İstanbul her taşı, her köşesiyle bize tarihinin her anında başka başka hikâyeler anlatır. Ancak biz o mirasa sahip çıkamadıkça İstanbul´a demans yaşatırız ve de onun kim olduğunu unuturuz. Kurulduğu günden beri İBB Miras gözden kaçmayan koruma çalışmaları icra ediyor. Bir İstanbullu olarak, İstanbul´un binlerce yıllık tarihinin şahitlerinin ve anlatıcılarının canlandırılması beni çok heyecanlandırıyor. Bu çalışmaların işleyiş şeklini anlamak için İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat ile bir söyleşi gerçekleştirdim.
İstanbul, istediğiniz yüzyılı seçip o yüzyılda yaşayabildiğiniz bir şehir. İstanbul kadar uzun bir geçmişe sahip bir şehrin yüzyıllarından birini seçip oraya yolculuk yapabilmek için İstanbul’un geçmişini hafızasında barındırabilmesi, bizlerin de onun hafızasına ulaşabilmemiz gerekiyor. Bir İstanbullu olarak en sevdiğim aktivite tam da bu! İstanbul’un hafızasının derinliklerine ulaşabilmek. Lakin kendisi nazlı bir sevgili gibi güzelliklerini öyle kolayca sunmuyor. Sokaklarında yürürken İstanbul’un hatırlarını dinlediğinizde, meditasyon yaparcasına yaşadığınız dünyadan kopup tarihin derinliklerine çekilebiliyorsunuz. Bu tarihsel yolculuğun olmasını sağlayan en önemli öğelerden biri kuşkusuz İstanbul’un tarihi eserleridir. Ama zamanın her anında varmışçasına yaşayan İstanbul’un en büyük düşmanı da zaman. Zamanla bu eserleri ve tarihi dokuyu ister istemez kaybediyoruz. Biz insanlar bu güzellikleri yok etmesek, doğa yavaş yavaş bu tarihi dokuyu törpülüyor. Ama şanslıyız ki bu yok oluşa karşı koyacak kabiliyetimiz var. İstanbul sevdalıları olarak nazlı ve vazgeçemediğimiz sevgilimizi koruyabiliyoruz!
Anadolu Hisarı (İBB Miras restorastonu sonrası)
İBB Miras
Bugünlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi tam da bunu yapıyor. İBB çatısı altında, İBB Miras adıyla kurulan birim İstanbul’un tarihi yapılarını hem restore ediyor ve halkın erişimine sunuyor hem de aktif korumacılık yaklaşımıyla İstanbul’un tarihi eserlerini sürekli canlı tutuyor. Ben de bir İstanbul tutkunu olarak bu birimin hikayesini ve felsefesini öğrenmek için İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat’ı ziyaret edip, kendisiyle bu konuyu konuştum. İBB Miras, 2019 seçimleri sonrasında, Türkiye’de uzun zamandır görmediğimiz bir politik çekişmenin olduğu bir anda kuruldu. Böylesine kıran kırana geçen bir politik çekişme içinde İstanbul’un tarihi eserlerinin yeni bir yaklaşım ve aktif koruma felsefesiyle korunma altına alınması geleceğe dair ümitleri yeşerten bir gelişme.
İlk merak ettiğim konu İBB Miras’ın nasıl çalıştığı idi. Yani bugüne kadar İstanbul’da tabii ki restorasyonlar yapıldı, ancak bu denli çok ve bu kadar göz önünde tutulacak şekilde, adeta yönetim politikasının yıldızlarından biri olarak daha önce ortaya konmamıştı. İBB Miras hem yapılan restorasyonları çok aktif bir şekilde kamuoyuyla paylaştı hem de restorasyon alanlarının gezilmesini sağlayarak, halkın bu süreci gözlemleyebilmesini mümkün kıldı.
İstanbul, kültürel mirasıyla son derece zengin ama anlaşılan bürokrasisiyle de bir o kadar karmaşık bir şehir. Yani İstanbul’daki bir kısım kültür varlıklarından merkezî hükümet sorumlu, bir kısmından da yerel belediyeler. Bunun yanında ayrıca özel şahıslara ait mülklerin de olması İstanbul’un bürokratları için çok kolay bir durum yaratmıyor. Mahir Polat, İBB Miras’ın bu karmaşıklığın içinde yolunu bulma yöntemini anlattı. İBB’nin sahip olduğu kültür varlıklarını, mal sahibi olarak onarıp halka açabiliyor. Ama tüm restorasyon projeleri nihai olarak Kültür Bakanlığı tarafından onaylanıyor. Dolayısıyla İBB öncelikle kendi elinde bulunan tarihi eserleri, verimli bir mekanizmayla onarıp İstanbul sevdalılarına sunuyor.
Mahir Polat ve Asım Şengör
35 binden fazla kültür varlığı
Mahir Polat’ın verdiği bilgiye göre İstanbul’da 35.800 tescilli kültür varlığı ve UNESCO Dünya Miras listesine girmiş dört kültürel miras alanı yer almakta. Günde bir tarihi eser onarabilseniz ve bu eserler bir daha zarar görmeyecek olsalar, tüm şehrin onarımı 98 yıl sürüyor. Bu listeye henüz keşfedilmemiş ve kayda geçirilmemiş eserleri katacak olursak hayalleri zorlayan bir durum karşımıza çıkıyor. Mahir Polat, İBB Miras’ın bu problem modern bir çözümle hareket ettiğini anlattı: “Sadece yetki açısından düşünülmemeli; tarihi bir şehri yönetiyorsanız, 35.800 tescilli kültür varlığı ve UNESCO Dünya Miras Listesine girmiş dört kültürel miras alanı varsa, bu herhangi bir ölçekte konvansiyonel yöntemlerle korunabilir bir kent değildir. Peki ne yapmak lazım? Burada spesifik olarak uzmanlaşmış ve bu konuda kamuoyuyla iyi bir atraksiyona girebilen ve günceli yakalayabilen bir kurum yaratmak gerekiyor. İşte İBB Miras, tam bu şekilde Ekrem Başkanımız göreve geldiğinde kurulması talimatını verdiği, bizim çalışmalarını başından beri organize ederek meydana getirdiğimiz bir yapı. Bu yapı 240’a yakın koruma alanındaki uzmanları, mimarları, restoratörleri, sanat tarihçileri, kalifiye ve beden işçilerini oluşturan bir grup. Bu yapıyla biz sahada ihtiyaç halinde anında, günlük müdahale edebileceğimiz bir yapı oluşturmuş olduk. Bunun dışında günübirlik olmayan, daha uzun eğilimli bir restorasyon süreciyle yapının tespiti, belgelenmesi, restorasyon sürecine alınması ve ardından, restorasyon sonrasında işlev kazandırılması gibi başlı başlına bir sürecin kendisi de İBB Miras’ın yürüttüğü ve işlettiği konular.”
Mahir Polat burada günlük müdahale ve uzun süreli müdahale diye iki ayrı kavrama vurgu yaptı: “İBB Miras ile farklı uzmanlıklara, duyarlılıklara, farklı hassasiyetlere duyarlı bir yapı geliştirdik. İstanbul bizim için bir tarihi kent ve bunların hepsinin üzerinde bir potansiyeli var; tarihi alanlarının hem restorasyonu hem korunması, düzenli bakımı ya da önleyici bakım çalışması gibi İBB Miras ile sahaya getirdiğimiz çalışmalara ihtiyacı var. Bunlar olmadan olamaz.” Mahir Polat burada çeşmelerle ilgili çarpıcı bir örnek vererek İBB Miras’ın günlük ve küçük çaplı faaliyetlerinin ne kadar etkili olabileceğini de anlattı: “Eskiden tarihi çeşmeler, duvar kenarları ve metruk yapıların etrafı çöptü. Bu çöp nereye gitti? Kamuoyu bunun farkında değil. Çünkü biz İstanbul’da 900 noktayı rutin turlarla İBB Miras olarak temizliyoruz. Bu temizlik yerine göre çöp toplama oluyor.” Polat bu konuda insan davranışlarının etkilenmesine de değinerek İBB Miras’ın bir şehirde saygılı yaşamaya nasıl katkıda bulunabildiğini de açıklıyor: “Bir alanı çöpün atılabildiği yer olarak hissettirirseniz vatandaşa, orası çöplüğe daha hızlı dönüşür. Fakat oranın çöp bırakılmayacak bir koruma alanı olduğunu düzenli olarak o mahallede o ölçekte gösterebilirseniz, yavaş yavaş insanlar hem oraya çöp atmazlar hem de orası toparlanmaya başlar. Bu küçük ve basit bir şey gibi geliyor ama tarihi alanlarda metruklaşma, geri dönüşsüz çöküntü hep böyle gelişir.” Tabii bu konuyu duyunca Sultanahmet’te Hipodrom’la ilgili bir proje olup olmadığını sordum. “O bu ölçekte değil; apayrı bir projesi var” cevabıyla son derece rahatladım. İstanbul uzun süredir kat kat inşaatlarla geliştiği için aslında yeraltında keşfedilmeyi bekleyen apayrı bir dünyası var. Her ne kadar İstanbul’un yeraltındaki kayıp dünyası belgesellere konu olsa da büyük bir kısmı hâlâ keşfedilmeyi bekliyor. Hipodrom’un kavisli kısmı olan, Sfendon sanırım bunların en çarpıcı örneklerinden biri.
Ortaköy İbrahim Paşa Çeşmesi
Turizme destek
İBB Miras sadece kültür varlıklarımızı korumak, onları restore etmek ve şehrimizin kültür varlıklarına olan bakışını geliştirmeye değil, ayrıca turizm potansiyelini arttırmayı da hedefleyen bir kurum olarak karşıma çıktı. İstanbul, Osmanlı tarafından fethine kadar bin sene boyunca aşılamayan surlara sahipti. Teodosius Surları olarak da geçen bu surları Mahir Polat Çin Seddi’yle karşılaştırarak çok haklı bir soru soruyor: “Çin Seddi bu kadar konuşuluyor da İstanbul Kara surları neden bu kadar çok konuşulmuyor?” Polat, İBB Miras’ın İstanbul’un 7,2 kilometrelik tarihi surlarını onarmaya başladığını ve tamamının gezilebilir hale getireceğini açıklayarak devam etti sözlerine. Bu esnada İstanbul’un muadili şehirlerle kıyaslandığında çok daha düşük bir turist konaklama süresine sahip olduğunu öğrendim. Böyle bir kazanımla İstanbul’un ortalama turist konaklama süresinde bir tam gün kazanacağını ve turizm gelirinde yüzde 40 artış yakalayacağını anlatan Polat, böyle tarihi eserlerin onararak, onları içine girilmeye korkulan, suç oranın yüksek olduğu bölgeler olmaktan da çıkardıklarını anlattı.
Konuşmamıza İBB’nin kültür politikalarını ve İBB Miras’ın bu politikaları gerçekleştirmekteki yerini sorarak devam ettim. Polat bu konuya İstanbul’un hâlâ Avrupa Kültür Başkenti unvanına sahip olduğunu hatırlatarak başladı. Bunu bilmediğim için çok utanmıştım. “İstanbul kültür ve sanata yaşam alanı kazandırmak zorunda olan bir kent. Peki, 16 milyonluk bir kentte merkezlerde toplanmış ve çoğunlukla eğlence sektörü gibi göreceğimiz ve kültür içinde saydıklarımızı çıkardığımızda geriye ne kalıyor? Gettolar ne durumda? Kültür yaşamı insanlara nerede ulaşabiliyor? Hiçbir yerde ulaşamıyor! İBB Miras, kültür ve sanat politikalarında mekânsallaştırma konusunda önemli bir rol oynuyor. Bulduğumuz alanların kamusal alana dönüşmesi hayatîdir. İBB Miras’la biz hem tarihi alanları kamunun hizmetine sunuyoruz hem de kaybının önüne geçiyoruz.” Burada Mahir Polat şehrin büyüyen nüfusunu ve değişik mahallelerinin imkanlarının farklılıklarını unutmadıklarını gösteren, kültür alanları yaratma fikrine de değiniyor. İBB, İstanbul’un değişik bölgelerinden insanların merkeze gelmek zorunda kalmadan kültürel aktivitelere dahil olabildikleri bir İstanbul hayal ediyor. Hasanpaşa’da restore edilip kamunun kullanımına sunulan Müze Gazhane’de iki yılda iki milyondan fazla ziyaretçi ağırladıklarını anlatan Mahir Polat, bu tarz bölgeleri arttırmak istediklerini de kaydetti.
İstanbul çeşitli kültürleri barındıran bir şehir. İBB Miras bu açıdan değişik kültür gruplarının ellerinde bulunan taşınmazların onarımından sorumlu değil ama iş birliğine açık. Polat Yahudi kültürü özelinde ise belirli bir projelerinin olmadığını, fakat fikirlere ve iş birliğine açık olduklarını ifade etti.
İstanbul şüphesiz kısa bir röportajda konuşulabilecek bir konu değil. Ama konuşmanız beş dakika da sürse beş yıl da sürse, İstanbul’umuzu çok ciddi bir şekilde tehdit eden depremden bahsetmeden edemiyorsunuz. Bu kısacık röportajda Mahir Polat 18 bin tescilli sivil mimarlık örneği yapının ciddi yıkım riskiyle karşı karşıya olduğunu ve bunun da 250-500 bin kişinin hayatını tehdit ettiğini hatırlattı. İBB Miras kültür alanında yaptığı katkıları anlatırken, hayatımızda en önemli yere sahip olan insan hayatının değerini hiç unutmadığını, deprem açısından riskli binaları da onararak göstermiş oluyor. Bir taşla iki kuş vurmuş oluyorlar.
Meşhur yazar Harold Lamb, İmparator İustinianus döneminin İstanbul’unu anlattığı ''Constantinople: Birth of an Empire'' kitabında İstanbul’u ''sağ kalanlar tarafından inşa edilen şehir (a city built by survivors)'' olarak tanımlıyor. Benim görebildiğim, İBB Miras İstanbul’un hem hafızasının hem de kendisinin hayatta kalabilmesi için çok önemli bir çaba sarf ediyor. Unutmayalım ki İstanbul’u İstanbul yapan sadece bugünkü güzelliği ve konumu değil, aynı zamanda binlerce yıl öncesinde uzanan kültürel mirasıdır da. Bu koruma çabasının İstanbul’da ilelebet ve yönetimlerden bağımsızca artan bir şevkle devam etmesi dileğimle…