“Geçenlerde sabah kalktım, banyoya gittim, musluğu açtım ve tıssss diye bir ses geldi, o kadar! Evet, musluktan su akmadı. Bir süre elimde diş fırçası ile bekledim, henüz umutluydum. Ama musluktan su akmadı. Bugüne dek böyle bir şeyle karşılaşmadığımdan, gözümü musluğa dikip baktım, bekledim. Az sonra, evin hiçbir musluğunun akmadığı ortaya çıktı. Çiçek vazolarının dibindeki sulardan başka su yoktu evin içinde. Ama vazonun içindeki suyla da dişimi ovamazdım.”
Ünlü mizah yazarı Ephraim Kishon, 23 Ağustos 1924 tarihinde Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Budapeşte’de doğduğunda kendisine Ferenc Hoffman adı verildi. Hoffman Macar kültürüne adapte olmuş bir ailede yetişti. Evde Yidiş ya da İbranice konuşması yasaktı. Gençliği, çalışma kamplarında, Nazilerden saklanmakla geçti. Sobibor İmha Kampından nakil edilirken kaçtı ve savaşın geri kalanında Stanko Andras ismini alarak Slovak bir işçi görünümünde yaşadı. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Macaristan'a geri döndü, metal heykelcilik ve sanat tarihi alanlarında yüksek öğrenim gördü. 1949 yılında bu kez komünist rejimden kaçarak İsrail’e göç etti; Ephraim Kishon adını aldı. Tel Aviv’de yaşadı. 29 Ocak 2005 tarihinde de bu dünyadan ayrıldı. Üç çocuk ve beş torun sahibi olan Kishon’un 70’e yakın kitabı bulunuyor. Kitapları 37 dile çevrildi ve dünya çapında 43 milyon baskıya ulaştı. 50 kitabını İbranice yazan Kishon, aynı zamanda oyun, müzikal ve senaryo yazarlığı da yaptı. İki kez Oscar’a aday gösterilen sanatçı, pek çok kez Altın Küre ödülü kazandı. Kishon’un aile öykülerini içeren ‘Ne Şeker Şeyler’ tüm dünyada en çok satan kitabı olarak biliniyor. İsrail’de su tasarrufunu anlatan ‘Su sorunu’ başlıklı öyküsü bizim sıkça yaşadığımız ve saptadığımız “ekonomi bunun neresinde?” savını doğrular nitelikte. Öyküden ana noktaları sizler için derledim. Bibliobibuli farkıyla, buyursunlar…
…Tel Aviv kenti Sular İdaresi kent sakinlerinin gereğinden fazla su harcadıklarını ve aile başına ortalama üç metreküp gün be gün musluklardan akıp ziyan olduğunu saptamış. Bu nedenle de sudan kısıtlama yapacakmış.
...Acaba Sağlık Bakanlığına bir şikâyet mektubu mu göndersem diye düşündümse de gündelikçi kadının eline iki kova tutuşturarak doldurmasını söyledim. Emektar kadın, iki kova ile ikinci kata indi ama kenti sarmış olan kuraklık orada da belirgindi, birinci katta damlayan bir musluk bulduysa da bizim binadakilerin ve de komşu binaların sakinlerinin itişip kakıştığını görünce, bodruma indi ve sorunu halledip döndü.
...Öğle yemeği için yer düzeyinde bir lokanta aradık. Eve dönerken su şıkırtısı sesi kulağımıza geldi. Bir de ne görelim, açık bıraktığımız musluklardan var gücüyle su fışkırmıyor mu? Hepimiz kolları sıvadık ve ertesi günü için depo etmeye başladık.
...Ertesi sabah musluklardan gürül gürül sular akıyordu. Derin bir soluk aldıktan sonra içimiz rahat banyonun içindeki suyla beraber depo ettiklerimizi döktük.
...Öğlene doğru suyun basıncı azaldı, azaldı ve sular gene kesildi. Kesileceğini anladığımızdan gene çanak, çömlek, şişe ne varsa banyo dahil doldurduk. Akşam suyun basıncı arttı, biz de suları boşalttık. Sular gitti. Sabah baktık gene sular kesilmişti.
...Ve akşama doğru sularımız geldi. Televizyonda Sular İdaresinin bu iki gün su kısıtlama programı ile Tel Aviv’in su sorununun hal olduğu böylece binlerce metreküp su ekonomisi yapılmış olduğu bildirildi.
Torrero Marşı ve duman işareti
Kishon, hicivlerinde okuyucuya sokaktaki İsrailli adam hakkında aşk ve kinaye dolu bir dünya sunuyor. Öte yandan, politika üzerine alaycı ve saldırgan bir tutumla yazdığı hicivleri de var. Kishon, 30 yılı aşkın bir süre İsrail’in en çok okunan günlük gazetesi Maariv’e ‘Chad Gadja’ takma adıyla makaleler de yazdı. Kishon’un Türkçe’ye çevrilmiş belli başlı kitapları arasında ‘Tavuk Kümesinde Tilki, Başbakanı Kim Öptü? Ne Şeker Şeyler, Kadın Aklı, Bir Nefes Sıhhat Gibi, Vergi Yükümlülerine Benden Selam, Herkese Bir Bomba, Kahkahaya Vergi Yok, Peki Öğleden Sonra Ne Yapacağız? Sevgili Yalancım, Gülecek Bir Şey Göremiyorum, Can Boğazdan Gelir, İnsanoğlu Nankördür’ eserleri bulunuyor.
‘Ne Şeker Şeyler’ kitabında beni çok güldüren bir öyküsünden alıntılar paylaşıyorum.
“Her İsrailli orta halli aile gibi bizim de iki otomobilimiz var. Karımın oldukça büyük olan küçük arabasının yalnız tek bir kusuru var, işlemez. Daha doğrusu, el freni açılırsa işler ama el freni açılmadığı için işlemez. Çünkü, dünyanın en iyi eşi olan karım arabasının el frenini açmayı her sefer unutur. El freni açılmayınca, otomobili yerinden kıpırdamaz. Israr edilince de lastiklerden başlar duman çıkmaya, çok geçmeden de etrafı yanık lastik ya da kauçuk kokusu kaplar.
...Beri yanda karımın bu el freni açmama huyunun iyi tarafları da yok değil. Nerede olduğunu kolayca saptayabiliyorum. Örneğin akşamları eve geldiğimde, onu bulamazsam ve saatler geçip de hala dönmezse, evin damına çıkarım ve şehre doğru bakarım. Bir duman gördüğüm an, bilirim ki Bayan Kishon oradadır. Çok pratik bir yol ama orijinal değil, çünkü Kızılderililer bunu bizden önce yaptılar.
...Diyelim ki el frenini açmayışı unutkanlık, peki tankı doldurmayışı da unutkanlık mı yoksa cimrilik mi? Kullandığı otomobilin broşürü torpido gözünde duruyor ve bu broşürde “Benzin işareti kırmızı kısma gelince, tankın içinde ancak 8 kilometre için benzin vardır” diye yazılı.
...Ama benzin işareti kırmızıya gelince, dünyanın en iyi eşi şöyle der kendi kendine: “Tamam, işaret kırmızıda, demek ki 8-9 kilometre daha gidebilirim, eve kadar da bana yeter.” Gerçekten de yeter ve eve kadar da ucu ucuna gelir. İnanılır gibi değil ertesi sabah arabasını kullanması gerektiğini hiç ama hiç hesaba katmaz. Önemli olan, birkaç damla benzinle eve kadar gelmiş olması.
...Elbette ki otomobilin içinde el freni çekikken kırmızı bir ışık yanmaktadır ama karım benzin var mı yok mu diye mi baksın, yoksa el freninin kırmızı ışığına mı? Hepsi de beklenemez ya! Ya o ya da bu! Gene elde bidon kapı kapı benzin aradığım bir günden sonraydı, gizlice karımın arabasıyla Mike Usta’nın tamir atölyesine gittim. Bu küçük kırmızı lambanın dışında daha belirgin bir alarm sistemi takılamaz mı diye sordum. Meğer benden önce bunu çok soran olmuş. Hatta dertli bir koca, “Acaba el frenini boşa almayı unutan karıma birkaç kez cereyan çarptıramaz mısınız?” diye sormuş. Bence bu kadarı fazla. Ben müzikle bir hatırlatma önerdim. Mike Usta’nın buluşu sayesinde, bundan böyle karım el freni çekikken gaza basacak olursa Karmen Operasındaki Torrero Marşı başlayacak çalmaya. Şayet siz okurlarımdan biri, günün birinde Tel Aviv şehrinin orta yerinde lastiklerinden duman çıkan ve de Torero Marşı çalan bir araba görecek olursanız, biraz bekleyin. Elinde bidonla az sonra ben oraya dönmüş olacağım.
Ne Şeker Şeyler
Yazar: Ephraim Kishon
Tercüme: Hale Kuntay
İnkilap Yayınları, 1990
150 sayfa
1990 yılında İnkilap Yayınları tarafından basılmış ‘Ne Şeker Şeyler’ kitabını internet üzerinden ya da ikinci el kitap satan sahaflardan bulabilirsiniz. Tavsiyem; bulun, buluşturun Kishon kitaplarını tamamlayın. Bambaşka eğlenceli bir dünyanın kapısını aralayacak bu kitaplar size!..
Ephraim Kishon’un yazdığı tiyatro oyunları da var; Bir Tavsiye Mektubu, Tarla Kuşuydu Juliet ve Nikah Kağıdı. Senaryosunu yazıp yönetmenliğini yaptığı Sallah Shabati filmi 1964 yılında, The Policeman filmi ise 1972 yılında En İyi Yabancı Film dalında Oscar Ödülüne aday gösterildi.
Sıcakların bunalttığı bu yaz günlerinde Ephraim Kishon’un püfür püfür esen, keyifli, eğlenceli satırlarını sizlerle paylaşmak istedim. Okuyarak ferahlamanız dileğiyle, Bibliobibuli’den dostlukla.