DÖRT YAHUDİ FİZİKÇİ Film, yolları ve yazgıları kesişen dört Amerikalı Yahudi bilim adamını bir araya getiriyor: atom bombasının babası Oppenheimer, hidrojen bombasının mucidi Edward Teller, Albert Einstein ve ABD Atom Enerjisi Komisyonu Başkanı Lewis Strauss. Zamanı kurgulamaktan, bilinçaltına inmekten hoşlanan Nolan, filmi Oppenheimer´in gözünden anlatıyor. Filmin ilk yarısındaki iç içe geçmiş anlatım üslubu izleyiciyi zorlarken, ikinci yarıda taşlar yerine oturuyor. Film müthiş oyuncu kadrosunun varlığıyla da izlenmeyi hak ediyor.
OPPENHEİMER’
Yön ve Sen: Christopher Nolan
Gör: Hoyte Van Hoytema
Müz: Ludwig Görensson
Kur: Jennifer Lame
Oyn: Cillian Murphy - Robert Downey Jr. - Emily Blunt - Florence Pugh - Matt Damon - Josh Hartnett - Casey Affleck - Rami Malek - Kenneth Branagh - Gary Oldman - Bennie Safdie - Tom Conti
‘Oppenheimer’ yolları ve yazgıları kesişen dört Amerikalı Yahudi bilim adamını bir araya getiriyor: Atom bombasının babası olarak bilinen, Alman kökenli bir ailenin oğlu olarak New York’ta dünyaya gelen Robert Julius Oppenheimer (1904-1967), hidrojen bombasının mucidi Edward Teller (1908-2003), Albert Einstein (1879-1955) ve ABD Atom Enerjisi Başkanı, iş adamlığından gelen politikacı Lewis Strauss (1896-1974).
Psikolojik gerilim biyografisi
Christopher Nolan filmin senaryosunu, Kai Bird ve Martin J. Sherwin’in Pulitzer Ödüllü ‘American Prometheus: The Triumph and Tragedy of Robert Oppenheimer / Oppenheimer’in Acı Dolu Öyküsü’ adlı romanından esinlenerek yazdı. Yönetmenin önceki 11 filmini izleyenler, ‘Oppenheimer’ın alışılagelmiş bir biyografi filmi olmadığının bilincinde idi. İngiliz yönetmen kariyerinin başında ‘Akıl Defteri / Memento’da (2000) filmin konusunu sonundan başlayarak başa doğru anlatmakla, zamanı kurgulamayı, bilinçaltına inmekten hoşlandığını ilan etmişti. ‘Oppenheimer’ biyografisinin ilk 1,5 saatinde, bilim adamının geçmişi kronolojik sırada anlatılmıyor. ABD tarihinin siyaseten en kritik dönemi olan Soğuk Savaş yıllarında kahramanımızın hayatına giren sayısız insan, 900 sayfalık ödüllü kitaba girmiş.
Nolan olayların takibinin, kimin kim olduğunun anlaşılmasının zor olduğu mizansen anlayışıyla, iç içe geçmiş bir anlatım üslubuyla, izleticisini oldukça zorlayıp yoruyor. Ancak ikinci yarıda taşlar yerine oturuyor, hızlı, hatta çılgın tempolu anlatımını sürdüren yönetmen mizansen dehasını sergilerken izleyicisini büyülüyor. Filme not vermek gerekirse, ilk yarısını (10 üzerinden) 6,5, ikinci yarısını 9,5 ile değerlendiririm. Filmin görkemli ses - kurgu - müzik uyumu takdire değer.
Özetle, sinema dersi niteliğindeki ‘Oppenheimer’ çarpıcı, öğretici, ironik, politik, gerilimli bir tarihi drama filmi. 180 dakikalık, 100 milyon dolar maliyetli, görsel ve işitsel olarak sinematografisi ve ses düzenlemesi harika film, kusursuz performanslar sergileyen müthiş oyuncu kadrosunun varlığı için dahi izlenmeyi hak ediyor. ‘Oppenheimer’ Nolan’ın ‘Akıl Defteri’ ve ‘Başlangıç / İnception’ başyapıtlarının seviyesinde bir film değil, ancak bilim adamı biyografisi konusunda akla gelecek ilk film. Bunlar arasında, Macar asıllı Yahudi aktör Paul Muni’nin oynadığı ‘Pierre Pasteur’ (1936), Nicholos Hoult’un Tesla’yı oynadığı ‘Elektrik Savaşları’ (2017), Marie Curie’nin hayatına odaklanan ‘Radyoaktif’ (2019), Ethan Hawke’nin mucit Nicolas Tesla’yı oynadığı ‘Tesla’yı (2020) sayabiliriz.
‘Oppenheimer’ atom bombası konulu filmler arasında Alain Resnais’nin ‘Hiroşima Sevgilim / Hiroshima Mon Amour’ başyapıtının kalitesinde bir film değil.
Oppenheimer’ın II. Dünya Savaşı sırasında atom bombasının geliştirilmesindeki rolünü mercek altına alan film, ABD, Kanada ve İngiltere tarafından başlatılan Manhattan Projesi ile nükleer bombanın gelişme sürecini anlatıyor. Bu projenin bilimsel lideri ve eşi Kitty Oppenheimer (Emily Blunt) alınan kararın kendi hayatlarında, hem de tüm dünyada bu kadar büyük bir etkiye sahip olacağını tahmin edemezdi. Oppenheimer’ın (Cillian Murphy) çocuklarının annesi Kitty’den önce hayatına giren önemli bir kadın, özgür ruhlu, melankolik, Jean Tatlock (Florence Pugh) idi. Oppenheimer’ın 1936’da tanıştığı ve sevgilisi olduğu Tatlock, Komünist Parti üyesi bir psikiyatrist idi. 1944’te henüz 29 yaşındayken ölü bulundu. İntihar mı ettiği yoksa Edgar Hoover’ın adamları tarafından infaz mı edildiği anlaşılamadı.
ABD’nin savaş sonrası komünizm paranoyasının kurbanı olan, komünist suçlamasıyla acımasızca yargılanan, 1954’teki güvenlik soruşturması sonucunda federal güvenlik sertifikasını kaybeden Oppenheimer’e sürülen leke, ölümünden 55 yıl sonra tamamlanan soruşturmalar sonucu temizlendi. ABD yakın tarihinin kara bir sayfası olan McCarthy dönemi paranoyasının kurbanlarından olan Robert Oppenheimer’a yargı sürecinde en büyük desteği eşi Kitty vermişti. Aralarında Sanskritçe’nin olduğu yedi dil bilen Oppenheimer bir konferans verebilmek için Hollandacayı öğrenmişti.
Trajik bir dehanın epik öyküsü
Atom bombası üretim sürecinin kod adı Manhattan Projesi’nde 130 bin kişi çalıştı. Roosevelt’in himayesindeki projede 2 milyar dolar harcandı. Nazi Almanya’sı için hazırlanan atom bombası üretim süreci uzayınca Japonya’da kullanıldı. İlk test 1945’te New Mexico’daki Trinity tesislerinde yapıldı. İlk atom bombası testinde oluşan mantar bulutunu görünce Oppenheimer ekibine, “Şimdi ben dünyanın yok edicisi oldum” demişti. Oval Ofis’e kendisini davet eden Başkan Truman’a, “Sayın Başkan ellerimde kan olduğunu hissediyorum” demişti. Truman emri veren kişi olarak, “Kan asıl benim ellerimde, bu konuda endişelenecek olan benim” cevabını vermişti.
Christopher Nolan atom bombasının babası Robert J. Oppenheimer’ın hayatını ve mirasını, bilim adamının gözünden anlatıyor. Film varlığıyla bile insanlığın geleceğini tehdit eden, dünyayı sarsan bir buluşun arkasındaki dahi bilim insanının, önemli bir Amerikan dehasının zihninin derinliklerine giren sürükleyici ve epik bir gerilimi konu alıyor. Nolan, “İster beğenin, ister beğenmeyin Oppenheimer yaşamış en önemli insan. Yapmak istediğim tarihin en büyük değişiminin merkezinde oturan kişinin zihnine ve deneyimine izleyiciyi taşımaktı. Oppenheimer yaşadığımız dünyayı şekillendirmiş bir insan” diyor. Nolan senaryoda dahi fizikçinin hayatının dönüm noktası olayları dramatize etmekle kalmayıp, eylemlerin sonuçlarını sorgulayarak psikolojisini inceliyor ve eleştirel bir portresini çiziyor. “Son derece yıkıcı sonuçları olan, ama haklı sebeplerle yapılan olaylara dâhil olan bir kişinin hikâyesini onun bakış açısından ele almaya odaklandım” diyor.
1959’da Başkan Eisenhower tarafında ticaret bakanlığı için aday gösterilen, ABD’nin II. Dünya Savaşı sonrası nükleer politikasına şekil veren Lewis Strauss filmin ikinci önemli karakteri. Nolan başkarakterinin iç dünyasını tasvir etmek için senaryoda Oppenheimer’ın olduğu bölümleri birinci tekil şahısla anlatarak etkileyiciliğini arttırmış. Film başroldeki iki muhteşem oyuncusuna meydan okuyacak, zorlayacak yan karakterler için muhteşem oyunculara yer veriyor. Oscar için adaylıklarını koyan Cillian Murphy ve Robert Downey Jr.’un yanında tümü Oscar galibi veya adayı olmuş Matt Damon, Emily Blunt, Florence Pugh, Kenneth Branagh, Rami Malek, Gary Oldman ve Bennie Safdie ile görkemli bir oyuncu kadrosu oluşturulmuş.
Filmin görüntü yönetmeni, evvelce Nolan ile ‘Dunkirk’ ve ‘Tenet’ filmlerinde çalışmış İsviçre doğumlu, Hollanda-İsveçli kameraman Hoyte Van Hoytema (52). Usta görüntü yönetmeni New Mexico çölünde test bombasının patlama sekansındaki etkileyiciliğiyle tam not alıyor. Filmin yapımında sinema sanatının zirvesini oluşturan, dünyanın en büyük kameralarıyla, geniş formatlı, hem siyah-beyaz hem renkli görüntüler kullanılmış. Filmin 270 kiloluk İMEX kopyasını oynatacak dünyadaki salon sayısı sadece 30. Biz filmin 2D versiyonuyla yetindik.
Ses - kurgu - müzik uyumu
Hiroşima ve Nagazaki görüntülerine yer vermeyen, tek bir sahnede dahi kan, parçalanmış bedenler gibi şiddet unsurlarını göstermemeyi yeğleyen Nolan, filminde atom bombasının dehşetini hissettirme konusunda çok başarılı. Mizansenine filmin müzik partisyonunu hazırlayan İsveçli genç bestekâr Ludwig Görensson (39) ile ‘Tenet’te birlikte çalışmıştı. Görensson’un ‘Black Panter’ ile kazanılmış bir Oscar Ödülü var. Ancak filmin ilk yarısında, baskın müzik kullanımının diyalogları anlamanın güçleştirmesinden izleyicilerin zorlandığını söylemek lazım.
Senaryoda ise ille eleştirilecek bir nokta aransa, Nolan’ın Atom Enerjisi Komisyonu Başkanı (filmin kötü kişisi) Lewis Strauss’u fazla ön plana çekmesi olabilir. Ancak bu tercih, Manhattan doğumlu Amerikalı aktör Robert Downey Jr.’a (57) kariyerinin en görkemli performansını çıkarmasının yolunu açıyor. Müthiş bir makyaj becerisiyle yaşlandırılan aktörün ‘Chaplin’ (1992) filmiyle kazanılmış bir En İyi Erkek Oyuncu Ödülü; bu film ve ‘Tropic Thunder’ ile iki Oscar adaylığı var. Çelişkilerle dolu sorunlu kişiliğe sahip Oppenheimer rolünde Cillian Murphy, Ken Loach’ın Altın Palmiye Ödüllü, 2000 tarihli ‘Özgürlük Rüzgarı’ndan bu yana kariyerinin en parlak performansını çıkarıyor. Evvelce Nolan’ın ‘İnception’ ve ‘Dunkirk’ filmlerinde oynayan 47 yaşındaki İrlandalı aktörün uluslararası yarışmalarda kazanılmış bir ödülü yok.
Erkek ağırlıklı oyuncu kadrosunda iki müthiş kadın oyuncu var. Oppenheimer’ın hayatına damgasını vurmuş Kitty ve Jean Tarlock’u iki İngiliz aktris Emily Blunt ve Florence Pugh canlandırıyor. 2009’da İngiltere’de Yılın En İyi Oyuncusu seçilen Blunt’un üç Bafta adaylığı var. Genç Florence Pugh (27) ‘Little Women’ ile Oscar’a aday gösterilmiş, Cannes’da Keşif Oyuncu Ödülü’nü kazanmıştı.
Yönetmen, senaryo yazarı, oyuncu Safdie Kardeşlerin küçüğü Benny Safdie, Oppenheimer’ın rakibi fizikçi Teller rolünde inandırıcı performansıyla, Jason Clarke Oppenheimer’i sorgulayan savcı Roger Robb’daki uzun rolüyle, Oscar’lı aktör Casey Affleck askeri istihbarat subayı performansıyla, makyajla yaşlandırılan Tom Conti kısa Albert Einstein kompozisyonuyla oyuncu kadrosunun başarısında etkili oluyorlar. Senaryo yazarı olarak Oscar’a ulaşan Matt Damon Manhattan Projesinin Başkanı General Leslie Groves rolünde, filmin son bölümünde Truman’ı canlandıran yine Oscar Ödüllü aktör Gary Oldman tecrübelerini konuşturuyorlar. İngiliz tiyatro ve sinemasının temel direklerinden Oscar Ödüllü Kenneth Branagh, Oppenheimer’ın ulaşamadığı Nobel Fizik Ödülü sahibi Danimarkalı Niels Bohr rolünde, Oscar Ödüllü Rami Malek, nükleer savaş karşıtı fizikçi David Hill rolünde kısa ama akılda kalıcı performanslarıyla öne çıkıyorlar.
NOT: ‘Oppenheimer’ın vizyon öncesi gösterimi sırasında 3,5 saatlik bir uçak yolculuğuyla İstanbul’a dönüyordum. Bir aylık bir tatilin rehavetini üzerimden atamayınca, vizyona girdiğinde izleyebildiğim bu filmle ilgili yazım bir hafta gecikmiş oldu.