Aralık 2022’de üniversitemin gazetesi Arel Repost yazımın manşetini “Her şey çok güzel olmayacak” olarak atmıştı. Bu sefer manşeti ben attım. İmparator Fatih Terim’in dünya futbol tarihine geçen meşhur taktiği.
2023 yılına dair öngörüleri sunduğum yazıda siyah kuğulara değinmiş ve arz/tedarik sorunları ile enflasyonları konu etmiştim. Enflasyon nedeniyle ortodoks para politikalarının faiz artışlarının dünyayı finansal krize sokabileceğini, merkez bankalarının rekor zararlarını söylemiştim.
Zaten başlık bu yüzden öyle atılmıştı. Ve gelinen noktada ABD’de bankalar battı, Avrupa’nın en büyük bankalarından biri Credit Suisse bir hafta sonu kaşla göz arasında UBS’e satıldı. Kanun bir günde değişip, yatırımcı hissedar hakları göz ardı edilerek oldu bunlar. Batan ABD bankalarında durum farklı değildi. Neredeyse her hafta sonu bir banka kötü aktiflerinden arındırılıp büyük ABD bankalarına devredildi. Netflix dizisi gibi göz önünde Truman Show gibi yaşanan bu olayları bir daha hatırlatalım. Dünyada bankacılığın merkezi Basel İsviçre. Kurallar Basel Komitesi ile orada belirleniyor. Şeffaflık, güven gibi bankacılık adına lanse edilen ülke yani. Diğeri ise kapitalizmin merkezi. Neoliberal politikaların membası. Serbest piyasa ekonomisi örneği diye lanse edilen dünyanın bir numaralı ekonomisi. Ve bankalar batıp, mevduatlar riske girince, ekonomiler sallanıp COVID-19 gibi finansal bir pandemiye dönüşmesin diye, neo-liberal serbest piyasacı kapitalistler “taktik maktik olmadan bam bam bam” bankaları borsaya kote diye bakmaksızın, mevzuatı by-pass ederek devir ettiler.
ABD bankalarında mevduat faizleri düşük olduğundan enflasyon ve risk algısı nedeni ile mevduatlar para piyasası fonlarına kaçtı, büyük bankalar da nasibini aldı ve mevduatlarda, aktif büyüklüklerinde, pazar paylarında kapitalist sistemde tekelleşmenin yolu açıldı. M2 para arzı uzun zaman sonra düştü ama para aslında hala sistemde. Fed’in tahvillerden birikmiş zararı 2022 sonunda 1,080 trilyon dolardı. Mart 2023 finansallarında 910 milyar dolara indi. Ama bu faiz artışlarına rağmen nasıl oldu? Çok basit. 274 milyar dolarlık tahvilleri satarak. Yani kaba bir matematikle 170 milyarlık zararı 274 milyar dolara oranlarsak, bilançoda hala 7,65 trilyon dolarlık tahvil olduğunu düşünürsek, faiz arttırmaya devam ederken bu başarı nasıl sağlandı?
Burada çok ilginç bir matematik karşımıza çıkıyor. Yabancıların elinde tuttuğu ABD tahvillerinin miktarı da bir senede 255 milyar dolar kadar azaldı. 274+255= 529 milyar dolar bir yılda ABD tahvili elden çıkarıldı. Her iki rakamı tek tek ve toplam olarak Fed tahvil ve yabancı tahvil stokuna oranladığımızda bize %3,4-%3,6 ve %6,9 - %7,1 veriyor. Bir yıllık ABD tahvil verim eğrisi %5,4. Buradan faiz oranları için aslında kaba bir matematikle sonuç çıkarmak mümkün.
Peki, tüm bunlara rağmen enflasyonlar düştü mü? ABD ve AB özelinde manşet enflasyon düşüyor. Ama çekirdek enflasyonlar bir yere gitmiyor. Yani düşen sadece enerji fiyatları. Nitekim ABD Bureau of Labor Statistics ve AB Eurostat enflasyon kırılımları bunu net şekilde gösteriyor. Enflasyonda tek düşen enerji kalemleri. O zaman bu faiz artışları kime yaradı?
Nitekim bayağı bir zamandır %2 enflasyon hedeflemesi de tartışılıyor ve rakamın yukarı yönlü revize edilmesi gerektiği yazılıyor çoğu yerde. Neden %2 sorusunun cevabı da bir kural değil bu arada. Bizde ise 2012 yılından beri enflasyon hedefi %5. Enflasyon aşağı gelmiyorsa hedef pekâlâ yukarı çıkartılabilir. Kaldı ki, asgari ücret, kur artışı sonrası vergi ve zamlarla zaten enflasyon kendini revize edecek.
Merkez bankacılar ortodoks ezberlerin işe yaramadığını gördü. Ve enflasyonun sadece parasal bir olgu olmadığını anlamaya başladılar. Monetarizm, ücret ve talep enflasyonu dışında maliyet enflasyonu, kar güdümlü (şirket) enflasyonu yani dünyada adı “açgözlülük enflasyonu” olarak konulan, bizdeki adı ile fahiş fiyat enflasyonunu, özetle arz enflasyonunu keşfettiler. Ve Phillips Eğrisi ile Taylor Kuralı ile bu işler yenidünyada çözüm için yeterli olmuyormuş noktasına geldiler. Artık IMF, ECB vb. raporlarında bile yer alıyor bu söylemler. Gerçi kabul ediyorlar ama hala ezberden ücret, maaş, talep enflasyonu diyerek sıkı para politikası ile devam ediyorlar.
Özetle, enflasyonlar bam bam bam, taktik maktik işe yaramıyor artık, yeni kitaplar yazmak lazım diyor. Bakalım akademi buna ne zaman ayak uyduracak? Gerçi heterodoks iktisatçılar uzun zamandır bunları yazıyor, çiziyor, söylüyor ama iktisatta tek bir ekol varmış o da ortodoks para politikasıymış gibi yansıtıldığı ve buna da ‘iktisat biliminin kuralları’ adı verildiği için kendine manşetlerde ‘epistemoloji’ dışında pek yer bulamıyorlar. Oysa epistemoloji kelimesi bizzat bilimin kendisi. Platon’un akademisinden bu yana dogmayı sorgulayan yer zaten universitat. Üniversite işte bu yüzden sadece bir diploma alınan basamak değil.
Nobelli Markowitz’in Modern Portföy Teorisine karşı, “Yatırımcılar karar alırken rasyonel davranmazlar” diyen Davranışsal Finans üç kere Nobel aldı. Neuro pazarlama dışında artık liderlik çalışmalarında neuro liderlik ile yöneticilerin karar alırken rasyonel olup olmadıkları ölçülüyor. İşte bu yüzden neuro iktisatta taktik maktik pek işlemiyor, bam bam bam ekonomi modeli dünyayı şekillendiriyor.
Not: Bu yazı Arel Repost üniversite gazete yazısının revize genişletilmiş halidir.