´THE OLD OAK´ 87´sinde üretkenliğini sürdüren Ken Loach´ın son filmi
‘The Old Oak’ yönetmenin filmografisinin en iyileri arasında yer almayacak. Ancak Loach yüreklere hitap eden bir göçmen filmi yapmış. Madenlerin kapandığı için işsiz kalan insanların terk ettiği bir kasabaya gelen Suriyeliler üzerinden, film göçmen sorununu otopsi masasına yatırıyor.
‘THE OLD OAK’
Yön: Ken Loach
Sen: Paul Laverty
Gör: Robbie Ryan
Ku: Jonathan Morris
Oyn: Debbie Honeywood - Dave Turner - Ebla Mari - Andy Dawson - Col Tail –
Ken Loach 76. Cannes Film Festivali’nin Altın Palmiyeli beş yarışmacısı arasındaydı. Çifte Altın Palmiye Ödüllü İngiliz usta ‘The Old Oak’ adlı filmiyle büyük ödüle ulaşabilseydi Cannes tarihinin tek üç Altın Palmiyeli yönetmeni sıfatını kazanacaktı. Bu film belki 87’sinde üretkenliğini sürdüren Ken Loach’ın filmografisinin en iyileri arasında yer almayacak. Ancak, fakir bir kuzey kasabasına yerleşen Suriyeli göçmenler üzerinden, veteran yönetmen yüreklere hitap eden bir göçmen filmi yapmış. ‘The Old Oak’ son 10 dakikasındaki duygulu etkileyici sahneleriyle izlenmeyi hak eden bir film.
Cannes Film Festivali Direktörü Thierry Frémaux filminin ana yarışmaya seçildiğini bildirip “Kabul ediyor musun?” diye sorduğunda, Ken Loach her zaman yaptığı gibi soruya bir soruyla cevap verdi: “Davetin için emin misin?” Her ne kadar son üç filmi için hep ‘bu sonuncusu olacak’ deyip üretmeyi sürdürmüş olsa da ‘The Old Oak’a Ken Loach’ın vasiyet filmi gözüyle bakmak mümkün. Sosyal gerçekçi, bilge yönetmenin dünyada ters giden işler, sosyal sorunlar için her zaman söyleyecek sözü vardır. Bu son filminde bizleri İngiltere’nin kuzeydoğusundaki, madenleri kapandığı için işsiz kalan insanların terk ettiği yoksul bir kasabaya götürüyor. Yorulmak bilmez savaşçı bu konuda,
“Günümüzün sosyal sorunlarını sergileyen filmleri yapmayı sürdürmekle sorumluyuz” diyor.
“Umut etmeyi kesersem kalbim durur”
Ülkelerindeki iç savaştan kaçıp İngiltere’ye sığınan Suriyeli göçmenler, bu ülkenin de bir ekonomik krizin pençesinde olduğunu görüyorlar. Ken Loach durumu şöyle izah ediyor: “Değişik sosyal sorunları yaşasalar da her iki toplum krizi yaşıyor. Bu karanlık tablo karşısında iki türlü tepkiyle karşılaşıyorsunuz. Birincisi empati yoksunluğu ve şiddet, ikincisi iyi niyetli bir yakınlaşma ile dayanışma göstermek.” İngiltere’de bilhassa maden bölgelerindeki ekonomik krizde aşırı sağ, yabancı düşmanlığını göstermek için bir zemin buluyor. Ken Loach’ın filmini The Old Oak isimli bir pub üzerinden anlatmasının anlaşılır sebepleri var: Publar her sınıftan insanın gittiği, futboldan, politikadan, ailevi sorunlardan bahsedebildiği, sosyal ilişkilerini sürdürebildiği bir toplanma alanıdır.
Avukatlıktan gelme senaryo yazarı Paul Laverty Ken Loach ile bu 16. İş birliğinde, yürek paralayıcı bir toplumsal trajedide, ülkesinin göçmen sorununu otopsi masasına yatırıyor. Geçen yıl aynı şeyi Rumen Cristian Mungiu ‘R M N’ adlı filmiyle yapmıştı. Ken Loach hayal kırıklığı yaşayan, öfkesini dışa vuran kasaba halkının da şikâyetlerinin sözcüsüdür, herkese eşit mesafede durmaktadır. Film İngiltere’de kemer sıkma politikalarıyla artan işsizlik, kapanan işyerleri, bu bölgelerde değeri sürekli düşen evlerin emlak tröstleri tarafından ucuza kapatılması gibi sorunlara değiniyor. Etnik düşmanlık ve fakir halkın öfkeye dönüşen hayal kırıklığı filmin ele aldığı temalar arasında. Tüm filmlerinde yaptığı gibi Loach profesyonel olmayan oyuncularından yararlanarak filmine inandırıcılık katar. ‘The Old Oak’ın yaralı bir karakteri, “Benim durumumda umuda inanmak zor. Ama umut etmeyi kesersem kalbim durur” der.
Ken Loach’un filmografisinde öne çıkan özelliklerine uygun olarak ‘The Old Oak’ ütopik veya didaktik olmaksızın, politik ve sosyal vizyonuyla puan topluyor. Ken Loach kariyeri boyunca yaptığı gibi, (Suriye’deki iç savaş üzerinden) savaş aleyhtarı mesajlar veriyor. Dayanışma, fedakârlık, zor durumdakine yardım etmek, insan sevgisi temaları aracılığıyla, Ken Loach başkarakteri, loser TJ Bannatyne (Dave Turner) üzerinden, yaralı, ezik bir insanın hayatına anlam kazandırabileceğini gösteriyor. İntihara meyilli, yalnız ve mutsuz bir insan olan TJ’in hayatına kasabasına gelen göçmenler dokunuyor.
2016 yılında geçen konusuyla filmin açılış sahnesinde bir otobüs dolusu Suriyeli göçmenin bir İngiliz kasabasına yerleşmek üzere geldiğini görürüz. Sataşmalarıyla ırkçı olduğunu gösteren Newcastle üniformalı genç bir maganda, otobüsten inen genç kızı taciz ederken çantasından kamerasını yere düşürüp kırılmasına sebep olur. Yüreği insan sevgisi dolu bir kasaba sakini olan Tania (Debbie Honeywood) İngilizce konuşmasını bilen Yara (Elba Mari) adlı bu kızı sahiplenir. Bar sahibi TJ Yara’nın kamerasını tamir ettirir. Barın üst katındaki 20 yıldır kullanılmayan salon kasaba halkının desteğiyle kullanılır hale getirilir. Herkesin katkısıyla burası herkesin bedava yemek yiyebileceği bir sosyalleşme mekânına dönüşür. Göçmenler yerel halkla kaynaşır.
Ancak TJ, zamanında bu salonun restore edilmesine izin vermediği barın müdavimlerinin tepkisiyle karşılaşır. Türlü sabotaj karşısında salon faaliyetine son vermek durumunda kalır. Yara’nın rejim karşıtı olduğu için hapiste olan babasının ölüm haberi gelir. Yerel halk kalabalık bir grup ile Yara’nın evine taziye ziyaretine gider. Ölüm insanları birleştirmiştir. İnsani duygular galip gelmiş, yerel halk dışladığı göçmenlerin acısına ortak olmuştur. Ken Loach duygu yüklü sinema diliyle yüreklere hitap eden etkileyici finaliyle, kariyeri boyunca hep yardıma muhtaç insanların yanında yer aldığını bu filminde de yineler. İnsanlık dersinin verildiği, umut vaat eden bu son 10 dakikasıyla ‘The Old Oak’ izlenmeyi hak ediyor.
İnsan sevgisi ve yabancı düşmanlığı
İngiltere’nin kuzey doğusundaki Country Dunham’da bir bar sahibi olan TJ burayı kasaba halkının buluşabileceği tek kamusal alan olarak tutmakta zorlanmaktadır. Bu arada Suriyelilerin yerleşeceği söylenen kasabada gerilim yükselir. Madenler kapandığı için evlerin ucuz ve ulaşılabilir olması burayı mülteciler için ideal bir yerleşme bölgesi yapmıştır. TJ göçmen kız Yara ile sıcak bir dostluk kurar. Yara’nın TJ’e gösterdiği fotoğraf albümü aracılığıyla, ülkesinde yaşanan içler acısı trajediler perdeye yansır. ‘The Old Oak’ yalnızca yerel olarak ayakta kalan son yer değil, aynı zamanda 30 yıllık düşüşten sonra zor günler geçiren bir madencilik topluluğunda insanların sosyalleşeceği tek kamusal alandır.
Yerel halk çok fakirdir. Gençlerin iş bulma şansı çok zayıftır. Vaktini serserilikle geçiren magandalardan birinin pittbulu TJ’in Marra adlı köpeğini öldürür. Karısı tarafından terkedilen, kendisiyle konuşmayan oğluyla irtibatı kesik, hayatı dramlarla dolu TJ’in pişmanlıklarına son vermek için bir intihar teşebbüsünde bulunduğunu bir geriye dönüş sahnesiyle öğreniriz. Ancak onu depresyondan kurtaracak, koruyucu meleği Marra hayatını kurtarmıştır. Kasabaya baskın yaparcasına gelen göçmenlerden, eğitimli ve becerikli Yara’nın TJ ve Tania arasındaki dostluk bölgenin renksiz günlük hayatını etkiler. Güncel göçmen sorunu konusunda, Ken Loach - Paul Laverty ikilisi izleyicinin yüreğini ısıtarak umut beslememizi sağlıyorlar. İnsan trajedileri, yabancı düşmanlığı, kötülük, hınç, kıskançlık, insan sevgisi temaları üzerinden bu ikili proletaryanın sorunlarını işleyen sosyal içerikli filmlerini sürdürüyorlar.
Loach’ın sosyal içerikli filmlerindeki, kahramanların yaşadığımız kapitalist sistemin çarkları karşısındaki çaresizliğini, çıkışsızlığını izlerken, boğazımızda bir düğüm, yüreğimizde bir yumruk hissederiz. Neo-liberalizmin getirdiği kemer sıkma politikalarının dünyamızı felaketin eşiğine getirdiğini söyleyen Loach, “Başka bir dünya inşa etmek mümkün. Umudumuzu koruyarak yeni bir dünya yaratmamız lazım. Çünkü insanlığın buna ihtiyacı var” demişti. Ve ilave etmişti: “Kısıtlı ekonomik imkânlara sahip insanların sosyal sorunları ilgimi çekiyor. Seyircinin yüreğine hitap eden haksızlıkları anlatmayı, onlara yapılanlardan insanların etkilenmesini istiyorum.”
‘The Old Oak’ın başrol oyuncusu, Ken Loach’ın keşfettiği Dave Turner, ‘I, Daniel Blake’ ve ‘Sorry We Missed You’dan sonra yönetmenle üçüncü iş birliğini yapıyor. Debbie Honnywood bu son filmde ailesini geçindirmek için kuryelik yapan Ricky’nin fedakâr eşini oynamıştı. Elba Mari ise sinemadaki bu ilk rolünde çok inandırıcı. Orijinal müzik ve besteleriyle Oscar’a beş kez aday gösterilen George Fenton, bu filmde Loach ile 20 yıllık beraberliğini sürdürüyor. Fenton evvelce ‘Özgürlük Rüzgârı’, ‘Ben, D. Blake’, ‘Sweet Sixteen’, ‘Looking For Eric’, ‘Jimmy’s Hall’ ve ‘Sorry, We Missed You’ filmlerinin müzik partisyonlarını hazırlamıştı.
Loach, “Filmler birkaç yıl sürüyor ve neredeyse 90’ıma yaklaştım. Kısa süreli hafızam gidiyor, görüşüm de zayıfladı” diyerek artık film çekmeyeceğini söyledi. Bu ilk kez olmuyor. Önceki iki-üç filminde son olacağını söylemişti. Ancak Paul Laverty yeni bir proje getirince, cazibesine kapılıyor.