Kendine özgü mizahıyla kara komedileri, minimalist filmleri, sosyo-politik yorumlarıyla ünlü Aki Kaurismaki bu kez romantik bir aşk öyküsü anlatıyor. İnsan ruhunun karanlık dehlizlerinde dolaşmaktan hoşlanan Finli yönetmen, tesadüfen karşılaşan, ilk, tek ve son aşklarını bulmaya çalışan, sevgiye aç iki yalnız insanın şiirli öyküsünü anlatıyor. Sıcacık hümanizmasıyla film, sevgiye, dostluğa, yardımlaşmaya adanmış mesajlar veriyor.
‘KUOLLEET LEHDETİ’
Yön ve Sen: Aki Kaurismaki
Gör: Timo Salminen
Kur: Samu Heikkila
Oyn: Alma Pöysti - Jussi Vatanen
Aki Kaurismaki, altı yıllık bir aradan sonra ‘Düşen Yapraklar / Kuolleet Lehdeti / Les Feuilles Mortes’ adlı romantik aşk filmiyle sinemaya döndü. 76. Cannes Film Festivali ana yarışmasının bu tek komedi filmi Jüri Ödülü’nün sahibi oldu. Film adını bestesi Joseph Kosma’nın, sözleri Jacques Prévert’e ait ‘Les Feuilles Mortes’ adlı ölümsüz şarkısından alıyor. ‘Düşen Yapraklar’ hem güldüren hem hüzünlendiren, hem düşündüren bir film.
Geçen yıl Cannes’ın ana yarışma ve Belirli Bir Bakış bölümlerindeki beş İskandinav filmi festival tarihinin en yüksek sayıda film katılımı olmuştu. Bu yıl İskandinav ülkelerinin tek temsilcisi ‘Düşen Yapraklar’. 19 filmlik geçmişinde kara komedileri, kendine özgü mizahı, minimalist konuları, sosyo-politik yorumları ile ünlenen, insan ruhunun karanlık dehlizlerinde dolaşmaktan hoşlanan Aki Kaurismaki’nin (kendi kadar yetenekli olmasa da) üç yaş küçük kardeşi Mika Kaurismaki de yönetmen, senaryo yazarı ve yapımcı.
İki yalnız insanın yıldırım aşkı
Film, Helsinki’de bir gece tesadüfen karşılaşan ilk, tek ve son aşklarını bulmaya çalışan iki nazik insan hakkında bir traji-komedi. Süpermarkette çalışan Ansa (Alma Pöysti) ile alkolik inşaat işçisi Hollapa’nın (Jussi Vatanen) yolları tesadüfen kesişince yazgıları değişir. Aki Kaurismaki benzersiz kara mizah stili ve melankoli duygusuyla, suskun, yalnız ama iletişim kurma açlığı çeken iki insanın portresini çiziyor. Bu konuda Aki Kaurismaki, “İnkâr etmelerine rağmen Finlandiyalılar çok duygusal insanlardır. Finlandiya’da her konu konuşulmaz, sarhoşlar hariç. Buradan sarhoş olmakta fayda vardır neticesi çıkar. Gördüğünüz gibi ilginç bir ülkede yaşıyorum” diyor.
Fransız Yeni Dalga Akımını akla getiren şiirsel filmiyle Aki Kaurismaki sosyal ilişki ve aşk özürlü iki karakteri üzerinden “Finlandiyalılar dünyanın en mutlu insanlarıdır” yargısını ters yüz ediyor. Dünyayı kurtarmaya soyunan sinema adamlarının ciddi, ağırbaşlı, iddialı filmlerine alışık Cannes Film Festivali izleyicilerinin, ana yarışmada komedi izleyerek gevşeme şansları pek yoktur. Film gösterimi sonrası salondan çıkanların yüzünde bir tebessüm, genel bir rahatlama vardı. ‘Düşen Yapraklar’ın bir karaoke salonunda tanışan iki ‘loser’ kahramanının durumları içler acısıdır. Ama Kaurismaki’nin dehası izleyicileri güldürebiliyor.
Finli yönetmen, “Şimdiye kadar çoğunlukla gereksiz şiddet içeren filmler yaparak şüpheli bir üne sahip olmama rağmen, sonunda insani duyguların ağır bastığı bir hikâye yazdım. Bresson, Ozu ve Chaplin’e özendim. Başarısız olursam tek sorumlu benim” diyor filmi için. Zorluklara, Ansa’nın telefon numarasını verdiği kâğıdı kaybeden Holappa’nın savrukluğuna rağmen, ikili bir ilişki kurmaya çalışır. Finlandiya’da çok yaşanan alkolizmin esiri olan Holappa’nın geçirdiği kaza, ikilinin birbirlerinin adını ve adresini bilmemeleri gibi engellere rağmen, film duygusal anlatımıyla mutluluğu arayan bu iki insanın yazgısına eğiliyor.
Aki Kaurismaki bu filmiyle, insanlığı geleceğe taşıyabilecek şeyler hakkında bir hikaye anlatmak isteyen sinema sanatının ustalarına şapka çıkarıyor; sevgiye, dayanışmaya, umuda, doğaya saygı duruşunda bulunuyor. Nice-Matin gazetesi ‘Traji-komik Bir Aşk Öyküsü’ başlığıyla, iki yalnız insanı bir araya getiren, umut etmenin başrolde olduğu bu 1 saat 20 dakikalık duygusal filmi övüyor. Aki Kaurismaki, Robet Bresson, Jean-Luc Godard ve Jim Jarmush’a sevgisini bu yönetmenlerin başyapıtlarının afişlerini, iki kahramanının randevu yeri olan sinema salonuna asarak gösteriyor.
Helsinki’de bir traji-komedi
Bir Fransız dergisi film için ‘Tüm Umutlar Beslenebilir’ başlığını kullandı. Film hayatta aşkı, mutluluğu, ferahı, huzuru tatmamış, orta yaşlara gelmiş, sevgiye aç, karşı cinsten iki insanın, gelecek için umut beslemesini anlatıyor. Helsinki’de yaşayan iki yalnız ruh, Ansa ve Holoppa’nın monoton ve mutsuz hayatları, inisiyatif alma becerileri körlenmiştir. Aki Kaurismaki, “Arkasında ölümler bırakan sebepsiz savaşlar karşısındaki ıstırabım beni insanlığın umut beslemesi konusunda bir öykü anlatmaya itti. İnsan sevme arzusunu, dayanışmayı ve umut beslemeyi hak ediyor” diyor.
Finli yönetmen kariyerinin ilk on yılında işçi sınıfı üzerine bir triloji yapmıştı: ‘Cennetteki Gölgeler’ (1987), ‘Ariel’ (1988) ve ‘Kibritçi Kız / The Match Factory’ (1990). ‘Düşen Yapraklar’ proletarya üzerindeki trilojinin uzantısı olarak, iş hayatındaki şiddete ve tüketim toplumuna eleştiri getiriyor. İnsanlığa inancını koruyan Finli yönetmen absürt ve çizgi dışı mizahıyla övgüyü hak ediyor. Film eleştirmenliği ve sinema yazarlığından gelme Aki Kaurismaki sımsıcak hümanizmasıyla, insanın yüreğini ısıtan, sevgiye, dostluğa, yardımlaşmaya adanmış, hayata dair çok ince ayrıntılar sunan filmleriyle tanınıyor.
‘Geçmişi Olmayan Adam / L’Homme Sans Passé’ (2002) ile Aki Kaurismaki Cannes’da 20 yıl önce Altın Palmiye Ödülüne çok yaklaşmıştı. Ancak karşısında Roman Polanski’nin ‘Piyanist’i gibi dev bir rakibi vardı. Ve ikincilik ödülü sayılan Büyük Ödül ile yetinmek zorunda kalmıştı. Film kimliği bilinmeyen bir adamın üç eşkıya tarafından öldüresiye dövülmesiyle başlar. Kendine geldiğinde kim olduğuna dair fikri yoktur. Vahşet içinde başlayan film adamın tanıştığı bir kadın sayesinde sevgi ve yalnızlık, sadakat ve kırılganlık üzerine eşsiz bir öğretiyi sürdürür. Kaurismaki’nin evrenselliğe ulaşmayı başardığı, iyimserlikle dolu filmlerinde, toplumsal eleştirinin yanı sıra derin bir alaycılık, sert bir mizah anlayışının izlerine rastlanır.
1987 Cannes Film Festivali ‘Yönetmenlerin 15 Günü’ bölümünde gösterilen ‘Cennetteki Gölgeler / Shadows In Paradise’ ile keşfedilen Finli yönetmen, dokuz yıl sonra ana yarışmaya terfi ettiği ‘Sürüklenen Bulutlar / Drifting Clouds’ ile Ekümenik Jüri’nin Özel Mansiyon’unu kazanmıştı. Cannes’daki ‘Banliyö Işıkları / Les Lumieres Du Faubourg’dan (2006) dört yıl sonra ‘Le Havre’ ile FİPRESCİ Ödülünü kazandı. Büyük bölümü Fransa’da çekilen film, bir ayakkabı boyacısının çocuk yaştaki bir kaçak göçmeni kurtarma çabasını anlatır.
Filmleri ülkemize az uğrayan bir İskandinav ustanın kısa filmi için kısa bir yazı yazdım. Sizleri düş kırıklığına uğratmadığımı ümit ediyorum.