5-6 Mayıs tarihlerinde Pera Müzesinde gerçekleşen Türkiye Yahudi Tiyatrosu Sempozyumunda konuşan uzman iki ismi, Rivka Bihar Waldman ile Elena Romero´yu sayfamıza konuk ettik…
Rivka Bihar Waldman, Türkiye Yahudi Tiyatrosu Sempozyumu’nun öne çıkan isimlerinden biriydi. İlk günün sonunda yakın dönemde Türkiye’deki Yahudi Tiyatrosu’nun mevcut durumu hakkında bir bildiri sunarken, olağanüstü İspanyolcasıyla da iki gün süren sempozyum boyunca onur konuğu olarak davet edilen ve İspanyolca konuşan Elena Romero’nun tercümanlığını yaptı. Birçok farklı özelliğini gördüğümüz Bihar Waldman’la kısa ama keyifli bir röportaj yaptık
Biraz kendinizden bahseder misiniz? Kimdir Rivka Bihar Waldman?
1981 doğumluyum. Musevi Lisesi mezunuyum. Sonra İstanbul Üniversitesi İspanyol Dili ve Edebiyatı Bölümünde lisans eğitimimi tamamladım. İsveç’te Karşılaştırmalı Edebiyat mastırı yaptım. Sonra tekrar üniversiteme dönüp 2012’de doktoramı verdim. Yedi sene Ulus Özel Musevi Lisesi’nde İspanyolca öğretmenliği yaptım. 12 yıl boyunca Uruguay Fahri Konsolosluğu’nda tercüman olarak görev yaptım. Beş yıldır Uruguay Başkonsolosluğu’nda idari amir olarak çalışıyorum. 17 senedir Uruguay ile iç içeyim. Aynı zamanda çeviriler yapıyorum.
Çevirilileriniz edebiyatın hangi türünde?
Bir tez çevirdim. İspanyolca yazılmış bir tez. Sonra ‘Şili’nin Kısa Tarihi’ diye bir tarih kitabının altmış sayfasını Şili Büyükelçiliği’nden gelen bir teklif üzerine tercüme ettim. İspanyol Büyükelçiliği için, ‘Keşfedilmemiş İstanbul’ diye bir kitap çevirdim. Bu kitapta İstanbul’un pek bilinmeyen yerlerini sulu boya resimlerle beraber turistlere sunmuşlar. İki de roman çevirim var. Artık profesyonel çevirmenim diyebiliyorum. Şu an da iki roman üzerine çalışıyorum. Biri İspanyolcadan Türkçeye, diğeri de Türkçeden İspanyolcaya. Türkçeden çevirdiğim kitap Fakir Baykurt’un ‘Yılanların Öcü’…
Tiyatroyla yolunuz nasıl kesişti?
2007 senesinde doktorama başladım. Rafael Carpintero Hocam geldi, “Rivka sen artık doktora yapıyorsun, makaleler yazmalısın. Bu senin için iyi olur, yol budur çünkü…” dedi. Ben de ne yazayım diye düşünürken aklıma aktif derneklerimizdeki faaliyetler geldi. Hocama bunu sordum ve kabul etti. Tezi yazarken de Elena Romero’nun kitabından, yani 1860’lardan alarak tiyatroyu 2008’e kadar getirdim. Tiyatro konusunda derin bir eğitime sahip değilim. Sadece o sırada incelenmemiş bir konu olduğunu fark edip Türkiye’deki Yahudi Tiyatrosu’na eğildim.
Gökten iner gibi olmuş biraz değil mi?
Evet. İnsan bilmediği veya haberi olmadığı bir şeyi inceleyemez, çünkü bu oyunları seyredebilmeniz için, o insanlara ulaşabilmeniz için hem konudan haberdar olmak hem de o network’e sahip olmak gerektiği kanısındayım. Bende böyle bir şans var. Küçük bir toplum olmanın faydaları var. Mesela derneklerde eskiden görev alan kişilere kolaylıkla ulaşabiliyordum. Oyunlarda rol alan arkadaşlarım da vardı. Arşivlere girebiliyordum, Ladino anlıyordum. Bu fırsatı değerlendirmek istedim.
2007-2008 yıllarından beri bu alanda incelemelerde bulunuyorsunuz. Peki, tarihten bugüne aralıksız olarak cemaat tiyatrolarını seyredebilme imkânı buldunuz mu?
Bu oyunları seyretmek için zaman yarattım diyemem aslında. Galiba 2019 ya da 2020 senesinde Kadir Has Üniversitesi’nden Ertuğ Altınay’ın yürütmekte olduğu ‘Stading National Abjection: Theatre and Politics in Turkey and Its Diasporas’ projesinde bir sene süren doktora sonrası araştırma (post-doc) yaptım. Ben Yahudi Tiyatrosunu ele alıyordum. Tiyatroyla bu post-doc sayesinde tekrar buluşabildim. Bu çalışmayla beraber ‘Kula’ oyununu incelemeye aldım. Kula’nın dört uyarlaması var. Üç uyarlamasını seyredebildim çünkü 1978 tarihli ilk uygulamasından kayıtlar yok denecek kadar azdı. İlk uyarlamadan on beş dakikalık kötü bir kaydı, Kula’da ‘Mando’ rolünü senelerce oynamış olan Beno Levi’nin arşivinde buldum. Onu da Akbank Sanat’ta yaptığım bir sunumda gösterdim.
Bugün Türkiye’deki Yahudi Tiyatrosu hakkında bir görüş bildirmek isteseniz ne derdiniz?
Eskisine nazaran (özellikle 2010’dan sonra) tiyatromuzu can çekişiyor görüyorum. Milenyum öncesi coşan tiyatromuz ne yazık ki şimdi özellikle Avrupa yakasında çok üzücü bir hâlde. Birinin tiyatromuzu canlandırması lazım! Ama bu taşın altına elini kim koyar bilmiyorum.
Sizce canlandırılması gereken tiyatronun dili Türkçe mi olmalı?
Şu an zaten Türkçe ve Türkçe de olmalı kanaatindeyim.
Zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.
***
“KONUŞMAMI YAPARKEN DİNLEYİCİLERDEN ALDIĞIM REAKSİYON BANA ENERJİ VERDİ”
Elena Moreno, Judeo-Espanyolca tiyatronun dünya çapında ün yapmış bir araştırmacısı. 19 Ocak 1942 doğumlu. 5-6 Mayıs günlerinde Pera Müzesinde yapılan Türkiye Yahudi Tiyatrosu Sempozyumuna katılmak için Madrid’den Türkiye’ye geldi, üstelik bir ameliyatını erteleyerek… Bu vesileyle, kendisiyle kısa bir söyleşi yaptık…
Türkiye’ye ilk gelişiniz mi?
İlk kez öğrencilik zamanımda geldim. Hatta Türkçe öğrenmek bile istedim. Bunun için üniversitenin açtığı Türkçe dil kursuna gittim. Fakat kursta herkes erkekti. Suriye’den gelen öğrencilerdi. Bu beni şaşırtmıştı. Devam etmedim kursa. Ne yazık ki Türkçe öğrenemedim. İkinci olarak Ankara’ya bir konferansa gelmiştim. Yanlış hatırlamıyorsam 2007 yılıydı. Bu üçüncü gelişim. Bir daha çağrılırsam yine gelirim.
Türkiye’deki Yahudi Tiyatrosunu ya da Türk Tiyatrosunu takip edebilme imkânınız oluyor mu?
Hayır, fakat geçenlerde yardımcımla birlikte bir Türk dizisi seyrettim. Türk aktörleriyle ilgili şunu söyleyebilirim. Gerçekten isteyerek ve eğlenerek çalışıyor. Tüm kalpleriyle işe koyuluyorlar, bu fark ediliyor.
Bu sempozyum için davet nasıl oldu?
Ocak ayında benimle temasa geçildi. Kim olduğunu tam olarak hatırlayamıyorum, sanırım mail üzerindendi. Fakat bacaklarımla alakalı bir rahatsızlığım sebebiyle ilk önce gelmemeyi düşündüm. Yardımcım ısrar edince kabul ettim. Bir de sempozyumda bana açılış konuşmasını yapma onuru verilince zaten gelmemezlik edemezdim.
Sempozyumdan memnun kaldınız mı?
Bayıldım! Çok üzgünüm ki Türkçe anlayamıyorum. İngilizceyi çok çok az anlıyorum. Anlatılan her şeyi dinleyebilmek, öğrenebilmek isterdim. Ama bu benim kabahatim (gülüyor). Sunumum sırasında dinleyicilerden aldığım reaksiyon bana enerji verdi, kendimi çok iyi hissettim. 45 dakikalık İspanyolca bir konuşma yaptım. İnsanların anlamadığı dilde bir konuşma yaptım. Ona rağmen dinleyiciler o dikkati bana verdiler. O ilgiyi koparmadılar. Dolayısıyla çok memnun kaldım. Teşekkür ederim.
Rica ederim. Çok keyifliydi sizinle kısa da olsa konuşmak.