WEB'DEN SEÇMELER

•Değişim ancak doğrudan kendinizi ilgilendirmeyen bir konuda inisiyatif aldığınızda gelir. Yahudi değilseniz ve Yahudilere düşmanlık konusunda mücadele ederseniz bir fark yaratabilirsiniz. Yoksa herkes kendi evinin sorunlarına odaklanacaksa, toplumsal bir birlikteliğin kurulması mümkün olmaz. Toplumumuzun çoğunluğu Yahudi değil. Bu yüzden Yahudi düşmanlığı konusunda asıl bizler adım atmalıyız, bizler çocuklarımıza bu konuda eğitim verebilmeliyiz. •Mesela niçin belediyelerde Yahudi düşmanlığı ile mücadele konusunda atölyeler düzenlenmiyor? Millî Eğitim Bakanlığından bir umudum yok, onlar Türk tarihini dahi anlatmaktan imtina eder hale gelmişler; Yahudi düşmanlığına karşı bir proje geliştirmelerini beklemek nafile bir beklenti olur. Yine de bir gün dünya standartlarına uygun bir eğitim anlayışımız olursa, bunun Milli Eğitim kapsamında da yer bulması söz konusu olur. Buna rağmen, mümkün olan her platformda Yahudi düşmanlığıyla mücadele edebilmek için yeni projeler düşünülmelidir. Bu toplumumuz için sağaltıcı bir pratik olacaktır. L.Deniz Ertuğ – www.politikyol.com

İzak BARON Diğer
5 Temmuz 2023 Çarşamba

Bu Haftanın “Takılanlar”ı

  • MUHTEMEL BİR NÜKLEER ANLAŞMA, ARAP DÜNYASIYLA UZLAŞMA SÜREÇLERİNİN DEVAM ETMESİ VE İÇERİDEKİ İSYANLARIN BASTIRILMASI, İRAN’IN İSRAİL’E DOĞRUDAN VE/VEYA BÖLGEDEKİ UZANTILARI ARACILIĞIYLA MEYDAN OKUMASINI MÜMKÜN KILACAK BİR ÖZGÜVEN ARTIŞINA YOL AÇACAK

Reichman Üniversitesi Politika ve Strateji Enstitüsü (Institute for Policy and Strategy) İcra Direktörü General Amos Gilead, geçtiğimiz gün İsrail’in bölgedeki son gelişmelere bakışını özetleyen önemli bir analiz paylaştı. Son dönemde bölgede İran-S. Arabistan normalleşmesi başta olmak üzere birçok önemli gelişmenin yanı sıra ABD’nin giderek müdahalelerini azalttığı ve sınırlandırdığı bir sürece ilişkin İsrail’deki bir kanadın görüşlerini aktarması bakımından önemli elbet.

İsrail’in bölgedeki öncelikli konu başlığı olan İran’ın nükleer kapasitesi ve ABD ile arasında devam etmekte olan nükleer görüşmeler hakkında Gilead, tarafların anlaşmaya yakın olduğu düşüncesinde. Buna göre İran kendisine yüzde 60 uranyum zenginleştirme hakkı tanındığı taktirde nükleer zenginleştirme işini bu düzeyde sabitlemeyi kabul edebilir ve nükleer kapasitesini askeri bir düzeye taşımaktan kaçınabilir.

Bunun karşılığında ABD, yıllardır İran’a vermeyi reddettiği 20 milyar doları serbest bırakmasının yanı sıra yaptırımları kısmen kaldırmayı taahhüt edecek. Gilead’a göre bu, orijinal bir anlaşma olmayıp önceki anlaşmanın revizyonu olacağından ABD yönetiminin bu mutabakatları kongre onayına sunma zorunluluğu bulunmuyor ve böylece bu süreci engellemeye yönelik baskılar da ortadan kalkmış oluyor. Gilead, Başbakan Netanyahu’nun nükleer anlaşmaya geri dönülmesine bütünüyle karşı olduğunu ancak İsrail’in imzayı engelleme kapasitesinin sınırlı olduğunun farkında olduğu görüşünde.

İran’ın bu anlaşmadan oldukça kârlı çıkacağını düşünen Gilead’a göre muhtemel bir mutabakat, siyasi düzeyde, Batı’nın askeri seçeneği kullanma tehdidini ortadan kaldırmasının yanı sıra AB ile siyasi ilişkilerini geliştirmesinin önünü açacak.

İsrailli emekli askere göre ortaya çıkacak olan mutabakat, nükleer meseleye odaklanarak İran’a balistik füzeler ve silahlı insansız hava araçları alanında gücünü arttırma sürecini devam ettirmek, ülkedeki ekonomik krizle yüzleşmek için fonların serbest bırakılmasını kullanmak ve müttefiklerine desteğini derinleştirmek için bir hareket alanı bırakıyor. Buna paralel olarak Rusya ile stratejik eksenini ve askeri-teknolojik ortaklığını genişletmeye ve Çin ile stratejik ilişkilerini geliştirmeye yatırım yapmasına imkân tanıyor. Ona göre tüm bunların yanında muhtemel bir nükleer anlaşma, Arap dünyasıyla uzlaşma süreçlerinin devam etmesi ve içerideki isyanların bastırılması, İran’ın İsrail’e doğrudan ve/veya bölgedeki uzantıları aracılığıyla meydan okumasını mümkün kılacak bir özgüven artışına yol açacak.

İslam Özkan

Tamamı: https://www.politikyol.com/israilin-gozunden-nukleer-anlasma-iran-ve-ortadogu/

 

  • YAHUDİ DEĞİLSENİZ VE YAHUDİLERE DÜŞMANLIK KONUSUNDA MÜCADELE EDERSENİZ BİR FARK YARATABİLİRSİNİZ. YOKSA HERKES KENDİ EVİNİN SORUNLARINA ODAKLANACAKSA, TOPLUMSAL BİR BİRLİKTELİĞİN KURULMASI MÜMKÜN OLMAZ. TOPLUMUMUZUN ÇOĞUNLUĞU YAHUDİ DEĞİL. BU YÜZDEN YAHUDİ DÜŞMANLIĞI KONUSUNDA ASIL BİZLER ADIM ATMALIYIZ, BİZLER ÇOCUKLARIMIZA BU KONUDA EĞİTİM VEREBİLMELİYİZ

Aslında Yahudilerin kemerli ve büyük burunlarının olup olmamasının hiçbir önemi yok. Dünyadaki tüm Yahudiler iddia edildiği gibi böyle bir burun yapısına sahip olsaydılar da bir önemi olmayacaktı. Ancak burada problem belli fizik özelliklerinin belli kavramsallaştırmalarla bağdaştırılıp, onun üzerinden bir kurgu oluşturulması ve bu yolla Yahudilerin nefret nesnesi hâline getirilmesidir. Birçok Yahudi’nin aklında olan “Mutlu Tacir” (Happy Merchant) imgesi bunun en tipik örneklerinden birisidir. Ellerini ovuşturan, kafasında kippası ve uzun kemerli burnuyla resmedilen Yahudi tüccar sadece bir resim değildir. Bu resme baktığımızda:

  1. Yahudilerin ticaretle uğraştıkları için zengin oldukları sanrısına kapılmamız isteniyor.
  2. Ellerini ovuşturup, sinsi sinsi gülmesiyle, Yahudi’nin paraya tamah eden, açgözlü bir insan olduğuna ve bu yüzden karşıdakini sırf kendi maddi çıkarı için her an aldatabilmeye müsait bir karaktere sahip olduğuna inanmamız isteniyor.
  3. Ayrıca Yahudilerin büyük kavisli burunları, kıvırcık saçları ve hain bakışları olan koyu renk gözleriyle son derece çirkin olduklarına inanmamız isteniyor.

Bunların tamamı yalandır. Dinini ödünç aldığı bir medeniyetin karşısında maddi ve manevi iflas etmiş, içine düştüğü sefaletin sebebini kendinde aramak yerine başkalarında aramaya çalışan Avrupa’nın hastalıklı düşüncesinin ürünüdür. Bu örnekteki gibi Yahudiler var mıdır? Belki. Olmuştur, vardır. Ancak bütün Yahudiler böyle değildir.

Antik Yunan’dan beri herhangi bir gruba dininden, dilinden, ırkından veya yöneliminden dolayı nefret duyanlar var. Bu maalesef insanların bir kısmının hiçbir şekilde aşamadıkları bir duygu. Ancak bu duygunun varlığı meşru olmasını gerektirmez. Bu tip duygularla mücadele etmek ve bu tür hareketlerin toplumda mevzi kazanmasını engellemek gerekir. Bir insanın seçmediği bir şeyden dolayı nefret nesnesi hâline gelmesinde maalesef gençlerin başıboş bırakılmasının da etkisi vardır. İnsanlar arasında kin ve nefret tohumları ekenler, toplumları karanlığa ve kana bulamaya hevesli olanlar bizim gibi başkalarına el uzatmaya niyetli kişilerden çok daha aktif ve istekliler. Gençlerimizi bu konularda eğitmek için niçin hiçbir şey yapmıyoruz? Örneğin bizim toplumumuzda Yahudi nefretini azaltmak için illa Yahudiler mi mücadele etmeli?

Değişim ancak doğrudan kendinizi ilgilendirmeyen bir konuda inisiyatif aldığınızda gelir. Yahudi değilseniz ve Yahudilere düşmanlık konusunda mücadele ederseniz bir fark yaratabilirsiniz. Yoksa herkes kendi evinin sorunlarına odaklanacaksa, toplumsal bir birlikteliğin kurulması mümkün olmaz. Toplumumuzun çoğunluğu Yahudi değil.  Bu yüzden Yahudi düşmanlığı konusunda asıl bizler adım atmalıyız, bizler çocuklarımıza bu konuda eğitim verebilmeliyiz.

Mesela niçin belediyelerde Yahudi düşmanlığı ile mücadele konusunda atölyeler düzenlenmiyor? Millî Eğitim Bakanlığından bir umudum yok, onlar Türk tarihini dahi anlatmaktan imtina eder hale gelmişler; Yahudi düşmanlığına karşı bir proje geliştirmelerini beklemek nafile bir beklenti olur. Yine de bir gün dünya standartlarına uygun bir eğitim anlayışımız olursa, bunun Milli Eğitim kapsamında da yer bulması söz konusu olur. Buna rağmen, mümkün olan her platformda Yahudi düşmanlığıyla mücadele edebilmek için yeni projeler düşünülmelidir. Bu toplumumuz için sağaltıcı bir pratik olacaktır.

Son söz, Yahudi düşmanlığını bayrak yapan genç arkadaşlar için. Bugün dünyanın herhangi bir yerinde Yahudilere karşı işlenmiş bir nefret suçu yarın size de dönebilir. Almanya’da yaşanan Solingen hadisesini yeniden hatırlatayım. Orada Türkleri yakmayı kebap yapmaya benzeten zihniyet, neredeyse bir asır önce Yahudileri gaz odalarında öldürüp, fırınlarda yakmıştı.

Hastalıklı düşünceler ancak tedavi edilirse yok edilebilir. Baskılanır, görmezden gelinir ve yok sayılırsa, katiller değişir ama suç kendini tekrar eder.  Bir gün o fırına doğru giderken ayılırsak, çok geç kalmış oluruz. Bu yüzden gelecek nesilleri bir arada yaşam için eğitmemiz gerekiyor, daha mutlu bir toplum oluşturmanın yolu tam olarak buradan geçiyor.

L.Deniz Ertuğ

Tamamı: https://www.politikyol.com/yahudi-burnu/

 

  • İSRAİL VE FİLİSTİN YÖNETİMLERİNİN MÜZAKERE MASASINA OTURUP HER İKİ TARAF İÇİN KABUL EDİLEN BİR ÇÖZÜME ULAŞSALAR DAHİ TOPLUMLAR ARASINDA BARIŞIN HÜKÜM SÜRMESİNİN KOLAY OLMAYACAĞI ANLAŞILMIŞTIR

Batı Şeria’daki Filistinli askeri yapılanmalar ve İsrail’in bu bölgeye düzenlediği askeri operasyonlar uluslararası alanda tartışma yaratmaya devam etmektedir. 2014’den beri Filistin ve İsrail arasında barış görüşmeleri düzenlenmemektedir. Mevcut tablonun sorumlusu araştırıldığında farklı aktörler farklı cevaplar verebilmektedir. Filistin yönetimi suçlanabilmekte ve İsrail’e karşı tepkisiz kaldığı gerekçesiyle eleştirilebilmektedir.

Mahmud Abbas’ın seçimleri düzenlemeye yanaşmaması da Ramallah yönetimi üzerindeki eleştirileri ve baskıları artırmaktadır. Filistin otoritesi ise bu yaşananlar karşısında farklı taraflardan eleştirilere maruz kalmaktadır. Gerek İsrail ile yapılan güvenlik işbirliği konusunda, Filistinlilere yönelik şiddet olaylarına yeterince tepki göstermediği için eleştirilmekte gerekse özellikle Nablus ve Cenin’de Filistinli silahlı gruplara yönelik yeterince tepki vermemekle eleştirilmektedir. Filistin Dışişleri Bakanlığı ise uluslararası toplumu sessiz kalmasından dolayı eleştirmektedir. Diğer yandan 1993 Oslo Antlaşmaları ile kurulan siyasi, idari düzen de suçlanmaktadır. Yerleşimler gibi nihai statü konularının ele alınmadan karmaşık idari yapılanmaya gidilmesine ve Filistin-İsrail arasında görev paylaşımının yapılmasına göndermede bulunulmaktadır. Haliyle Tel Aviv yönetiminin barış istemediği, iki devletli seçeneğin çözüm olarak benimsenmeden giderek uzaklaşıldığı da öne sürülmektedir. Fakat bu tip sert eleştirileri duymazdan gelen Netanyahu yönetimi Haziran sonunda  Batı Şeria’daki yasadışı yerleşimlere 500’e yakın yeni konutun inşaa edilmesi kararı almıştır. Netanyahu’ya göre Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimleri Filistinlilerle yapılacak barışa engel bir tutum teşkil etmemektedir. 1967 Arap-İsrail Savaşı’nın getirdiği İsrail işgali boyumca yaklaşık 230 yerleşim yapılmıştır. 600.000 yerleşimcinin yaşadığı belirtilmektedir. Amacın Filistin devletinin kurulmasını giderek zorlaştırmak mı olduğu sorusu sorulmaktadır. Hem Yahudilerin nüfusunun artması hem de Filistin toprakları arasında bağlantının kurulmasının engellenmesi amaçlanmaktadır.

...

Yerleşim yayılmacılığı salt Netanyahu döneminin bir politikası değildir. Geçmişte başlayan söz konusu yayılmacılık farklı İsrail yönetimleri boyunca devam etmiştir. Öte yandan Washington’ın yerleşimlere yönelik tutumunu değiştirmesi oldukça önemlidir. Kasım 2019’da Amerikan politikasında önemli bir değişiklik yapan Trump yönetimi, Yahudi yerleşimlerinin uluslararası hukuk ile bağdaşmadığı tezini bırakmıştır. Trump attığı adımlarla uluslararası hukuka aykırı olan ilhakı ve yerleşimleri kabul etmiştir. Oysa görevinin son zamanlarında Barack Obama döneminin Dışişleri Bakanı John Kerry, Yahudi yerleşimlerinin iki devletli çözüm önünde çok büyük bir engel teşkil ettiğini kaydetmiştir

Sonuç olarak, Batı Şeria’da geçtiğimiz günlerde gerçekleşen olaylar Yahudi yerleşimcilerin en azından belli bir kısmının şiddete yatkın olduğunu ve Filistinlilerle barışa hiç de yakın olmadıklarını göstermiştir. İsrail ve Filistin yönetimlerinin müzakere masasına oturup her iki taraf için kabul edilen bir çözüme ulaşsalar dahi toplumlar arasında barışın hüküm sürmesinin kolay olmayacağı anlaşılmıştır. İsrail işgalinin devam etmesi, Batı Şeria’yı ilhak planlarının gündemde olması, Filistinlilere yönelik uyguladığı baskı politikasını sürdürmesi, Filistin tarafında El-Fetih ve Hamas arasındaki iki başlılık barışa, Filistin’in çıkarlarını da gözeten kalıcı bir çözüme ulaşmanın önünde önemli ve aşılması güç engeller olduğunu göstermiştir. ABD ve BM gibi uluslararası aktörlerin Filistin’in tezini destekleyen ve uluslararası hukuku merkeze alan açıklamaları önemlidir fakat süreç açıklamalarla yetinilmeyecek kadar durumun ciddi olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Aynı zamanda İsrail’in Filistinlilere yönelik apartheid uyguladığına dair iddiaları da pekiştirmiştir. İki devletli çözümün gerçekleşip gerçekleşmeyeceği, Filistin devletinin alacağı hali sorgulanırken İsrail’in Filistin devletinden kastının Ürdün ile konfederasyon olup olmadığı bir kez daha akla gelmektedir.

Ceren Gürseler

Tamamı: https://www.politikyol.com/baris-vs-yerlesim-bati-seriada-artan-siddet-dalgasi/

  • BUGÜN ULUSLARARASI ALANDA İSRAİL’İN VE ÖZELLİKLE YAHUDİ LOBİSİNİN DESTEĞİ ESKİSİ KADAR OLSAYDI, AMERİKA İLE İLİŞKİLERİMİZ DAHA FARKLI BİR BOYUTTA OLABİLİRDİ

Ülkemizde konu İsrail-Filistin meselesi veya kimilerince “Filistin davası” olunca tüm ideolojilerden herkes bir fikir beyan ediyor ve hepsi sözde “iyi niyetli”. Herkes Filistin halkını kurtarmaya çalışıyor. Kimse de demiyor ki bu halk kurtulmak istiyor mu kardeşim? Daha da önemlisi senin tarafından kurtarılmak istiyor mu? Herkes kahraman olmaya meraklı ama bu kahramanlar nedense oturdukları yerden twit atmak veya Cuma namazı çıkışı “Kahrolsun İsrail” diye bağırıp İsrail bayrağı yakmak dışında bir adım atmıyorlar. Çünkü aslında kimsenin gerçekten umurunda değil. Filistin davası artık Türkiye’de bir mevzu olmaktan öteye gitmiyor. O yüzden de orada insanların gerçekten ne yaşadığını anlatmaya çalıştığınızda, dinlemek istemiyorlar. Dinlese de etki etmiyor çünkü kendi bildiği gibi inanmak daha konforlu, maliyeti de düşük, kim oturup uğraşacak yeni bilgileri analiz edip de önyargısını yıkmakla? Ezberlediğini papağan gibi tekrarla gitsin, ne güzel hayat.

Fakat dış politika ezberlerle yapılmaz. Dava diyerek savunulan ve gerçekte bir terör meselesi olan Filistin konusunu daha tarafsız bir gözle görmeye çalışmamız gerekiyor. Biz kime destek veriyoruz? Başka bir ülkenin teröristine özgürlük savaşçısı dediğimiz müddetçe, karşı tarafın da bizim için tarafgir olmasını beklememiz gerekir.

Erdoğan’ın Filistin yönetimi ile ilişkilerinin iyi olduğu ve üzerinde etkisi olduğu bilinen bir gerçek. O halde bunu niçin olumlu yönde kullanmıyoruz? Filistin halkının yaşam koşullarının düzeltilmesinden birinci olarak sorumlu olan Abbas’tır. Türkiye, Filistin’e ziyadesiyle yardım yaptı. Hâlâ bir şeyler değişmiyorsa, burada bir irade problemi olduğu açıktır. O halde niçin Filistin halkının hak ettiği şartlarda yaşaması konusunda Abbas yönetimine baskı uygulamıyoruz? Eğer gerçekten derdimiz halkın durumuysa böyle yapmamız gerekir. İsrail mi yönetiyor Filistin’i? İsrail’in ülke içinde yaptığı terörle mücadelenin biçimini çok sert bulabiliriz, eleştirebiliriz ama bu iki ülkenin ilişkilerini etkileyecek kadar önemli olmamalı. Bize ne, Arap mıyız? Filistinli miyiz? Kendimizi düşünmek zorundayız. Kimsenin derdinin bekçisi değiliz. Bugün uluslararası alanda İsrail’in ve özellikle Yahudi lobisinin desteği eskisi kadar olsaydı, Amerika ile ilişkilerimiz daha farklı bir boyutta olabilirdi. AKP’nin ilk dönemindeki durumunu hatırlarsak, ne dediğim daha çok anlaşılacaktır.

Bayram üzeri, yazar Kenizé Mourad’ın “Toprağımızın Kokusu” isimli kitabını okuyayım dedim. Kitabın kapağı bile bizim Filistin sorununa nasıl bakmamamız gerektiğinin bir örneği. Yeni Osmanlıcılık düşüne hâlâ sarılan arkadaşlar varsa, orası bizim toprağımız değil. Mourad kendisi Osmanlı soyundan geldiği için, dedesinin toprağı sayarak “toprağımız” demiş olabilir ancak bizim gibi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için acı gerçek şu ki orası zaten bizim değildi. Bildiğiniz üzere, 1917 Aralık’ında İngiltere, Filistin’i işgal ederek sömürge yönetimini kurmuştur. Dolayısıyla Yahudiler, 1948’de İsrail’i İngiliz sömürgecilerine karşı kurmuşlardır, bize değil. Araplar ise o dönemde sömürgecilere karşı direneceklerine onları desteklemeyi tercih etmişlerdir. Nasıl? Size de tanıdık geldi mi? Hani bize karşı da zamanında İngilizleri desteklemişlerdi. Gördüğünüz gibi, Araplar hiç değişmiyor. Bugün Filistin’i kuramadılarsa, bunun müsebbibi sömürgecilere yamanmaya çalışan kendi basiretsiz politikacılarıdır. Bizi ilgilendiren bir şey yok. Türkiye’nin potansiyeli ve vizyonu bunların çok üstündedir. Bir ideolojiye saplanıp kalarak kendi hesabımıza bir şey kazanamayacağımızı bugün hepimiz görüyoruz. Umalım ki, önümüzdeki dönem Türkiye’nin Ortadoğu’da daha fazla kazandığı bir süreç olsun.

L.Deniz Ertuğ

Tamamı: https://www.politikyol.com/israil-irani-gozluyor/

  • ÇİN’İN TEMEL ORTADOĞU HEDEFİ, KUŞAK VE YOL KAPSAMINDA ENERJİ KAYNAKLARININ VE TİCARET YOLLARININ GÜVENLİĞİDİR. ÇİN BU NEDENLE SORUNLARA BARIŞ YA DA EN AZINDAN BARIŞI ARAYAN DİYALOG İSTEMEKTEDİR

Bir diğer önemli konu ise Çin’in Ortadoğu’da izlediği barışçı rolü öven Abbas’ın Şi’den Filistin-İsrail meselesinde de arabuluculuk yapmasını istemesiydi. Filistin böylece, bugüne kadarki barış görüşmelerinin aracısı olan ABD’yi fiilen dışlamış oldu.

Çin daha önceki yıllarda da İsrail ile Filistin arasında arabuluculuk yapmak istemiş ama gerçekleşmemişti. Ancak 2023’te şartlar değişmiş durumda. Bir kere artık Çin’in İran ile Suudi Arabistan’ı barıştırdığı şartlar var Ortadoğu’da, ayrıca Küresel Güvenlik İnisiyatifi ilan ederek küresel sorunlarda barış arayan güçlü bir Çin var dünyada...

Şi, soruna “adil çözüm” için 3 öneri açıkladı:

1) Filistin sorununu çözecek tek yol, 1967 yılında belirlenen sınırlar temelinde, başkentin Doğu Kudüs olduğu ve tam egemenliğe sahip bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasıdır.

2) Filistin’in ekonomik gereksinimleri ve halkın yaşamına ilişkin talepleri güvence altına alınmalı. Uluslararası toplum Filistin’e yönelik kalkınma destekleri ve insani yardımları artırmalıdır.

3) Barış görüşmelerinin doğru yönüne sadık kalınmalı.

Filistin-İsrail sorununa çözüm getirmek kısa vadede mümkün değil. Ama bu meseleyi çözme yolunda en azından bir diyalog süreci başlatabilmek Çin açısından önemli.

Çünkü Çin’in temel Ortadoğu hedefi, Kuşak ve Yol kapsamında enerji kaynaklarının ve ticaret yollarının güvenliğidir. Çin bu nedenle sorunlara barış ya da en azından barışı arayan diyalog istemektedir.

Mehmet Ali Güller

Tamamı: https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/mehmet-ali-guller/filistin-cinin-stratejik-ortagi-2093440

  • BÖLGEDEKİ DEVASA ALTYAPI PROJELERİ VE KUŞAK YOL GİRİŞİMİ GİBİ PROJELER DÜŞÜNÜLDÜĞÜNDE ÇİN'İN BÖLGEDEKİ BARIŞTAN EN ÇOK NEMALANACAK ÜLKE OLACAĞINA ŞÜPHE YOK

Çin, Orta Doğu'ya kademeli bir angajman yaklaşımıyla giriyor. Önceliği enerji kaynaklarının ve ticaret yollarının güvenliği şeklinde özetlenebilir. Buna ek olarak, Suudi Arabistan-İran yakınlaşması ve Filistin meselesindeki tavrı ile netameli konularda da diplomasi merkezli bir çabanın içinde. Çin bu çaba ile bölge ülkelerine kritik meselelerin aslında çözümsüz olmadığını gösteriyor. Öte yandan yıllardır bölgede yerleşik olan ABD menşeli mevcut güvenlik mimarisinin bu kriz noktalarının altından kalkamadığı algısını öne çıkarıyor.

Çin'in temel hedefi Filistin sorununun hemen çözümünden ziyade 2014'ten beri kesilen barış görüşmelerini yeniden başlatıp ilerletmek ve konuyu tekrar gündeme getirmek. Çin de Filistin meselesi gibi bir konunun kısa sürede çözülmeyeceğini çok iyi biliyor. Barış görüşmelerinin kurumsal ve küresel bir çerçevede yeniden başlamasının gerekliliği üzerinden İran-Suudi Arabistan yakınlaşmasının kendisine kazandırdığı diplomatik itibarı perçinlemek istiyor.

Çin'in bir başka önemli amacı ise resmi olarak duyurduğu Küresel Güvenlik Girişimi'ni Filistin meselesinde gösterilen çabalarla tahkim etmek ve girişimin daha çok gündeme gelmesini sağlamak. Bu nedenle Filistin konusunda cereyan eden arabulucu rolünün Küresel Güvenlik Girişimi bağlamında Çin'in itibarı açısından ciddi bir katkısı olacağı kesin. Çin'in bu çetrefilli sorun karşısında somut bir şeyler yapmasını beklemek şu an için gerçekçi görünmüyor. Bunun yerine konunun gündeme gelmesi ve Birleşmiş Milletler (BM) gibi küresel kurumlar çerçevesinde ortaya çıkabilecek diplomatik faaliyetler yoğunluk kazanabilir.

Sonuç olarak, Çin'in bu tarz kritik meselelerde olaya direkt müdahil olmaktansa proaktif bir katılımı tercih ettiği; süreçleri olumlu anlamda mobilize etmeye çalıştığı; ticari, diplomatik, siyasi çıkarlarını optimize etmeye çalıştığı görülüyor. Çin'in üst düzey diplomatı Vang Yi'nin "Filistin meselesi Orta Doğu sorununun özünde yer alıyor." söylemi Çin'in konuyla ilgili yaklaşımını özetler nitelikte. Bölgedeki devasa altyapı projeleri ve Kuşak Yol Girişimi gibi projeler düşünüldüğünde Çin'in bölgedeki barıştan en çok nemalanacak ülke olacağına şüphe yok.

Dr. Hüseyin Korkmaz

Tamamı: https://www.aa.com.tr/tr/analiz/3-soruda-cin-filistin-iliskileri-stratejik-ortakliktan-siyasi-cozume/2928410

Takılan tweetler

 

  • Hananya Naftali@HananyaNaftali

47 Yıl Önce Bugün: Benjamin Netanyahu'nun kardeşi Yoni Netanyahu, Entebbe Operasyonu sırasında hayatını kaybetti.

Yoni, 1976'da Uganda'daki Entebbe Havaalanında rehineleri kurtarma operasyonu olan Entebbe Operasyonu sırasında seçkin komando birimi Sayeret Matkal'a komuta eden bir IDF subayıydı. O bir kahramandı. Onun mirasını asla unutmayacağız.

https://twitter.com/HananyaNaftali/status/1673079360620830723

 

  • Hüseyin Kurt@huseyinkurt_

İlginç bir bilgiye rastladım;

Sefarad Yahudilerinin “Amerikan Sefarad Federasyonu” referansıyla Samsun ile ilgili yayınlanan fotoğraflarda “Samsun'daki Sinagog” başlığıyla bazı fotoğraflar var.

İlginç olan yönü ise bu fotoğrafların bizim “Acem Tekkesi” olarak bildiğimiz yere ait olması!

 

Bu bilgi doğru ise “Acem Tekkesi” olarak bildiğimiz yer bir Sinagog yani Yahudi tapınağı, havra.

https://twitter.com/huseyinkurt_/status/1674572414070538241

  • Elai Rettig@ElaiRettig

Geçen hafta İsrail, Filistin Yönetimi'ne (ve Hamas'a) hem gelir hem de enerji bağımsızlığı için hizmet edecek olan Gazze yakınlarındaki küçük bir açık deniz gaz sahası olan “Gazze Denizcisi”nin geliştirilmesini sessizce onayladı. Neden onaylandı ve bunun Lübnan anlaşmasıyla nasıl bir ilgisi var? Bir bilgisel.

Gazze Denizcisi 90'ların sonunda keşfedildi ve 30BCM içerdiği tahmin ediliyor. Uluslararası hukuka ve İsrail ile Filistinliler arasında 1999 yılında yapılan bir dizi anlaşmaya uygun olarak Filistin Yönetimi'ne aittir. Ancak fiilen, İsrail'in onayı olmadan geliştirilemez.

20 yılı aşkın bir süredir alan gelişmemiş bırakıldı. Böylesine riskli bir siyasi ortamda özel yatırımı çekmek için çok küçüktü. Hamas 2007'de Gazze'nin kontrolünü ele geçirdiğinde, İsrail sahadan elde edilen gelirin ellerine geçmesini istemedi, bu nedenle daha fazla ilerlemeyi engelledi.

Bir yılı aşkın bir süre önce Mısır üzerinden yeni müzakereler başladı ve nihayet geçen hafta bir atılım gerçekleşti. Mısır projeye sponsor olmak istiyor ve gazın çoğu Mısır'ın enerji sektörüne satılacak (belki Avrupa'ya LNG olarak ihraç edilecek).

Peki İsrail neden büyük olasılıkla Hamas'a fayda sağlayacak bir anlaşmayı onayladı? Özellikle de bir yıl önce önceki hükümet tarafından yönetilen Lübnan'la benzer bir anlaşmaya karşı çıkan İsrail'deki şu anki sağcı hükümetle? İyi soru. İşte en yaygın spekülasyonlar:

Bir spekülasyon, İsrail'in yakın zamanda yerleşim birimlerini genişletme kararına ilişkin ABD'nin hoşnutsuzluğunu yumuşatmayı amaçladığı yönünde. Her iki duyuru da aynı hafta yapıldı, bu nedenle zamanlamayı kesinlikle açıklayabilir. Ancak bu anlaşma bir yılı aşkın bir süredir yapılıyordu, yani bu yeterli bir sebep değil.

İkinci bir spekülasyon ise bunun Mısır/İsrail'in Gazze'deki siyasi durumu savaşan gruplarla (Hamas'a karşı İslami Cihad) sakinleştirmeye yönelik daha büyük bir çabasının parçası olduğu yönünde. Gazze'ye daha fazla mal getirmek ve ekonomisine yardımcı olmak için Mısır'da yeni bir liman inşa etme planı da var.

Resmi olarak sadece Batı Şeria'daki FO gaz gelirini alacak olsa da, Hamas'ın da bir miktar alacağı inkar edilemez, aksi takdirde sahanın geliştirilmesine izin vermeyecektir. Geçen Mayıs ayında İslami Cihad militanlarına karşı kendisine yardım ettiği için Hamas'a İsrail'in bir ödülü olabilir.

Üçüncü bir spekülasyon ise bölgedeki diğer tarafların anlaşmaya dahil olduğu yönünde. Belki de İsrail'le yakında yapılacak siyasi veya ekonomik anlaşmaları Filistinlilere daha fazla taviz verilmesi şartına bağlıyorlar. Belki de Suudi Arabistan ile normalleşme? Türkiye ile bir anlaşma olabilir mi?

Sebep ne olursa olsun, Ekim 2022'de imzalanan Lübnan deniz sınırlandırma anlaşmasının yarattığı emsal olmadan bu anlaşmanın gerçekleşemeyeceği inkar edilemez. Bu anlaşmayla benzerlikler açık:

#1: Her ikisi de ekonomik kalkınma kavramını daha barışçıl ilişkiler için bir araç olarak kullanıyor (ama barış için değil). "Kaybedecek bir şeyim olması" doktrini olarak da bilinir. Hem Lübnan hem de Gazze çok kötü bir ekonomik durumdalar ve gaz gelişimi onların iyileşmesine yardımcı olabilir.

#2: Her iki anlaşma da İsrail ile açıkça perde arkasında hareket eden ve anlaşmayı onaylayan düşmanca bir devlet dışı militan örgüt (Lübnan'da Hizbullah, Gazze'de Hamas) arasındaki dolaylı müzakereleri içeriyor.

#3: Her iki anlaşma da, “X ile konuşmuyoruz” sorununu (Lübnan'da ABD ve Fransa+Toplam, Gazze'de Mısır) aşmak için taraflar arasında tampon görevi görmek ve müzakereye yardımcı olmak için üçüncü taraf ülkeleri kullanıyor.

Anlaşma kabul edilse de edilmese de, denizcilik sahasının, zorlu siyasi koşullarda bile beklenmedik ortaklar arasında ekonomik işbirliği için bir yer olma yeteneğini gösteriyor. Belki bu model başka yerlerde de işleyebilir (Kıbrıs/Türkiye?)

https://twitter.com/ElaiRettig/status/1674380587451179009

  • Aydemir Ay@AydemirAy1

Ve artık İbranice.

2022 yılında Gourmand ödülüne hak kazanan Edirne Yahudi Yemekleri Kitabımız Türkçe, İngilizce ve Ladino dilinden sonra dördüncü dil olarak İbranice diline çevrildi.

İsrail'de Türkiyeliler Birliği, Edirne Belediyesi ve Bat-Yam Belediyesi ortak çalışması İbranice diline çevrilen kitabın geliri İsrail'de yaşayan Türkiye kökenli öğrencilerimizin eğitiminde burs olarak kullanılanacak.

https://twitter.com/AydemirAy1/status/1673352452114980864

  • Dr.Ali Demirdas@DrDemirdasEn

Bunları dün bir sinagogun/havranın önünden geçerken ilk defa gördüm. (Arkadaki bina sinagog.)

Sayıları her geçen gün artıyor.

Artmasının nedenlerinden biri de 2020’de aşırı sol Antifa üyelerinin sokakları yakıp yıkması. Amerika’da toplum gittikçe geriliyor.

https://twitter.com/DrDemirdasEn/status/1673011519288913920

  • Humans of Judaism@HumansOfJudaism

Hollywood Şöhretler Kaldırımı'nda yıldız alan ilk İsrailli aktör olacak Gal Gadot'a #MazalTov.

https://twitter.com/HumansOfJudaism/status/1673778844539449344

  • bir vakitler Edirne...@birvakitler1

Yıl, 1966...

"Büyük Sinagog," farklı tarihlerde çekilmiş fotoğraflarıyla bir bakıma Edirne Yahudi toplumunun tarihsel serüvenini de bizlere anlatıyor...

Ida Cowen'in objektifinden, Beit Hatfutsot koleksiyonundan...

https://twitter.com/birvakitler1/status/1670873891365855232

  • Remzi Çetin@remzzicetin

İsrail’i, aşırı sağın çılgınlıkları değil; Ortadoğu’da kendine özgün ve hukukun üstünlüğüne dayanan yargı yapısı ile toplumsal sağduyu ve hoşgörüsü bugünlere ulaştırdı.

Ve bu süreç, birçok zorlukla sınandı. Günümüzde Kudüs’teki hükûmetin ilginç politikalarıyla sınandığı gibi…

https://twitter.com/remzzicetin/status/1671081520935600128

  • Gökhan Çınkara@gcinkara

"Betar Türkiye: Bir Siyonist Gençlik Hareketi’nin Hikayesi (1933-1971)"- Türkiye Ortadoğu Çalışmaları Dergisi- Gökhan Çınkara

https://twitter.com/gcinkara/status/1674075471124807684

  • Gabi Behiri@gbehiri

Netanyahu WSJ'a verdigi röportajda adalet reformuna degindi:

1)Yuksek Mahkemenin iptal ettigi yasalari tekrar gorusme maddesi reformda olmayacak ve yasalasmayacak.

2)Yargiclari secme komisyonunda koalisyon cogunluga sahip olmayacak.

Bu iki madde en fazla tepki ceken maddelerdi. Protestolar en cok yargiclari secme komisyonunun politize olmasina karsi yapılıyordu. Bunlar reformdan cikartilirsa protestolarin kismen basariya ulasacagini soylemek mumkun. Ancak Netanyahu ortaklarini ve tabanini nasil uyutacak?

Cunku asiri sag ortaklari icin yargiclari secme komisyonu ve harediler icin yuksek mahkemenin etkisinin azaltilmasi cok onemliydi. Simdi onlarin bu roportaja verecekleri tepkiyi gormek lazim

Yine de Netanyahu bu sozlerini 2dkda unutabilir. Hic söylememis gibi yapabilir ve reforma aynen devam edilebilir. Nitekim gecmiste de verdigi sozleri (ortaklarına veya karsitlarina) tutmamasi ile unlu. O yüzden sozlerini degil hareketleri degerlendirmek gerekecek.

https://twitter.com/gbehiri/status/1674283789743267840

  • Barbra Streisand@BarbraStreisand

Dün, Jim'le 25. evlilik yıldönümümün olduğu gün, Justice Ruth Bader Ginsburg Liderlik Kadını ödülünü almaktan gurur ve derin bir onur duyuyorum. #RuthBaderGinsburg

https://twitter.com/BarbraStreisand/status/1675604778938671107

 

Ağa Takılanlar Öneriyor

 

  • Ertuğrul Özkök: Biz kadınlar, erkekler, bu kadar kötü bir adama neden bu kadar oy verdik

https://10haber.net/2023/06/29/biz-kadinlar-erkekler-bu-kadar-kotu-bir-adama-neden-bu-kadar-oy-verdik-209721/

 

  • 3 soruda - Suudi Arabistan-İsrail normalleşmesi - Dr. Mehmet Rakipoğlu

https://www.aa.com.tr/tr/analiz/3-soruda-suudi-arabistan-israil-normallesmesi/2931202

 

  • Dünyada en çok bilinen söylenen Yahudi şarkısı Hava Nagila'nın öyküsü - Rafael Sadi

https://www.odatv4.com/yazarlar/rafael-sadi/dunyada-en-cok-bilinen-soylenen-yahudi-sarkisi-hava-nagila-nin-oykusu-57756255

 

  • Her şey bir gün aslına döner – Sara Yanarocak

https://www.turkisrael.org.il/single-post/her-%C5%9Fey-bi%CC%87r-g%C3%BCn-aslina-d%C3%B6ner

 

  • Washington'ın Herzog'u ağırlamasıyla, Netanyahu'nun Pekin ziyareti açıklamasının çatışması ne anlama geliyor? - Tarık eş-Şami

https://www.indyturk.com/node/644366/d%C3%BCnya/washington%C4%B1n-herzogu-a%C4%9F%C4%B1rlamas%C4%B1yla-netanyahunun-pekin-ziyareti-a%C3%A7%C4%B1klamas%C4%B1n%C4%B1n

 

  • Girit’te küllerinden yeniden doğmuş bir sinagog…- Robert Schild

 

https://www.turkisrael.org.il/single-post/girit-te-k%C3%BCllerinden-yeniden-do%C4%9Fmu%C5%9F-bir-sinagog

 

  • İsrael’in güvenliği – Av. Yakup Barokas

https://www.turkisrael.org.il/single-post/i%CC%87srael-i%CC%87n-g%C3%BCvenli%CC%87%C4%9Fi%CC%87

 

  • Yahudilikte El Falı – Sarp Obay

https://haberisrael.com/2023/07/02/yahudilikte-el-fali/

 

  • İran Labirentinin İçinde: Mossad’ın Karmaşık Casus Ağı Nasıl Çalışır ? – Sami Gershon

https://haberisrael.com/2023/07/02/__trashed/

 

  • Sina Koloğlu, siber güvenlik gerilim dizisi "Trust No One"ı anlattı

https://t24.com.tr/haber/sina-kologlu-siber-guvenlik-gerilim-dizisi-trust-no-one-i-anlatti,1117226

 

  • Krakow 2: Nazilerin kıyamadığı şehir – Tülin Uygur

https://www.aydinlik.com.tr/haber/krakow-2-nazilerin-kiyamadigi-sehir-400805

 

  • Sıradan insanlar da soykırım faili olabilir – Metin Celal

https://www.hurriyet.com.tr/kitap-sanat/siradan-insanlar-da-soykirim-faili-olabilir-42291734

 

  • Raphael Lemkin ve Soykırım Sözleşmesi – Dario Navaro

https://artigercek.com/forum/raphael-lemkin-ve-soykirim-sozlesmesi-255967h

 

  • Sinagoglar, Türkiye’deki Yahudi kültürünün zengin dokusunun bir parçasıdır - Durukan Hacioglu

https://www.teknolojibulteni.tv/sinagoglar-turkiyedeki-yahudi-kulturunun-zengin-dokusunun-bir-parcasidir/

 

  • “SS Subayının Koltuğu” (I ve II): Ebeveynlerin Suçları - Osman Kavala

https://birikimdergisi.com/guncel/11433/ss-subayinin-koltugu-i-ebeveynlerin-suclari

https://birikimdergisi.com/guncel/11435/ss-subayinin-koltugu-ii-nihai-cozum-uzerine

 

  • Netanyahu’nun son umudu Çin

https://harici.com.tr/netanyahunun-son-umudu-cin/

 

  • “Gül” ve “yaprak” Netanyahu’yu yakacak

https://harici.com.tr/gul-ve-yaprak-netanyahuyu-yakacak/

 

  • Filistinli çocukların İsrail askerlerine saldırdığı video güncel mi? – YANLIŞ

https://teyit.org/analiz/filistinli-cocuklarin-israil-askerlerine-saldirdigi-videonun-guncel-oldugu-iddiasi

 

  • Bir gün bile 'Plaszow Kasabı'nı unutamadı! 'Kabuslarımda beni hâlâ takip ediyor' - Oğuzcan Atış

https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/oguzcan-atis/basliksizbir-gun-bile-plaszow-kasabini-unutamadi-kabuslarimda-beni-hala-takip-ediyor-6966942

 

  • Kudüs neden paylaşılamıyor? - Ahmet Yıldırım Büktel

https://fikirturu.com/insan/kudus-neden-paylasilamiyor/

 

  • Sevme Kardeşim, elini verme bana… - Oğuz Büber

Konakçı’nın bu sefer gündeme gelme nedeni Yeşilçam’ın da simge şarkılarından birisi olan Şenay’ın “Sev Kardeşim” isimli parçasıydı.

Müziğin ruhun gıdası değil belası olduğunu belirten Konakçı, "Sev kardeşim diye bir şarkı var. Bütün dünya buna inansa... Bunlar Yahudi marşı" dedi.

Bu söylem sonrasında “Sev Kardeşim” Yahudi marşı mı sorularıyla doldu her yer.

Gerçekten öyle miydi peki?

Konuyu ilk defa gündeme getiren Konakçı değildi.

Gazeteci Murat Bardakçı, 2013 yılında bir televizyon programında Şenay'ın söylediği "Sev Kardeşim" adlı şarkının İsrail menşeili "Vechuv İtchem" olduğunu iddia etmişti.

Şarkının İsrailli kadın şarkıcı İlanit tarafından seslendirildiğini, bestecisinin yine bir kadın besteci Nurit Hirsh olduğunu, İsrail’in 1967’deki Arap - İsrail savaşına atfedilerek hazırlanan; içerisinde zafer şarkılarının yer aldığı bir albümde bulunduğunu söyledi.

O dönemler İlanit’in eseri olduğu bilinen tek şarkı da “Sev Kardeşim” değildi.

Nilüfer’in Başıma Gelenleri, Yasemin Kumral’ın Bim Bam Bom’u ya da Ayten Alpman’ın söylediği ve bir dönem adeta bir marş olarak kullanılan Memleketim şarkısı.

https://www.muhalif.com.tr/haber/sevme-kardesim-elini-verme-bana-145773

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün