•Kararın Kinesset´te sadece iktidar partilerin oyuyla onaylamasının ardından akşam saatlerinde açıklama yapan Netanyahu, bir hafta önce Kudüs Tren İstasyonu´nda çekilen bir videodan ilham alarak seslendi. İstasyonda yürüyen merdivenlerin bir tarafında hukuk devrimi karşıtları Kudüs´te gösteri yapmak için akın ederken, diğer tarafında reform yanlıları Kaplan Caddesi´ndeki sağcı gösteriye doğru gitmeye çalışıyorlardı. Netanyahu bunu “fikir ayrılıklarına rağmen, herkes bir arkadaşına ulaştı” diyerek, toplumun fikir ayrılıklarıyla genişleyen bölünmesini kapatmaya çalıştı. SALİH BIÇAKCI – www.fikirturu.com
Bu Haftanın “Takılanlar”ı
Geçtiğimiz yıl Kasım ayında seçimlerden galip çıkan Netanyahu, İsrail tarihinin en aşırı sağ partilerinden oluşan koalisyon hükümetini kurdu. Rüşvet, yolsuzluk ve görevi kötüye kullanma suçlarından yargılanan Netanyahu için başbakanlık koltuğu aynı zamanda dokunulmazlık zırhı demek. Merkez sağ partiler, kendisiyle ortaklık yapmak istemeyince, siyaseten sıkıştığı alanı aşırı sağ dindar partilerle yakınlaşarak aşmaya çalıştı.
Bu partilerin büyük bir kısmı laik kesimin yaşam tarzından rahatsız. İsrail-Filistin meselesinde örneğin, ilhaktan yana, iki devletli çözümü reddediyor. Mescid-i Aksa’nın Yahudilerin ibadetine açılmasını destekliyor. Koalisyon ortakları arasında daha evvel halkı düşmanlığa tahrik, terör örgütüne destek vermekten hüküm giymiş olanlar var. Hatta bazıları bakanlık koltuğunda oturuyor. İşte bu hükümetin başa gelir gelmez ilk icraatlarından biri Yüksek Mahkeme’nin yetkilerini kısıtlayan, yargıç atamaları üzerinde hükümet kontrolüne geçit veren birtakım düzenlemeler içeren yargı reformunu meclise sunmak oldu.
Böyle olunca, hayat tarzlarına müdahale edilmesinden tedirgin olan liberal kesimler, demokratik gerileyişin ülkenin ekonomik rekabet gücünü olumsuz etkilemesinden iş çevreleri, hükümetin Filistinlilere yönelik provokatif söylem ve eylemlerinin şiddeti daha da tırmandırmasından endişe edenler çareyi protesto hakkını kullanmakta arıyor.
Aslında yargı krizinin gerisinde ülkenin siyaseten seçeceği yöne bağlı bir yaşam tarzı mücadelesi var. Vergisini veren, zorunlu askerlik hizmetini yapan laik kesimler, kendini din eğitimine vakfetmiş, devlet yardımıyla geçinen dindar grupları (Haredim) ekonomik anlamda sırtlarında taşımak, dahası gündelik yaşamın onların inançlarına göre şekillendirilmesini istemiyor.
Aylardır süren protestolar dalga dalga büyürken, uluslararası kamuoyundan da baskılar geldi Netanyahu’ya geri adım atması için. Bunların arasında en önemlisi kuşkusuz ABD Başkanı Joe Biden’ın çağrısıydı. Dünya liderleriyle kurduğu samimi ilişkilerle övünen Netanyahu, başbakan seçildiğinden beri Beyaz Saray’a davet alamamış olmanın rahatsızlığı içinde. Yakın zamanda bir görüşme olacağı açıklandı ancak bunun Beyaz Saray’da mı yoksa New York’ta BM toplantısı marjında mı gerçekleşeceği netlik kazanmış değil.
Ama asıl tartışma, geçtiğimiz hafta İsrail CB İzak Herzog’un ABD ziyareti öncesi gerçekleşen Biden-Netanyahu telefon görüşmesinin içeriğine dair basına iki farklı metin verilmiş olmasından ötürü yaşandı. İsrail tarafının sunduğu metinde, Biden’ın eleştirilerine yer verilmemişti. Bunun üzerine Başkan Biden NYTimes yazarlarından Thomas Friedman’a verdiği mülakatta mesajını yineledi. Yargı düzenlemesi meclisten geçtiği takdirde yalnızca İsrail demokrasisine değil, İsrail ile ABD arasındaki özel ilişkilere de zarar verecekti. Bu beyanatın ardından, ABD’nin yıllardır İsrail’e sağladığı askeri destek de sorgulanmaya başladı.
Ancak Netanyahu geri adım atmadı. Atsaydı, hükümet düşecekti. Netanyahu’nun bu denli ayak diremesinde bir hesabı var. O da yargı reformu adı altındaki düzenlemelerle kendi dava sürecini etkileyebilmek. Toplumsal yarılma ülke güvenliğini bu denli tehdit ederken, CB Herzog’un uzlaşı girişimleri kapsamında Netanyahu için af çıkarıp çıkarmayacağı merak konusu.
Mecliste sandalye çoğunluğuna sahip olan koalisyon hükümetinin, tartışmalı yargı reformunu parçalar halinde geçirmeye devam etmesi bekleniyor. Bu durumda protestoların yönüne bağlı hükümetin üzerindeki baskı artabilir. Sendikaların toplu greve gidip gitmeyeceği bu noktada önemli. Öte yandan, hükümetin geçirdiği yasayı nasıl işleteceği de olayların seyri üzerinde etkili olacak. Örneğin, akla uygunluk ilkesinin iptali oylandığı sırada askerlikle din eğitimin eş hizmet sayılmasını savunan bir yasa tasarısı teklifi yapıldı. Sonra apar topar geri çekildi. Muhtemelen daha fazla infial yaratmamak için. Ancak hükümet uygun zaman kollayıp bu tasarıyı yeniden gündeme alabilir mi? Pekâlâ mümkün.
Diğer yanda, meclisten geçen yargı reformu yasadının iptali için Yüksek Mahkeme’ye yapılan başvuru İsrail’de anayasal bir krizin de kapısını aralıyor. Gelecek hafta meclise bağlı Dış İlişkiler ve Savunma Komitesi, Savunma Bakanı ile bir toplantı düzenleyerek, yedek askerlerin boykot kararı ve ordunun hazırlık durumunu değerlendirecek. 30 Temmuz itibariyle tatile girecek olan meclis
üyeleri Ekim’de iş başı yapar yapmaz önünde kritik bir dosya bulacak. Yüksek Mahkeme’ye biri başkan olmak üzere iki yargıç seçilmesi gerekiyor. Yargıç seçimine hükümet kanadından yapılacak herhangi bir müdahalenin yeni bir protesto dalgası yaratması kuvvetle muhtemel.
İsrail’de sular bir müddet daha durulmayacak gibi görünüyor. Coğrafya kaderdir sözüne meydan okurcasına demokrasiye sahip çıkmaya çalışan İsrail halkının mücadelesi ise tüm dünyaya örnek olacak türden.
Selin Nasi
Tamamı: https://yetkinreport.com/2023/07/27/israil-yargi-reformu-siyasi-krize-donustu/
Genellikle "yargı düzenlemesi" olarak anılan hukuki plan, İsrailliler arasında farklı siyasi bakış açılarına göre yargı "reformu", yargı "darbesi" veya yargının "ele geçirilmesi" gibi değişik tanımlamalarla ifade ediliyor.
İsrail'de 2022'nin son günlerinde göreve başlayan Netanyahu liderliğindeki koalisyon hükümeti, aşırı sağcı ve aşırı dindar partileri içinde barındırıyor.
Netanyahu'nun hükümeti kurduğu süreçte koalisyon anlaşmalarının en önemli kısmını, başta söz konusu yargı reformu olmak üzere, yasa dışı Yahudi yerleşim birimlerinin genişletilmesi ve aşırı sağcı isimlere yönetimde kritik görevler verilmesi gibi maddeler oluşturuyordu.
Yargı düzenlemesinin mimarları Adalet Bakanı Yariv Levin ile İsrail Meclisi Anayasa, Hukuk ve Adalet Komisyonu Başkanı ve aşırı sağcı Dini Siyonizm Partisi Milletvekili Simcha Rothman olarak görülüyor.
Bakan Levin, Netanyahu koalisyonunun göreve gelmesinin hemen ardından 5 Ocak'ta, yargının yetkilerini sınırlandıran, yüksek yargı mensuplarının atamaları üzerindeki etkisini azaltan, yürütme üzerindeki denetimini ortadan kaldıran ve yargının bazı yetkilerini Meclise devreden kapsamlı bir "yargı reformu" planladıklarını duyurdu.
Körfez sermayeli Şarkul Avsat’ta yer alan analizde belirtildiği gibi aylardır süren protestolara, yapılan grevlere, sivil itaatsizlik eylemlerine, uluslararası arenadan yükselen eleştirilerle rağmen neden Netanyahu açık bir savaşa girmiş durumda? Bu savaşın sokağa yansıması, sokağı şiddetli bir çatışmanın eşiğine getirmiş durumda.
Peki neden Netanyahu bu savaşa girişmiş halde? Yargı “reformu” adı verilen düzenlemenin arka planında ne var?
1- Yüksek Mahkeme'yi işlevsizleştirmek: Tıpkı İngiltere’de olduğu gibi İsrail'de de yazılı bir anayasa yok. Anayasa yerine Temel Yasalar var. Yüksek Mahkeme temel hakların korunması ve hukukun uygulanmasında kritik önemde. Yani Yüksek Mahkeme bir nevi "de facto" anayasa işlevini görüyor, “anayasa”nın yerini dolduruyor. Rejim değişikliği için Yüksek Mahkeme'nin bertaraf edilmesi gerekiyor. Bibi, yayılmacı, otoriter, saldırgan politikalarının önünde Yüksek Mahkeme’yi engel görüyor.
2- Yargıdan kurtulmak: İsrailli muhaliflerin de vurguladığı üzere Netanyahu’nun öncelikli kaygılarından birisi de yargılanmaktan kurtulmak. “Bibi” lakaplı Binyamin Netanyahu görev başındayken hakkında dava ve soruşturmalar açılan ilk başbakan olarak tarihe geçti. Sonrasında da hem kendisi hem de eşi yolsuzluk, usülsüzlük, rüşvet ve görevi kötüye kullanmaktan soruşturuldu. Hakkında açılan dosyalar kapanmış değil. Yargının denetiminin sınırlandırılmasıyla yolsuzluk, usülsüzlük suçlamalarının üstü çok rahat kapatılacak.
3- Otoriter rejim inşa etmek: Bir diğer neden de “otoriter bir rejim” inşa etme sevdası. Kudüs Hebrew Üniversitesi’nden Prof. Dr. Tamar Megiddo, geçen günlerde BirGün’e konuşmuş reformla birlikte “otoriter bir İsrail” inşa edilmeye çalışıldığını belirtmişti. Otoriter inşayla birlikte aşırı sağcı iktidar daha hızlı ve kolay kararlar alabilecek, bunun için yargıya hesap vermekten kurtulacak. Örneğin yasadışı yerleşim yerleri inşa etmek, Filistin’e operasyonlar yapmak, komşu ülkelere saldırmak gibi meselelerde daha hızlı kararlar alınabilecek. Örneğin iki kez suçlu bulunan bir kişi, hükümet bakanı olarak rahatça atanacak, bunun gibi diğer pek çok kararlar kolaylıkla hayata geçirilecek. Yine benzer şekilde polis tarafından işlenen suçları sorgulamakla sorumlu bağımsız inceleme kurumu Adalet Bakanı’na bağlanıyor. Hükümete yargı üzerinde tam kontrol sağlayacak şekilde atama yetkisi veriyor.
4- Yahudi şeriat devleti özlemi: İsrail’de ülke tarihinin en sağcı, radikal hükümeti iş başında. Aşırı sağcı partilerin belirleyici olduğu koalisyon, ülkeyi kendi ultra ortodoks fikriyatı doğrultusunda dönüştürmek istiyor. Bu istek açık şekilde ifade ediliyor. Toplumsal ve siyasal yapı Yahudi şeri kurallar çerçevesinde bir dizayna tabi tutulmak isteniyor. Dinci bağnazlık İsrail’de de ayağa kalkmış durumda.
5- Sınırsız güç devşirmek: Yargı düzenlemesiyle birlikte hükümetin geçirmek istediği yaklaşık 190 yasa tasarısından bahsediliyor. Uzmanlara göre bu tasarıların hepsi bir araya geldiğinde İsrail’in kendisine özgü “demokratik” yapısı tamamen ortadan kaldırılacak ve yönetimdeki koalisyonunun eline denetimsiz bir güç verilecek. Hükümet elinde güç biriktirmeyi ve tüm demokratik denge ve denetimleri ortadan kaldırmayı amaçlıyor.
Prof. Dr. Tamar Megiddo, Polonya, Macaristan ve benzer yerlerdeki otokratik bozulma süreçlerinin İsrail’de de yaşanmaması için geçen kasımdan bu yana harekete geçtiklerini kaydediyor. Michael Ben-Yair, Middle East Eye’deki değerlendirmesinde sınırsız güç isteğinin yaşananların nedeni olduğunu kaydediyor. Yaşananların sıradan bir yargı düzenlemesinin ötesine bir “rejim değişikliği” olarak okunmasının nedenleri bu istemlerde yatıyor. İsrail daha çok krizlere gebe. Güç, kudret düşkünü sağcı-muhafazakar bir liderin, bir ülkeyi nasıl uçuruma sürüklediğine tanıklık ediyoruz.
İbrahim Varlı
Tamamı:https://www.birgun.net/makale/bir-lider-neden-ulkesini-ic-savasa-surukler-455924
Netanyahu'nun biyografi yazarı Anshel Pfeffer, "Bence bu bir Pirus zaferi olacak. Netanyahu'nun kendi hükümeti de dahil olmak üzere İsrail müesses nizamının tüm temelleri yaşananlarla zayıfladı" dedi. Bazı İsrailliler mahkemeyi, nispeten az sayıda başka denge ve denetleme mekanizmasına sahip bir sisteme karşı bir siper olarak görüyorlar, ülkenin anayasası yok ve sadece bir parlamentosu var.
Ancak Netanyahu ve destekçileri, mahkemenin öznel bir yasal standartla hükümeti bozmasını engelleyen yeni yasanın, seçilmiş yetkililere seçilmemiş yargıçlardan daha fazla özerklik vererek demokrasiyi güçlendirdiğini savunuyor. İsrail'in seküler protesto hareketi için bu bir başka darbe oldu ancak pek çok kişi bunu mücadeleye devam etme çağrısı olarak gördü. Hareketin, haftalık yürüyüşler ve mitingler yoluyla revizyonu geciktirmek için yedi aydır verdiği mücadele, zaman zaman İsrail'in siyasi yönü konusunda ilgisiz ya da kayıtsız görülen ayrıcalıklı bir toplum kesiminin yeniden canlanmasına yardımcı oldu. Bir müze küratörü ve protestolara düzenli katılan Mira Lapidot, "Bu bir tür teselli. Ne tür bir hayat yaşamak istediğinize karar vermeniz gerektiği duygusu var" dedi.
Ancak bu ruhun altında bir korku duygusu da yatıyor. Netanyahu'nun koalisyonunda kendisini gururlu bir homofobik olarak tanımlayan bir maliye bakanı, ırkçı kışkırtıcılıktan hüküm giymiş bir güvenlik bakanı ve Yahudiliğin en kutsal yerinde Tevrat okuyan kadınlara para cezası verilmesini öneren ultra Ortodoks bir parti bulunuyor. İsrail'in 9 milyonluk nüfusunun yaklaşık beşte birini oluşturan Arap azınlık için bu yasa tehlikeli bir yeni dönemin habercisi gibi görünüyor.
Oylama aynı zamanda İsrail'in ABD ile ilişkilerinin geleceğini de her zamankinden daha sıkıntılı hale getiriyor. Washington İsrail'e yılda yaklaşık 4 milyar dolar askeri yardım sağlıyor ve Birleşmiş Milletler'de İsrail'e önemli bir diplomatik güvence veriyor. Ancak yeni yasa Biden'ın endişelerini dile getirmesine neden oldu ve yasanın kabulü öncesinde Amerika'nın İsrail'deki iki eski büyükelçisi bir zamanlar düşünülemeyecek bir şeyi önerdi: ABD askeri yardımının sona erdirilmesi.
Başkan Dwight Eisenhower'a kadar uzanan ABD liderleri uzun zamandır İsrail başbakanlarıyla çatışıyor. Ancak İsrail-Filistin çatışmasında arabuluculuk yapan eski bir ABD'li diplomat olan Aaron David Miller, bu krizin farklı olduğunu çünkü dış politikadan ziyade İsrail'in karakteriyle ilgili olduğunu ve benzer düşünen iki demokrasi arasındaki ittifak algısını zayıflattığını söyledi. Miller, "Yapılması gereken ilk iş, bir çukurun içindeyseniz kazmayı bırakmaktır. Netanyahu'nun Joe Biden'la birlikte kazdığı çukur daha da derinleşti. Biden Netanyahu ile kavga etmek istemiyor. Ancak Beyaz Saray ziyaretleri bir yana, kucaklaşma bile olmayacağı açık" değerlendirmesi yaptı.
Patrick Kingsley / The New York Times
https://harici.com.tr/netanyahunun-pirus-zaferi/
Netanyahu hükümetinin kilit üyeleri, Ekim ayındaki yeni parlamento döneminde gündemin bir sonraki maddesinin yargı atamaları olacağını zaten bunu zaten dile getirmişlerdi. Netanyahu muhalefetle anlaşmaya varmaya çalışacağını söylese de daha önceki uzlaşma girişimleri başarısızlıkla sonuçlandığını unutmamalıyız. Özellikle de koalisyon üyelerinin gündemi kabul ettirme yönündeki iç baskısı göz önüne alındığında uzlaşma ihtimali çok zayıf.
Netanyahu yönetimi açısından İsrail’in zaten zor durumda olan demokrasisini zayıflatmak kendi başına bir amaç değil, amaca giden yoldur. Hükümet gücü üzerindeki kontroller kaldırıldığında, koalisyon esas gündemiyle ilerleyebilmiş olacak:
-Batı Şeria’daki hâkimiyetlerini güçlendirmek ve orada daha fazla yerleşim inşa etmek;
-Sonunda bu toprakları ilhak etmek;
-Ultra Ortodoks Yahudilere mali desteği artırmak ve askerlik görevinden muaf tutulmalarını sağlamak;
-L.G.B.T.Q. topluluğunun ilerlemelerini kısıtlamak; kadın haklarını, özellikle de dini temelli cinsiyet ayrımı ve evlilik – boşanma ile ilgili olanları düzenlemek;
-İsrail’in Filistinli vatandaşları ve diğer azınlıkların zararına olacak şekilde İsrail’de ve işgal altındaki topraklarda Yahudilerin haklarını ve çıkarlarını diğer grupları baskılayacak şekilde ilerletmek.
Bunlar yalnızca spekülasyondan ibaret bir konular değiller. Koalisyon arasındaki mevcut anlaşmalar yukarıdaki hedefler konusunda oldukça açık, ve bu gündemi yansıtan mevzuat halihazırda uygulamaya konmuş durumda. Örnekler çok, bu nedenle son birkaç haftadan yansıyanlara bir göz gezdirelim:
-Arapların ve diğer azınlıkların, çoğunluğu Yahudi olan belediyelerde ikamet etmesini etkin bir şekilde engelleyen kasabalardaki komitelerin kullanımını genişletme tasarısı;
-Yahudi terör örgütü Kach’ı desteklemekten hüküm giymiş aşırı sağcı bir politikacı olan ulusal güvenlik bakanı Itamar Ben-Gvir’e, kendisinin ve diğer yetkililerin “kamu güvenliğine zarar verdiğine” kanaat getirdiği vatandaşları gözaltına alma yetkisi verecek bir dizi yasa;
-Netanyahu yanlısı Kanal 14’e avantajlar sağlarken televizyon yayınlarından sorumlu ajansı siyasileştirecek medya düzenlemelerinde geniş kapsamlı değişiklikler.
Planlanan bu adımlar hâlihazırda kabul edilmiş olan yasalara eklenecekler. Kayda değer iki örnek de şunlar: (1)Genel İsrail toplumuyla uyumlu olmak için çok az çaba sarfeden ve temel laik müfredatı (matematik, İngilizce, temel bilim) reddeden ultra-Ortodoks okullara ve eğitim kurumlarına devasa miktarda fon aktarımı meselesi; ve (2) Itamar Ben-Gvir’e polis politikalarını ve soruşturmalar da dahil olmak üzere önceliklerini belirlemede daha çok kontrol sağlayan bir yasa. Tabii bunlara, bir zamanlar profesyonel ve partiler üstü olarak müjdelenen kamu hizmetlerinde yapılan ‘daha ince ama daha az sert olmayan’ değişiklikleri de eklemeliyiz. Hükümet, parti destekçilerini mükâfatlandıracak bir ganimet sistemi getirmeye niyetli görünüyor.
Siyasi işten çıkarmalar ve işe alımlar, kamu denetimi olmaksızın genişlemiş durumdadır!
Ocak ayından bu yana sokaklara dökülen insanların çoğu, hükümetin devlet ile vatandaşları arasındaki en temel anlaşmayı ihlal etme yoluna girdiği ve ülkelerinin bir demokrasi olmaktan çıkabileceği inancıyla bunu yaptı. Ancak burada daha derin bir şeyi gözlemliyoruz. Bu sadece İsrail demokrasisinin, ne kadar kusurlu olursa olsun, olası çöküşü değildir. İsrail’in temel kimliğinin, Yahudi ve demokratik bir devlet kimliğinin çözülmesidir.
İsrail genelinde, dinin kamusal alandaki yükselişi ve İsrail içinde ve ‘işgal altındaki topraklarda’ Yahudi çıkarlarına ayrıcalık tanınması konusunda artan bir endişe söz konusudur.
İşgali ve yerleşimleri sürdürmek için giderek daha fazla kaynak ayıran bir ülkede;
Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmadığı, evliliklerin dini hukuka tabi olduğu ve sadece heteroseksüel çiftlere izin verildiği bir ülkede;
Dini kurumlara muazzam kaynaklar ayıran, ultra-Ortodoksların orduda görev almadığı ve işgücü piyasasına katılımlarının son derece düşük olduğu bir ülkede;
İsrail toplumunun dokusunun hem Yahudi hem de demokratik olduğunda ısrar etmek giderek daha az inandırıcı hale gelmektedir.
Adam Shinar
Kaynak: https://www.nytimes.com/2023/07/26/opinion/international-world/israel-supreme-court-protest.html
Çeviri: Hasan Ayer
https://serbestiyet.com/featured/ceviri-israilde-en-kotusu-henuz-gelmemis-olabilir-137365/
Fakat hükümetin hesap edemediği bir gelişme olmuş ve o vakte kadar sokaklarda kanunun meclisten geçmemesi için mücadele veren kesimler, reform paketinin meclisten geçmesine rağmen mücadeleden vazgeçmeyeceklerini açıklayarak tüm demokrasi yanlılarını hükümete karşı birleşmeye ve ortak eyleme çağırmışlardır. Kendilerini İsrail'in kuruluş değerlerini korumaya adayan ve sahip oldukları demokratik rejimi ne pahasına olursa olsun korumak isteyen bu kesimlerin çağrısı toplumda büyük bir karşılık bulmuştur.
Şaşırtıcı olan ise, İsrail'deki mecburi askerlik kuralı gereği bir zamanlar orduda kritik görevlerde bulunmuş hatırı sayılır sayıda yedek askerin de bu kanundan sonra artık ülkelerine hizmet etmeyeceklerini açıklamaları olmuştur. Zira geçmişte de hükümetlerin halka rağmen bazı dayatmalarda bulunduğu görülmüş ancak şimdiki kadar ki gibi bir kutuplaşma, bölünme yaşanmamıştır. Hele İsrail'i düşmanları karşısında zayıf gösterecek ve ulusal güvenliği tehlikeye düşürecek şekilde bir direniş gösterilmesi hayal bile edilemezdi. Ancak gelinen noktada, nasıl ki hükümet her şeye rağmen bu kanunda ısrarcı olduysa, bu kesimler de hükümeti caydırmak için ülke güvenliğini dahi ikinci plana itmişlerdir.
Tepkiler sadece bununla da sınırlı kalmamıştır. Ertesi gün bazı gazetelerin ilk sayfaları siyah olarak yayınlanarak, bu kanunun İsrail demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçtiği vurgulanmaya çalışılmıştır. Ayrıca bazı sanayiciler ve iş adamlarıyla işçi örgütleri de greve hazır olduklarını bildirmişlerdir. Üniversitelerde görev yapan akademisyenler derslere girmeyeceklerini, doktorlar hasta bakmayacaklarını, toplu taşımada görevli şoförler yolcu taşımayacaklarını açıklamışlardır. Yani İsrail toplumunda tabir yerindeyse tam anlamıyla bir deprem yaşanmıştır. Öyle ki hem çok şiddetli hem de ziyadesiyle yıkıcı bir deprem.
Süreçle ilgili olarak iç tepkiler yetmiyormuş gibi bazı uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları da, kanunun kabulünün hemen ertesinde, yaşanan siyasi belirsizliği gerekçe göstererek İsrail'in kredi görünümü negatife çevirmişlerdir. Bu açıklamalar başka tepkileri de tetiklemiş ve İsrail'e yatırım yapan bazı fonlar pozisyonlarını gözden geçireceklerini açıklarken, İsrail ile iş yapan özellikle ABD menşeili büyük şirketler İsrail halkının yanında olduklarını ve protestoları desteklediklerini açıklamışlardır.
İsrail'deki yargı reformu depreminin en büyük dalgası şimdilik geçmiş olsa da kuvvetli artçıları halen devam etmektedir. Bu artçılar hükümeti düşürür mü bilinmez ama bu zıtlaşmanın devam etmesi halinde, eski başbakanlardan Ehut Olmert'in dile getirdiği muhtemel bir iç savaşın kaçınılmaz olduğu savı pek de yabana atılır gibi gözükmüyor.
Yine eski başbakanlardan Ehud Barak'ın başbakan Netanyahu'yu İsrail için en büyük tehdit olarak göstermesi ve Netanyahu'nun hakkındaki dava nedeniyle kendisine darbe yapılmaya çalışıldığı iddiasının aksine, onun demokratik İsrail devletine örtülü bir darbe yaptığı ve ülkeyi bir diktatörlüğe çevirdiği şeklindeki iddiası da komplo teorisi gibi gözükmekle birlikte yadsınamayacak bir iddiadır.
Anlaşıldığı kadarıyla İsrail'de yargı reformu tartışmaları bir süre daha devam edecek. Bu sürenin çok uzamaması İsrail halkının olduğu kadar İsrail işgali altında yaşamak durumunda olan Filistinlilerin geleceği için de çok önemli. Zira bölgede değişen konjonktür ve bazı aktörlerin yeni bir barış sürecini başlatma girişimleri, İsrail'deki bu kaotik durum nedeniyle başlamadan bitebilir. Böyle bir durumda ise yaratılan kaosun müsebbipleri tarih önünde hesap verecektir.
Umarız İsrail halkı ve hükümeti arasındaki gerilimde sağduyu galip gelir ve hem kendi ülkeleri hem de bölgenin istikbali için kısa sürede rasyonel bir çözüm bulunur.
Haydar Oruç
Tamamı: https://www.sabah.com.tr/yazarlar/perspektif/haydar-oruc/2023/07/29/israilde-yargi-reformu-depremi
Sonuç olarak Türkiye; Filistin’e devletleşmesi, ulusal uzlaşı ve Filistin-İsrail sorunu çözüm süreçlerinde destek vermektedir. Bu destek son zamanlarda Hamas’ı öne çıkarsa da El-Fetih/FKÖ ile olan ilişkisi Türkiye için önemini korumaktadır. Filistin-İsrail sorununun çözüm mekanizması uluslararası teamülden, konsensüsten ve uluslararası hukuktan uzaklaşsa da Ankara, Filistin-İsrail sürecinde uluslararası hukuku, yerleşik teamülü ve konsensüsü öne çıkarmaya devam etmektedir. Türkiye, Filistin’e kapsamlı destek vermeyi sürdürmektedir. Filistin Otoritesi’ne kalkınma yardımı ve insani destekte bulunmaktadır.
Filistin-İsrail sorununa müdahil olan tarafların çok olması ve rekabetleri dönem dönem Türkiye’nin bu tabloda kendine yer bulmasında zorlanmasına neden olabilmektedir. Filistin tarafına göre Türkiye’nin İsrail ile iyi ilişkileri olması kendileri için artı değer, olumlu faktördür.
Bu neticede Türkiye’nin tarafsızlığının altını çizmek gerekmektedir. Fakat AK Parti’nin Hamas ile olan ilişkisi özellikle Tel Aviv ve Washington yönetimleri tarafından rolünün eleştirilmesine sebebiyet verebilir. Bunun yanında dönem dönem Türkiye, aktif arabulucu rolünde olduğu zaman İsrail, bazı Arap devletleri ve ABD; Ankara’nın tavrını memnuniyetle karşıladıklarına dair açıklama yapmaktan çekinebilmektedir.
Ceren Gürseler
https://www.politikyol.com/abbas-erdogan-gorusmesi-heniyye-surprizi-ve-turkiyenin-filistine-destegi/
https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/deniz-kilislioglu/17-yildir-suren-ayrilik-6983331
Kurulduğu yıl 1948’de İsrail bir anayasa yapmadı. İsrail Kurucu Meclisi, 1949’da bunun yerine ‘temel yasa’ adını verdiği anayasa benzeri bir sistemi kabul etti. ‘Harari Kararları‘ olarak anılan bu sistem, zaman içinde ’Devletin Niteliği‘nden, ’Temel Hak ve Özgürlüklere’ uzanan 11 başlık altında yaptığı düzenlemelere ’Temel Yasalar’ adını verdi. Parlamentonun çıkardığı yasaların, yasal standartlara uygunluğu belirleme yetkisi de İsrail Yüksek Mahkemesi’ne verildi. 75 yıl aksamadan yürüyen bu denetim biçimi, son olarak Ocak 2023’te 6. kez başbakan olan Netanyahu için yaşamsal bir sıkıntı oldu. Göreve başladığı 6. gün Yüksek Mahkeme’nin bu ‘olağanüstü yetkisi’ni yok etmede kararlı olduğunu açıkladı. Çıkış boş yere yapılmamıştı: Netanyahu’nun yolsuzluklara batmış olan siyasi yaşamı, yargı kararıyla noktalanmaya gidiyordu. Bununla kalmıyor, Yüksek Mahkeme bunu ‘ömür boyu’ sürecek bir onaya hazırlanıyordu. Ocak 2023‘den bu yana İsrail hem ayakta, hem sokakta… Tepki sokaktan ibaret değil. İçinde hava generallerinin olduğu 750 hava subayı yasal düzenlemenin ’demokrasi katliamı‘ olacağını açıkladı.
Bir ’muz cumhuriyeti‘ olarak değil de, bir demokratik ülke olmak adıyla yola çıkan İsrail’in bir anayasayı yazmaktan alıkoyan neydi? Kuşkusuz bu sorunun cevabı ’temel yasalar’ içinde yer alan ’devletin niteliği’nde saklı. Sionist ideallerle yola çıkan yahudi toplumu ülkenin %20’ ye yakın nüfusunun Arap asıllı olduğu topraklarda ’Devlet, bir yahudi devletidir‘ diyemezdi.
Bilim, totalitarzimi farklılıkları ve çelişkiyi yok sayan bir rejim olarak tanımlar… Totalitarizmde lider her şeyi kucaklayan ‘total devlet’ haline gelir. İsrail’de Netanyahu’nun bu role öykünürken, sadece 75. yaşını kutlamaya hazırlanan İsrail demokrasisine bir demokratik darbe yapmakla kalmıyor, dünya demokrasisine ’sivil darbe’cilik için çilingirlik işlevine soyunuyor.
Dost İsrail’deki bu sivil darbeyi kaygıyla izliyorum.
Osman Arolat
https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/israilde-neler-oluyor/702612
Son seçimdeki sonuç esasında bu yasanın geçme sürecine giden yolu tetikleyen bir değişimin göstergesi.
İsrail’de yıllardır süregelen demografik değişim, dindarlığın ve muhafazakarlığın farklı biçimde yükselişini gösteriyor. Bir yandan seküler bir yaşam tarzını destekleyen ama kültürel düzeyde dinî inanışlarını yaşayan şehirli ve az çocuklu aileler, diğer taraftan Yahudi öğretilerinin çalışıldığı Yeşiva’larda eğitim gören dünyayı farklı bir lensle okuyan büyük ve kalabalık dindar aileler.
Aynı coğrafyayı paylaşan ama farklı hedefleri olan bu iki kesim hukuk reformu üzerinden kavga ederken esasında dindar partiler ilk defa bu kadar güçlü bir koalisyonda olmanın gücünü de hissetmek istediler.
Bütün bunları akılda tutarken şunu da unutmamak lazım: Kudüs’e giderek Kinesset etrafında toplanan, polisin sıktığı suyun kötü kokusunu bastırmak için burunlarına biberiye dalı bastıran on binlerce protestocu esasında İsrail’in farklı bir kesitini de temsil ediyor.
Bunların arasında devletin kuruluşunu hatırlayan yaşlılar ve 2006’daki İkinci Lübnan Savaşı’nı hatırlamayan gençler vardı; kippa takanlar ve laikler, işgale karşı çıkan aktivistlerin yanında sadık yedek askerler de vardı. Onlarca protestocu da Kinesset’in karşısına kurdukları çadırları ile kararı değiştirebilmeyi ümit ettiler.
Kararın Kinesset’te sadece iktidar partilerin oyuyla onaylamasının ardından akşam saatlerinde açıklama yapan Netanyahu, bir hafta önce Kudüs Tren İstasyonu’nda çekilen bir videodan ilham alarak seslendi. İstasyonda yürüyen merdivenlerin bir tarafında hukuk devrimi karşıtları Kudüs’te gösteri yapmak için akın ederken, diğer tarafında reform yanlıları Kaplan Caddesi’ndeki sağcı gösteriye doğru gitmeye çalışıyorlardı. Netanyahu bunu “fikir ayrılıklarına rağmen, herkes bir arkadaşına ulaştı” diyerek, toplumun fikir ayrılıklarıyla genişleyen bölünmesini kapatmaya çalıştı.
Hâlbuki İsrail devletini oluşturan uzlaşma ve anlaşma zemini önemli bir yara almıştı. Netanyahu’nun bu hamlesi 30 haftadır düzenli olarak meydanlara çıkan iki milyon kişiyi görmezden geldiğinin ya da güç körlüğü hastalığına yakalandığının en güzel göstergesi.
İsrail’de 26 Temmuz’da sağlık personelinin greviyle başlayan sürecin giderek büyüyeceğini düşünüyorum. İsrail İşçi Birliği Histadrut’un önderliğinde bir seri grevin ekonomiyi zorlaması artık kaçınılmaz hale geldi.
Öte yandan İsrail ordusunda kritik görevlerde yer alan birçok kişinin yedek askerlik görevine gitmeyeceği tahmin etmek hiç de zor değil. Yargı mensuplarının grevinin, işleyişi durdurması da mümkün gözüküyor.
İsrail’de hayal ettikleri yaşama ulaşama sahip olamayacaklarını düşünen birçok ailenin diğer pasaportlarıyla farklı ülkelere göç planı yapmaya başladığını görüyoruz. Bu huzursuzlukların ve ekonomik dalgalanmanın birçok bilişim firmasını da huzursuz edeceğini düşünüyorum.
Asıl merak ettiğim de Netanyahu’nun dindar partilerle toplum arasındaki sıkışıklığı aşmak için nasıl bir hamle yapacağı.
Salih Bıçakcı
https://fikirturu.com/jeo-strateji/israilde-ne-oldu-olanlar-neden-cok/
Takılan tweetler
İsrail’de olanlar iki boyutlu:
🔺 Üzücü: 2023 yılında anayasal demokrasinin en temel unsurları; hukukun üstünlüğü, mahkeme kararlarının bağlayıcılığı saldırı altında
🔺 Sevindirici: Halk mahkemelerine, anayasal denetim gibi soyut bir kavrama sokağa çıkacak kadar sahip çıkıyor
Tel Aviv’de 200 bin kişi bu gece yine Netanyahu’ya karşı sokağa çıktı
https://twitter.com/yunuserdolen/status/1685383045736435712
2023'te Almanya çok rahatsız edici olabilir. Würselen'deki Yahudi mezarlığında, kimliği belirsiz kişiler birkaç mezara gamalı haçlar bulaştırdı. Aachen polisinin devlet koruması belirlendi.
https://twitter.com/glr_berlin/status/1683893487803027457
David Albahari bugün öldü. Sırp dilinin sahip olduğu en iyi yazarlardan biri. Böyle hesaplanamaz bir kayıp.
https://twitter.com/emilkerenji/status/1685723325039878145
Basbakan Netanyahu ve Maliye Bakani Smotrich'in cevabi: Toz kalktiginda Israel'in guclu bir ekonomisi oldugu ortaya cikacak" Amin insallah🙏
https://twitter.com/gbehiri/status/1683879384963219456
Dünkü adalet “reform” maddelerinden en önemlisi onaylanır onaylanmaz,koalisyon partilerinden UTJ’nin Temel Yasa teklifi geldi:Yeşiva öğrencilerinin askerlikten muafiyeti!Bu diğer Temel Yasa İnsan Onuru ve Özgürlük ile çelişiyor.Kitleler aylardır bunun mücadelesi içindeydi işte.
https://twitter.com/TugceErsoyTugce/status/1684111486543872001
Sefarad Yahudileri yüzyıllar boyunca küçük imalathanelerinde rakı ürettiler. Rakıya duydukları bu tutkuyu göç ettikleri her yere götüren Sefaradların bir durağı da Amerika’nın Seattle eyaleti.
Sefarad Yahudileri’nin rakıyla geçmişini okumak için:
https://anasonisleri.com/blogs/news/la-vida-do-por-el-raki-sefaradlar-rakilarini-severler
Günümüzde birçok Sefarad, rakılarını suyla karıştırarak beyaz, bulanık bir görünüm elde eder. Bu durum buz küpleri rakı içine konduğunda da ortaya çıkar. Ancak eskiden erkekler ve kadınlar rakılarını genellikle sek içerlerdi. Ayrıca, rakılarını genellikle havyar (tarama, çırpılmış balık yumurtası), humus veya başka bir malzemeye batırılmış pandera (bir tür simit) gibi yiyeceklerden oluşan bir meze ile birlikte içerlerdi. Sefaradlar rakılarını ne kadar severlerdi sorusuna ise, "La Vida Do Por El Raki (Bir kadeh rakı için canımı veririm)" adlı şarkıları en güzel cevabı vermektedir.
https://www.kolsephardicchoir.com/#!repertoire/c18yp
https://twitter.com/anasonisleri/status/1685621091832578048
💥Tarih’te bugün:
1492'de Yahudiler ve Hristiyanlığa dönmeyen Müslümanlar İspanya'dan sürüldü.
Yüz binlerce kişi din değiştirmeye zorlandı ve geri kalanlar sürgüne gönderildi.
Bugün İspanya nüfusunun %20'si, yani 10 milyon kişi, Sefarad Yahudi soyuna sahiptir👇
https://twitter.com/Cesuryorum/status/1684605113434836992
Bugün Sunday Times'da yeni kitabım "The Forgers" hakkında olumlu bir eleştiri görmek beni çok mutlu etti. #ŁadośGroup
"@JakubKumoch , Polonya Cumhuriyeti'nin Ankara Büyükelçisi, bulunan belgelerin Peder Wojdas'ın Yahudilerin Alman işgali altındaki Avrupa'dan kaçmasını mümkün kılmak için Polonyalı diplomatlarla işbirliği yaptığını doğruladığını söyledi."
https://twitter.com/Wojtek_44/status/1685641686989320194
İsrail'deki "protestolar", Yahudiler hakkındaki düşüncelerinizi etkiledi mi?
1. Olumlu etkiledi %53,1
2. Olumsuz etkiledi %2,7
3. Değişmedi %29
4. İlgimi çekmedi %15,2
https://twitter.com/AdelinaSfishta/status/1685684659642933248
Israel'de yuksek mahkemenin onemi bugun tekrar gorulmus oldu: Hukumet ve meclis Tiverya sehrinin kayyum belediye baskani, Shas partisi Arye Deri'ye yakin isim Boaz Yosef'in gelecek ekim ayindaki secimlerde aday olabilmesi icin secim yasasini hizla degistirmisti.
Normalde kayyum belediye baskani yapilacak ilk belediye secimlerinde kanunen aday olamiyordu. Fakat Boaz Yosef'i secimlere sokmak icin yasa apar topar degistirildi ve kayyumun secimden 90 gun once istifa etmesiyle aday olabilmesinin onu açıldı.
Bu yasa bir kisi icin ozel hazirlanan bir yasa oldugu gerekcesiyle yuksek mahkemeye goturuldu. Yuksek mahkeme oy birliğiyle Boaz Yosef'in secimlerde aday olamayacagina hukmetti.Bu yasayi cikartmak icin harcanan zamanda neler yapilirdi kim bilir? Bosa cikartilan bir yasa resmen..
https://twitter.com/gbehiri/status/1685743182229753856
Ağa Takılanlar Öneriyor
https://www.bbc.com/turkce/articles/c2jr1yy4d18o
https://www.youtube.com/watch?v=ah1vBxnaOs8
https://www.bbc.com/turkce/articles/cv2jkpg0kl8o
https://www.youtube.com/watch?v=y9hGCf-HQCo
Biden yönetimi akıllıca davranarak yürüme ve konuşma işini İsrailli protestoculara bıraktı. Biden’ın bugüne kadarki retorik müdahaleleri doğru ve gerekliydi ve hatta Netanyahu’nun hükümetini durduramamış olsa da onun hızını azaltmış olabilir. Başbakanın iktidarda kalma takıntısı düşünüldüğünde bu pek de şaşırtıcı değil. Bu bir 100 metre koşusu değil. İsrail’in demokrasisi için verilen mücadele bir maraton. Ve sonunda, Biden İsrail’in geleceğini ne kadar önemsiyor olursa olsun, İsrail demokrasisinin kaderi kesinlikle İsraillilerin ellerine bırakılmalıdır.
https://harici.com.tr/bidenin-netanyahu-karsisinda-eli-kolu-bagli/
http://ankarali-2001.blogspot.com/2023/07/israilde-neler-oluyor-duyanlara.html
https://www.themagger.com/israil-filarmoni-orkestrasi-konser/
İsrail’in Türkiye Büyükelçisi Irit Lillian, EKONOMİ Ankara Temsilciliğini ziyaret ederek, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin seyriyle ilgili önemli mesajlar verdi. Lillian iki ülke ilişkilerinin teknolojiye dayalı, genç, yeni bir ekonomik çehreye bürünmesi gerektiğini söyledi. Türkiye-İsrail ilişkileri zorlu sınamalardan geçse de neredeyse İsrail’in kuruluşundan bu yana sürüyor. İki ülke arasında 10 milyar dolar düzeyinde bulunan ticari ve ekonomik ilişkilerde yeni dönemde gelişme sağlanacağı umutları yüksek. İsrail bu yıl 75. Kuruluş Yıldönümü’nü kutluyor. 2024’te ise Türkiye-İsrail diplomatik ilişkilerinin başlamasının 75. yılı dolacak. Her ne kadar sağlık nedeniyle ertelenmiş olsa da uzun süren boşluğun ardından yakın zamanda gerçekleşmesi beklenen, İsrail Başbakanı Binyamin Netenyahu’nun Türkiye ziyaretinin ilişkilerin derinleşmesi yönünde katkısı olması bekleniyor.
İsrail’in Türkiye Büyükelçisi Irit Lillian geçen yüzyıldan kalan eskimiş ilişki biçimlerinin yeni bir doğaya, yeni bir çehreye büründürülmesi gerekliliğine vurgu yaptı. Lillian, Türkiye ile İsrail arasında 10 milyar dolara kadar çıkan ticaret hacminin önemli olduğunu ancak İsrail’in küçük bir pazar olması nedeniyle, bu tür ekonomik ilişkilerin bir sınırının bulunduğunu vurguladı. Gelişim yönü olarak ise teknolojiye dayalı yeni ekonominin geliştirilmesini önerdi.