Geçtiğimiz Cumartesi Tel Aviv, Eritreli göçmen gruplar arasında yaşanan ve daha önce görülmemiş kaos ve şiddet dolu sahnelere maruz kaldı. Eritre´nin otokrat rejimini destekleyenler ve bu rejime karşı olanlar arasında çıkan sivil çatışmalarda vahşet dolu görüntüler ortaya çıktı.
2005-2012 arasında, kendi vatanlarındaki baskıcı rejim veya savaşlardan kaçan on binlerce Afrikalı, Mısır üzerinden İsrail’e giriş yapmış, büyük çoğunluk Tel Aviv’in güneyine yerleşmişti. En büyük grubun, savaşın hakim olduğu Sudan ve diktatör rejimiyle yönetilen Eritre’den olduğu göçmenler, Kahire’de yaptıkları bir gösterinin polis tarafından şiddet kullanılarak bastırılmasının ardından, İsrail’de iş imkanlarının olduğu ve ülkenin daha güvenliği olduğu konusundaki bilginin yayılmasıyla harekete geçmiş, güvenliği zayıf olan Mısır sınırı üzerinden İsrail’e akın etmeye başlamışlardı. Çöl boyunca sınır üzerinden İsrail’e giriş yapan on binler, tehlikeli ve son derece zorlu yolculukların ardından hedeflerine ulaşmıştı.
Otel ve restoranlarda vasıfsız eleman olarak çalışmaya başlayan bu kesimin akınına ilk başlarda kayıtsız kalan İsrail hükümeti, göçmenlerin sayısı altmış bini aşıp da toplumdan tepki gelmeye başladığında harekete geçmek zorunda kalmıştı. İsrail, 2012 yılında bir sınır duvarıyla bu göçü durdurmayı başarmıştı.
İsrail’de bugün yaşayan yaklaşık 30 bin Afrikalı göçmenin büyük çoğunluğunu, 17 bin kişiyle Eritreliler oluşturuyor.
Göçmenlerin pek çoğu, geniş bir çevrede ‘Afrika’nın Kuzey Kore’si’ diye tabir edilen ülkelerindeki tehlike, kölelik benzeri şartlarda yapılan mecburi ömür boyu askerlik hizmeti ve yargıdan kaçtıklarını söylüyor. Göçmenler, dünyada insan haklarının en kötü şartlarda olduğu ülkeler listesinde başı çekenlerden biri olan Eritre’ye dönmenin kendilerinin ölümle cezalandırılmalarıyla sonuçlanabileceği korkusu taşıdıklarını da belirtiyor.
1993 yılında uzun bir gerilla savaşı sonrası Etiyopya’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan eden Eritre’de, o günden beri yönetimin başında 77 yaşındaki Isaias Afwerki bulunuyor. Bugüne dek hiç seçim yapılmamış ve özgür bir medyası bulunmayan ülkeden çıkış yapabilmek için özel vize gerekiyor. Birleşmiş Milletler uzmanlarının ve insan hakları grupların verdikleri bilgilere göre, ülkede yaşayan gençlerin çoğu, sonu belirsiz bir tarihe dek görev yapmak üzere zorla askere alınıyor.
Kızıllar Mavilere karşı
İsrail’deki Eritreli halkın pek çoğu rejimden kaçtıklarını söyleseler de, göçmenler arasında Eritre’nin başkenti Asmara’daki hükümetin yanlılarının da bulunduğu biliniyor.
Geçtiğimiz cumartesi Tel Aviv’i karıştıran olaylar, Eritre hükümetinin başa gelişinin otuzuncu yılı sebebiyle yaptığı resmi kutlama daveti sonrasında gerçekleşti. Rejime karşı olan ve mavi giyinmiş protestocular, kutlamaya katılmak üzere kırmızı giyinerek davete katılanların bulundukları bölgeye geldi. Kısa sürede yoğun ve şiddetli bir hale gelen gösterilerde 15’i ağır, 150’den fazla kişinin yaralandığı belirtildi. Otuzdan fazla polisin de yaralandığı kargaşa, saatler sürdü.
Cumartesi günü yaşanan protestoların ve ardından çıkan çatışmaların şiddetine hazırlıksız yakalanan polis kuvvetleri, iki tarafın birbirlerine temas etmelerini engellemek için alana yayılmış olsalar da yaşanan kargaşanın büyüklüğünü tahmin edemediğinden, bazı uç noktalarda ateşli silah gücüne başvurmak zorunda kaldı.
Rejim karşıtı aktivistlerden bazıları güvenlik güçlerini yaşanabilecek şiddet olaylarına karşı uyardıklarını fakat polisin kendilerini ciddiye almadığını iddia ettiler.
Polisin gün içinde düzinelerce kişiyi göz altına aldığı, bu rakamların takip edilmekte olan kışkırtıcı ve faillerin yakalanmasıyla artmasının beklendiği bildirildi.
Cumartesi akşamı Channel 12’de verilen bilgilere göre, Eritre’deki hükümeti destekledikleri için bu gösterilere katılanların, dönmeleri hayati bir tehlike yaratmayacağından sınır dışı edilerek ülkelerine gönderilebilecekleri, diğer yandan bunu hak edenler dahil hiçbir göçmene mülteci statüsü vermemek için göçmenleri doğru şekilde işlemlerini gerçekleştirmeyen İsrail’in bu yüzden zorlanabileceği söylendi.
İlk günden beri, görevdeki hükümetlerin hoşnutsuzlukla karşıladığı mülteci konusu gerekli şekilde ele alınmadığından, geleceği ve statüsü belirsiz bu kişilerin hayatlarını zorlaştırarak onları ülkeden ayrılmaya sevk etme veya sınır dışı etme konuları halk içinde uzun zamandır huzursuzluğa sebep oluyor. Sağ kesimin büyük çoğunluğu, Afrikalıları ekonomik göçmen olarak nitelendiriyor.
Konu hakkında 2017’de bir kabine toplantısında konuşan İsrail Başbakanı Netanyahu, “Bu insanlar sığınmacı değil. Ya da en azından, çoğu değil. Pek çoğu, sadece iş arıyorlar,” demişti.
Hükümet ve İsrail Meclisi Knesset’in göçmenleri sınır dışı edebilmek için önerdikleri çözümlerin, Yüksek Mahkeme tarafından ısrarla geri çevrildiği ya da koşullarına kısıtlamalar getirildiği bilinenler arasındayken, Yüksek Mahkeme bunu eleştirenlere cevap olarak, kendilerine uluslararası standartlara uyumlu bir çözüm önerisiyle gelinmediği sürece bu durumun devam edeceğini açıklamıştı.
Göçmenlerin varlıkları uzun zamandır İsrail’de görüşleri ikiye bölüyor. Göçmenlerin kalmalarını destekleyenler, soykırımın külleri üzerine ve tüm dünyadan Yahudi göçmenler tarafından kurulan bir ülke olan İsrail’in, sığınmaya ihtiyacı olanlara kucak açması gerektiğini savunuyor. Göçmenlere karşı olanlar ise, topluluğun ağırlıklı olarak yerleştiği ve suç oranı yüksek olan Tel Aviv’in güneyinin, göçmen akınıyla tam bir suç bölgesi haline geldiğini söylüyor.
Ülkenin en güncel konusu olan yargı reformunu destekleyenler, mahkemenin kararlarının halkın isteklerini yansıtmadığını ve tam olarak da bu yüzden mahkeme sisteminde değişikliğe gidilmesinin gerekli olduğunu, reforma karşı olanlar ise, alınan kararların mahkemelerin insan haklarını koruma konusundaki sorumluluğuna en güzel şekilde örnek verdiğini ve tam olarak da bu yüzden mahkemelerdeki sistemin değişmemesi gerektiğini belirtiyor.
Hükümetin yargı reformunu destekleyen kesim de, göçmenlerin varlıklarının dahi yargı reformunun meclisten geçmesi için yeterli bir sebep olduğunu iddia ediyorlar.
2018 yılında, yine başbakan olan Netanyahu, Birleşmiş Milletler ile Afrikalı göçmenlerin yarısının başka ülkelere yerleştirilmeleri konusunda bir anlaşma yaptığını açıklamış, fakat anlaşma dahilinde göçmenlerin yarısının halen ülkede kalmaları sebebiyle sağ kanattan aldığı sert tepkiler sonucunda açıklamasını sadece birkaç saat sonra geri çekmiş ve planı rafa kaldırdıklarını bildirmişti.
Uluslararası kanunlara göre İsrail’in göçmenleri, hayatları veya özgürlüklerinin tehlike altında olacağı bir ülkeye geri gönderme hakkı bulunmuyor. Bu şartlar altında Afrikalı göçmenleri ülkelerine geri gönderemeyen İsrail, Sudanlı ve Eritreli halka “şartlı tahliye” adını verdiği bir uygulamayla bu kişilere sadece temel sivil hakları veren ve İsrail’de kalmalarını sağlayan bir hak verdi. İsrail İçişleri Bakanlığı, göçmenlere kimlik kartı gibi pek çok konuda kapıyı daha rahat açan hakların da sağlandığı daha kapsamlı geçici bir oturma izni vermeyi reddetti.
Afrikalı göçmenlerin İsrail’de fazla rahat etmeyip, terk etmeyi istemelerini sağlamak için yapılan girişimlerden biri, bu kişilere geçici oturma izni verilmemesi olsa da daha önceki hükümetlerin bu hedefe yönelik girişim ve çözüm önerileri Yüksek Yargı Mahkemesi engeline takılarak, reddedilmişlerdi.
Bu çözümlerden biri, gelen göçmenleri hemen İsrail’in güneyinde bulunan Negev Çölündeki Saharonim Hapishanesine yollamak ve oradan da bugün artık kapanmış olan, Holot Gözaltı Merkezine aktarmaktı. Çözüm önerilerinden bir diğeri ise, 2018 yılında, Afrikalı komşularından şikayetçi olan ve gitmelerini isteyen Güney Tel Aviv’in halkını sakinleştirmek için yapılan ve bu göçmenleri diğer Afrika ülkelerine gönderme anlaşmaları yapma girişimi idi.