Kestane ağacı, Anne Frank´ın ardından 66 bahar daha gördü, 66 defa çiçeğe durdu. Nihayet 2010´da kelimenin gerçek anlamıyla göçüp gitti. Acaba Anne Frank´ı tanımış mıydı? Ailesiyle savaştan saklanan bir küçük çocuğun onun sayesinde yaşama tutunduğunu fark etmiş miydi? Yıllar sonra insanların bu çocuğun hatırasıyla onu seyrettiklerini anlamış mıydı? Bir noktada Anne Frank´ın hikâyesinin kendi hikâyesine dönüştüğünü, dallarının, kollarının, belki ruhlarının birbirine dolandığını sezmiş miydi? İkisinin hikâyesi birleşmişti. Anne Frank´ın bakışlarından izler taşıyan kestane ağacı zaman içinde dünyanın en bilinen ağaçlarından birine dönüştü; onun akıbeti de Amsterdam´ın, Amsterdamlıların bir meselesi haline geldi. Yenal Bilgici – www.gazeteduvar.com.tr
Bu Haftanın “Takılanlar”ı
2010 yılının 23 Ağustos’unda, gece yarısından sonra 1.30 sularında Amsterdam’da bir ağaç yıkıldı. Bir kestane ağacı… Gün boyu devam eden fırtınaya dayanamamıştı. Zaten uzun süredir hastaydı, bir çelik konstrüksiyonla ayaktaydı. Bir mantar hastalığıyla zayıflamış, içi boşalmıştı. Sağlıklı ağaçları bile zorlayan o müthiş fırtınaya maruz kalınca daha fazla devam edemedi. Yıkıldı.
Şehrin en tanınan, en üstüne titrenen ağacıydı. Anne Frank’ın minik penceresinden gördüğü hayat parçasıydı.
“Kestane ağacımız tepeden tırnağa çiçeklendi, yapraklandı; bu sene geçen yıldan da güzel…”
Anne Frank, 13 Mayıs 1944’te günlüğüne böyle yazmıştı.
Annelies Marie Frank ya da onu tanıdığımız adıyla Anne Frank, bugün dünyanın en bilinen yazarlarından biri… Yahudi olduğu için, 2. Dünya Savaşı sırasında Nazi işgalindeki Amsterdam’da ailesiyle birlikte saklanmak zorunda kalmıştı. İleride bir yazar ve gazeteci olmak isteyen 12 yaşındaki Anne Frank, Prinsengracht’ta bir ofisten geçilerek ulaşılan gözden uzak “arka ev”de, 1942’den başlayarak iki yıl boyunca günlük tuttu. Ama ne günlük! “Acaba iyi bir yazar olabilecek miyim” diye kendine sorup duran Anne Frank sahiden de iyi bir yazardı. Yeteneği yaşının ötesindeydi.
Hepimizin bildiği üzere, bu yeteneği uzun süre kullanamadı.
Kestane ağacının tepeden tırnağa çiçeklenmesinin ardından üç ay geçmişti ki Frank’ın ailesinin saklandığı gizli ev bulundu. Önce Auschwitz Toplama Kampı’na gönderildiler. Oradan da üç yaş büyük ablası Margot ile bir başka toplama kampı olan Bergen-Belsen’e yollandılar. 1945’in şubatı veya martında, Anne ve Margot Frank, Bergen-Belsen’de, muhtemelen tifüs salgını yüzünden hayatlarını kaybetti
Anne Frank, kamptayken bir arkadaşına günlüğünü temel alan bir kitap yazmak istediğini söylemişti. Yıllar sonra babasının bulup yayımlattığı günlüğünün, dünyanın en çok satan kitapları listesine girdiğini, nesilden nesile okunduğunu göremedi.
Anne Frank'ın kestane ağacı.
Kestane ağacı, Anne Frank’ın ardından 66 bahar daha gördü, 66 defa çiçeğe durdu. Nihayet 2010’da kelimenin gerçek anlamıyla göçüp gitti.
Acaba Anne Frank’ı tanımış mıydı? Ailesiyle savaştan saklanan bir küçük çocuğun onun sayesinde yaşama tutunduğunu fark etmiş miydi? Yıllar sonra insanların bu çocuğun hatırasıyla onu seyrettiklerini anlamış mıydı?
Bir noktada Anne Frank’ın hikâyesinin kendi hikâyesine dönüştüğünü, dallarının, kollarının, belki ruhlarının birbirine dolandığını sezmiş miydi?
İkisinin hikâyesi birleşmişti. Anne Frank’ın bakışlarından izler taşıyan kestane ağacı zaman içinde dünyanın en bilinen ağaçlarından birine dönüştü; onun akıbeti de Amsterdam’ın, Amsterdamlıların bir meselesi haline geldi.
Yenal Bilgici
Tamamı: https://www.gazeteduvar.com.tr/anne-frankin-agacinin-gitgide-ciceklenen-hikayesi-makale-1621327
Türkiye-İsrail ilişkilerini bugün sadece Filistin konusu bağlamında ele almak bir hayli yetersiz kalmaktadır. Gerek Doğu Akdeniz’de başta İsrail doğalgazının Batı piyasalarına ulaştırılması çabası, gerekse 1990’larda SSCB’nin parçalanması döneminde Azerbaycan’ın bağımsızlığına kavuşması ve Kafkasya coğrafyası, çok farklı anlamlar getirmiştir.
İsrail-Azerbaycan ilişkileri, bağımlı değişken olarak, elbette Türkiye ile birlikte, Doğu Akdeniz’den Kafkasya’ya, iki enerji kaynağı ve güzergahı açısından başlıca bir anlam taşımaktadır. Azerbaycan’ın Karabağ toprakları Ermenistan tarafından işgale uğradığında, Türkiye ve İsrail, Azerbaycan’a Stinger füzeleri sağlamıştır (https://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/good-relations-between-azerbaijan-and-israel-model-other-muslim-states-eurasia). 30 yıl sonra, İsrail’in Kamikaze Sihaları’nın ve Türkiye’nin Bayraktar İHA/SİHA’larının Azerbaycan’a satılması, bu politikanın devamıdır. Öte yandan, Azerbaycan’da medikal ve telekomünikasyon alanında İsrail’in önemli yatırımları bulunmaktadır. İsrail şirketi Bezeq, telekomünikasyonda bu örneklerden son derece önemli olanıdır (https://besacenter.org/wp-content/uploads/2014/10/MSPS110-web.pdf).
Davos krizinin yaşandığı 2009 yılının Haziran ayında İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Azerbaycan’ı ziyaret etmiş, Türk-İsrail gerginliğinin Azerbaycan’a yansımaması için bir politika ortaya koymuştur (https://eurasianet.org/azerbaijan-peres-baku-visit-highlights-possibilities-of-israeli-azerbaijani-cooperation). 2022’deki ziyaretiyle, Türkiye-İsrail ilişkilerindeki normalleşmenin önünü açan şimdiki İsrail Cumhurbaşkanı Herzog ise, daha yakınlarda Azerbaycan’ı ziyaret etmiş (https://www.cumhuriyet.com.tr/dunya/israil-cumhurbaskanindan-azerbaycana-ziyaret-2086122), artık belli olgunluğa erişen ilişkilerde bir pekişme yaşanmasını simgelemiştir. Kültürel altyapı, Azerbaycan’daki Yahudi nüfusunun ikili ilişkilerdeki yapıcı rolü ve kendilerini rahat hissetmeleri, bu ilişkilerde kamu diplomasisinin rolünü de belirtmiştir. Türkiye-İsrail normalleşmesinde, hiç kuşkusuz Azerbaycan’ın da dolaylı/dolaysız önemli katkıları vardır.
İsrail’in Azerbaycan’la ilişkilerinde, ekonomik, diplomatik, askeri boyutların olduğunu ve bunu stratejik iş birliği çerçevesinde ortaya koyduğu rahatlıkla gözlemlenebilir. Her şeyden önce, İsrail’in 2004’ten beri, milli güvenlik siyaset belgesinde, “öncelikli tehdit” saydığı İran’la komşu, laik bir model, İran’daki Türk nüfusu ile önemli bir kültürel nüfuz kaynağıdır. Benzer koşullar daha da öncelikle Türkiye için mevcuttur. Ancak Türkiye elbette İran’ı “hasım” olarak görmemektedir. Tarihsel rekabet ise bir vakıadır.
Doç. Dr. Deniz TANSİ
Tamamı: http://politikaakademisi.org/2023/06/01/azerbaycan-israil-stratejik-is-birligi/
GEÇEN hafta cuma günü ana gündemimiz, herkes gibi Cumhurbaşkanlığı seçimiydi. Derken gece vakti bir telefon geldi. Bir dostun çok ötesinde yakın hisettiğim Moris Bencuya’nın ani vefat haberini verdiler. Bu acı gelişme bir anda her şeyin önüne geçti. Kentimizin düzgünlük sembolü bir rol modelini kaybetmiştik.İzmir’de yaşayan pek çok Yahudi vatandaşımız gibi yüzlerce yıl önce Ege’ye yerleşmiş bir ailenin mensubuydu.
O, bu toprakların aşığıydı. Türkiye pasaportu övünç kaynağıydı. Tam manasıyla bir Türk vatandaşıydı. Aynı zamanda ait kimliklerini gururla taşımasını bilirdi. İzmir Yahudi Cemaati’nin onur başkanıydı. Tüm bahse konu değerlerden beslenen “insan” kimliği, onu, ülkenin şu kutuplaşmış ortamında dahi herkesin sevdiği bir örnek birey konumuna taşımıştı. Dostları arasında her daim çok sevilir ve saygı duyulurdu. Konu; kültür, sanat, eğitim, sağlık, spor ise bir destek ihtiyacı söz konusu olduğunda ilk müracaat edilen Moris Bencuya olurdu.
Hiç kimseyi geri çevirmezdi.
Moris beyin hayran olduğum diğer bir kişilik özelliği, bulunduğu ortamı anında keyiflendirmesiydi. O anlarda içindeki “haşarı çocuk” ortaya çıkar, etrafındaki herkesi mutluluk büyüsüne dahil ederdi. Cenaze töreni tam ona yakıştığı şekilde geçekleşti. Altındağ’da, vaktiyle yeniden düzenlenmesinde çok ciddi katkı yaptığı Yahudi Mezarlığı ve Sinagogu’nda çok kalabalık bir katılımla uğurlandı. Törende sevgili Tunç Soyer başta olmak üzere çok sayıda İzmirli hazır bulundu. Başkan Soyer yaptığı kısa konuşmada Moris Bencuya’nın adının İzmir’de bir cadde veya benzeri bir yere verileceğini ifade etti.
SITKI ŞÜKÜRER
Tamamı: https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sitki-sukurer/moris-bencuya-42278249
Takılan tweetler
Antisemitizm (anti-semitizm), Yahudi milletine karşı duyulan düşmanlık, nefret, ön yargı veya ayrımcılıktır. Bu tür pozisyonlara sahip bir kişiye antisemit denir. Antisemitizm bir ırkçılık olarak kabul edilir.
Peki Orta Çağ'da durum nasıldı?
Youtube kanalımda bu haftanın konusu Anti-semitizm hareketi... İyi seyirler dilerim...
Link: https://www.youtube.com/watch?v=87-epc81YUc
https://twitter.com/pinar_ulgen/status/1665008441696440320
Tek yumurta ikizleri sandığınızdan daha benzerler.
Soldaki Jack Yufe, sağdaki Oskar Stöhr. Romanyalı Yahudi baba ve Alman Katolik anneden dünyaya gelmişler ve doğumda ayrılmışlar. Oskar, Katolik olup Hitler Gençliğine katılmış. Jack babası ile İsrail'e taşınmış ve denizci olmuş.
İkizlerden Jack'in eşi MISTRA'yı okumuş ve ikizler Minneapolis'te bir araya gelmişler. İkisi de açık mavi tişört giyiyormuş ve tel çerçeveli gözlük takıyormuş. Aynı kıyafetlerden hoşlanıyorlarmış, aynı tip bileklik giyiyorlarmış.
Benzer şekilde bıyık bırakıyorlarmış. Tuvaleti kullanmadan ve kullandıktan sonra ellerini yıkıyorlar, asansör kalabalık olduğunda hapşırıyorlarmış. Politik ve dini görüşleri tamamen farklı olsa da Minnesota Kişilik Testinde (MMPI) kişilikleri çok benzer çıkmış. Baharat ve tereyağ seviyorlarmış. Kitapları sondan sayfadan okumaya başlıyorlar, sandalyeye aynı şekilde oturuyorlarmış. Tanıştıktan sonra 1997'ye kadar beraber seyahat etmişler. Oskar, 1997'de vefat etmiş... Oskar bir kere Jack'e demiş ki: Eğer yer değiştirseydik, ben Yahudi sen Nazi olurdun :)
https://twitter.com/pentaghastu/status/1663099416775884803
Tanzimat döneminin meşhur paşalarının Meşrutiyet hatırası kartpostalı, Yahudi editör M. İsrailovitch.
https://twitter.com/kayamerthasan_/status/1664416633002106887
82 yıl önce bugün, 2 Haziran 1941'de, Bağdat'ta paramiliter gençlik örgütlerinin organize ettiği, Nazi Almanyası'nın Bağdat Büyükelçiliği'nin propagandasını yaptığı ve Irak devletinin de durdurmadığı "Farhud" olayları yaşandı. Olaylarda, 200’e yakın Yahudi öldü. #TarihteBugün
https://twitter.com/zeynellule/status/1664529667473145859
fakülte hocalarımızla yaptığımız gezide istanbul aşkenaz sinagogu'nda rabbi mendy bize türkiye'de yaşayan yahudileri anlattı. daha sonra neve şalom sinagogu ve 500. yıl vakfı türk musevileri müzesi'ni gezerek yusuf altıntaş hocayla yahudi tarihinden konuştuk. müthiş bir gündü! 😊
https://twitter.com/aysedesu/status/1664325324199346199
@ucurbenipegasus Bodrum-Tel Aviv hattini baslatmaniz cok guzel. Tel Aviv gercekten de Dogu Akdeniz'in incisi olsa da Israel'in baskenti "hala" Kudus(Yerusalayim). Bir sonraki duyurularinizda bunu duzeltirsiniz umarım.
https://twitter.com/gbehiri/status/1663943116234137601
İsrail’den ezber bozucu bir kare:
Ambülans hizmetinde beraber çalışan İsrailli seküler ve dindar vatandaş ile dindar bir İsrail vatandaşı müslüman…
https://twitter.com/basyazar/status/1663641063532183552
Haaretz bile Roger Waters'ın çılgınlığından bıkmış durumda.
https://twitter.com/OrenKessler/status/1663819665406083073
Bizler, "Komşu komşunun adeta varisi gibidir" ve "komşunu kendin gibi sev" geleneğinin çocuklarıyız.
https://twitter.com/NArslantas_Prof/status/1664285026035576835
Meraklısına: İbranicedeki Türkçe Kelimeler
https://twitter.com/karelvalansi/status/1662119200704397314
Ağa Takılanlar Öneriyor
https://www.aksam.com.tr/guncel/adanadan-dunyayi-sahte-kosherle-carptilar/haber-1372006
https://ankarali-2001.blogspot.com/2023/06/bibi-netanyahunun-vuruldugu-gun.html
https://www.lavarla.com/kale-ve-yahudi-mahallelerinde-iki-kalem-isli-ev/
Bu belgesel yüzyıllar boyunca Tire'de yaşamış Yahudilerin hayatlarını, kültürlerini, geleneklerini ve en önemlisi Türk ve Yahudi toplumlarının arasında geçen eşsiz ilişkileri, komşulukları anlatmaktadır. Dünyada hızla artan ırkçılık, inançlara karşı tahammülsüzlük gibi unsurlara karşı; birbirimize kucak açtığımız, önyargıları yok ettiğimiz yarınlara Tire'deki Yahudi Cemaati ve Türk toplumu arasındaki yaşanmışlıklardan ilham alınarak el verilmelidir.
https://www.youtube.com/watch?v=x3_yuD5Cdzw
https://www.birgun.net/makale/bir-yolcunun-hikayesi-ve-siradan-insanlari-donusturen-fasizm-442683