Yaz geldi, artık yazla ilgili çeşitli fikir uçuşmaları da onunla birlikte geldi. En başta yaz, bir mevsim olarak kendine ait hayat tarzıyla birlikte geldi. Artık sıcaklardan şikâyet ediliyor, evin güneşten kendini koruyan köşeleri yeniden keşfediliyor, yemekler değişiyor, akşamların ılıklığı iple çekiliyor. Kimi zaman geceleri uyku ile uyanıklık arasında yatakta serin yer arama, Kuzey Yarımküremizin yaz insanları için üzerine konuşulmayan bir ortaklık. Gece çile çeker gündüz unutursun. Ne de olsa gecenin ve gündüzün dünyaları farklı.
Yaz geldi, yazla birlikte deniz kenarından ‘mutluluk dolu’ fotoğraf paylaşımları çoğaldı. Biz ne güzel eğleniyoruz. Olası kişilerin fotoğrafa bakarak içlerinde kabaracak arzuyu hayal etmeyi sağlayan bir paylaşım. Bizim denizi, tatili yaşamamız yetmez, başkalarının arzu nesnesine dönüştürebildiğimiz ölçüde, onların üzerinden ayrıca bir mutluluk yakalamaya çalışırız. Bunda biraz mevcut haldeki tatil anına ilişkin fotoğrafın ima ettiği kadar bir mutluluk olmadığı gerçekliğini telafi etme çabası mı var acaba? Sosyal medya, hayali dünyası üzerinden, gerçek dünyamızda olmayan pırıltıyı aradığımız yer gibi sanki. Mutlu insan hangi hal içindeyse onu yaşar. Yaşadığını sürekli dışarıdan mukayese ederek görmeye çalışan kişi ise anlamı hayali dünyanın kurgusal, tahmini ve ancak salisenin binde biri kadar beyni meşgul eden yorumlarında bulmaya çalışır.
Yaz geldi, yazla birlikte yıldızlı otellerin tatil konseptleri girdi hayatımıza. Eğer uzun yıllar çeşitli otellere gidildiyse artık hiçbir oteli kendisi olarak göremezsiniz. Bir otele gittiğinizde geçmişteki otellerin mukayeseleri de sürekli size eşlik eder. Daha iyi, daha kötü, vasat, şu hizmet burada yok, diğer otel ah, evet, oraya gitmeliydik tekrar. Hafıza geçmişteki anıları geçen zamanla birlikte biraz parlatmıştır elbette, ama konumuz hafızanın çalışma şekli değil, tatil dolayısıyla kabarmış ayranımızla elimizdeki hariç diğerlerini mükemmelleştirme ameliyesi. Dolayısıyla gidilen her otel eksikleriyle malul olur, teselli arayacak yol ve yöntemler keşfetmeye çalışırız, günler akıp geçerken sona doğru aslında kimi imkânları atlamış olduğumuzu fark ederiz. Eric Fromm’un insan için söylediği, “insan en mükemmel halini ölüm anından önce alır, çünkü tecrübesi doruğa çıkmıştır” sözü, eh bir tarafından tatil için gidilen otellere de uyarlanabilir. Son gün dönüp tekrar baştan başlansa tatilin biraz daha iyi olacağı muhakkaktır.
Yaz geldi; yazla birlikte yazlık konusu da gündemin önemli konuları arasına girdi. İnsanın bir yazlığı olmalı, şöyle gidip gönlünce kalacağı. Kardeşim otellere gidiyorsun insanın evi gibi değil, bir odaya tıkılıyorsun, deniz, yemek, uyku bir de animasyon. Animasyon deyince, bu işle iştigal edenlerin hep aynı tekrar üzerine kurulu işlerinde hep ilk defa yapıyormuş duygusunu temsil ile icrayı sanat eylemelerindeki trajedi ise ayrı bir konu. Düşün, yazlığın var, kafanı meşgul edecek hiçbir felsefi ve derin sorunla karşılaşmadan, başka insanları nasıl görüyorum ve onlar tarafından nasıl görünüyorum muhakemelerinden uzakta, elinde anahtar, istediğin zaman gider, ayaklarını uzatır kalırsın. Buyur işte kafa konforu. Deniz mi her yer senin, yemek mi, restoranlara git, olmadı evde yaz havası, insan ne yiyebilir ki, karpuz, peynir, ekmek. Hadi üstüne bir de çorba veya zeytinyağlılar.
Yazlık deyince konu mühim. Sonuçta bizim de bir yazlığımız oldu, Bodrum’da diyoruz, gerçi bulunduğu yer Milas’a bağlı ama olsun. Hem Bodrum’a da 15 km. Bodrum’un kalabalığına, trafiğine girmeden Bodrum havası. Bayramda uzun araba kuyruklarını görünce hem Bodrumlu olmak hem de Bodrum’a mesafeli olmak dediğimiz tuhaf mutluluğu tarif edemem. Bir arkadaş, biraz da densiz biri diyeyim, “Yazlık yapmayı yasaklayacaksın, güzelim tarım arazilerini, tabiatı mahvediyorlar, her yeri kullanmadıkları, senede ancak bir-iki hafta gidebildikleri evlerle dolduruyorlar, insanın akılsızlığı bu” gibi laflar ediyor ancak bunlara pek kulak verdiğimiz söylenemez. İnsanın bir yazlığı olunca, “biz yazlıktayken” diye başlayan cümleler kurabiliyor. Nereye gittiniz, denildiğinde kiracı gibi üstelik ancak topu topu bir hafta kadar otele gittik demekle efendim yazlığımız var oradaydık demek arasındaki statü farkını sanırım herkes bilir. Ayrıca insanın yazlığı olunca pencereye sineklik de yaptıralım, o bahçeyi nasıl kullansak acaba, bir de erik ağacı mı diksek zeytinin yanına, belki bir kameriye, kahvaltılar iyi olur gibi yeni felsefi konular ortaya çıkıyor. Üzerinde düşünmek lazım. Hem illa yazlığa gitmek gerekmiyor ki, orada bir yazlığınız olduğunu, her an gidebileceğinizi bilmek de insana iyi geliyor. Kardeşim alırım çantamı, bavula filan gerek yok, çarpar kapıyı çıkarım, ver elini Bodrum, işte bu yazlığın özgürlüğü diye düşünmek emin olun yapmasanız bile insanı bir hafta tatile gidip dönmüş gibi mutlu ediyor. Hem düşünün, kış mevsimindesiniz, hava soğuk, dışarısı kış kıyamet, pencereden bakarken aklınıza yazlığınız geliyor. O orada, denizin hemen dibinde, sizi bekliyor. İnsanın içini bir sıcaklık almaz mı?
Malum, yaz olunca genellikle selam kelam faslından sonra nereye gidiyorsunuz, tatil için plan var mı, gibi ilgi soruları da oluyor. Bir plan yapmadık, oteller ateş bahası kardeşim, acaba bir pansiyona mı gitsek, bir arkadaş da yazlıklarına davet ediyordu ama gibi tuhaf cümleler kurmak yerine, güvenle, ne yapacağını bilen insanlara has tavırla yazlığa gidiyoruz inşallah, yorulduk, orada biraz kafayı dinleyelim diyoruz, demenin keyfi için bile yazlık lazım. Varsın dursun orada, illa da gitmek gerekmiyor. Yazlık bir sosyal ilişki vesilesi, büyük şehrin bunaltıcı havasına karşı her vakit aleste bekleyen fantazya, üzerinde sürekli düşünülecek bitmez tükenmez bir konu, eşe dosta kardeşim yazlığa buyurun, ne zaman isterseniz emrinize amade demenin gönül zenginliği.
Bu sene ilk defa yazlığa gidip bir hafta kaldık. İlk fırsatta bir daha gitmeyi planlıyoruz. Bu bir hafta içinde yazlık evimizin ne kadar güzel, hoş, zevkli, çekici, huzur dolu, her şeyiyle tam bir yazlık olduğunu hane halkı olarak birbirimize sürekli ifade ettik. Camı açtık, bak küfür küfür esiyor, vallahi klimaya gerek yok, küçük ama ne kadar kullanışlı, her şey bir arada, masa mutfak neredeyse yatak. Geceleri nasıl da huzurla uyuyoruz; yazlıktayım, yazlıktasın, yazlıktayız… Her türlü fiil haline nasıl da güzel uyuyor. Bu arada belirtmeliyim ki, yazlığı hele ki Bodrum’da bu sene aldın aldın, gelecek sene yanına yaklaşamazsın. Aldın, koy kenara, reşat altını, kullanmak gerekmez, dursun orada, Bodrum’da yazlığımız olmalı diye düşünenlerin sayısı nüfus artışı gibi artmaz, geometrik artar. Emin olun ev daha bitmeden fiyatını katladı, bitti fiyatını katladı, bir hafta tatil yaparken baktık yine yükselmiş. Yazlığa gidip gitmemek bile artık önemsiz, nasıl olsa bir yazlığım olmalı, gidip gitmemek önemsiz, al koy kenara, fiyatı bak nasıl katlanıyor, diye düşünen yüksek talep her zaman hazır. O yüzden en iyisi yazlık kardeşim, diye düşünüyorum. Arada bir yazlığı satsak mı diye tehlikeli sulara giriyoruz ama hemen ardından satalım ama muhakkak bir başka yerden ve daha iyi bir yazlık alırız değil mi, de hemen satma fikrinin yanı başında beliriyor. O yüzden yazlık mühim. Bir yazlık sahibi olarak, güzelim yaz mevsimlerini yazlığı olmadan geçirmek zorunda kalanlara üzüldüğümü de en son cümle olarak belirteyim kardeşim.