Çin geliyor, geldi!

II. Dünya Savaşı sonuyla Ortadoğu´da boru öttüren Sovyetler Birliği ve devamında Rusya ile ABD, sanki bölgeden yollanıyorlar. Yeni aktör ise Çin. Batılı ortalama insan Çin hakkında pek bir şey bilmiyor, orada üretilen ürünler dışında Büyük Oyuna katılmak için kapı aralayan bu ırak ülke onu çok da ilgilendirmemiş. Durum bizde de aynı.

Marsel RUSSO Perspektif
21 Haziran 2023 Çarşamba

Hiçbir yıl yoktur ki içinde bulunduğumuz bölgede anlamlandırılamayan bir gelişme olmasın. Söz konusu uluslararası ilişkiler olunca ve devlet çıkarları – ve daha niceleri – işin içine girince, önceden çizilmiş çerçeveler kırılıyor, duvarlar yıkılıyor.

II. Dünya Savaşı sonu ile Ortadoğu’da boru öttüren Sovyetler Birliği ve devamında Rusya ile ABD, sanki bölgeden yollanıyorlar. Yeni aktör ise Çin. Batılı ortalama insan Çin hakkında pek bir şey bilmiyor, orada üretilen ürünler dışında Büyük Oyuna katılmak için kapı aralayan bu ırak ülke onu çok da ilgilendirmemiş. Durum bizde de aynı. Doğu Türkmenistan’da Uygurlara karşı girişilen etnik temizlik dahi sokak ve meydanlarımızda İsrail – Gazze çatışmaları kadar yer bulmuyor.

Geçtiğimiz aylarda Çin öylesine bir adım attı ki, ABD girişimi ile Trump’ın başkanlığının son demlerinde imza altına alınan İbrahim Anlaşmalarını belki de, egale etti. Tahran ile Riyad’ı aynı çizgiye getirmeyi başardı. İran’ın devrimin ilk yıllarından beri Suudi Arabistan’ı hasım olarak gördüğü, ideolojisini buraya dayatmak için uğraştığı biliniyor. Her ne kadar Suudi Dışişleri Bakanı beyanatlarının birinde ABD ile stratejik güvenlik anlayışının devam ettiğini ve bunun kendileri için çok önemli olduğunu ifade etse de Çin’in ön ayak olmasıyla bir eşiğin atlanmış olduğu açık.

***

Öte yandan Biden yönetimi Kongre’nin ve Amerikan halkının bilgisinden uzak, İran ile bir dizi gizli görüşme sürdürüyor. Başkan’ın Ortadoğu Özel Danışmanı Brett McGurk’un Umman’a yaptığı düşük profilli ziyaret girişimin masumiyetini gölgede bırakacak cinsten.

ABD, Donald Trump’ın başkanlığında çekildiği Nükleer Silahsızlanma Anlaşmasını eskisinden daha farklı bir şekilde de olsa yeniden hayata geçirme eğiliminde. Bunun temeline ise pek naif bir pazarlık maddesini koyuyor. Tahran’ın nükleer silahlarını Washington’un bilgisi dahilinde kullanmamasına karşılık hazinesine on yedi milyar dolar aktarma teklifiyle ilginç bir diplomasi örneği sergiliyor. Bu şekliyle, anlaşmaya uyup uymama konusunu adeta Tahran yönetiminin ellerine terk ediyor.

Tahran’ın daha önce anlaşmalara uymadaki problemli geçmişi göz önüne alındığında atılacak böylesi bir adımın ne kadar sorunlu olduğu ortadayken Başkan Biden, diplomasinin İran’la sorunları çözmede en etkin yol olduğunu düşündüğünü açıkladı. On yıllar önce Britanya Başbakanı Neville Chamberlain de Hitler’i kontrol altında tutmanın en etkin yolunun diplomasi olduğunu ifade ettiğinin altını çizmek gerekir. Sonuç hiç de arzu edildiği gibi olmamıştı.

Böylesi bir bedelle mollalar bir yandan nükleer programlarını bitirecek kaynağa ulaşacaklar, öte yandan Ukrayna’ya karşı kullanılmak üzere Putin’e çok daha fazla dron sağlayabilecekler, İsrail’e karşı el yükseltecek cüreti bulacaklar, Yemen, Irak, Suriye, Lübnan gibi kırılgan ülkelere daha rahat nüfuz edebilecek, Hizbullah ve Hamas üzerinden Ortadoğu’yu kontrol altında tutabilecekler. Elbette ki kendilerini güçlü hissettikleri oranda Orta ve Güney Amerika ve Avrupa da Tahran’ın doğrudan ya da dolaylı etkisini hissedecek.

Öte yandan Rusya ve Çin’le ilişkilerinin önünü açan Suudi yönetimine göz kırpan Tahran’ın ABD karşısında kendisini ne kadar güçlü hissettiğini de hesaplamak gerekir. Biden yönetimi, özellikle İsrail’in ve gözlemcilerin önerdikleri Tahran’ın daha sert bir şekilde tecrit edilmesi fikrine de çok sıcak bakmıyor. Molla yönetimine uygulanacak siyasi, ekonomik, askeri blokaj ile yaptırımlara uymasının sağlanması, “her ne kadar gelen olası tehlikeye karşı cılız bir yanıtsa da hiçten iyidir” misali yaklaşım Washington tarafından dikkate alınmıyor, diplomasiden medet umuluyor. Oysa Tahran yönetiminin bu konuda sicili kuşkulu…

Beyaz Saray’ın hesap ettiği ise nükleer görüşmelerin veya daha sert bir ablukanın maliyetinin çok daha fazla olacağı ve çözüme etki edecek bir alternatif sunmayacağı yönünde. Eş deyişle, maddi çıkar karşılığı Tahran’ı kontrol altında tutmak Biden yönetimine göre, bir yerde, kötünün iyisi… İran ile girişilecek bir itiş kakışın, Rusya ve Çin’le olan çekişmeli durumlara olumsuz etki sağlayacağı fikri var ABD’nin kafasında…

***

Her zaman öyleydi ama sanki son dönemde biraz daha fazla öyle: Herkes Çin’den Tayvan’a karşı bir operasyon beklerken – ve bu hala gündemdeyken – Pekin yönetimi rotasını, Moskova ile gerginleşmeyi de göze alarak, Orta Asya’ya kırdı. Çin, Halk Kurtuluş Ordusu’nun, Tacikistan – Afganistan sınırına yakın bir konumdaki Murghab’da konuşlandırdığı birlikleriyle, Rusya’nın bölgedeki garantörlüğünü sarsacak adımlar atmaktan çekinmeyeceğini ilan ediverdi.

Çin, Orta Asya ülkelerinin kulaklarına, Rusya’nın artık kendilerine sunamayacağı dört önemli desteği fısıldıyor: Finansal yatırımlar, ek ticaret hacmi, yeni ve etkin nakliye altyapısı ve petrol rafinerileri gibi endüstriyel tesislerin inşası şeklinde özetlenebilecek bu tarife eski Sovyet coğrafyasının bu bölgesinde ilgi uyandırıyor. Ukrayna’dan sonra sıranın kendilerine gelebileceğini dikkate alan başta Kazakistan olmak üzere bölge ülkeleri için bu gibi açılımlar ileriye doğru azımsanmayacak bir garanti oluşturuyor.

Örneğin Çin – Kırgızistan – Özbekistan demiryolu projesiyle Uzakdoğu ve Ortadoğu’nun birbirine bağlanması için girişimler başlamış durumda. Pekin bu şekilde kendisiyle Avrupa’yı, Rus geçişine ihtiyaç duymadan bağlama arzusunda… Bu gibi desteklerin karşılığında Pekin’in beklentisi ise, Türkmenistan doğalgazı gibi veya Kazakistan petrolleri gibi enerji kaynaklarını kendi firmalarına açılması ve bunlara olan artan ulusal talebin karşılanması… Atılan bu adımlar hatıra, Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un, “Rusya, Çin’e tabi bir devlet oldu” şeklindeki beyanatı getiriyor.

Ortadoğu’da ABD’ye karşı İran ve Suudi Arabistan üzerinden, Orta Asya’da Rusya’ya eski arka bahçesi üzerinden verilen mesaj, Çin Komünist Partisinin bundan böyle, küresel gelişme ve güvenlik girişiminin önemli bir oyuncusu olacağı yönünde. Nitekim, mayıs ayı içinde Xi’an’da düzenlenen zirvede bir araya gelen Orta Asya ülkeleri liderleri ile bir dizi görüşmeler söz konusu oldu ve Rusya bu toplantıya davet edilmedi. Xi’an’ın, tarihi İpek Yolunun başlangıç noktası olmasından dolayı, bu çerçeve içinde sembolik bir önemi var. Çin, böylece, eski Sovyet Cumhuriyetlerine, Orta Asya ile olan tarihi bağının Rusya’nınkinden çok daha eskilere dayandığını hatırlatmak ister bir dizi açılım yapıyor.

Sovyetlerin dağılması sonrasında askeri güç olarak, arka bahçesindeki garantör konumunu elde tutmaya soyunan Rusya için, Çin’in bu hamlesi her ne kadar ekonomik ve ticari içerikli gibi görünse de, problem yaratacak cinsten. Ukrayna cephesinde anlamsız olarak giriştiği savaşın altında sıkışan Moskova, Orta Asya’da acısız bir operasyon ile muhatap olmak durumunda. Çin’in elde etme yolunda ilerlediği nüfuz alanı ile birlikte bunun niceliğini de genişleteceğini öngörmek çok zor olmasa gerek.

Son tahlilde, bu çığır açacak bir gelişme. Çarlar ve onların atadığı komiserler tarafından yüzyıllar boyu kontrol altında tutulan bu coğrafyada, bundan böyle Başkan Xi, Putin’in yerine şoför koltuğunda oturuyor denilebilir.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün