İnsan doğanın hâkimi mi yoksa medeniyetimizin tüm gelişmişliğine rağmen doğa her zaman üstün mü geliyor? Evimizi ev yapan ne? Küresel ısınma, habitatların yok oluşu, ekolojik çeşitliliğin günden güne azalışıyla ani ve önlenemez doğal felaketlerin yaşandığı ve insan unsurunun başrolde olduğu tahribat çağında ve sonrasında yeryüzüne dair yeni yaşam alanları yaratılabilecek mi? Nasıl olacak? İstanbul´dan uzakta, Ordu´da Alper Aydın´ın post-apokaliptik çağda insan olma haline dair sorgulamalarıyla şekillenen, yüz hektarlık bir alana yayılarak, Türkiye´de solo olarak düzenlenen en büyük açık hava sergisindeyiz. Alper Aydın heykel, enstalasyon, çizim, resim ve doğal malzemelerle yapılmış geri dönüştürülebilir düzenlemelerin de içinde olduğu çoklu pratiklerle tasarladığı ´Fata Morgana´ sergisinde ekolojik süreçte canlıların, özellikle insanların, mekânsal var oluşlarını sosyolojik, tarihsel, arkeolojik bir altyapıyla irdeliyor ve kültürel bellek üzerinden geleceği geçmişle okunabilir kılmayı amaçlıyor.
Hayat her an bir sürpriz hazırlar insana. Bayram’dan hemen önce Alper Aydın’ın ‘Fata Morgana’ sergisinin açılışında kendisine eşlik etmek üzere Ordu’ya uçtuk. Ordu havalimanındaki elverişsiz hava şartları yüzünden yaklaşık 1,5 saatlik bir gecikmeyle yola çıkan uçağımız, hava şartlarının bozulmasından dolayı Ordu semalarında bir saat kadar süzüldükten sonra rotayı Samsun Çarşamba’ya çevirdi. Samsun’da uçakta bir saat bekledikten sonra yeniden havalanarak Ordu’ya vardığımızda uçuş süremiz 1,5 yerine 6 saate ulaşmıştı.
Şimdi diyeceksiniz ki, “ne kötü sürpriz”. Uçakta ahali -hele bir de pilot bildirimleri beklenen sıklıkta olmayınca- sinirlendi, programlarının gecikmesi nedeniyle üzüldü. Ben başka bir sefer benzeri bir gecikmede -uzun bir yolculuğun ardından eve dönerken- pilot İstanbul’a inemeyip rotayı Antalya’ya çevirince hüngür hüngür ağlamıştım. Oluyor, insanın andaki ruh hali duygusal tepkisini belirleyebiliyor. Ancak bu defa, bu sürprize için için güldüm. Neden mi? Gittiğimiz sergi yüzünden güldüm. Zira, Alper Aydın’ın meselesi bu: İnsanoğlunun bu gezegendeki yeri neresidir? Her şeyin hakimiyetini elinde bulundurduğunu düşünen bu varlık aslında doğanın biyolojik bir parçası ve yapı taşlarından biri değil midir? Küresel ısınmanın gerçekleştiği, habitatların yok olduğu, ekolojik çeşitliliğin azaldığı, ani ve önlenemez doğal felaketlerin kol gezdiği bu tahribat çağında, en başta kim gözden düşecektir? İnsan doğanın hâkimi olduğunu zannederken her zaman doğa tarafından alt edilmiyor mudur?
Sergi, sıra dışı senaryolara dair imgelerin post apokaliptik bir yansıması olarak tasarlanmış. Üstelik adı Fata Morgana. Fata Morgana nadir görülen bir doğa olayına verilen bir isim. Bu bir hava ve deniz olayı. Hava kütlelerinin dikey olarak dağılmasıyla oluşan bu hava olayı, farklı yoğunluktaki hava katmanları arasında optik bir yansıma oluşturuyor ve böylece ufukta asılı bir nesne ya da nesneler topluluğu varmış gibi bir görüntü beliriyor. Biz de Ordu hava sahası üzerinde sanki öylece asılı kalarak adeta açılışına gitmekte olduğumuz serginin canlı bir işi haline dönüştük!
Yeryüzünün jeolojik oluşumunun, Adem ve Havva’nın yaratılış mitinin yanı sıra insanoğlunun doğa ve yaşamla kurduğu diyaloğu işleyen ve insan sonrası dünyayı imleyen eserlerden oluşan sergiye gidişimiz (ya da gidemeyişimiz) tam da insanın doğa ile kurduğu diyaloğun göstergesi değil miydi?
Sergiden kısa notlar
Ordu’nun en ucu olan Yason Burnunun nispeten vahşi arazisinde, kimi denizin içinde, kimi denizle içli dışlı, ayrıca eski Yason Kilisesinde insanın doğayla karşılaşmasını, çatışmasını, yüzleşmesini gündemine alan işlerin tamamı son derece çarpıcı bir şekilde bölgenin son dönemlerde yaşadığı yoğun yağışlar sonucu oluşan sel felaketlerine, kayıplara, doğa insan dengesine göndermeler yaparak, insanın doğa karşısındaki konumunu bir kere daha sorgulatmakta.
Yason Burnunun ucunda dikkatli olmayan bir gezginin kolaylıkla kaçırabileceği bir iş denizin karayla buluştuğu yerde suların ve kayaların arasına yerleştirilmiş labirent. Sürekli hareket halinde olan suyun dalga hareketini referans alarak yeni bir dalga hattı belirleyen bu spiral iş, dalgaların hareketine yapay yayılımlar ekliyor. Küresel ısınmanın etkilerinden biri olan suların yükselmesinden en son etkilenecek yerlerden olduğu düşünülen Karadeniz'de deniz seviyesinin gelebileceği sınırlara işaret ediyor.
Sülü Burnu’nda Alper Aydın’ın Hieronymus Bosch’un ‘Dünyevi Zevkler Bahçesi’ isimli eserindeki çeşmeden esinlenerek yarattığı ‘Hayatın Anlamı’ isimli bir eser var. Bu eser kıyıya vuran plastikleri işleyerek ürettiği ve içi deniz suyuyla dolu antik bir taş ocağının ortasında suların içinde yerleştirdiği bir heykel çalışması. Karadeniz’in rüzgârına ve dalgalarına dayanabildiği ölçüde bir kere daha insanın doğa ile yüzleşmesinin göstergesi olacak.
Diğer iki iş, Yason Burnundaki Ayasofya Kubbesine ve Kariye Müzesine gönderme yapan insan hizasında 360 derece dönen dev çanak antenler. Geçmişi, çatışmaları, yüzleşmeleri, karış karşıya gelmeleri bu kadar inceledikten sonra, bakışımızı gök kubbeye, uzaya, bilinmezliğe ve hayal gücünün sınırsızlığına çevirmemize aracı oluyor.
Restore edildikten sonra bir kültür ve sanat merkezi olarak kullanıma açılan Taşbaşı Kilisesindeki işler, bienalin detaylı anlatımı kıvamında. Burada işlerin detaylı, titiz, farklı açılardan ve bir mimar gözüyle ‘fikir çizimleri’ de yer alıyor. Yine burada dünyanın oluşumuna dair bir triptik çalışma Yason Burnunda denizin içindeki kayaların gerçek ağırlığını ifade eden çalışmalarla bütünleşiyor.
Alper Aydın, çocukluk hayalini gerçekleştirdiği bu sergi ile -bir arkadaşın belirttiği gibi- bir başına koca bir bienal yaratmış. Dünyaya ve doğaya karşı insanın konumunu, durumunu halini çeşitli işler ve açılardan sorgulatan bu sergi hakkında daha yazacak çok şey var. Ama sergi 20 Ağustos’a kadar açık, bitmeden mutlaka Ordu’nun eşsiz ve vahşi doğasındaki bu sergiyi gezmek, üzerinde düşünmek ve konuşmak gerekir. Hazır gitmişken de Ordu’nun pidesini ve otlarını tatmak gerek. Ha bir de yükseklik korkunuz yoksa, teleferiğe binip paraşüt pistine uğrayın. Ordu’ya tepeden bakarken sergiyi bir kuş/insan ruhu ile değerlendirin. Kim bilir belki de Taşbaşı Kilisesi’ndeki insan kemiklerinin replikalarıyla hazırlanan, ilk bakışta nesli tükenen bir hayvan türü̈ izlenimi uyandıran iskelette kendinizi bulur, Alper Aydın’ın önerdiği tüm sorgulamaları bir de kuş bakışı yapar ve insanın dünya ile kurduğu diyaloğa yeni bir bölüm açarsınız.