Bir nesilden diğerine uzanan medeniyetimizin teminatı KÜTÜPHANELER

8 Haziran´da babam Celal Şengör´den, bir ömür emek harcayarak oluşturduğu ve geliştirdiği kütüphanesini aile ve birkaç dost arasında yaptığımız sembolik bir törenle devraldım. Benim için çok heyecanlı ve onur verici olan bu töreni neden yaptığımızı ve aile kütüphanemizin benim için ne anlam içerdiğini paylaşmak istiyorum. Bu yazı aynı zamanda önemlerinin zamanla daha az anlaşıldığı kütüphanelerimize sahip çıkmak ve onları geliştirmek için bir çağrıdır.

Asım ŞENGÖR Bilim ve Teknoloji
14 Haziran 2023 Çarşamba

Bu ayki yazımda konuyu bilimin kendisinden, bilimin yapıldığı ve bilginin saklandığı bir yer olan kütüphanelere çevirmek istedim. Böyle bir konuyla sizlerin karşısına çıkmamın sebebi ise babam Celal Şengör, tarafından oluşturulmaya başlanılan ve bir meslekî kütüphane olarak ciddi bir boyuta ulaşıp konusunda çok önemli eserleri barındıran aile kütüphanemizin sorumluluğunu babamdan devralmış olmamdır.

Geçen hafta gerçekleşen devir-teslim tabii ki ‘Oğlum, hepsini sana bıraktım, elimi eteğimi bu işlerden tamamen çekiyorum’ ruhuyla icra edilmedi. Bilakis uzun sürecek bir bilgi akışı sürecinin başlangıcını temsil eden bir niyetle icra edildi. Başka bir deyişle, bu kütüphaneyi devralmak tek bir günlük değil, babamla kütüphaneyi yeniden keşfettiğimiz ve uzak kaldığım kısımlarını bana öğrettiği uzun bir süreç olacak.

Bu kütüphanenin ağırlığını yer bilimleri konusunda, temelinde Dünya’yı irdeleyen bilimsel kitaplar, haritalar, makaleler ve çeşitli ayrı baskılar oluşturuyor. Konu yer bilimi olunca, haliyle bilim tarihi, bilim felsefesi konularında kitaplar kaçınılmaz olarak kütüphanede önemli bir yer tutuyor. Yer bilimlerinin yanında diğer doğa bilimi konuları, özellikle de paleontoloji, evrim ve genel biyoloji kütüphanemizin önemli ve hızlı gelişen alanlarından biri haline geldi. Doğa bilimi haricinde tarih alanındaki bir sürü kitap kütüphanemizin başka bir bileşeni. Daha değinmediğim konularda da kitap barından ve her haliyle bir hayat okulu olan bu kütüphanenin idamesi ve kullanımı hem oluşturan hem de devralan ben açısından hayat boyu sürecek bir uğraş. Bu kütüphane, içinde bulunduğum her anda bana heyecan veren, eğitimimi sürdürmek için ondan uzak kaldığım zamanlarda eksikliğini hissettiğim, hatta kokusunu dahi özlediğim ailemin tarihini de içinde barındıran vazgeçilmez bir parçam.

 

Sizlerle, kısmen aile özeline giren bu konuyu paylaşmamın sebebi kütüphanelerin önemini hatırlatmak. Evlerdeki kütüphanelerin değerlerinin bilinmesi için muhakkak büyük olması gerekmiyor. Nesilden nesle aktarılacak bu kütüphaneler toplum olarak ayaklarımızın daha sağlam yere basmasını sağlayacak ve bizleri gerçek anlamda özgür bireyler haline dönüştürecektir.

Kütüphaneler bir milletin belleğinin önemli bir bileşenidir. İnsanlar olarak en yakın akrabalarımız olan diğer primat türlerinden, bizi ayıran en önemli özelliklerden biri, tecrübeyle öğrendiklerimizi bir sonraki nesillere, geliştirdiğimiz yöntemlerle aktarıp nesilden nesle büyüyen ve gelişen bir bilgi dağarcığı yaratabilmemizdir. Kütüphaneler bu kabiliyetimizin önemli sonuçlarından biridir. Kütüphanelerimizi kaybettiğimizde çok ağır bedeller öder, medeniyetimizi genellikle kaybederiz. Bunun en acı örneklerinden biri Moğol İstilasına kadar Bağdat’ta olan, Abbasiler döneminde kullanılan meşhur Bağdat Kütüphanesi’dir. İslam Bilim Tarihi konusunda alanının efsanesi Fuat Sezgin, bana bu konudan bahsettiğinde bir yandan İber Yarımadasının kaybını bir yandan da Ortadoğu’daki Moğol İstilasını İslam Medeniyetinin çökmesinin önemli sebepleri olarak anlatırdı. Ayrıca Avrupa’nın Orta Çağ’da bulunduğu karanlığın içinden çıkmasının sebeplerinden biri olarak da Konstantiniyye’nin fethinin ardından oradaki kütüphanede bulunan eserlerin Avrupa’ya götürülmesi ve Konstantiniyye’de yaşayan aydınların Avrupa’ya kaçması da gösterilir. Bu konu her ne kadar bir tartışma konusu olsa da Konstantiniyye’ye barbarca yapılan Latin İstilasından beri Avrupa’ya giden eserlerin ve bilginlerin, Avrupa’nın aydınlanmasına katkı sağlamadığını söylemek güç olur. Demek istediğim, büyük medeniyet ve hatta büyük bir güç olmanın önemli göstergelerinden biri büyük, zengin ve işlevsel kütüphanelere sahip olmaktır. Bunu Türkiye, kendi tarihinde sanırım ilk İstanbul Fatihi II. Mehmet ile yaşamıştır. Fetihleri ve devlet yönetimindeki reformları ile Osmanlı’yı tam anlamıyla bir imparatorluğa dönüştürmesiyle ünlü olan Fatih, aslında çok iyi bir kitap toplayıcısı ve kütüphane kullanıcısıydı. Konstantiniyye’nin fethinden sonra Konstantiniyye Sarayı’nda bulunan tüm kitapları toplatan Fatih, hayatı boyunca da bu kütüphaneyi genişletmiş ve geliştirmiştir. Bu kütüphane maalesef kendisinden sonraki nesiller tarafından iyi kullanılamamış ve muhafaza edilememiştir, ama belli ki ünü günümüze kadar gelmiş ve tarihçilerin ilgisini çekmiştir. Bu konuyu derinlemesine okumak isteyenlere Prusya Devlet Kütüphanesi müdürlerinden Emil Jacobs’ın araştırmalarını okumalarını tavsiye ederim. Bunu demişken, umarım bir gün Fatih’in kütüphanesi Topkapı Sarayı’nda kalıcı sergi olarak bizlerle paylaşılır ve iyi bir devlet adamı olmanın en önemli özelliklerinden birinin dünyayı birebir takip edebilmek, anlamak ve dünya ile sürekli iç içe olmak olduğunu herkes görür.

Tabii dünyayı takip etmek hem bilimsel hem sanatsal gelişmelerden haberdar olmak, sadece devlet yetkililerinin yapması gereken bir faaliyet değil, her vatandaşın, imkânı elverdikçe yapması gereken bir faaliyet. Eğer gerçekten özgür bireyler olmak istiyorsak, bunu ancak entelektüel birikimimizi geliştirerek yapabiliriz. Cehaletimiz tutsaklığımızın teminatıdır. Bu özgürlük mücadelesinde kütüphaneler devreye girer. Kütüphaneler aynı zamanda insanların birbirleriyle bilgi paylaştığı, tartıştığı ve hatta ilham bulduğu bir yerdir. Mesela lisede veya üniversitede ders çalışırken kütüphanede çalışmak, evde yalnız çalışmaktan çok daha besleyici olur. Hem sizi başkalarıyla etkileşime sokar hem de grup davranışı içerisinde daha iyi çalışmaya daha çok öğrenmeye motive eder.

Tek kütüphane tarzı tabii ki kurumsal kütüphaneler değildir. Evlerimizde oluşturduğumuz kitaplıklar, kütüphaneler de bir o kadar kıymetlidir. Bu kütüphaneler hem geçmişimizin bir yansıması hem de birey olarak kendimizin de yansımasıdır. Şengör Kütüphanesi de haliyle sadece kitap, harita, makale ayrı baskıları vb. öğelerin olduğu bir birikim değil aynı zamanda ailemin, yani geçmişimin de bir yansımasıdır. Bu açıdan onu muhafaza etmek, bir sonraki nesle aktarabilmek benim için apayrı bir önem taşıyor.

Herhangi bir öğeyi muhafaza etmek, bulunduğu zamanın koşullarını çok iyi anlamayı gerektirir. 21. yüzyılda yeni bir kitap ve kütüphane şekli, yani elektronik kütüphaneler, eski geleneksel kütüphaneler ile paralel bir varlık gösteriyor. Basılan kitapların önemli bir kısmının elektronik kopyaları da satışa sunuluyor. Hatta elektronik çağdan önce basılan kitaplar taranıp, elektronik ortamda okuyucular ile paylaşılıyor. Hepinizin bildiği gibi de elektronik kütüphaneler kapladığı yer ve erişimi açısından muhteşem bir pratiklik arz ediyor. Bu durum fizikî kütüphanelerine geleceğini tartışmaya açan bir hâl aldı. Günümüzde birçok üniversite kütüphanesi (özellikle Avrupa ve Amerika’da) envanterlerinden kitap çıkarmaya başladılar. Sahaflar ve bizim gibi kitapseverler açısından bulunmaz bir nimet olan bu durum, aslında toplumsal hafızamıza karşı bir tehlike arz ediyor.

Mezunu olduğum ETH Zürich, klasik bir İsviçre pragmatizmi ve organizasyon konusundaki becerikliliği neticesinde ülke çapında bir kütüphane ağı kurarak kütüphane kullanımına modern bir çözüm üretmeye çalıştı. Özetle tüm üniversite ve şehir kütüphaneleri bir elektronik ağ altında toplanıp, tüm kullanıcılarının bu kitaplara ulaşımı sağlandı. Bir kitaba ihtiyaç duyduğunuzda, onu üyesi olduğunuz kütüphaneye getirtip oradan ödünç alabiliyorsunuz. Sadece nadir eserleri ait olduğu kütüphanelerin özel bölümlerinde görmek ve kullanmak zorundasınız. Bu organizasyonu kurmuş olmalarına rağmen İsviçreliler hâlâ fizikî kütüphanelerinin gerekliliğini tartışıyorlar.

Kanaatimce fizikî kütüphaneler vazgeçmememiz gereken bir medeniyet değeridir. Orada belgeleri saklamamız, sadece içinde yazanlardan öğreneceğimiz araçların varlığını temin etmez, ayrıca orada saklanma ve arşivlenme şekilleri ile de bize bilgi sunar ve toplumsal hafızamızın oluşmasını sağlar. Bireysel kütüphanelerde ise toplumsal değil ailesel bir hafıza da oluşur. Bununla beraber kütüphaneler toplanma yeri olarak bilgi alışverişinin en önemli ve en keyifli yerlerinden biridir. Ayrıca yaratıcı düşünceler için gerekli olan fikir çeşitliliğine maruz kalmamızı sağlar.

 

Kütüphaneler zahmetsiz, pasif bir şekilde tüm nimetlerinden faydalanılabilecek yerler değildir, maalesef. Her konuda olduğu gibi kütüphane kullanımı da kültürel bir birikim, öğrenilmesi gereken bir davranıştır. Küçüklüğümden beri evimizdeki kütüphanede büyüdüm ve ona hayatım boyunca hem kendi profesyonel alanımda hem de amatör ilgi alanlarımda katkıda bulundum. Yinelemek isterim ki, kütüphane bir gecede devralınıp kullanılmaya başlanacak bir yer değil, gelişimine kendim katkıda bulunmuş olmama rağmen, daha az kullandığım veya profesyonel olarak hiç kullanmamış olduğum bölümleri öğrenebilmek için, aktif bir süreç içine girmemi gerektiren, heyecanlı bir harikalar diyarı. Bu yüzden babamla ben, aile ve birkaç dostumuz arasında sembolik bir devir-teslim icra edip bu süreci başlattık. Unutmayalım ki, hayatımıza ancak entelektüel birikimimiz ile yöne verebiliriz. Eğer sürü liderlerinin eline mahkûm olmak istemiyorsak küçükten büyüğe tüm kütüphanelerimize sahip çıkalım, onları geliştirelim ve bizden sonraki nesillere ulaşmalarını sağlayalım!

Devir teslim törenin videosu için: ‘Celal Şengör kütüphanesini devrediyor’ https://www.youtube.com/watch?v=W3dmNR9cqIU

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün