Geçtiğimiz hafta Kaunas´ta gerçekleşen Euroleague Final Four turnuvası her sene olduğu gibi bu sene de çokça dramatik ana sahne oldu. Her ne kadar bütün sezonun ödülünün alıp alınmayacağını tek günlük performansların belirlediği Final Four sistemi kanımca adil olmasa da sezon sonuna kattığı heyecanın tadı başka.
Fenerbahçe’yi play-off’ta zorlanarak olsa da geride bırakmayı başaran normal sezon lideri Olympiakos, Maccabi Tel Aviv’i son maçta geçen Monaco, Partizan’ı olaylı bir seri sonrası eleyen Real Madrid ve Zalgiris’i kolayca geçen Barcelona’nın oluşturduğu dörtlüden birçok otoritenin favorisi Barcelona’ydı. Özellikle Barcelona’nın son yıllarda yaptığı maddi yatırımın bir türlü karşılığını alamaması ve koçu Sarunas Jasikevicius’un kendi evinde olması sebebiyle alacağı yerel destek göz önüne alınınca bu doğrultu bir beklenti olması çok da şaşırtıcı değildi aslında.
Turnuvanın ilk maçında Olympiakos, Monaco karşısında ilk yarıyı geride kapatmış olsa da inanılmaz bir üçüncü çeyrek performansıyla (çeyrek skoru 27-2, evet yanlış görmediniz) geri gelip kendin finale atmayı başardı. İkinci maçta ise Barcelona’nın karşısında Euroleague’in sefiri ve ezeli rakibi Real Madrid vardı. Gabriel Deck, Vincent Poirier gibi sakatlarının yanında, Guershon Yabousele’nin cezası ile beraber Madrid’in daralmış uzun rotasyonunun ışığında Barcelona’nın Mirotic ve Vesely’yle beraber pota altında üstünlük kurması bekleniyordu. Ancak karşılarına her anlamıyla dev gibi Walter Tavares çıktı. Alan savunmasında ortayı 2.21 boyuyla karartan Tavares, Real’in buraları defalarca oynamış veteranlarından aldığı yardımla beraber maçı ve finali getirdi. Favori Barcelona ise yine hayal kırıklığıyla eve dönmek zorunda kaldı.
Final maçında adına yakışır bir şekilde nefes kesti. Pota altında iki dev Moustapha Fall ve Walter Tavares’in kapışması devam ederken sezonun En Değerli Oyuncusu Sasha Vezenkov, seneye NBA’de onun koçu olacak Mike Brown’a neden onu oynatması gerektiği gösterecek bir performans sergiledi. Bir ara farkı 15 üzerine çıkarmayı başaran Olympiakos, sert savunmasıyla momentumu eline almış görünüyordu.
Ancak boşuna Real Madrid’e bu kupanın sefiri yakıştırmasını yapmadım bir önceki paragrafta. Normal sezon boyunca pek de ortalıkta görünmeyen sırasıyla 35, 36 ve 38 yaşındaki üç veteran oyuncu Sergio Llull, Sergio Rodriguez ve Rudy Fernandez işlerin zora girdiği bu anlarda ortaya çıktı. Özellikle Sergio Rodriguez, takımının geriye gelişinde çok önemli bir rol oynayarak Madrid’in son saniyelere Olympiakos’un hemen ensesinde girmesini sağladı. Ve tabii basketbol tanrıları dramatik bir son için bütün maç kullandığı iki şutta isabet bulamamış, bütün sezon sakatlıklarla boğuşmuş ve Partizan karşısında kavgayı başlatmış Sergio Llull’un topu eline almasını bekledi. 3,1 saniye kala maçtaki tek sayılarını 2.20’lik Fall’ın üzerinden attığı şutla elde eden Llull, şampiyonluğu bir şekilde yine Real Madrid’e getirmeye başardı.
Kaderin cilvesi o ki Olympiakos’u yıkan basket, play-off’ta Olympiakos’un Fenerbahçe’yi yıkan son saniye basketi gibi steps sosluydu. Bu da dramanın üstündeki çilek olmuştu basketbol severler için.
Böyle bir Final Four hafta sonunu geride bırakırken şimdiden önümüzdeki sezon için heyecanlıyız. Bakalım seneye nasıl hikayeler bizi bekliyor olacak.