Gazeteci-yazar Özlem Özdemir´in kaleme aldığı ´Kadınlar Cumhuriyeti-Bilimin Öncü Kadınları´ ile Boğaziçi Üniversitesi´nin başarılı isimlerinden Prof. Dr. Cem Say´ın yayına hazırladığı Kemal Atatürk´ün ´Geometri´ kitabı Cumhuriyet´in 100. yılında Doğan Kitap etiketiyle aynı dönemde raflarda yerini aldı. Eserlerinin üretim süreçlerinde her daim birbirine destek olan çiftin, bir araya geldiklerinde ve hayat arkadaşından sonsuz bir sevgi saygıyla bahsederkenki halleri günümüzün sahte ilişkileri arasında mutluluğun verdiği ışıltıyla adeta parlıyor. Birlikte ilk kez ŞALOM´a konuşan Özdemir ve Say aynı zamanda, yaşam felsefesi olarak da aynı çizgideler.
Fotoğraflar: NİHAT ÖZDER
İKİMİZİN DE ORTAK İDEALİ: CUMHURİYET’İN MUHAFAZASI
Özlem Özdemir’in ‘Kadınlar Cumhuriyeti-Bilimin Öncü Kadınları’ kitabı ile Cem Say’ın yayına hazırladığı Kemal Atatürk’ün ‘Geometri’ kitabı hem de Cumhuriyetimizin 100. yılında okuyucuyla buluştu. Kitaplarınızdan biraz bahsedebilir miyiz?
Özlem Özdemir: Kadınlar Cumhuriyeti, özel olarak Cumhuriyet’in 100. yılı için yazdığım bir kitap. Alt başlığı ‘Bilimin Öncü Kadınları’. Bu kitabı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yüz yılının tekrar Atatürk’ün kurduğu yeni Cumhuriyet gibi bilimle şekillenmesi ve kadınların değerli oldukları bir ülkede yaşamalarını istediğim için yazdım. İçinde 11+1 kadın var. Bu ne demek? Cumhuriyet’in ilk kuşağının öncüsü 11 bilim kadını, +1 ise Prof.Dr. Türkan Saylan. Türkan Saylan, kitaptaki kadınlardan sonraki kuşakta yer alıyor. Ama ben kendisiyle aynı dönemde yaşadım ve bununla gurur duyuyorum. Ne yazık ki adı siyasetle kirletildi, bu beni çok üzüyor. O bir bilim kadını, bu topraklarda cüzzamı bitirmiş, kızlarımızı okutmak için yıllarca çalışmış… Ben de naçizane onu onurlandırmak istedim. Kadın biyografileri aracılığıyla Cumhuriyet’in kadınlar için ne kadar hayati olduğunu anlatmaya çalışıyorum. O kadın öyküleri yaşadıkça Cumhuriyet de yaşayacak...
Cem Say: Ankaralı gazeteci arkadaşımız Sinan Onuş, Atatürk’ün ‘Geometri’ kitabının dilbilimciler ve tarihçiler dışında bir sayısalcı gözüyle incelenmesi konusunda bir öneri getirdi. Doğan Kitap, Cumhuriyet’in 100. yılına armağan serisinde Özlem’in kitabını serinin ilk eseri olarak yayınladı. Ben de ‘Geometri’ kitabı önerisini onlara götürünce yayınlamak istediler. Geometri’yle ilgili bizim bir aile anımız da var: Atatürk, Sivas Lisesi gezisinde ilk kez Türkçe terimlerle geometri dersi verdiğinde babam da o sınıftaki öğrenciler arasındaymış. Bunu hep gururla anlatırdı, o açıdan benim için ayrı bir önemi de var. Dil Devrimi’ni yerden yere vuran yabancı dilbilimciler bile Geometri’yle ilgili bu kitabı “Halka verilmiş büyük bir hediye” olarak anlatıyor.
İkinizin kitaplarında da en büyük motivasyonun kurucu liderimiz Atatürk’e olan sevgi, minnet borcu ve hayranlık olduğunu görüyoruz. Gençlerle iç içe bir akademisyen ve bir gazeteci olarak ülkemizde Atatürk sevgisini hangi noktada görüyorsunuz?
ÖÖ: Ne olursa olsun bu ülkede Atatürk sevgisinin, insanlar hangi partiye oy verirse versin, çok yüksek olduğunu düşünüyorum. Bizi birleştiren en büyük ortak nokta hala Atatürk. Zaten bu sevgi olduğu için Türkiye hala Türkiye Cumhuriyeti olarak yoluna devam edebiliyor. Günün sonunda kimse O’nu silemiyor hatta ben bu sevginin gittikçe güçlendiğini de düşünüyorum. Sevmeyenler dahi O’nun adını anmak durumunda kalıyor ve de kalacaklar... Ne yazık ki Türkiye çok acı bedeller ödeyerek O’nun değerini anlıyor.
CS: Atatürk’ün ölümsüzlüğü çoktan kanıtlandı, bilgiye dayalı kaynakları inceleyen birinin Atatürk’e hayran olmaması mümkün değil. Vaktiyle imajını zedelemek için kampanyalar yapıldı. Eleştirildiği konuları daha çok okuyarak incelersek, sadece başarılı bir asker, harika bir devrimci olmasının yanında çok iyi bir insan olduğunu da görürüz. Sadece ülkesine değil, insanlığa çok büyük katkıları olan biri. Bizi çocukları gibi alıp 500 yıl ileriye taşıdı. Okuyup araştırdıkça aileden gelen sevgimizin doğru temelleri olduğunu daha iyi anladık.
“MEDENİ BİR HAYAT ARKADAŞINA SAHİP OLMAK BÜYÜK LÜTUF”
Kitaplarınızın önsözünde yazdığınız teşekkür notlarından yola çıkarak, düşünsel anlamdaki paylaşımınız ve birbirinize katkınız konusunda ne anlatmak istersiniz?
CS: Özlem benden daha tecrübeli bir yazar; ben genellikle akademik olarak yazıyorum. Ben akademik hayatıma devam ederken Özlem ilk kitabını çıkarıyordu. Çalışmak için bir süre Çin’e gittiği dönemde bana ‘50 Soruda Yapay Zeka’ adlı ilk kitabını yazmam için teklif geldi ve Özlem’in yüreklendirmesiyle o işe girdim. Popüler bilim kitaplarımı daha çok sözelcilere yazıyorum, Özlem de ideal bir sözelci olduğu için ilk onun üzerinde deniyoruz. Her bakımdan mükemmel bir hayat arkadaşı olmanın yanı sıra, müthiş bir editör de…
ÖÖ: Biz çok iyi arkadaşız en başta, bu da üretim süreçlerimize büyük katkı oluyor. Cem Türkiye’nin sayılı entelektüellerinden biri; ondan her gün bir şeyler öğreniyorum. Bilim insanı olup her şeyi sorguladığından beni hep düşünmeye sevk ediyor. Kitaplarımda da katkısı çok fazla. Kendimi tehlikeye atabileceğim söylemler konusunda da beni frenliyor. Birlikte çoğalmak az bulunan bir şey; o yüzden insan aşkını pamuklara sarmak istiyor. Türkiye gibi hala feodal sayılabilecek bir ülkede gerçekten medeni bir hayat arkadaşına sahip olmak bir kadın için büyük lütuf. Ayrıca ortak bir idealimiz de var: Cumhuriyet’in muhafazası. Cem geleceği yazan bir insan ben ise geçmişi yazıyorum ve geçmişi seviyorum. Cem beni bugünde tutuyor.
Cem Bey, Twitter’da retweet ettiğiniz bir paylaşımda Atatürk’ün “Şuna inanmak gerekir ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir” cümlesini paylaşmışsınız. Hayatınızda neleri Özlem Hanım’ın eseri olarak görüyorsunuz?
Evlilik çok zor bir müessese, nadiren birbirini bu kadar iyi anlayan iki insan bir araya gelebiliyor. Hele de Boğaziçi’nin başına gelen bu sıkıntılı süreç sonrasında, hayatımın beklediğimden daha iyi olmasını Özlem’e borçluyum. Biz birbirimize çok iyi uyduk, ona mutluluğumu, sağlığımı ve hayatımı borçluyum.
“TÜRKİYE’DE KADIN HAKLARININ GELİŞİMİ UTANÇ VERİCİ!”
Kadınlar Cumhuriyeti kitabında 12 bilim insanının biyografilerinde de gördüğümüz üzere, kadınların Atatürk Türkiye’sinden önce yeterli özgürlükleri yoktu. Günümüzde kadın hakları gelişiminin ülkemizdeki durumunu nasıl değerlendirirsiniz?
ÖÖ: Utanç verici buluyorum. Tam 100 yıl önce bu Cumhuriyet kuruluyor, Atatürk zaten çok daha önceleri Türk kadınlarının Batılı kadınlardan hiçbir eksiği olmaması gerektiğine inanıyor. Bizim toplumda erkeklerle eşit olarak yer almamızı istiyor. Ve 1926’da Medeni Kanun’la birlikte kadınlar her anlamda erkeklerle eşit vatandaş oluyor. 1930-34 arasında da siyasi hakların hepsi tamamlanıyor. Ve bunların hepsi bize adeta hediye ediliyor, hiçbir kadının saçının teli incinmiyor. Kitaptaki bilim kadınlarının hepsini devlet yurt dışında okumaya gönderiyor. Bugün ise her gün bir kadın öldürülüyor, seçim kampanyalarında kadınların yüzü gösterilmiyor, son seçimde kadın adayların sayısı malum. Örneğin 1935 yılında siyasette kadın temsilinde Türkiye dünyada ikinci sıradayken 2017’de 128. sıraya düşmüştü… Ayrıca çocuk gelinler, tarikatlar, adalet mekanizmasının kadınlardan yana işlememesi, güvenlik sorunları vb. Yine de bu ülkede bir şeyler değişecekse, bu değişimi kadınlar yapacaktır. Ben kadınlardan umutluyum. Çünkü bu tablo Türkiye’ye hiç yakışmıyor.
Geçmişte yaşanan örneklerde akademik anlamda Türk adlarının bilimsel çalışmalarda geçmeyişi sancılı bir süreci beraberinde getiriyor. Bugün ise akademisyenler, doktorlar, yazarlar, bilim insanlarının başta bulunduğu bir beyin göçü en çok tartışılan konular arasında. Sizler hiç gitmeyi düşündünüz mü?
CS: Gidenlerin neden gittiğini artık çok iyi anlıyorum. Genç bir hocayken yurt dışı için referans mektubu isteyen öğrencilere “Tamam ama Türkçe yazarım,” diyordum. Burada çalışsınlar istiyordum. Son zamanlarda ise olgunlaştım herhalde. İbn-i Sina’nın “Bilim ve sanat itibar görmediği ülkeyi terk eder” diye bir sözü vardır. Bizim mesleğe dünyada müthiş bir talep ve de karşılığında sunulan olanaklar var. Yurt dışında bizdeki gibi saçma sapan şeylerle insanların önüne bloklar konulmuyor. Ekşi Sözlük’ü icat eden adam bunu Facebook’tan 8 sene önce yapmış. Amerika’da olsa milyarder olacak adamın Türkiye’de tutuklanması için yazılar yazılıyor. Bizim üniversitemiz Boğaziçi’nde de şu anda en liyakatli olanlar öğrenciler…
ÖÖ: Şu anda gazetecilik yapamıyorum ve daha önce ülkeden gitmiş ama dönmüş biri olarak söyleyebilirim ki, üreten insanların kendini tehlikede hissettiği bir yerde kalması çok zor. Ama biz bu ülkeyi çok seviyoruz, dışarıda yaşamak ve yabancı olmak hiç kolay değil, hele belli bir yaşta. Gençleri ise çok iyi anlıyorum. Yıllardır okullara konuşmalara gidiyorum ve yurt dışında okumak istemeyen öğrenci bulmak artık imkansıza yakın. Hepsine gidin ama dönün diyorum, umarım dönmek isteyecekleri bir ülkeyi yine yaratırız…
“ÜLKEMİZDEKİ FEMİNİST HAREKETTE AKSAKLIKLAR VAR”
Türkan Saylan’ın “Kanımca Mustafa Kemal en büyük feministtir” ifadeleri hakkında ne düşünüyorsunuz? 2023 yılında Türkiye’deki feminizm konusunda yorumlarınız nelerdir?
ÖÖ: Türkan Saylan’la aynı şekilde düşünüyorum. Atatürk’ün kadın haklarına bu kadar saygılı bir lider olmasına hayranlık duyuyorum. Türkiye’deki feminist hareketin aksaklıkları olduğunu düşünüyorum. Bir kesimde kendi kurucu felsefesiyle barışamamış, o dönemi yeterince anlayamamış ve yer yer Cumhuriyet’e düşmanlık olduğunu da görüyorum. Asıl sorun Cumhuriyet’in kadınlara sağladığı imkanlara haksızlık edilmesi. Oysa böyle davranarak gericilerle ortak yerde buluşuyorlar. Hele Atatürk’ün ilk meclisin kimi kararları yüzünden eleştirilmesinin mantıklı tek yanı yok. Hayvanların sayılıp, kadınların nüfus olarak sayılmadığı bir imparatorluktan sonra Cumhuriyet geliyor. Devrimler kadınlara bütün kapıları açıyor ve kadınlar kuruluştan sonra yedi yıl içinde tüm haklarına kavuşuyor. Hem de 700 yıllık şeriat rejimin ardından. Kendini feminist olarak tanımlayan ama Cumhuriyet'i eleştiren hanımlara hem Osmanlı’da kadınların durumunu hem Cumhuriyet'in kuruluş yıllarını iyi okumalarını tavsiye ediyorum.
Bu ülkede yaşayıp nefes alan her kadın Atatürk’e minnet duymalı. Cumhuriyet’le kavga kimseye fayda getirmez, zaten bunun bedelini her gün acı çekerek ödemiyor muyuz? Cumhuriyet yoksa kadın da olmaz.
“SOSYAL MEDYA İNSANLIK İÇİN ZARARA DÖNÜŞTÜ”
Sosyal medyada hakkınızda “Özgür Demirtaş, Cem Say ve onlarcası bırakın siyaseti. Bu ülkeye faydalı olmak istiyorsanız işinizi yapın, bilim üretin ve öğrenci yetiştirin” gibi yorumlar yapılıyor. Siyasi fikirlerinizi açıkça paylaşan bir çift olarak, bunun dezavantajlarını yaşıyor musunuz? Bir de çok fazla sayıda hesap engellemenizden dert yanıyorlar, bu konuda bir şey söylemek ister misiniz?
CS: Sosyal medya insanlık için zarara dönüşen bir platform. Herkes sadece kendi sevdiklerinin sesini duyacağı kendi kabarcığında yaşıyor. Hiç sağlıklı olmayan ve demokrasiye zararlı bir altyapı oluştu orada. Yalan haber bin kat hızlı dolaşıyor. Bunu anladıktan sonra kendi deneyimimin kalitesini yükseltmek için bana kalan tek şeyin engelleme butonu olduğunu gördüm. Siyaset yaptığımı düşünmüyorum, yapsaydım herhalde Türkiye daha iyi olurdu (Gülüyor). Görüşlerimi savunmaktan ise korkmuyorum. Bilgiye ve bilime dayalı yaklaşımla sosyal medya oyununu oynuyoruz. Ya da Boğaziçi gündemimizle ilgili haber veriyoruz.
ÖÖ: 2016 yılında PKK terör örgütünü eleştiren bir röportaj yaptığım için BirGün gazetesinden kovulduğumda, üç gün boyunca türlü taciz ve ölüm tehditleri aldım. O zaman sosyal medyada insanların hayatıyla ne kadar kolay oynandığını gördüm. İnsanların ne kadar tehlikeli varlıklar olduğunu bizzat yaşadım. İşimden oldum, PKK denen terör örgütü tarafından tehdit edildim, beni hiç tanımayan ama elinde klavyesi olanların bir anda nasıl cellada dönüşmekten çekinmediğini yaşadım. Bu beni dehşete düşürdü. O nedenle artık sadece kendi üretimlerimle ilgili merak duyanlara erişmek için kullanıyorum. Keşke sosyal medyaya girebilmek için de bir sınav olsa. Herkesin herkese erişim kolaylığı büyük bir cüretkarlık ve kötülük yumağı yarattı. Bence bu çağ, delilik ve cahillik çağı.
“YAPAY ZEKADAKİ DEVRİM SÜRECİ KİMİNİ DAHA GÜÇLÜ KİMİNİ İSE ZAYIF KILACAK!”
50 Soruda Yapay Zeka kitabınızı okuyanlar ‘Kendimi küçücük, bir hesap makinesinden daha aptal ve değersiz hissediyorum’ gibi duygulara kapılmışlar. Önümüzdeki yıllarda bizi neler bekliyor?
CS: ‘50 Soruda Yapay Zeka’ kitabında, aslında insanların da makine olduğunu, beynimizin de bir tür bilgisayar olduğunu anlatıyorum. Böyle olduğunu bilince hiçbir şey o kadar şaşırtıcı gelmiyor. Teker teker beyinlerimize fark atacak özellikleri de var yapay zekanın çünkü biz oturduğumuz yerden ancak belirli bir miktar bilgiye erişebiliyoruz. Oysa Chat GPT yapılırken bütün internetin bilgisi ona yüklenmiş durumda. Her şey daha da hızlanacak tabii, beni de şaşırtan bir dizi gelişme oluyor. Dilerim ülke olarak yine çok geride kalmayız. Zekanın arabalara, restoranlardaki siparişlere kadar her tarafa yayılması güzel. Her şeyin daha akıllı olduğu bir dünya inşa etmek için yapay zekâ kullanabilir. Bu iş ve ekonomi ilişkilerini kimini güçlü kimini zayıf kılacak şekilde de değiştirebilir. Şu sıralar en heyecanlı olan şey böyle bir devrim sürecinin içinde olmak.
Özlem Hanım, yapay zeka konularıyla ilişkiniz ne düzeyde ilerliyor? Sözel zekası ile üreten bir yazar olarak, sitesinde bile doğum günü ‘Pi günü’ olarak geçen birini anlamak sizin için zor olmuyor mu?
Hiç olmuyor, Cem çok iyi bir öğretmen olduğu için her konuyu gayet anlaşılabilir şekilde anlatıyor. Örneğin; Chat GPT ile ilgili cevabımı kısa süre önce başka şekilde verirdim fakat şimdi bakışım değişti. Ben yarı analog bir insanım, eskiyi çok severim. Cem yıllardır bana yapay zekayı anlatır ve bundan heyecan duyar. Chat GPT ile roman bile yazılabileceğini söylüyor ama ben hiçbir makinenin bizim gibi hissedemeyeceğini düşünüyorum. Ancak geçtiğimiz gün bir roman fikriyle ilgili deneme yaptım ve nano saniyede benim paragrafımı kocaman bir sayfa yazıya çevirdi. Onunla çalışsam haftada bir roman yazarım, müthiş bir hız getirir. Ama bu ne kadar benim olur? Ben yine de insan emeğini daha değerli buluyorum.
Böyle donanımlı bir gazeteci yazar ve bir akademisyen, ayrıca ülke sorunlarına sessiz kalmamayı kendine şiar edinmiş iki kişi olarak siyasette aktif bir şekilde rol almayı düşünmez misiniz?
CS: Son gördüklerimizden sonra siyasetten ne kadar uzak durursak o kadar doğru olacağı kanaatindeyim.
ÖÖ: Türkiye’deki kadın temsilinin çok yüksek olması gerektiğini düşünen biriyim, keşke Türkiye için bir şeyleri değiştirebilecek pozisyonda olsaydım. Ama siyasetin kirli dünyasına girersem kısa sürede hasta olurdum herhalde. Ben mücadelemi yazarak vermeyi tercih ediyorum, böylesi hem benim için hem okurlarımız için daha iyi. Birilerinin de tarihimizi doğru olarak anlatmaya devam etmesi lazım. Ayrıca hakkı yenmiş kadınların sesi olmak beni mutlu ediyor. Ve de kendimce kitaplarımla Atatürk’e borcumu ödemeye çalışıyorum, bana yeterli.