•İsrail kendini "Yahudi" ve "demokratik" olarak tanımlasa dahi son yıllarda atılan pek çok adım devletin demokratik karakteri pahasına dindar ve milliyetçi Yahudi özelliğini ön plana çıkartıyor. 2022 seçimlerinde Netanyahu´nun ultra-Ortodoks ve aşırı sağcı ortaklarına bağımlı bir iktidar kurması ve özellikle aşırı sağcı ortakların yargı reformunun devamlılığını iktidar koalisyonunun geleceğine endekslemeleri Netanyahu´nun uzlaşı noktasında esnekliğini ortadan kaldıran bir durum olarak görülüyor. •Dr. Ferit Belder – www.aa.com.tr
Bu Haftanın “Takılanlar”ı
İsrail, gazını Avrupa’ya satmak istiyordu, bunun için en güvenilir ve ekonomik güzargah Türkiye’ydi. Türkiye de bir enerji merkezi olmak istediğine göre bu projeye yaklaşımı pozitifti. Ankara’nın da ziyaretin planlanmasıyla ilgili hazırlık sürecinde Tel Aviv’e “Ziyaret gerçekleşecekse çantada doğalgaz da olmalı” mesajını verdiğini söyleyebilirim.
Tam da bu süreçte İletişim Başkanlığı, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın 25 Temmuz, İsrail Başbakanı Netenyahu’nun ise 28 Temmuz’da Türkiye’yi ziyaret edeceğini açıkladı. Mahmud Abbas’ın Türkiye ziyareti planlandığı gibi gerçekleşti. Ancak Netenyahu ziyareti ertelendi. Bu ertelemeyi İsrail Başbakanı’nın Abbas ziyaretine gösterdiği tepki olarak yorumlayanlar da oldu ancak ilgisi yok. Abbas’ın ziyaretinden İsrail tarafının haberi vardı. Ancak o günlerde protesto gösterileriyle sarsılan Netenyahu sağlık sorunları yaşadı. Netenyahu’nun doktorları kalp pili takılan Başbakan’ın bir süre hiçbir yere kıpırdamaması yönünde karar aldı. Kaynaklarıma ziyaretin ne zaman yapılacağını sordum. Henüz bir takvim oluşturulmamış.
Ziyaret gerçekleştiğinde gazın Avrupa’ya taşınması konusunun masaya yatırılacağına şüphe yok. Peki, nasıl bir projeden bahsediyoruz? Proje hayata geçerse Doğu Akdeniz’den Mersin’e inşa edilecek 500 kilometrelik bir boru hattıyla gaz önce Türkiye iç pazarına, oradan da Avrupa’ya taşınabilir. Hat, KKTC’nin doğu kıyılarına yakın inşa edileceği için diğer kıyıdaş ülkelerden izin almadan proje tamamlanabilir.
Bu projenin hayata geçmesi Türkiye’nin bölgede enerji merkezi olma stratejisini perçinleyecektir. Ankara bölgenin vanasını elinde tutacak dersek yanlış olmaz.
Yahya Bostan
https://www.yenisafak.com/yazarlar/yahya-bostan/sirada-israil-gazi-var-4550335
İki dünya arasında sıkışıp kalan Shlaim, kendini tanımlamak, yerini bulmak ve sonunda yurt bulmak zorundaydı. Shlaim’in hatıratı, sadece tarihle ilgilenenler için değil, aynı zamanda insan ruhunun karmaşıklığı ve kimliğin esnekliği üzerine düşünmek isteyen herkes için bir başyapıt.
“Three Worlds: Memoirg of an Arab-Jew” adlı kitap bir insanın hayatını farklı coğrafyalar arasında bölüştürmek ve ömrünün her bir parçasını buralara gidip teker teker toplamak zorunda kaldığı bir ayrım noktasında başlayan bir hikâye. Bağdat’ta doğan, orada yeşeren, ancak daha sonra İsrail topraklarına kök salan bir tarihçi Avi Shlaim.
Daha derinlere dalmadan hatırlatmam gereken bir şey var. Shlaim’in hatıratında ima ve işaret ettikleriyle Edward Said’in “Yertsiz Yurtsuz” adlı hatıraları arasında ne kadar büyük benzerlikler var. Halbuki biri Arap diğeri Yahudi ve düşman oldukları varsayılan iki etnisiteden olan insanlar. Araplarla Arap ülkelerinde yaşamış Yahudiler arasında bir sorun olmadığı. Sorunun işgalci, toplumun doğal eğilimlerine karşı direnen, Ortadoğu’yu bir istikrarsızlık adası haline getirmeyi kendine görev addetmiş olan Siyonist devlet İsrail’le ilgili.. Iraklı ya da Yemenli Yahudiler yüzyıllarca o topraklarda yaşadılar ve kimse de onların dinlerine ve hayat tarzlarına karışmadı. Birdenbire 1950’de 110 bin Yahudi ülkelerini terk etme ve Filistin’e yerleşme kararı aldı.
Şu anda emekli olan Oxford Üniversitesi profesörü Shlaim, İsrail’in Filistin işgaline dair oldukça tavizsiz, çekincesiz ve net eleştirileriyle tanınıyor. Ama onun hikayesi, sadece siyasi analizlerden ibaret değil. Hayatının ilk beş yılında, renkli ve müreffeh bir Bağdat’ta büyüyen Shlaim, ailesiyle birlikte İsrail’e göç ederken hayatının değiştiğini anlamış. Kitap şöyle başlıyor:
“Sıcak bir yaz günü, Tel Aviv’in doğusundaki İsrail kasabası Ramat Gan’daki apartmanımızın önünde arkadaşlarla takılırken babam yanıma yaklaştı. Arkadaşlarımın ve benim şort ve sandaletlerimizin aksine üç parçalı bir takım elbise, beyaz gömlek ve kravat giymişti. Bana, “yabancı bir dil”le yani Arapça hitap etti. Benim de cevabım Arapça olmak zorundaydı. Utanç beni sardı ve yanaklarım kızardı. Babamın sorularına verdiğim cevaplar karışık, tek heceli ve zor duyuluyordu. Ona söylemek istediğim şey, evde Arapça konuşmamızda bir sorun olmasa da, yanımdayken benimle İbranice konuşması gerektiğiydi. Ancak, akranlarımın huzurunda kendimi bir şey söylemeye ikna edemedim. Daha sonra evde bile bu çekingenliğimi dile getiremedim. Sadece yerin yarılıp beni yutmasını istiyordum. İletişim kurmakta yaşadığım zorluklar, hayatının geri kalanında babamla olan ilişkimi karakterize edecekti. Çocukken bu olayın onun için ne kadar aşağılayıcı olabileceğini hiç düşünmemiştim.
Bu olay 1950’lerin ortalarında, ben yaklaşık on yaşındayken olmuştu. İsrail devletinin kuruluşundan üç yıl önce, 1945 yılında Bağdat’ta Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştim. Ailem 1950 yılında, ben beş yaşındayken Bağdat’tan İsrail’e taşınmıştı. Evde Arapça konuşuyorduk; genç Yahudi devletinin dili, İncil İbranicesinden modern çağa uyarlanmış İbraniceydi. Kız kardeşlerim ve ben okulda bu dili çok çabuk öğrendik ve hem arkadaşlarımızla hem de birbirimizle konuştuk. Ellili yaşlarının ortalarındaki babam hala son derece zor bir dili öğrenmek için mücadele ediyordu.”
Bu satırlar bir başka dünyaya geçişin dikenli tellerle dolu patikalarında, sarp yokuşlarında çektiği acıları ve yaşadığı travmaları gayet güzel anlatıyor. Yeni bir ev, yeni bir hayat her zaman sevinç ve mutlulukla dolu olacak demek değil. Zira bu göç, Irak’tan Filistin topraklarına gelmiş bir Yahudi aile için bir “Aliyah” değil, bir “Yeridah” idi – yükseliş değil, düşüştü. Shlaim’in anılarından anladığımız kadarıyla İsrail’e göç, sadece coğrafi bir değişim değildi; aynı zamanda sosyal ve kültürel bir dönüşümdü. Ailesi, Irak’ta refah içinde yaşarken, İsrail’e ulaştıklarında hayatları adeta tepetaklak oldu, baş aşağı bir duruma geldiler.
,
İslam Özkan
https://www.politikyol.com/bir-sinir-insani-avi-shlaimin-uc-dunyasi/
1 • İsrail’de neler oluyor?
İsrail, tarihinin en büyük siyasal toplumsal bölünmelerinden birini yaşıyor. Bundan birkaç ay önce alevlenen ve Yüksek Mahkeme (Bagatz) yetkilerinin kısıtlanmasını öngören yasal düzenlemeler kitlesel protestolarla karşılandı ve İsrail’i toplumsal-siyasal bir krizin eşiğine getirdi. Geçici bir süre askıya alınan ‘reform’ süreci Adalet Bakanı Yariv Levin ile Başbakan Binyamin Netanyahu’nun aşırı sağcı ortaklarının ısrarı ile temmuz ayında yeniden gündeme geldi. Düzenlemelerin İsrail’i demokratik standartlardan uzaklaştıracağını düşünen protestocular sürecin geçici olarak askıya alınmasına rağmen gösterilerini sürdürdü, düzenleme karşıtlığı hiç sönümlenmedi.
Temmuz ayıyla yoğunluğunu artıran geleneksel cumartesi protestolarına grev günlerinin de eklenmesiyle başta Tel Aviv olmak üzere İsrail’in çeşitli kentlerinde kitlesel gösteriler gerçekleştirildi. Pazartesi günü yargı reformu kapsamında gerçekleştirilmesi planlanan değişikliklerden Yüksek Mahkeme’nin hükümet kararlarına makuliyet (reasonableness) temelinde müdahale etmesinin önünü kapatan düzenleme, muhalefet partilerinin oylamayı boykot etmesiyle 64'e 0 oy oranıyla yasalaştırıldı. "Makuliyet düzenlemesi" ve daha geniş perspektifte reform taleplerinin tamamı, toplumun çeşitli kesimlerinden hükümetin demokrasiye müdahalesi olarak okunuyor. Muhalefet partilerinden, başta yüksek teknoloji olmak üzere çeşitli ekonomik sektör bileşenlerine ve sivil toplum gruplarına tepkiyle karşılanıyor. Buna ek olarak, binlerce yedek askerin göreve çağrılmaları durumunda reddedeceklerini deklare etmesi -özellikle yedek pilotların Hava Kuvvetleri için bir zafiyet yaratma durumu- sıkça gündeme getiriliyor. Bu durum, yasanın devlet kurumları içerisinde de bir bölünme yarattığını gösteriyor. Güvenlik bürokrasisinin bu konuyu defalarca gündeme getirdiği de biliniyor. Birkaç ay önce reforma en sert karşı çıkan aktörlerden birinin Savunma Bakanı Yoav Gallant olması da bu açıdan tesadüf değil. Benzer şekilde Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’nin yedek askerler karşıtı söylemlere tepkisi ve askerlere boykot kararından dönmeleri için çağrı yapması da protestoların yaratabileceği güvenlik zafiyetinin işaretidir.
2 • Planlanan reformlar neleri içeriyor?
Pazartesi günü yasalaştırılan düzenleme Yüksek Mahkeme’nin hükümet kararlarına makuliyet penceresinden müdahale etmesinin önünü kesiyor. Adalet Bakanı Levin’in ifadesiyle ‘yargı sistemini düzeltmek için atılan tarihi adımların ilki’ olan bu düzenleme öngörülen ‘reform paketinin’ de ilk adımını oluşturuyor. Yüksek Mahkeme’nin yasaları geçersiz kılma hakkının önünü kapatacak ya da yargıç seçimlerinde hükümet kanadına avantaj sağlayarak yargı bağımsızlığına zarar verecek adımların atılması da yargı reformu paketinin içindeki diğer kritik adımlar. 1990’lardan itibaren Yüksek Mahkeme bireysel hak, özgürlükler ve eşitlik ilkeleri bağlamında pek çok yasayı geçersiz kılma noktasında oldukça aktif bir rol oynadı. Makuliyet düzenlemesinde de hükümet kanadı, yargı erkinin, seçilmiş temsilcilerin kararlarına müdahale konusunda geniş bir alana sahip olduğunu ve bunun demokratik süreçle bağdaşmadığını ifade etti. Özellikle bakan ve diğer yüksek memur atamalarının politik bir süreç olduğu da hükümet tarafından vurgulandı. Bu yılın başında iktidar ortaklarından Şas Partisi Milletvekili Aryeh Deri’nin İçişleri Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı, daha önceki dönemlerdeki yolsuzluk hükümleri sebebiyle ‘makuliyet’ ekseninde uygun görülmedi. Buna rağmen, yargısal düzenlemeler sürecine toplumsal destek koalisyon partilerinin oy oranlarıyla karşılaştırıldığında oldukça sınırlı. Bu durum ise protestoculara normatif bir üstünlük kazandırıyor.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) yönetimi her ne kadar reform sürecinin yarattığı toplumsal polarizasyon, güvenlik ve istikrar riskleri gibi konular üzerinden eleştirel bir pozisyon alsa da şu ana kadar yasa karşıtı çok ciddi bir hareket içerisine girmedi. Pazartesi günkü oylamayı ise talihsiz bir adım olarak nitelendirerek, aceleci bir şekilde ve çok az bir çoğunlukla geçmesinin sakıncalarını ifade etti.
Özellikle aşırı sağcıların süreç içerisinde aktif rol alması Amerikan tarafını rahatsız ediyor. Nitekim temmuz ayı içerisinde ABD Başkanı Joe Biden da İsrail hükümeti içerisindeki ‘aşırıcı’ aktörlerden rahatsızlığı dile getirmişti.
3 • Protestolar nereye evrilir?
Yargısal düzenlemeleri devam ettirmek için hükümet kanadının istekli görüntüsü ve şu zamana kadar yapılan diyalog çağrılarının sonuçsuz kalması dikkate alındığında, sürecin şiddetlenerek devam etmesi muhtemel görünüyor. Protestoların şiddetlenmesi ise uzlaşı yönündeki çabaları artıracaktır. Sokak eylemlerinin büyük çoğunluğu yasa karşıtlarınca düzenlense de yasa lehinde gösteriler de zaman zaman kendini gösteriyor. Yasa karşıtları ve yasa taraftarları toplu taşıma araçlarında karşılaşıyor. Taraflar arasında şu ana kadar ciddi bir çatışma meydana gelmese dahi özellikle Tel Aviv’deki gösterilerde polisin göstericilere güç kullanımında artış görülüyor. Temmuz ayı başında Tel Aviv Emniyet Müdürü Ami Eshed, görevden ayrılırken Ulusal Güvenlik Bakanı aşırı sağcı Itamar Ben-Gvir'in protestoculara sert müdahale edilmesi yönünde baskı uyguladığını dile getirdi.
İsrail kendini "Yahudi" ve "demokratik" olarak tanımlasa dahi son yıllarda atılan pek çok adım devletin demokratik karakteri pahasına dindar ve milliyetçi Yahudi özelliğini ön plana çıkartıyor. 2022 seçimlerinde Netanyahu’nun ultra-Ortodoks ve aşırı sağcı ortaklarına bağımlı bir iktidar kurması ve özellikle aşırı sağcı ortakların yargı reformunun devamlılığını iktidar koalisyonunun geleceğine endekslemeleri Netanyahu’nun uzlaşı noktasında esnekliğini ortadan kaldıran bir durum olarak görülüyor. Yasa süreci ve protestolar noktasında en çok gündeme gelen konulardan biri de İsrail yurttaşı Filistinli Arapların pozisyonu meselesiydi. Her ne kadar Yüksek Mahkeme, özellikle aşırı sağcıların Filistinliler aleyhine eylemlerinde demokratiklik prensibi üzerinden frenleyici bir misyon üstlenmişse de mevcut gösteriler daha çok İsrailli Yahudi toplumunun katılım gösterdiği eylemlerle sürüyor. Protestoların ana sembolünün de İsrail bayrağı olması bu noktada hareketliliğin Yahudi siyasal alan ve söylemi içerisinde gerçekleştiğini gösteriyor. Bununla beraber sayıca az olsa da işgal karşıtı grupların demokrasiyle işgal mevhumlarının bir arada olamayacağını vurgulayan sloganlarla meydanlarda olduğunu da ifade etmek gerekir.
Dr. Ferit Belder, Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi
https://www.aa.com.tr/tr/analiz/3-soruda-israilde-neler-oluyor/2958134
İsrail’de yargıçların seçimi Yargıç Seçim Komitesi üyeleri tarafından yapılıyor. Bu komitenin 3 üyesi Yüksek Mahkeme yargıçlarından, 2 üyesi İsrail Barosu’ndan, 2 üyesi bakanlardan, 2 üye de milletvekillerinden (1’i muhalefetten) olmak üzere toplam 9 üyeden oluşuyor.
Adalet Bakanı Levin’in önerisi ile 9 olan üye sayısı 11’e çıkarılacak. Buna göre 3 üye Yüksek Mahkeme başkanından ve iki yargıcından, 1’i Adalet Bakanı olmak üzere 3 bakandan, 2’si muhalefet 3’ü iktidar koalisyonundan olmak üzere 5’i Knesset’ten seçilecek. Böylece iktidar aleyhine olan 6’ya 3 aritmetiği 6’ya 5 olarak iktidar lehine dönecek.
Levin Reform paketinin tartışmalı diğer maddesi ise mantıklılık gerekçesinin sınırlanmasını içeriyor. Yukarıda bahsettiğim şekilde İsrail’de yargısal aktivizmin sınırları erkler ayrımını anlamsızlaştırıyor. Yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki iş bölümü yargının baskın konumuyla akamete uğruyor.
Bu sorunun en önemli sebeplerinden birisi de mantıklılık gerekçesi olarak öne çıkıyor. “Temel Kanun: Yargı” adlı hukuk metninde buna yönelik yapılacak değişiklik şöyle: “Bu temel kanunda belirtilenlere rağmen, yüksek adalet mahkemesi (Bagatz) olarak görev yapan [İsrail] Yüksek Mahkemesi de dâhil olmak üzere yargı yetkisini bulunduranlar, hükümet, başbakan veya hükümet bakanının herhangi bir kararı üzerinde mantıklılık gerekçesi nedeniyle yargılama veya emir verme yapamayacaklardır. Bu maddede geçen karar, atamaları da içeren veya yetki kullanmaktan kaçınılan herhangi bir karar anlamına gelir.”
Bu madde ile idari tasarruflar ve işlemler üzerinde yargının denetleyici etkisinin kaldırılması hedefleniyor.
Diğer bir nokta ise İsrail’de kanunların Yüksek Mahkeme tarafından iptali konusu. İsrail Yüksek Mahkemesi’nin üç üyesinin oyuyla kanunlar iptal edilebiliyor. (Temel Kanun: Yargı, madde 13).
Bu bağlamda ikinci konu “geçersiz kılma” adındaki reform önerisi. Bu öneriye göre Yüksek Mahkeme kararlarını ve Temel Kanunları Knesset’te sağlanacak basit çoğunlukla (120 üyeli Knesset’in 61 üyesiyle) geçersiz kılınabilecek. Tartışmalara konu olan bu madde Netanyahu’nun Wall Street Journal’a verdiği röportajdan anlaşıldığı kadarıyla gündemden düşürüldü.
Son olarak hükümet baş deneticisi (The Attorney General, HoYoetz HaMishpati LaMemshala, Hükümet Hukuk Danışmanı) ve bakanlık hukuk müşavirlerinin statüsüne dair değişiklik. Bu iki danışman grubu da hükümetin idari işlemleri üzerinde bağlayıcı karar alabiliyorlar. Yapılacak değişiklikle bu tasarrufları ellerinden alınacak ve sadece hukuki danışmanlık yapabilecekler.
İsrail’de değişen toplumsal dinamikler siyaset mekanizmasından devletin işleyişine ve karakterine yönelik değişim bekliyorlar. Ülkede değişen demografi siyasal kültürün rotasını ve içeriğini de değiştiriyor. Kurucu liderlerin öngördüğü İsrail ve bugünün İsrail’i arasındaki fark her geçen gün açılıyor. İsrail sağı mecliste ezici çoğunluğu elinde tutarak esasa dönük politikalarını hayata geçirme hedefinde. İsrail yerleşik kurumların ve elitlerin ideolojik tutumları ile çevreden gelen İsraillilerin basıncı arasında yeni rotasını arıyor.
Gökhan Çınkara
Tamamı: https://fikirturu.com/jeo-strateji/ikinci-israile-dogru/
https://soundcloud.com/user-24274882/ikinci-israile-dogru
Takılan tweetler
Nadirattan. Üsküdar Sahaflar Çarşısı’nda!
https://twitter.com/CarsUskudar/status/1686311461763608576
İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir, polis ve mahkemenin ret kararına rağmen sabıkalı İsrailli eski ajan Jonathan Pollard'a silah taşıma ruhsatı çıkardı.
Pollard, ABD’ye ait “çok gizli” binlerce belgeyi İsrail'e iletmek suçundan 30 yıl ABD'de hapis yatmıştı.
https://twitter.com/mucahit_aydemir/status/1685985445396594689
4 Ağustos 1944'te Naziler 14 yaşında bir kızı ve ailesini tutukladı.
Anne Frank'ın yazıları, Holokost sırasında milyonlarca masum çocuk, kadın ve erkeğin çektiği acıyı gün ışığına çıkardı.
Bize düşen görev hatırlamaktır. Anne'nin anısını ve Holokost'un tüm kurbanlarını canlı tutmak için.
https://twitter.com/eurojewcong/status/1687392200429092864
Büyükada bu ara çok kalabalık.
-Filistin'e mi gidiyorlar?
-Hayır, Büyükada'ya!...
https://twitter.com/kulluk_kahvesi/status/1686827833824337920
Bugün Nazilerin Holokost’ta katlettiği binlerce Sinti ve Roma’yı andığımız #Porajmos Holokost’un unutulan kurbanlarını anmak için geçen yıl
@gercekgundem için kaleme aldığım yazımı yeniden paylaşıyorum. #RomaHolocaust
https://twitter.com/baharakpinar/status/1686706239898546176
Ismini Israel'in dusunsel babasi Theodor Herzl'den alan Israel'in Herzliya sehrinin girisinde Herzl'in resmi altina konulan pankart: "Ben bunu kastetmemiştim". Carpici..
https://twitter.com/gbehiri/status/1687382066596392960
İsrail Devleti ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu, İsrail Atom Enerjisi Kurumu ve @iaeaorg #İsrail Delegasyonu işbirliği ile "Umut Işınları" Projesi kapsamında Batı Afrika'da benzeri olmayan ve kanser hastalarına tedavi imkanı sağlayacak bir sağlık merkezi kuruyor.
https://twitter.com/nadav_markman/status/1687163381541715995
Ve Djerba şehri sevindi.Cerbe'de yeni bir sinagogun ve yeni bir mikvenin açılışını yapmış olmamız çok heyecan verici.
https://twitter.com/ITANILIA/status/1686820523181793280
İğrenç bir cinayet,
Komplo teorileriyle süslenip üzerine Yahudi sosu eklenince 27bin like alıyor.
Kitap okuyup araştırmaktan aciz yaratılmış kitle seviyordu bu safsataları
Münevver ve ailesi önemsiz oldu ve bunlara meze oldu
Bu yüzden cehalet seviyor topraklarımızı...
https://twitter.com/iriscibre/status/1687917069621137408
Antisemit olduğunu her vesilede hatırlatması mı lazım?
‘Yahudi lobisi’ nin yaptığı konusunda herhangi bir belge varsa,bilelim.
https://twitter.com/basyazar/status/1686987604607045633
Esther Pinkhof ve Henri Abraham'ın "sarı yıldızlı" düğün fotoğrafı.
Çift Nazi işgali altındaki Hollanda'da evlenmiş. Esther Kızıl Ordu tarafından kurtarılırken, Henri kampa yollandığı trende açlık ve yorgunluktan ölmüş.
#WeRemember - Fotoğraf 6 Ağustos 1942'de çekilmiş. #TarihteBugün
https://twitter.com/DritaEsadi2/status/1688227395201802242
Babası Manisalı (Türkiye Yahudisi) olan, Marilyn Monroe gibi ünlülerin kullandığı, 1950’lerin ikonik "kedi gözü” gözlüğünün tasarımcısı Altina Schinasi’yi Google Doodle yapıp anısına saygı göstermiş. Tarih onu “zamanın ötesindeki kadın” olarak hatırlıyor.
Sanat/tasarım tarihi, kadınları uzun süre göz ardı etti, yeni yeni görünür oluyorlar. Kadın tasarımcıların tarihi üzerine çalıştığım için Altina’nın hikâyesini araştırdım, kısaca paylaşıyorum: Altina sıra dışı bir hayat süren; aktivist, feminist. devrimci, tam bir özgür ruh.
#Manhattan, #Harlequin ve #Upswept olarak bilinen 1950’lerin ikonik #KediGözlüğü tasarımıyla öne çıkıyor. Tüm bunlar Altina Schinasi (Şinasi) sayesinde (tabii gözlüklerinin popülaritesine önemli bir katkı yapan Fransız Pierre Marly de hatırlanmalı).
1999’da 92 yaşında ölen Altina, ünlü bir iş insanı olan babasının servetinin gölgesinde kalmamış ve yaşadığı döneme adını yazdırıp iz bırakmış. Torunlarının yönetip yapımcılığını üstlendiği belgesel Youtube’da yayında, izlemenizi öneririm.
Belgeselde, Altina’nın annesinin Manisa’nın geleneksel kıyafetleri içindeki fotoğrafını görünce şaşıracaksınız. İzmirli Ermeni ressam Tatikyan’ın 1800’lerde yaptığı “Manisalı Yahudi Kadın” resimlemesinden hiç farkı yok. Ailenin Manisa bağı hâlâ sürüyor.
Babasının hikâyesi önemli: Morris Schinasi (Şinasi) Manisa’da mezarlık bekçiliği yapıyormuş, Amerika’ya göç edince tütün devi olmuş ve doğduğu kent Manisa’ya çocuk hastanesi yaptırmış. Şinasi ve hastane ile ilgili daha fazla bilgi bağlantıda yer alıyor.
https://twitter.com/omerdurmaz/status/1687403539046322176
Natenyahu geri vites yaptı😁
Yüksek mahkeme revizyonundan vazgeçti
Sadece yargıç seçimi komitesinin yapısını değiştirmekle yetineceğini açıkladı
Kol ha Kavod
İsrael halkının direncini tebrik ediyorum
עם ישראל חי
https://twitter.com/iriscibre/status/1688215955329970176
“Ben daha 12 yaşındayken Naziler köyümüzü işgal etti. İlk başta bizim Yahudi olduğumuzu anlamadılar. Komşularımız gibi görünüyorduk. Ama sonra biri bizi ihbar etti. Böylece evimiz Yahudi konutu olarak tescillendi. Günlerimizin sayılı olduğunu biliyorduk. Zaman bir saatli bombaydı. Sonra bir gece geç saatlerde Yahudi olmayan bir arkadaşımız evimize geldi.
"Beni dinle," dedi büyük bir aceleyle. “Çitinizin altına bir çukur kazın ve her seferinde ikişer ikişer sürünerek çıkın. Birisi diğer uçta sizinle buluşacak ve sizi güvenliğe götürecek. Yarın kasabadaki bütün Yahudiler idam edilecek”.
Adı Kazi Bitdayev'di. Ve 6 kişiyi gizlice komşu Zheguta köyüne götürdü. Bizi 8 ay boyunca orada sakladı, her hafta bizim için geri geldi ve bizi yeni bir bodrum katına veya tavan arasına yerleştirdi. Bizi korudu. Bizi besledi. O bizim meleğimizdi. Savaştan sonra, hayatlarımızı kurtardığı için ona teşekkür etmek için çaresizce onu onlarca yıl aradık. Ama işe yaramadı. Onu bulamadık.
2021'de nihayet Kazi'nin torunlarının yerini tespit ettik. Ve onlara teşekkür etmeliyim. Hayatım boyunca beklediğim bir an. Tanrı beni gerçekten kutsadı.” Zinayida Segal (kurtarıcısı Kazi'nin bir fotoğrafını tutarken resmedilmiştir) geçen Ağustos ayında Rostov'da vefat etti. Kızı Menucha Simcha ve torunu Chaya ile resmedilmiştir.
Hatırası hayırlara vesile olsun.
Kaynak: @rostovrabbi
https://twitter.com/HumansOfJudaism/status/1688333289235300354
https://www.youtube.com/watch?v=b8eWGx7bTxE
https://www.turkisrael.org.il/single-post/i-srael-nereye-gidiyor
27 Temmuz’da New York Times köşe yazarı Thomas L. Friedman, ABD Başkanı Joe Biden’ın İsrail ve Suudi Arabistan arasında olası normalleşme için taraflara baskı yapmayı düşündüğünü yazdı. Friedman’a göre, ABD’li üst düzey yetkililerin Riyad’a yaptıkları son ziyaretler, ABD’nin bölgedeki en önemli iki askeri ortağını resmi bir mutabakat içine sokmak için tüm tarafların önemli tavizler vereceği bir düzenleme olasılığını araştırmakla ilgili. Ve böyle bir anlaşmada Suudi Arabistan İsrail ile ilişkilerini normalleştirecek ve Çin ile güçlü ilişkilerinden geri adım atacak, ABD ise Suudi Arabistan için güvenlik garantilerini resmileştirecek, Suudi sivil nükleer programının geliştirilmesine yardımcı olacak ve daha sofistike füze önleme sistemleri sağlayacak. Ancak İsrail’in işgal altındaki topraklarda Filistinlilere “anlamlı tavizler” vermesi ve muhtemelen sonsuza kadar ilhaktan vazgeçmesi gerekecek.
İsrail güvenlik bürokrasisinin görüşlerini yansıtan İsrail Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü (INSS), Friedman’ın makalesinin, ABD harekete geçme niyetinin bir işareti olarak önemine dikkat çeken bir analiz yayınladı. Analizin tamamına bakıldığında taraflardan beklenen tavizlerin imkansıza yakın görünmesine rağmen ABD’nin böyle bir anlaşma için ısrarcı ve Suudilerin kendisinden beklediği tavizlerin hepsini olmasa bile çoğunu vermeye razı olduğu görüşünde.
https://harici.com.tr/suud-israil-normallesmesi-netanyahu-icin-onurlu-cikis-mi/
https://harici.com.tr/israilin-riyad-ile-normallesme-spekulasyonu/
https://www.indyturk.com/node/651686/d%C3%BCnyadan-sesler/i%CC%87srail-zay%C4%B1fl%C4%B1%C4%9F%C4%B1
http://ankarali-2001.blogspot.com/2023/08/israilde-neler-oluyor-duyanlara_28.html
Peki ya İsrail'deki son gelişmeler yargı, dokunulmazlık, hukuk devleti açısından Türkiye ile ne gibi benzerlikler ya da farklılıklara sahip?
İsrail'deki sistemi inceleyen İstanbul Üniversitesi'nden Anayasa Hukukçusu Dr. Volkan Aslan'a göre şaşırtıcı benzerlikler de var uygulamada farklılıklar da.
Aslan, İsrail'in bilindik anlamıyla bir anayasası olmadığı vurgusuyla başlıyor söze:
İsrail de Türkiye de bulundukları coğrafya itibarıyla Batı'ya kıyasla demokrasinin yaşatılması açısından çok daha zorlu koşullara sahipler, böyle bir ortak noktamız var. İsrail ve Türkiye'nin hem birçok ortak tarafı var demokrasi ve hukuk devletiyle alakalı sorunları açısından hem de farklılaşan tarafları var. İsrail'in çok kendine özgü bir yapısı var anayasal statüsü açısından. Bir kere İsrail'de dünyadaki birçok devletin aksine şekli anlamda bir anayasa yok. Baktığımız zaman İsrail Temel Kanunlarında İsrail Yüksek Mahkemesi günümüzde kullandığı yetkilerin aslında çoğunluğunun düzenlendiğini belirtmek pek de mümkün değil. Yüksek Mahkeme kendi verdiği kararlar eliyle aslında bu içtihadın, bu yöntemin önünü açmıştır. Türkiye'de ise bir anayasa adı verilen bir metin var, Anayasa Mahkemesi'nin yetkileri işte neler yapabileceği yazar. Elbette Anayasa Mahkemesi bazen bu sınırlara pek riayet etmemiştir. Bazen bu sınırları zorlamıştır. Ama şöyle bir ayrım yapmakta fayda var. Günümüzde Netanyahu'nun dediği gibi hani demokrasi, çoğunluk ne istiyorsa bunu yapabilir demokrasisi değil. Bu daha ziyade 18. yüzyıldaki demokrasi anlayışını ifade ediyor. Günümüzdeki demokrasi anlayışı çoğunluğun her istediğini yapabilmesi üzerine dayanıyor. Günümüzdeki demokrasi anlayışı çoğunluğun evet yönetme hakkını tanıyor. Ama çoğunluğun yönetirken aynı zamanda azınlık olanların, bunlar tabii teknik, dar anlamda azınlıklardan bahsetmiyorum. İktidar dışındaki siyasi görüşe sahip olanların diyelim sonrasında yönetme hakkına sahip olmasını, yönetime gelebilmesini güvence altına alan ülkede siyasi hak ve özgürlüklerin etkin bir şekilde korunduğu ve kullanıldığı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme gibi örgütlenme özgürlüğü gibi azınlıkların hak ve özgürlüklerin çoğunluk tarafından ihlal edilmediği, çoğunluğun anayasaya tabi olduğu ve her istediğini yapamadığı bir düzen ifade ediyor."
Doç. Dr. Louis Fishman'a göre bu durum iktidar partisi içinde de gerilimleri beraberinde getirebilir:
Önümüzdeki birkaç haftada Likud'da çatlaklar görmeye başlayacağız. Ama biliyorsunuz, insanlar bu hükümetin düşmesi durumunda her şeyin biteceğini biliyorlar. Bu hükümetin bütünlüğünü korumak için mümkün olduğunca çok şey yapacaklar. Onlar biliyorlar ki bu hükümet düştüğünde, geçen seferki gibi muhalefetin bir adım önde olduğu bir durum olmayacak. Daha ciddi olacak. Yaptıkları şeylerden gerçekten ceza alacaklar gibi görünüyor en azından şimdilik. Altı ay sonra ne olacağını bilmiyoruz. Güvenlik konuları ve benzeri şeyler ne olacağını bilmiyoruz. Ama şu an için Netanyahu ve hükümeti destek açısından ciddi sıkıntı içinde gibi görünüyor. Dolayısıyla bu hükümeti kaybetmemek için ellerinden gelen her şeyi yapacaklar."
Bir dönem Türkiye'nin İsrail Büyükelçisi olarak görev yapan Dr. Oğuz Çelikkol'a göre ise her ülkenin şartları değişik.
Dolayısıyla birbirleriyle karşılaştırma yapmamak gerekiyor:
Yani Netanyahu'ya sorduğunuz takdirde herhalde bu soruyu çok farklı bir cevap alacaksınız, İsrail hükümetine veya İsrail hükümetini destekleyen partilere sorduğunuz takdirde de... Muhalefete sorduğunuz zaman, işte sokaklara dökülen, üç aydan beri gösteri yapan insanlara sorduğunuz zaman farklı bir cevap alacaksınız. Yani bunun için, bunu anlayabilmek için İsrail vatandaşı olmak lazım."
https://indigodergisi.com/2023/08/dachau-ve-kafamdakiler/
Çanakkale Yahudi Mahallesi'nde Büyükhamam Sokak girişinde bulunan üç kuşaktır fırıncılık yapan Sebatay Kohen'in işyeri kentliler için sabah buluşma noktası.
CHP Çanakkale Belediye Meclis Üyesi Halil Ertuğrul güne baba dostu ve
Meslektaşı Sebatay Kohen'in fırının önünde kahvaltı yapmadan güne başlamıyor.
Çanakkale'de sayıları azalan Türk Yahudi Cemaatinin son üyelerinden olan
Sebatay Kohen ile eski Çanakkale'ye dair sohbet etmek olası
https://canakkaledemokrat.com/canakkale-yahudi-mahallesinde-siradan-bir-sabah-87885
https://www.cumhuriyet.com.tr/egitim/gencliklerini-bu-vatana-adadilar-2103650
https://vesaire.org/yuzyilin-ve-insanligin-zifiri-karanligi-toplama-kamplari/
https://www.diken.com.tr/sair-roni-marguliesin-ardindan/
Jamie Foxx'un yazıp sildiği Instagram gönderisini "beğenen" Jennifer Aniston, antisemitizm eleştirilerine maruz kalınca kendini "Antisemitizmi hiçbir şekilde desteklemiyorum" sözleriyle savundu.