Travma uzmanı Helen Epstein, rahmetli annesi Franci Rabinek Epstein´ın zamanının ilerisinde olduğu için 1970´lerin ortasında reddedilen el yazmalarını yayınladı. Çek-Amerikan asıllı, Holokost Kurtulanı Franci Rabinek Epstein, 1970´lerin ortalarında savaş zamanı deneyimlerine ilişkin açık sözlü, müstehcen anılarını yazdığında, kimse onu yayınlamakla ilgilenmedi. Keskin bir kadın bakış açısıyla anlatılan Epstein´in anıları, zamanının çok ilerisindeydi.
Franci, kamplardaki kadınların aynı cinsiyetle ilişkiye girdiğini; ayrıca kendilerinin ve annelerinin hayatta kalmalarına yardımcı olmak için cinselliği kullandıklarını gözlemledi. Güzel olmanın bir garanti olmadığı da Franci’ye açıkça ifade edilmişti. Kadınlar güzelliklerden yararlanacaklarsa, bu konuda da akıllı olmaları gerekirdi yoksa sonunda tecavüze uğrar ya da öldürülürlerdi.
Franci anılarında kamplarda tanık olduğu talihsiz gebelikleri ve doğum sonrası kadınlara hayatta kalma şansı vermek için gerekli olan bebek cinsiyetlerini içtenlikle yazdı.
Franci’ninki gibi açık sözlü, kadın merkezli anılara, özellikle Nazi işgali altındaki kadınlara karşı uygulanan sistematik cinsel şiddeti hatırlatanlara, savaştan sonraki ilk on yılda okuyucular bu tür tanıklıkları duymak istemediğinden veya duyamadığından ilgi gösterilmedi. İşlenen vahşetin boyutları tasavvur edilemezdi. Açık cinsellik tartışmalarının hâlâ tabu olduğu bir dönemdi. Daha sonraki tanıklıklar genellikle seks ve cinsel şiddet konusunda sansüre uğradı. Franci, mahkûmiyetinin grafiğini çizerken, anılarında cinsel şiddetin kurbanı olduğunu anlatmadı.
‘Doğum, Seks ve İstismar: Kadınların Sesi Altında Nazi Yönetimi’ kitabının yazarı Beverley Chalmers bu konuda “Hayatta kalanlar, çocuklarının ve torunlarının kendilerine ne olduğunu bilmesini istemedikleri için, cinsellik hakkında konuşmadı” diyordu.
Yayıncıların ilgisizliğinden derin hayal kırıklığına uğrayan Franci, taslağını bir kenara bıraktı ve New York’un, Yukarı Batı Yakası semtindeki moda salonunda zengin ve ünlü kadınlar için kıyafet tasarlayıp dikerek, modacı olarak uzun süre işine odaklandı.
Franci’nin anı kitabı, 45 yıl sonra, başta kızı Helen Epstein olmak üzere çocuklarının çabaları sayesinde nihayet, ‘Franci’s War: A Woman’s Story of Survival’ adıyla yayınlandı. Helen Epstein, çığır açan ‘Children of The Holocaust’ kitabıyla başlayan ikinci nesil travma üzerine çalışmalarıyla tanınan bir gazeteci ve yazar.
Epstein İsrail basınına, annesinin 1989’da 69 yaşında beyin anevrizmasından öldükten sonra kâğıtlarını toparlarken soğan kabuklarını kâğıt niyetine kullanarak, İngilizce yazılmış el yazmalarını bulduğunu söyledi. Epstein annesinin Rabinek Ailesi kadınları ve Çek topraklarındaki Yahudilerin sosyal tarihi üzerine ‘Nereden Geldi: Bir Kızın Annesinin Tarihini Arayışı’ başlıklı yazdıklarını dosyaladı ve 20 yıl boyunca bir daha dosyanın kapağını dahi açmadı.
Geçmişten gelen hayaletler
Prag’da Gestapo tarafından Franci ile birlikte hapsedilen bir kadının üvey oğlundan, 72 yaşındaki Epstein’e 2018 yılında şans eseri gönderilen bir e-posta sayesinde Helen Epstein; annesinin yazdığı 150 sayfayı, farklı bir bakış açısıyla yeniden okumaya karar verdi.
Epstein, The Times of Israel’e Massachusetts’teki evinden verdiği röportajda “Bu sayfalarda okuduklarım, ben ve kardeşlerim için, tüm hayatımız boyunca duyduğumuz hikâyelerin yazılı kaydıydı… Ama bunun, özellikle Holokost’taki cinsellik konusunda açık sözlülüğün o dönemler için ne kadar sıra dışı olduğunu anladım” dedi.
Nazi Almanya’sı Mart 1939’da Prag’ı işgal ettiğinde, Franci Rabinek genç bir kariyer kadınıydı. Laik bir Yahudi ailenin tek çocuğu olarak, annesinin Prag’daki ‘haute couture’ salonunda çıraklık yapmadan önce, Fransız ve Alman okullarında eğitim gördü. 1938’de, henüz 18 yaşındayken, Franci salonun sahibi oldu. Ağustos 1940’da Franci, Joe Solar adında genç bir Yahudi adamla evlendi. Yahudilere karşı yasalar daha sert hale geldikçe, Franci moda salonunun mülkiyetini, savaştan sonra onu Franci’ye iade etmeyi reddeden Çek çalışanlarından birine devretmek zorunda kaldı.
Ağustos 1942’de Joe, Terezin Toplama Kampı’na sürüldü. Franci ve ebeveyni Emil ve Josefa bir ay sonra aynı kampa sürüldüler. Emil ve Josefa, daha sonra vurularak öldürüldükleri Maly Trostinets’e (şimdi Beyaz Rusya) gönderildiler.
Franci ve Joe, becerileri ve Joe’nun karaborsa bilgileri sayesinde, Terezin’de nispeten iyi şartlarda barınabildiler. Genç çift orada mahkûmken, Gisa adında yetim bir kızı gayrı resmi olarak evlat edindi. Ayrıca Franci’nin yanında ikinci kuzini ve en yakın arkadaşı Kitty vardı. Barakalarda arkadaşların buluşabileceği veya çiftlerin cinsel ilişki için özel bir alana sahip olabileceği ‘kumbal’ adı verilen tenha alanlar inşa eden Çek genç yetişkinler arasında yakın dostluklar gelişti.
Kitty, Aralık 1943’te Auschwitz- Birkenau’daki Çek Aile Kampı’na sürüldü. 1944’te Franci de aynı yere gönderildi.
Ancak Joe’nun şansı yaver gitmedi, Gestapo tarafından hapsedildi. Franci kocasının öldüğünü savaştan sonra yaşadığı kampta öğrendi. Franci, anılarında Joe’yu yeterince sevmediğini ve onunla bir ömür boyu sürecek bir evliliği düşünmediğini itiraf ediyordu. Hayatta kalsaydı Joe’dan boşanacağını yazmıştı. Anılarının bir bölümünde kendisinden yalnızca dövmeli numarasıyla ve üçüncü şahıs olarak bahsetti.
Franci, Birkenau’da tutuklu kaldığı süreyle ilgili bölümlerde şunları yazdı: “Diğer geceler, 17 yaşındayken âşık olduğu genç adamın, şehri terk etmesiyle sonuçlanan ilişkisini, bitmez tükenmez fantezilerle zenginleştirerek, yaşanmamış en çılgın aşk sahnelerini hayal ederek geçiriyordu. Kollarını ona doluyor, hatta piposunun duman kokusunu bile duyumsuyordu. Garip bir şekilde, kocası Joe bu cinsel fantezilerinde hiçbir zaman rol oynamadı.”
Yıldırım çarpması…
Franci’yi Birkenau’da ölümden kurtaran hızlı düşünmesiydi. Bir seçim sırasında, mesleğini terzilik yerine elektrikçi olarak ilan etmeye karar verdi. Beklenmedik şekilde başarılı oldu ve Franci ile Kitty Temmuz 1944’te yaklaşık 500 kadınla birlikte Kuzey Almanya’daki 85’ten fazla toplama kampından oluşan bir ağın parçası olan Hamburg’daki Dessauer Ufer Kampına transfer edildi. Orada müttefik bombalamalarının neden olduğu molozları temizlemeye zorlandılar; kadınların korkunç gece baskınlarına karşı hiçbir koruması yoktu.
Dessauer’de genç kadınlar, İtalyan savaş esirleriyle gizlice buluşuyordu. Genç İtalyanlardan biri Franci’den hoşlandı ve evinden gelen yardım paketlerinden aldığı eşyaları onunla paylaşsa da, sonunda hâlâ evli olduğuna inandığı için romantik önerilerini reddetti.
Eylül 1944’te Franci, Kitty ve diğerleri Neugraben’e transfer edildiler; kampın sadist ama tuhaf bir şekilde ataerkil komutanı Franci’nin elektrikçi rolünü gerçekten yerine getirmesini beklediğinde, Franci ilk defa, söylediği yalanın arkasında dimdik durması ve ondan istenen şeyleri yapması zorunluluğunu düşündü. Mucizevi bir şekilde Franci, mühendis babasından öğrendiği temel elektronik bilgilerini; telefon hatları döşemek, kabloları onarmak ve kampın yeni bölümlerine elektrik vermek için kullanabildi.
5 Nisan 1945’te Franci ve Kitty daha da cehennem olan Bergen-Belsen’e nakledildiler. On gün sonra İngilizler kampı kurtardı. Her iki genç kadın da hastaydı ve bir hastanede tedavi gördükten sonra Almanya’nın Cellr kasabasında toparlanıp, normal hallerine döndüler.
Franci, Prag’a farklı biri olarak döndü. Yönünü kaybetmişti ve başlangıçta, son yıllarda yaşadıklarının ışığında, moda dünyasına geri dönmek ona saçma ve anlamsız geliyordu. Evlenme konusunda ciddi olmadığını bildiği erkeklerde teselli aradı.
Eski müşterilerinin ısrarı üzerine, sonunda yeni bir moda salonu açtı ve aynı zamanda eski yüzme koçu ve hayatta kalan arkadaşı Kurt Epstein ile evlendi. Franci kızı Helen’i Prag’da doğurdu ve kısa bir süre sonra çift, 1948’de komünist rejim devraldığında New York’a gitmek üzere, Çekoslovakya’dan kaçtı. Kızı Helen Epstein’e göre annesi duygulardan nadiren bahsederdi. Çok sevdiği mesleğine dönmüş olsa da savaş onu değiştirmişti.
Epstein, “Annem işine duygusuz bir pragmatizm getirdi… Savaştan önce olduğu saf kıza ve şimdi, Hollywood filmlerinde gördükleri aşk versiyonuna inanan müşterilerine karşı küçümseme ile baktı” diye yazdı. Helen Epstein’ın ‘Aşk ve Travmanın Uzun Yarı Ömürleri ‘adlı kitabından kısa bir pasaj şöyle:
“Bana verdiği mesaj net görünüyordu. Kadın olmak savunmasız olmak demekti. Ölüm kalım meseleleri bir saniyede belirlenebilirdi.”