Sezon boyunca izleyebildiğim 80´i aşkın oyun arasında en beğendiklerime geçmeden önce, bileğinin hakkıyla almış olduğu sayısız ödüle bu yıl Vehbi Koç Onur Ödülü´nün de katıldığı, tiyatromuzun yaşayan efsanesi, 85 yaşında her dem genç Genco Erkal´ın yeni oyunu, Dostlar Tiyatrosu yapımı ´İmparator´dan söz etmek istiyorum.
‘İmparator’
Polonyalı gazeteci Ryszard Kapuściński'nin 1978’de ‘Afrika Aslanı’ adıyla yayınlanan, Habeşistan (şimdiki Etiyopya) İmparatoru Haile Selassie rejiminin gerilemesine ve çöküşüne ilişkin ‘İmparator: Bir Otokratın Çöküşü’ analizinden, İrlandalı oyun yazarı Colin Teevan’ın tiyatroya uyarladığı ‘İmparator’u, çevirisini ve dramaturgisini yaparak uyarlayan ve oynayan Genco Erkal yönetiyor.
Kökeni Kral Süleyman’a ve Saba Melikesi Belkıs’a uzanan hanedanın mirasçısı, 1916’dan 1930’a Etiyopya İmparatoriçesi I.Zewditu’nun naibi Haile Selassie (1892-1975), 1930’da, Zewditu’nun ölümünün ardından Etiyopya İmparatoru olur. Fukara ülkenin varlıklı müstebiti olarak 44 yıl saltanat sürer, 1974’te tahttan indirilerek tutuklanır, son aylarını hapsedildiği sarayda geçirir.
Oyunda, diktatörün kişiliğiyle sarayındaki yaşamı darbeden sonra, saray hizmetkârlarının gözünden anlatılır. Erkal, bütün diktatörlerin üç aşağı beş yukarı birbirine benzediği düşüncesiyle, ölmekte olan rejimde, hiç okumayan ama her şeyi bilen, bütün idarî, adlî ve insanî kararları tek başına veren müstebitin son anlarını, yumuşacık anlatımının ve neredeyse sevecen görünümünün ötesinde, tüm baskı rejimlerinin sert bir taşlamasına dönüştürür, hınzır bir trajikomik güldürü olarak sahneler.
Usta işi üst düzey politik tiyatro örneği olması bir yana, Genco’nun tüm ruhu ve bedeni, bitmez tükenmez enerjisiyle, kostümden kostüme, karakterden karaktere, yastıkçıdan bakana dans eder gibi nefes kesici geçişleri için bile izlenmesi gereken bir tiyatro olayı.
‘Yılın Oyunu’ olarak nitelendirebileceğim iş, kentimize defalarca misafir olmuş, İstanbul seyircisinin çok beğendiği bir çalışma olmasına karşın İstanbul yapımı değil. Bursa’nın genç ve dinamik topluluğu Nilüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu’nda, ‘bizden’ bir yaratıcı tiyatrocunun, yıllarca İstanbul’da ayrıksı ve çarpıcı oyunlar sahneleyen Murat Daltaban’ın yönettiği, nefes kesen ‘1984’ yorumundan söz ediyorum.
‘nineteen eigty-four / 1984’
George Orwell’in alegorik ve politik bilim kurgu romanı ‘Nineteen Eigty-Four / 1984’, dünyanın sürekli savaş hâlinde olduğu yakın bir distopik gelecekte Okyanusya’da hüküm süren dikta rejiminde geçer.
Düşünce Polisi’nin desteğiyle yaratılmış ‘Büyük Birader’ kişi kültü aracılığıyla, sınıflara ayrılan toplumda insanlar devamlı olarak tele ekran denilen aygıtlarla dinlenip izlenir. Bu sınırsız kontrol ve baskı sisteminde özgür ve bireysel düşünce, kişisel karar ve duygu kesinlikle yasaktır. Büyük Birader’in herkesi izlediği ve kontrol altında tuttuğu acımasız yönetim, propaganda, beyin yıkama ve korkuyla tüm toplumsal yaşamı ve düşünceleri manipüle eder. Baskılardan bunalan orta sınıf çalışanı Winston’un gözlem ve düşündüklerini aktardığı bir günlük tutarak, geçmişi, şimdiyi ve geleceği sorgulaması, partice yasaklanmış olduğu halde gizli bir aşk yaşaması sistem tarafından büyük tehlike olarak algılanır. Çözüm ‘yokkişileştirme’dir…
Robert Icke ve Duncan Macmillan tarafından uyarlanan ‘1984’ün, Winston’un günlüklerini okuyan, üzerine konuşarak inceleyen ve irdeleyen bir okuma grubunun tartışmalarıyla açılan olağanüstü yorumunda Murat Daltaban, Orwell’in 1949 yılında yakın gelecek olarak 1984’e taşıdığı anlatıyı, günümüzün yakın geleceğine, 2050’lere alır. Oyun içinde oyunda, zaman içinde zamanda gelişen sürreel bir karabasan olarak sahneler. Bu karabasan, distopik bir düş değil, içinde yaşamakta olduğumuz gerçekliğin çarpıtılmış bir yansıması, hatta ta kendisidir. Mükemmel dekor, kostüm, ışık, müzik uyumuna eşlik eden videolarda, oyuncuların dijital kameralar aracılığıyla ekranlara yansıyan yüzleri, izlenceyi görsel-işitsel bir şölene dönüştürür. Geleceğin tiyatrosuna mültidisipliner bakışını geleneksel tiyatronun mask kullanımı daha da zenginleştirir. Kadınlı erkekli tek tip giysiler ve masklar, distopyanın tektipleştirmesini vurgularken, maskesiz ve farklı giysisiyle Winston’un bireyselliği ustalıkla açığa çıkar.
Önümüzdeki sezon Nilüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu’nda sahnelenmeyi sürdürecek ‘1984, olağanüstü yorumuyla izlenmesi şart bir tiyatro olayı. İstanbul’a geldiklerinde kesinlikle kaçırmayın!
‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’
Doğu-batı, eski-yeni, geleneksel-modern kutupları arasında gidip gelen ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün, ince mizahı, derinlikli tahlilleri, sağlam gözlemleriyle Ahmet Hamdi Tanpınar’ın eserleri arasında özel bir yeri vardır.
Yenilikçi ve araştırmacı tiyatrocu Serdar Biliş’in uyarladığı ve hibrit bir yapım olarak yönettiği ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’, sinemayla tiyatroyu iç içe geçiren, tüm kişileri Serkan Keskin’in canlandırdığı çağdaş bir görsel işitsel tiyatro olayı.
Merkezinde dev bir oval ekran olan çıplak oyun alanı, ekranı merkez alan bir raylı sistem üzerinde dekor elemanlarının, aksesuarların, kostümlerle perukları taşıyan minik kulisin devamlı hareket etmesiyle büyük bir döner sahneye dönüşür.
Tek oyuncusunun kalabalık bir kadro oluşturduğu oyunda, durmaksızın kılık, peruk, bıyık değiştiren, bedeni canlandırdığı her karakterle dönüşüme uğrayan Keskin, ekrandaki film aracılığıyla oyunun diğer kişileriyle de iletişim kurar. Müthiş başarılı filmdeki çok sayıda kişilerin hepsini de güncel teknoloji ve ustalıklı bilgisayar efektleri sayesinde ‘klonlanmış Keskin’ler’ canlandırır.
Birbirinden parlak fikirlerle dolu etkileyici sahnelemenin can damarı, oyunun her anında hem tek başına, kendini hem canlandırarak hem klonlayarak bütün kişileri benzersiz biçimde ayrıştıran 1977 doğumlu Serkan Keskin’in olağanüstü yorumudur.
‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’, gelecek sezon Uniq ve Zorlu’da olacak. Mutlaka izleyin.
‘İrma Vep’in Esrarı’
1943 doğumlu, 1987’de AIDS’e bağlı zatürreden ölen Amerikalı aktör, yazar yönetmen Charles Braun Ludlam, kurduğu Ridiculous Theatrical Company’de yazdığı, gotik romanları, Shakespeare, Lorca ya da Wagner’in eserlerini, popüler kültür öğelerini ve eski filmleri taklit / tersyüz ederek hicveden iki düzineyi aşkın oyun sahneledi. Yetenekli bir oyuncu olan Ludlam bu çılgın, abartılı, ‘kitsch’, absürt ve kuir güldürülerin çoğunda rol aldı, özellikle kadın karakterleri başarıyla canlandırdı.
1984’te yazdığı ‘The Mystery of Irma Vep / İrma Vep’in Esrarı’, çok sayıda sinemasal teatral ve edebi türü alaya alan, Viktorya dönemi melodramlarından farsa, ucuz gerilim, dehşet ve bilimkurgu dizilerinden Wuthering Heights’a ve özellikle Alfred Hitchcock‘un ‘Rebecca’ filmine, vampirlere, hayaletlere, kurt adamlara göndermeler içeren uçuk kaçık, müthiş hınzır bir taşlama.
Adını Louis Feuillade’ın 1915 tarihli sessiz film dizisi ‘Vampirler’in baş kişisinden alan oyunun iki başkarakteri, aynen dizinin her bölümünde farklı giysilerle bambaşka bir kişiye dönüşen İrma Vep gibi, durmaksızın giysi ve karakter değiştirerek, iki saat süren oyunda yarımşar düzine kişiyi canlandırırlar.
1980’lerde sadece kulüp ve barlarda gelişmiş olan gey ve kuir kültürünü tiyatro sahnesine taşıyan Ludlam, Hitchcock’un Rebecca’sını anımsatan karakteri İrma Vep olarak adlandırarak, dizinin başkişisini canlandıran açıkça biseksüel Musidora’ya da saygılarını sunar. Metne iki başkişisinin mutlaka aynı cinsiyetten olması gerektiği notunu ekler, oyunun ilk sahnelenişinde başrolleri oyuncu sevgilisi Everett Quinton’la paylaşır.
AltSahne yapımı ‘İrma Vep’in Esrarı’nı Haldun Dormen komedilerinin dur durak bilmez temposunu aratmayan, hızlı ötesi olağanüstü bir sahne trafiği ile Oğuz Utku Güneş yönetir. Oyunculuklar kusursuzdur. Güneş iki başkişisinin yorumlarında, yazarının kişiliği ve yazıldığı dönem için önemli olan kuir cinselliği geriye çekerek, performansın teatral boyutunu öne çıkarır. Kimyaları uyuşarak müthiş etkileyici bir ikili oluşturan Çağdaş Tekin’le Onur Berk Arslanoğlu’nun kadında kadını, erkekte erkeği olağanüstü doğallıkla yorumlamaları benzersiz bir oyunculuk dersidir.
Ayrıksı, şaşırtıcı, çarpıcı ve müthiş komik; sezonda sakın kaçırmayın.