Yazar - şair ve çevirmen Roni Margulies´i 19 Temmuz´da kaybettik. Kilyos Yahudi Mezarlığında toprağa verildikten sonra dostları kendisi için bir anma toplantısı düzenledi. Yitirdiğimiz değeri daha yakından tanımak açısından, kendisinin deprem felaketinden sonra, Serbestiyet adlı internet sitesinde yayınlanan ´Türk Erkeği Ağlamaz, Ben Ağlarım´ başlıklı yazısından bir bölüm paylaşmak istiyoruz.
EMEL MİZRAHİ
“Her büyük felakette olduğu gibi, bu sefer de dayanışmanın sayısız ve sınırsız örneklerini gördük. Beni asıl etkileyen, dokunaklı gelen, insanlığımı bana hatırlatan resmî yardımlar olmadı. Devletlerin birbirlerine yardımları hiçbir zaman karşılıksız değildir. Muhakkak bir karşılık beklentisi vardır, diplomatik bir avantaj veya bir propaganda fırsatı elde edilir. Beni asıl etkileyen, sırf yardıma ihtiyaç duyan insanlar olduğu için harekete geçen, fedakârlık eden sıradan insanlardı.
(...) Kirk Douglas’ın oynadığı Spartaküs filmindeki ünlü sahneyi her izlediğimde, defalarca izlemiş olmama rağmen, tekrar ağlarım.
(...) Kirk Douglas oturduğu yerden kalkar, ‘Ben Spartaküs’ der. Kısa bir sessizlik. Sonra yaralı ve ufak tefek bir köle yavaşça ayağa kalkar, ‘Ben Spartaküs’ der. Sonra bir başkası. Ve bir başkası… Romalı subayın şaşkın bakışları altında birer birer bütün köleler ayağa kalkar, ‘Ben Spartaküs’ der.
Böyle yaptıkları için hepsi ölecektir. Ama Spartaküs’ü Romalılara vermemişlerdir!
(...) ‘Türkiye’ye gelen Yunan doktor Sokratis Dukas, arama kurtarma çalışmaları sırasında 7-8 yaşında bir çocuğun kendisine bir kutu bisküvi verdiği ânı anlatırken gözyaşlarını tutamadı.’ Yunan televizyonunda olayı anlatırken adam konuşamadı. O küçük çocuğun cömertliği ve sevgisi karşısında doktor da ağladı, ben de.
‘Urfalı tatlıcı abilerimiz tezgâhlarını yüklemiş Adıyaman’a gelmiş. Tatlı yapıp dağıtıyorlar. Amasyalı oduncu abilerimiz de bir kamyon odun yüklemiş soğukta kalanlara dağıtıyorlar. Millet, milletin yaralarını sarıyor.’ Bu tweet’i okudum ve etkilendim. Ama sokakta tatlı yapan delikanlıların fotoğrafını görünce alt dudağım titremeye başladı.
‘İsrailli Yosefit, ekibi İsrail’e dönmesine rağmen, Aras’ı yalnız bırakmadı ve her gece Aras’ı kucağında uyutuyor.’ Ve yine bir fotoğraf: Hastane odasında ufak bir çocuk iskemlede oturan kadının kucağında mışıl mışıl uyuyor. İsrail devletinin gönderdiği resmî yardım ve ekipler bir yana, bu kadının yaptığı bir yana.
Doktor Sokratis Dukas, ‘Urfalı tatlıcı abilerimiz’ ve ‘İsrailli Yosefit’, ayağa kalkmış ve ‘Ben Spartaküs’ demiş. (...) İnsan toplumlarının farklı bir şekilde örgütlendiği başka bir dünyanın mümkün olduğunu kanıtlamışlar.”
***
Roni Margulies 1955 yılında doğdu. Anne tarafı Sefarad, baba tarafı Aşkenaz’dı. Çocukluğunda kendi evinde Fransızca, anne tarafından dedesinin evinde Ladino, baba tarafından büyükbabasının evinde Rusça konuşulurdu, kendisi ise Türkçe konuşurmuş. Marguiles ilk ve orta öğrenimini Şişli Terakki ve High School'da tamamladı.1972'de Robert Kolej'den mezun oldu ve sonra İngiliz Dili ve Edebiyatı okumak üzere İngiltere’ye gitti. Kendisini oraya veya buraya, şu veya bu kimliğe değil, İstanbul’a ait hissettiğini söylerdi.
İngiltere’de Shakespeare’den zevk almayıp ekonomi okumaya karar verdi. Ekonomi politik derslerine girdiğinde Marx’la tanıştı. Öğretmeni Geoff Kay’ın anlattıklarından etkilenip, Marksist oldu. Bu durum hayatının akışını çarpıcı ve kalıcı bir şekilde etkiledi. Daha sonra ekonomi üzerine doktora da yapmasına rağmen, bu alanda çalışmadı. Yazar, şair, gazeteci, çevirmen ve devrimci oldu.
Verdiği bir röportajda ‘devrimci’ tabirini kendi görüşüne göre tanımlayan Roni Margulies, “Gündelik dilde, büyük değişikliklere ‘devrim’ denebiliyor, bu değişiklikleri gerçekleştirenlere de ‘devrimci’ denebiliyor. Ama ben ‘devrimci’ ifadesini daha somut, siyasi ve toplumsal bir anlamda kullanıyorum. Baskının, sömürünün, ayırımcılığın olmadığı, özgür, adil, eşitlikçi bir dünya yaratmak isteyen, bunun için çabalayan ve örgütlü olarak başkalarıyla birlikte mücadele eden kişileri kastediyorum” ifadelerini kullanmıştı.
İlk şiir kitabını 1991 yılında çıkaran Margulies’in, toplam altı şiir kitabı, dört şiir çevirisi kitabı, basılmış siyasi tercümeleri, ve ayrıca edebiyat, siyaset, tarih hakkında çok sayıda dergi, gazete ve internet makalesi, basılmış çocukluk anıları ve ayrıca ‘Manastır'da İlân-ı Hürriyet 1908-1909 Fotoğrafçı Manakis Biraderler’ (YKY, 1997) adlı bir fotoğraf albümü bulunmakta. Ted Hughes, Philip Larkin ve Yehuda Amihay’ın şiirlerini Türkçeye kazandıran Margulies, 2002 yılında ‘Saat Farkı’ adlı eseri ile Yunus Nadi Şiir Ödülü'ne de lâyık görüldü. ‘Bugün Pazar, Yahudiler Azar’ adlı kitabı çok ses getirmiş, çeşitli gazeteciler kendisiyle röportaj yapmıştı. Hayatı boyunca pek çok kez şu soruyla karşılaştı: “Türkçeyi ne güzel konuşuyorsunuz. Ne zaman öğrendiniz?” O da hep kibarca şöyle cevap vermişti: “Teşekkür ederim, 1955’ten beri öğrenmeye çalışıyorum!” 2009-2013 yılları arasında Taraf Gazetesinde köşe yazarlığı yapan Margulies’in son kitabı ‘Türk'ün Hizmetçisi - Türkiye'de Azınlık Olmak’, 2020'de yayımlandı.
Uzun yıllar İngiltere’de yaşayan, İngiltere ve Türkiye arasında mekik dokuyan yazar, daha sonra Türkiye’ye döndü. Bir arkadaşının ‘azınlığın azınlığının azınlığı’ diye tanımladığı Margulies, Türkiye’de Yahudi ve komünist, İngiltere’de ise Türk olduğunu söylerdi.
“Günümüzün dünyasına anlam vermek gerçekten de mümkün değil. Niye böyle olduğunu anlamak mümkün, ama bunu anlamlı, normal, kaçınılmaz bulmak mümkün değil. Sekiz değil seksen milyar insanı bile besleyebilecek bir dünyada, milyonlarca insanın açlıktan ölmesi nasıl normal olabilir?” diye soran Margulies, DSİP (Devrimci Sosyalist İşçi Partisi) üyesiydi, fikirlerini sonuna kadar savunurdu. Bu uğurda çok kişinin ayağına bastı. Sağ, sol, önemli, önemsiz, “Başım derde girer” demeden pek çok politikacıyı eleştirdi; İsrail’in politikalarını tenkit ederek pek çok yakınını üzdü; yazdığı yazılar yüzünden dayak da yedi; üzerine yumurta da atıldı, boya da. Dostları da vardı, düşmanları da. İnançlı bir sosyalist ve enternasyonalistti. Düşüncelerine ister katılın, ister katılmayın; fikirleri ister doğru olsun, ister yanlış, o cesurdu, ilkeliydi, inandığı şeylerden, en azından başına gelenler yüzünden vazgeçmedi.
Victor Hugo, ‘Villemain’ ile ilgili olarak şöyle yazmış 1845’te: “Düşmanların mı var? Gerçekten büyük bir iş başaran ya da yeni bir düşünce üreten her insanın hikâyesidir bu. Parlayan bir şeyin etrafını saran fırtına bulutudur. Nasıl ki sinekler ışığa hücum ederse, düşmanlar da eder. Şöhretin düşmanları vardır. Boş ver, hayatını temiz, zihnini dingin tut.”
Roni Margulies aramızdan ebediyen ayrıldı. Ona, bizi büyüleyen şiirlerinden biri olan ‘Telefon’dan alınmış birkaç mısra ile veda edelim.
“Bir başka hışımla ağaçlar hışırdamaya başlar,
sabaha karşı uyanıldığında o telefonla,
temmuzun orta yerinde bu ülkede bazen
işte böyle geliverir sonbahar birden adeta.
Cılız bir haziran güneşinin sevinciyle belki,
unutulmuş olabilir birkaç günlüğüne ama,
böyle günlerde dank eder yine insanın kafasına:
tüm hayatlar eksik, tüm ölümler vakitsizdir.”