, atamaların yakın hâkimlerden yapılması gibi girişimlere bu ülkelerde de şahit olundu.
Haftalardır süren protestolar Netanyahu’nun bir nevi geri adım atmasını sağladı. Gelgelelim Netanyahu aşırı sağcı ortaklarının taleplerini yerine getirmezse koalisyonun dağılması riski var ve Netanyahu bu riski göze alamayabilir. Öte yandan, Amerikan hükümetinin olanları onaylamadığına dair gönderdiği sinyallerin etkisini de göz ardı etmemek gerekir. Yine de protestolara katılan İsrailli Yahudilerin ve İsrailli Filistinlilerin kazanımlarını koruma mücadelesinin kayda değer önem teşkil ettiğini değerlendirmek elzemdir. Eğer Netanyahu kaldığı yerden devam ederse, İsrail’in anayasal bir krizle karşı karşıya kalması kaçınılmaz olacaktır. Filistinliler nezdinde Yahudi üstünlüğünü savunan aşırı sağcı bir hükümet hâlihazırdaki çatışma ve anlaşmazlıkların daha da şiddetlenmesi anlamına gelecektir. İsrail’in bölgedeki rakibi İran için ise ülkede yaşananlar bir iç zayıflık olarak nitelendiriliyor olabilir.
Doç. Dr. Tuğçe Ersoy-Ceylan
https://www.uikpanorama.com/blog/2023/05/09/te/
Takılan tweetler
Bugün Balat'a gittiğimde dip dibe duran iki sinagogu görmeye davet edildim. Kırmayıp gittiğime çok memnunum. Daha önce hiç sinagog görmemiştim. İstanbul olağanüstü bir şehir. Küçücük Balat'ta birbirine adım başı mesafede camiler, sinagoglar, patrikhane ve rengarenk yaşam izleri.
https://twitter.com/GurkaynakGonenc/status/1655675301966258208
[1950'lerde "Yahudi kimdir?" sorusu laik İsraillileri dindarlardan ayıran önemli bir meseledir.
Laikler, Yahudi ulusuna aidiyetin halk tarafından benimsenmesinin yeterli olduğuna inanırken, dindarlar ise Yahudi statüsünün sadece Yahudi bir anneden doğmakla aktarılabileceğine inanıyordu.
Kimlik kartlarının verilmesiyle ilgili hükümet krizi bu soruyu zirveye taşımıştı. Karikatürde Ben-Gurion'un "Yahudi kimdir?" sorusunu soğuk dondurucuya koyarak koalisyonunu koruduğu görülüyor.] (Shindler, 2023)
https://twitter.com/gcinkara/status/1655705791532351491
☑️Resimdeki rölyefte, Antik Dura-Europos şehri yanından akan büyük Fırat Nehri'ne yıkanmaya gelmiş Yahudi kadınlar işlenmiştir (MS. 200'ler). Bu etkileyici rölyef ve diğer resimler, son kalıntılarını İşid'in yıktığı, Suriye'deki Salhiye şehri yakınlarındaki Antik Sinagog'ta..
https://twitter.com/tarihcieren/status/1642606814691770369
@RabbisAlliance temsilcisi olarak, La Ghriba Sinagogu'na yapılan hain saldırının ardından bu eşsiz topluluğa destek ve dayanışma göstermek için Tunus ve Djerba'ya geldim ve güçlenmiş ve umut dolu olarak ayrıldım...
https://twitter.com/mchitrik/status/1656761225722621957
Ağa Takılanlar Öneriyor
İspanya’nın orta yerinden, bir yangının ortasından çıkıp 1492’de İstanbul’a, Osmanlı’ya sığınmışlar. Ve Balat… Bir Balat ki benden geriye tam 5 kuşağı bağrına basmış. Balat’ta doğmuş, Balat’ta büyümüşüz. Sadece Çilingir Sokak’takiler değil, o civarda yaşayan herkes birbirini tanırdı. Nüfusun ekseriyeti Yahudi idi, tek tük Müslüman komşularımız da vardı.
Evimizde birden çok dil konuşulurdu. Dedem Türkçe yazamaz, Aramice ya da Aramca denen dilde yazardı. Aram biliyorsunuz, Suriye ülkesinin eski adıdır. Bu dil de sağdan sola yazılır. Babaannem Raşel Levi’nin okuma yazması yoktu. Annemin babası avukattı, annemin Türkçesi iyiydi. İlaveten Ladinoyu iyi bilir. Ama evimizde en mükemmel Türkçeyi konuşan daima babam oldu. Babam aynı zamanda Arapçayı da hem okur hem yazardı. Fransızca, İbranicenin yanı sıra Antigo ve Ladino olmak üzere İspanyolcayı da konuşurdu.
(...) Babamın ilk ismi Leon imiş, sonradan Lemi adını aldı. Çok sakin, çok itidalli, bana kalırsa hikâyesi biraz gölgede kalmış bir adamdı. Hasköy’deki Haham Mektebi’nden mezun olmuş. Haham olmaya niyetli olmayınca, okulları da bitirince dedem ona bir dükkân açmak istemiş. Kabul etmemiş babam, ben ticaret yapmam demiş. Muhasebe müdürü olarak çalışmaya başlamış. Gel zaman git zaman orada da rahat edememiş, aradığı fırsatı Son Posta Gazetesi’nde bulmuş. Köşesi vardı gazetede, adı İster İnan İster İnanma.
https://muratulker.com/y/kemal-gulman-isten-hikayeler-tecrubelerim-tavsiyelerim/
https://www.youtube.com/watch?v=-l_nowchJds
Sefarad Yahudilerin dili Ladino’yu öğrenmek, bu dili tanımak isteyenler için rengarenk bir yolculuk Mi Mundo en Ladino (Ladino Dünyam). Çocuklar, Ladino’yu yeni öğrenenler, öğretmek isteyenler, “Çat pat biliyorum” ya da “Anlıyorum ama konuşamıyorum” diyenler, söz dağarcıklarını genişletmeyi arzu edenler için eşi olmayan görsel bir kaynak. Günlük hayatın kelimelerini siz rengârenk sayfalar arasında keyifle dolaşırken aktaran kitap son yıllarda Ladino’ya giderek artan ilgiye cevap veriyor. Mi Mundo en Ladino binin üzerinde kelimeyi Zeynep Özatalay ve Murat Başol’un birbirinden güzel çizimleri ve kompozisyonlarıyla aktarıyor. Kitapta mutfaktan bahçeye, sokaklardan markete, hayvanlardan mesleklere, renklerden şekillere, Yahudi kültüründen yemeklere günlük yaşamın her köşesinden kelime ve kavramlar var. Ve daha neler neler! Sadece okunup üzerinde çalışılacak değil, aynı zamanda keyifle bakılacak bir kitap olan Mi Mundo en Ladino, dil öğrenmeyi yaratıcı bir süreç haline getiriyor.
https://cuneytyardimci.blog/sefarad/
https://www.turkisrael.org.il/single-post/aidiyet-sorunsal%C4%B1-ben-kimim
https://www.youtube.com/watch?v=w3SA1Dj_YVI
https://www.youtube.com/watch?v=_juqRaDw8eA
https://harici.com.tr/gazzeye-yagan-bombalarin-perde-arkasi/