“Sözcüklerin anlamları olmaz, anlamların sözcükleri olur. Diğer bir deyişle gösterenin gösterileni olmaz, gösterilenin göstereni olur zira göstergenin protagonisti gösterilendir.”
Kendini, öncelikle blogger olarak tanımlayan, kültür sohbeti eyleyicisi, nadir kitap eksperi, kitap müzayedesi münadii ve moderatörü kadim dostum Ziyaver Şencan’ın sosyal medyada paylaştığı “Gösterilenin protagonist (baş kahraman) olduğu, sözcüklerin anlamları değil anlamların sözcükleri olduğu” cümlelerini okuduğumda Şalom için ilk Sahne-Yorum yazımı yazıyor olmam bir tesadüf olamaz.
Bertolt Brecht’in ‘Üçüncü Reich’ın Korku ve Sefaleti’ oyunundaki ‘Yahudi Eş’ sahnesi hakkında bilgilendireceğim bu ilk Sahne-Yorum yazımda, ‘Yahudi Eş’in sahneden beyazperdeye geçiş yolunun çizilmesinde de önerilerimi paylaşacağım. Yazılarımı takip eden okuyucuların anlayabilecekleri üzere, “Kitap okurken, film izlerken, sahnede oyun ya da performans izlerken ve düşünürken dahi süzgeçlerimizi açık tutmak, farkındalık oluşturmak adına tüm yazdıklarım.” Sahne-Yorum’a hoş geldiniz, Neşe Binark ben, satırlarımı okuyor olmanızdan ötürü şerefyap oldum. Buyursunlar.
Yıl 1933. Alman Üniversitesi’ndeki 30’dan fazla Nazi öğrenci ‘Alman olmayan’ kitapları kütüphaneleri yağmalayarak ateşe attılar, içlerinde Bertolt Brecht’in eserleri de vardı. Bertolt Brecht’in yazar olarak başarılı oyunlarından başka kuramsal yazılarının da önemine de dikkat çekmeliyim.
Brecht’in ilk dönem oyunlarının dışavurumcu tiyatro anlayışı doğrultusunda sergilendiğini 1926-1927 sonrası Diyalektik Materyalizm ile ilgilenmesi sonucunda ve yönetmen Erwin Piscator'la yaptığı iş birliğinin de kafasında yeni bir sahneye koyma anlayışının, yeni bir dramaturji görüşünün belirginleşmesine yardımcı olduğunu ifade etmeliyim. Brecht, Epik Tiyatro anlayışı doğrultusunda, seyircilerin kendilerini oyuna kaptırmamalarını istiyordu. Oyunu izlerken eleştirel bir tutum takınmalarını ve kapitalist burjuva düzeninin gerçeklerini anlamalarını amaçlıyordu.
Sosyalist, Devrimci ve Hümanist dünya görüşüne sahip Brecht’in Epik Diyalektik tiyatrosunda Üçüncü Reich’ın Korku ve Sefaleti oyunu açıkça Nazi karşıtı ilk oyunudur. 21 Mayıs 1938’de Paris’te Prömiyerini yaptı. Yahudi Eş sahnesini hayranı olduğum Helene Weigel yansıladı. Yapımda Brecht’in epik tiyatro teknikleri kullanıldı. Karakterlerin davranışları yabancılaştırıldı. Oyunun altında yatan mesaj açığa kavuşturuldu. Oyun 1930’ların Nasyonal Sosyalist Almanya’sında yoksulluk, şiddet, korku, gösteriş öğelerini eleştiren bir dizi eskiz sahne içeriyor. Belirgin olarak antisemitizme vurgu yapan ‘Fizikçi’, ‘Adalet işleyişi’, ‘Yahudi Eş’ eskizleri gibi birçok sahnede tasvir ediliyor. ‘Yahudi Eş’ tablosunda Brecht, paranın ahlakı oluşturduğu sömürü düzeniyle omurga bulan küçük burjuva ideolojisini resmediyor. Aydın burjuva kesimin iki yüzlülüğünü, yozlaşmış ahlakını, insanlığın yok edilişine seyirci kalışını gösteriyor. Yahudi Eş tablosu oyunun tamamında biraz yabancı kalıyor. Yahudi kadın Judith Keith’in, Yahudi olduğu halde bilinçsizliğini, olan bitenlere kayıtsızlığını epik tiyatro çerçevesi içinde eleştirel, toplumcu bir bakış açısıyla incelememiz gerekiyor. Yazar Brecht Marks’çı dünya görüşü ve diyalektik materyalizmin eleştirel yaratıcılığı ile göstermeci sahnesinde ‘Yahudi Eş’i yabancılaştırıyor.
Burjuva salonundan gizli odaya
Bu tablonun sahneye konuluşunun şaşkın ve pragmatik Yahudi eş Judith Keith’i burjuva evinin salonundan çıkartıp izleyicilerle birlikte Anne Frank’ın gizlenmiş odasına götürmesini beklememiz gerektiğini düşünüyorum.
Perde açılıyor ve Judith Keith’i Amsterdam’daki ilk sürgününe gitmeye hazırlanırken görüyoruz. Odanın içinde bir oraya, bir buraya sanki kendini fırlatıyor. Yahudi olmayan kocası Fritz, Frankfurt Hastanesinde baş cerrah ve bir Yahudi ile evliliğinden ötürü işini tehdit altında görüyor. Judith, Aryan kocasının üzerindeki siyasi baskıyı azaltmak için gitmeye karar veriyor ve bavulunu topluyor. Orada olmayan kocasını kendisinin kademeli olarak toplumdan dışlanmasına kör kalması konusunda suçluyor. İçi boş argümanlarla kendi sorularına kendi boş yanıtlarını arıyor. Arkadaş ve akrabalara Judith’in gidişi kısa bir süre ikamet değişikliği gibi gösterilmeye çalışılsa da kocası dahil herkes onun gidişinin kalıcı olduğunu biliyor. Artık birbirlerinin gözlerine bakamayışlarını, kocasında son zamanlarda meydana gelen değişikliği fark ettiğini, bir Ari ile evli Yahudi olduğunu, Hitler’in propagandasının hayatlarına sızdığını seyirci öğreniyor. Judith, ülkeyi ve halkı bölen faşist güçlere saldırırken neredeyse histeri nöbeti geçiriyor. Judith, Fritz’in eve döndüğünde kendisini durduracağını umuyor. Fritz onu durdurmuyor. Belki başlangıçta güçsüz bir şekilde itiraz ediyor ancak onun verdiği kararla açık bir biçimde rahatlıyor. Judith artık tehlikede olacağı noktaya kadar yalnız kalan bir Yahudi olarak karşımızda duruyor. Ne acı! Kocası bile ona sırt çeviriyor. Otokratik otorite işliyor. Kocası Judith’e hava değişikliğinin iyi geleceğini iddia ediyor. Geri dönmeyeceğini bildiği halde tüm bunlar bittiğinde geri döneceğine inandığını söylüyor. Perde kapanırken Fritz ona gelecek kışa kadar ihtiyaç duymayacağı kürk mantoyu veriyor. Tüyler ürpertici tek perdelik bir oyun.
Baskıcı, manipülatif, yozlaşmış, korku ve sefalet yaratan bir toplum…
‘Yahudi Eş’ genellikle tek perdelik bağımsız bir oyun olarak oynanmalıdır ve bu haliyle harika çalışacaktır. Korku ve aldatma kombinasyonunu totaliter rejim altında bir varoluş olarak algılıyor seyirci. Bu üst burjuva ailede hem siyasi gelişmelere boyun eğiliyor hem de bu gerçeği perdelemek için ayrı maskaralıklar yapılıyor. Projektörlerin sahnede Judith’i ara ara olduğu yerde dondurması gerekiyor ki antisemitizmden kaçmaya çabalayan Judith’in başarısız olacağını anlatabilelim. Sahneden önceki şiirsel yorum, seyircinin tanık olduğu tek taraflı telefon konuşmaları, kadının kocası gelmeden önce onunla yapacağı tartışmanın kendi kendine provası, ardından aynı konuşmaların gerçekleşmesi birbiri peşi sıra veriliyor. Yahudi Eş sahnesi, Almanya’daki Yahudilere yönelik sistematik zulmün oturtulduğu yasal çerçeve olan Nürnberg Irk Yasalarının kabul edildiği 1935 yılında geçiyor. Almanya’da Yahudi nüfusunun yaklaşık yarısının ülkeyi terk etmek zorunda bırakıldığını Nürnberg yasalarıyla Nasyonal Sosyalist zihniyete göre Yahudi eşe sahip bir Aryan’ın evliliğinin üstünlüğü tehdit etmesinden dolayı yasaklanması gerekliliği yoksa uygarlığın gerileyeceği hastalıklı düşüncesine dikkatinizi çekiyorum.
Yahudi Eş sahnesi Brecht’in 1937-1938’de yazdığı Nazi Almanya’sındaki günlük yaşamı betimleyen sahnelerden birisidir. Brecht bu sahnede Alman Yahudilerini hedef alan Nazi ırkçı politikalarıyla değil Alman burjuvazisine ait faşist mekanizmalarla ilgileniyor. Zira Nasyonal Sosyalizm yükselirken burjuva entelektüelleri suç ortaklığına teslim oluyor. Yahudi Eş Judith yüzeyin altındaki çürümeyi bağırmadan ancak içine akıttığı sessiz çığlıklarıyla hissetmemizi sağlıyor. Nefret siyaseti sıradan insanların yaşamında insanlığı nasıl kırıyor? Judith sevilen bir eş, bir arkadaş, briç oyuncusu ve ev hanımıydı. Ama şimdi sadece bir YAHUDİ. Brecht Yahudi olmayan koca Fritz’i kötü bir adam olarak değil bir kurban olarak tasvir ediyor. Onu yavaş yavaş yoldan çıkartan, çarpıtan korku ve güvensizliğin kurbanı.
Yahudi Eş sahnesinde Judith ve Fritz rolündeki oyuncular
Sine-Yorum bakış açısıyla, filme uyarlayalım
Filmde yabancılaştırma etkisini vermek ve seyirciyi bilinçlendirmek için çeşitli teknikler kullanacağız. Seyirciye; “Bu bir tiyatro oyunudur. Sahneye aktarılmış bir olaya tanık oluyorsunuz. Seyrederken mesafeli ve objektif olmalısınız” diyelim. Aktörleri seyirciye doğrudan kameraya bakarak konuşmaları doğrultusunda yönlendirelim. Doğal aydınlatma kullanalım, düz ayarlar yapalım, doğal ortam kullanalım. Olaylar örgüsünde kasıtlı epizodik kesintiler yapalım, oyunculara birden fazla rol dağıtalım, sadece temsil ettikleri karakterleri yüzeysel olarak gösterebilsinler, yeter!.. Seyirciye şöyle bir meydan okuyalım: “Size sadece üretilmiş bir film izletiyoruz, gerçeklik duygunuzu kırıyoruz. Sizleri bundan sonra izleyeceğiniz sahneler konusunda eleştirel düşünmeye teşvik ediyoruz” diyelim. Ana karakterler Judith ve Fritz arasında daha fazla derinlik ve etkileşim kuralım. Hikâyeyi iki farklı karakterin düşüncesinden iki farklı olaylar dizisi halinde sunalım. Oyuncuları yansıladıkları karakterlerle tam empati kurmamaları yönünde yönlendirelim. Sadece karakterlerin davranışlarını göstermeye çalışsınlar. Filmin mesajını daha net hale getirmek için olaylar örgüsünü bölümlere ayıralım. Her bölümü müzikal ya da metinsel bir ara ile başlatalım. Epik olması için seyircinin olaylara sempati duymasını engelleyelim. Slaytlar, film klipleri, animasyonlar, müzikler, metinler içeren multimedya efektleri kullanalım, gerçekçi bütünlüğü bozalım. Brechtyen tiyatronun filmi epizodik olur. Zaman-mekân kısıtlaması olmaz. Sosyoekonomik kökenleri de ele alalım. Kronolojik olmayan bir şekilde sunalım. Yöntemli eleştirel düşünmenin bir türü olarak seyircinin kendi sonucuna varmasını teşvik edelim.
Sonuç olarak bilim ve tiyatronun ortak amacını gözler önüne serelim; araştırma. Yaşamayı haklı kılan bir; “Ne oluyor? Neden oluyor?” sorularını seyirciye sorduralım. Brechtyen Tiyatroda analiz edilen konular seyircinin soru sormasını sağlar. Süzgeçlerimizi açık tutalım, farkındalık oluşturalım. Farkında olalım. Sahne-Yorum’dan dostlukla…