Toplam 250 kariyeri, Rüya Ev´i ve sürekli parmak ucunda duran ayakları ile klişeleşmiş güzellikteki ´stereotip´ Barbie, 21 Temmuz´da üstü açık pembe arabasına atlayıp gerçek dünyaya bir yolculuğa çıktı. Bu pespembe filmin, pespembe süslenerek ellerindeki Barbie bebeklerle sinemaya gelen kız çocukları için olduğunu sanmayın. Pespembe giyinmenin yetişkinler için de serbest olması bir yana, bu film derin sosyolojik tespitlerde bulunan, cinsiyet eşitsizliğine ustaca değinen, varoluşçuluk temasını işleyen, çokça güldürürken düşündüren bir yetişkin filmi. Barbie´nin Yahudi yaratıcısı Ruth Handler´a gönderilen zarif selamı da es geçmemek gerekiyor. Hatta Ruth Handler rolünün şu günlerde kadınlar kulübünde kötü şöhreti olan Barbie´yi kurtardığını söylemek mümkün.
Greta Gerwig’in yönettiği ve Noah Baumbach ile birlikte yazdıkları Barbie filmi 21 Temmuz’da vizyona girdi. Yüksek pazarlama bütçesinden kaynaklı olsa gerek uzun zamandır sinemalara bu kadar heyecan yaratan ve biletlerini önceden satın almamız gereken bir film gelmemişti. Filmin anlatıcısı Helen Mirren’in sesiyle açılan filmin kendimce en dokunaklı yanı, dünyanın bu en popüler oyuncak bebeğini yaratan Polonya asıllı Yahudi Ruth Handler’a yine Yahudi asıllı Rhea Perlman’ın oyunculuğu ile yer vererek onu onurlandırması oldu.
Barbie bebeklerinin yaratıldığı günden bu yana bir milyar adet satıldığı gerçeğinin karşısında, bu bebeğin mümkün olamayacak mükemmellikteki vücut oranları yüzünden çocuklarda komplekse yol açtığı, seks sembolüne dönüştüğü, kadınları metalaştırdığı hatta anti-feminist olması gibi ağır eleştiriler duruyor. Film, tüm bu olumsuzlukları yok saymadan, iyisiyle kötüsüyle Barbie’yi ele alırken aslında Barbie’nin yaratıcısı Ruth’un kendi sözleriyle sarf ettiği gibi Barbie’nin temsil ettiği en önemli değerin ‘kadınların seçenekleri olduğu’nu hatırlatıyor. Bilindiği üzere Barbie’nin kariyerleri astronotluktan gece kulübü şarkıcılığına, veterinerlikten devlet başkanlığına kadar uzanıyor ve sevgilisi Ken ile evlenmeyi hiçbir zaman seçmiyor.
Küçük kızların özgüvenli birer kadın olma yolunda destek olması amacıyla üretilen Barbie’nin, kim olduğu belirsiz 90’larında bir kadınla filmde çok kısa ancak çok duygusal bir sahnesi bulunuyor. İşte bu gizemli kadın En İyi Kostüm dalında iki kez Oscar kazanmış Yahudi asıllı Ann Roth. Filmden kesilse hiç kimsenin fark etmeyeceği bu 30 saniyelik sahnede Barbie’nin “Çok güzelsiniz” sözü üzerine Ann Roth “Biliyorum” diyor. Barbie’nin tam da başarısız hissettiği bir anda bu yaşlı bilge kadından iyi hissetmek için kimsenin sözüne gerek olmadığını, bunu kendi kendimize yapabileceğimiz dersini alması markanın kendisi için özeleştiri niteliğinde olabilir.
Ann Roth ve Margot Robbie
Filmin yaratıcısı Greta Gerwig, New York Times’a verdiği demeçte bu filmin izleyiciler için yarı-ruhani bir yolculuk olmasını dilediğini dile getirmiş. Gerwig, tam olarak ortaya çıkarmak istediği duygunun ‘Çocukken Yahudi dostlarının evinde bir Şabat sofrasında misafir olmak’ duygusu ile benzer hisler olduğunu söyledi. Katolik okuluna gitmiş olan Gerwig böyle sofralarda bulunduğunda arkadaşlarının babalarının onu da dualarında kutsadığını, o hafta neler başarıp başaramadığından bağımsız sofradaki kişinin değerinin bununla ilgili olmadığının ona hissettirilmesinin kendisinde yarattığı iyilik halini filmiyle yakalamak istediğini ifade etti.
İzleyiciler filmi izlerken, Barbie isminin Ruth Handler’ın kızı Barbara’dan esinlenildiğini öğreniyor ancak Barbie’nin geçmişi ile ilgili bilinmeyen daha birçok unsur var.
Barbie’nin mucidi Ruth Handler
Ruth Handler (1999)
Barbie'nin mucidi Ruth Moskowicz’in babası Jacob, Çarlık Rusya’sındaki birçok Yahudi gibi orduya alınmıştı. Yahudiler, diğer askerlere göre çok daha uzun, 25 yıl boyunca hizmet etmeye zorlanıyordu. Jacob, birlikten kaçarak Amerika'ya giden bir gemiye binmişti. Göçmenlik yetkilileri, demirci olan Jacob'a becerileriyle yeni demiryollarının inşasına yardımcı olabileceği Denver'a yerleşmesini önerdi. Jacob yıllar süren çalışmaların ardından, eşi ve yedi çocuğunu Polonya'dan getirmeyi başardı. Ruth, Denver'da onuncu ve en küçük çocuk olarak 1916’da dünyaya geldi.
Ruth, bir başka Rus Yahudi göçmeni olan eşi Izzy Handler ile gençlik çağlarında bir Yahudi derneğinin dans gecesinde tanıştı. İkili Los Angeles'a taşınmadan önce Ruth eşinin ismini, artan antisemitizm nedeniyle, daha Amerikan bir isim olan Elliot’a değiştirmesini istedi. Ruth ve Elliot eşit ortak olarak henüz icat edilen plastikten mobilya yapmaya çalıştılar. Ruth, eşi ve yeni ortakları Harold ‘Matt’ Matson, birlikte kurdukları şirketleri ‘Mattel’in adı altında tasarladıkları plastik eşyaları sattılar. II. Dünya Savaşı’nın ardından yaşanan refah dönemiyle Ruth Matt’in hissesini satın aldı ve Elliot ile üretim odaklarını plastik oyuncaklara kaydırdılar.
Ruth ve Elliot geleneksel olarak dindar değillerdi, ancak Yahudi kimlikleri her zaman hayatlarının merkezindeydi. Mattel'in başarısı arttıkça, Handler ailesi Los Angeles'ta hem Yahudi hem de seküler konularda çeşitli yardım faaliyetlerine büyük destek veren önemli hayırseverler haline geldi. Ruth bunu "Yahudi etiği" olarak adlandırdı. Ruth iş yoğunluğunu bir kenara bırakarak 1967 yılında İsrail'de başlayan Altı Gün Savaşı'nda İsrail'i desteklemek isteyenlerden gelen çağrıları etkili bir şekilde karşılayacak bir sistem kurdu. Ayrıca Handler çifti Los Angeles’ta Isaiah Sinagogunun kurucularındandı.
Ruth Handler’ın gözlemi
Barbie'nin doğuşu bir öğleden sonra Ruth Handler'ın kızı Barbara ve arkadaşlarını kağıt bebeklerle oynarken izlemesiyle gerçekleşti. 1950'lerde oyuncak şirketleri, kızların oynaması için yalnızca bebek olan oyuncak bebekler üreterek tüm kızların küçük bir bebek beslemeyi ve yıkamayı istediğini varsayıyordu. Barbara ve arkadaşları, bir dergiden kağıt bebekleri kesip onları kağıt kıyafetlerle giydiriyorlardı. Sonra, her biri bebeklerini tutup onları konuşturuyor ve yetişkin konuşmalarını taklit ediyorlardı. Ruth Handler bu oyun düzenini alıp üç boyutlu hale getirebilirse, çok özel bir şey yakalayacağını anladı. 1956'da İsviçre’de uzun bir yaz tatilinde Ruth, yaratmak istediği bebek türünü buldu: Alman ‘Bild-Lilli’ bebeği. 1950'lerde, Bild-Zeitung gazetesindeki karikatürden esinlenilmiş bu bebekler, Orta Avrupa'da erkeklere genellikle bekarlığa veda partilerinde verilen popüler şaka hediyeleriydi. Ruth eve dönerken birkaç tane satın aldı ve gelen tepkilere aldırış etmeden birkaç modifikasyonla bunları kızların oynayabileceği bebekler haline getirdi.
Amerikan kızları ne istedi?
Piyasaya çıkan ilk Barbie ve Margot Robbie’nin canlandırdığı Barbie
Bu yeni bebek Amerikan piyasasındaki diğer her şeyden o kadar farklıydı ki, Ruth çok dikkatli hareket etmek istedi. Yardım için Viyana'dan kaçıp New York'a taşınan Yahudi psikoterapist Dr. Ernest Dichter'a başvurdu. Dichter kendisinin ‘motivasyonel psikoloji’ dediği ve günümüzde daha yaygın ismiyle ‘pazarlama’nın öncüsüydü. Dichter'ın dehası, tüketicilere farklı ürünler hakkında detaylı sorular sormasıydı. Daha önce, şirketler müşterilerinin ne aradığını yalnızca tahmin ederdi.
Çocuklara yönelik pazarlama alanı henüz emekleme dönemindeydi ve Ruth'un satmak istediği yetişkin görünümlü bebek oldukça alışılmadık bir üründü. Eleştirmenler kız çocuklarına yetişkin görünümlü Barbie bebekleri vermenin uygun olmadığını söyledi.
Dichter, 191 kız ve 45 anne ile görüşme yaptı ve annelerin Barbie prototiplerinden nefret ettikleri, ancak kızların onu çok sevdikleri sonucuna ulaştı. Kızlar yetişkin görünümlü bebekleri benimsedi ve oynarken kendi hayal ettikleri gelecekleri canlandırdılar. Dichter, Ruth'a Barbie'yi bir bebek olarak değil, kızların öz ifadesinin doğal bir uzantısı olarak pazarlamamasını tavsiye etti. Barbie, televizyonda reklamı yapılan ilk oyuncaklardan biri oldu ve ‘oyuncak bebek-doll’ terimi neredeyse hiç kullanılmadı.
1959 yılında piyasaya sürülen Barbie, hızla popüler oldu. Mattel, 1961'de Ruth’un oğlunun adı olan Ken adında bir erkek bebek çıkardı, ancak o hep ikinci planda kaldı. Barbie dünyasında kızlar, kadınların merkezde olduğu yetişkin hayatını hayal ederek oyun oynadı.
Çeşitlilik değerlerine saygı
Yahudi karşıtlığını deneyimlemiş olmalarından dolayı Ruth ve Elliot Handler, zararlı kalıp ve yargılar penceresinden bakmak yerine diğer insanları oldukları gibi görmeye kararlıydı. 1940'lardaki başlangıcından itibaren, Mattel diğer Amerikan fabrikalarında yaşanan ırksal ayrımcılığa direndi. 1940'larda Mattel'e yazılan resmi bir mektupta şöyle deniyordu: "Fabrikanızı gezmek, Birleşmiş Milletler'de yürümek gibiydi. Farklı ırklardan insanlar, çeşitli dinlere mensup insanlar, engelli insanlar, yaşlı insanlar, hepsi bir arada çalışıyor. İş insanları tarafından takip edilebilecek bir örnek ortaya koydunuz." 1968 yılında şirket, Christie adında siyah bir bebek çıkardı. Ancak Barbie'nin destekleyici arkadaşı olarak sınırlı tutuldu; resmi bir Barbie bebek olması 1980’i buldu.
Barbie’nin gerçek olamayacak beden ölçülerine sahip olmasından dolayı gelen eleştirilere karşılık Mattel, 2016 yılında Fashionista serisini piyasaya sürdü; bu seri farklı beden şekillerine, ten renklerine ve yeteneklere sahip Barbie'leri içeriyordu.
İlk başörtü takan Barbie bebekleri arasında ABD Olimpiyat şampiyonu kılıç eskrimcisi Ibthihaj Muhammad'e benzeyen bir bebek 2017 yılında piyasaya sürüldü.
2006’da Yahudi modacı Diane von Furstenberg bebeğini satışa sunan şirket 2020’de altın madalya kazanan Yahudi jimnastikçi Aly Raisman'a benzeyen bir bebek piyasaya sürdü.
Barbie'nin seçeneklere sahip olma fikrine uygun olarak, Ortodoks Yahudi sanatçı Jen Taylor Friedman, ‘Tefillin Barbie’ adlı bir bebek yarattı. Nisan 2023’te ise Down Sendromlu Barbie piyasaya sürüldü.
Bugün Mattel, farklı ten renklerine ve saç renklerine sahip 170'den fazla farklı Barbie türü satıyor, böylece çocuklar istedikleri takdirde kendilerine çok benzeyen bir Barbie bebek bulabiliyorlar.
Barbie filmi görülmeye değer
Yahudi geçmişinden ayrı düşünülemeyecek olan Barbie oyuncağı gibi filmi de aslında Yahudiliğin en önde gelen değerlerinden birini merkezine alıyor: Barbie dünyasında her günü şüphesiz en iyi günü olan Barbie’nin gerçek dünyayı tanımasıyla yavaş yavaş başta kendisi olmak üzere hayatın anlamını sorgulamasını. Gerwig kapitalizmin ve baskı altındaki kadının adeta sembolü haline gelmiş Barbie’yi oyuncak dünyasından gerçek dünyaya kazara yapılan bir yolculuk aracılığıyla öz benliğini keşfetme yolculuğunu anlatan bir aracı haline getiriyor. Tüm bu varoluşsal krizin Barbie’nin ayağının düzleşmesi ile başladığı düşünülürse filmi sevmek için sulu komedi seviyor olma şartının arandığını söyleyebilirim. Sizi hem düşündürecek hem kahkahalara boğacak bir yandan da nostaljik hislere sürükleyecek bu görsel şöleni kaçırmayın.