İsrail ve İran'ın artan benzerlikleri

İran ve İsrail uzlaşması kolay olmayan iki ülke. Birbirlerini sürekli olarak diğerinin beka sorunu olarak ilan ediyor, her olayda kötü niyet arayarak karşılıklı tehdit savuruyorlar.

Prof. Dr. Sema KALAYCIOĞLU Dünya
6 Eylül 2023 Çarşamba

İran’ın önce Ortadoğu’ya, sonra dünyaya saldığı korku, İsrail’i de aştığı için, Arap dünyası İsrail’le 2020’den beri Abraham normalleşme sürecine girdi. Bu süreç kör topal devam ediyor. Galiba bu defa kadim kültürlerin ortak payda arayışı, çıkar ortaklığıyla örtüştü ve Abraham süreci ABD’nin ittirmesi ile Fas’a kadar uzandı. İsrail bunun için bazı siyasi tavizler de verdi. Ama ekonomik çıkar beklentisi buna değer. Tabii tesis edilebilirse, kalıcı barışın değerine paha biçilemez.

Bu arada bir zamandır İran da Çin’in desteği sayesinde Suudi Arabistan ile yakınlaşmanın yolunu buldu. Diplomatik temaslar büyükelçiler düzeyinde başladı bile. Çin, İran ve Suudi Arabistan’a verdiği sözlerle, bu işi ABD’nin Abraham sürecinde oynadığı rol gibi sürdürebilir mi? Bunu Çin’deki gelişmeler kadar ABD’nin 2024 sonrasında İran nükleer anlaşmasının yenilenmesi ile ilgili olarak takınacağı tavır ve Suudi Arabistan’a yapacağı telkin belirleyecek. Bu iki ayrı süreç kendi kulvarında ilerlerken, maalesef İran ve İsrail için ufukta hala bir umut yok. Oysa efsanelere ve menkıbelere konu olmuş ortak tarihlerinden öte, her iki ülkenin de güçlü teknolojik donanımı, kendinden menkul bilgi ve beceri birikimi var. Ben neden bunları ortak payda olarak kullanamazlar diye hayıflanırken bakın Dr. Shaul Bakhash[1] neler anlatmış! Ortak paydaların hangi olumsuzluklarda birleştiğini görmüş!

İran ve İsrail’i Yakınlaştıran Ortak Amaç

Dr. Bakhash ‘kadına boyun eğdirme / subjugation of women’ hedefinin iki ülkenin de ortak paydası olduğunu anlatmış. Özellikle İsrail’deki gelişmeler Dr. Bakhash’a göre dikkat çekici. Ancak en dikkat çekici olan her iki ülkede de kadına karşı en vurucu silah olarak dinin kullanılması. İran’da geçen yıldan beri yaşanan olayları hatırlayalım. Mahsa Amini’nin hunharca katli, ahlak polisinin göstericilere karşı olan şedit tutumu, siyasetçilerin ve özellikle velayet-i fakih üyelerinin kadınların acılarına karşı duyarsızlıkları dünyada nefret uyandırırken, Netanyahu hükümetinin aşırı dinci muhafazakâr politikaları yüzünden İsrail’de kadınlara karşı artan baskı, ayırımcılık, fiziki ve manevi şiddet var. Dr. Bakhash’a göre bu dikkate değer bir benzerlik.

Makalesinde Dr. Bakhash, İsrail’de Netanhayu’nun, İran’da da Reisi’nin adeta ‘ortak bir düşman’ olarak kadınlara karşı savaş açtığını ifade etmiş. Bu, adeta amacı erkekleri, ‘giderek daha yozlaşan kadınlara karşı korumak’ olan bir savaş. Bir New York Times haberine dayandırdığı iddiasını, Netanyahu hükümetindeki aşırı sağcı partilerin İsrail’de kadınları park, konser ve her türlü kamusal görünürlükten uzaklaştırmayı hedeflediğini belirtmiş. Bu da İran’a benzemenin bir başka aşaması olmalı. Bu arada yüz binlerce İsraillinin 24 Ağustos’ta başta kamu ulaşım araçları olmak üzere her kamusal alanda kadınlara karşı ayırımcılık uygulanmasını protesto ettiğini hatırlayalım. Ne tesadüf ki İran Meclisinde de, yeni önerilen bir ‘Tevazu ve Tesettür Yasası’ (The Modesty and Hijab Law) kapsamında aynı temaların tartışılması ve orada da protestoların devamı söz konusu. Bu bağlamda benzer bir şekilde İsrail’de de bir ‘Tesettür Polisi’ kuruluşunun kısa zamanda gündeme gelmesi Dr. Bakhash’ın duyduğu bir endişe. Ama her ülke de kitlesel direniş gösterileri devam etmekte. İran’da kadınlar başörtülerini Ahlak Polisinin yüzüne fırlatırken. İsrail’de Anayasa Mahkemesinin yetkilerini azaltarak kadın haklarını sınırlamaya karşı, kadınlar adeta tek vücut. Dr. Bakhash, Netanyahu ve Reisi’nin en önemli ortak yönünün, kadınlara ve kadın-erkek tüm göstericilere karşı takınılan şedit tavır olduğunu ifade etmiş. Dayak, burun, kol ve bacak kırma, kitlesel tutuklamalarla, tecavüz ve işkence ile Israil’in İran’dan ne farkı kaldığını sorgulamış.

Baş Düşmandan bir ‘Sarah’ Normalleşme Sürecine mi?

Dr. Bakhash sürükleyici anlatımında hem İran, hem de İsrail’de kadınların gösteri yürüyüşlerinde uzun kırmızı entariler giymiş olmalarına dikkat çekmiş. Bu bir başka ortak sembol veya ortak aklın tezahürü mü? Elbette İran’ın kadına karşı olan bağnaz tutumu İsrail’e göre hala çok ileride. Ama ya İsrail, İran ile köprü kurmanın yolunu kadınlar üzerinden aramaya kalkarsa? Arap ülkeleri ile Abraham normalleşme sürecini yörüngeye başarıyla oturtan İsrail, şimdi İran ile bir uzlaşma hamlesini kadınlar üzerinden başlatabilir mi? Yani ortak amaç kadına karşı ayırımcılık olursa Araplarla yürüyen Abraham normalleşmesi İran ile bir ‘Sarah normalleşme’ sürecine mi karşılık gelir? Hayır, nasıl ‘bet emsal emsal’ olmazsa, böyle bir ortak amaç da dostluğa, iş birliğine ve uzlaşmaya köprü olamaz. Ama keşke kadın üzerinden oynanan kirli oyunlar sadece İran ve İsrail’le sınırlı kalsa! Cumhuriyetin 100. yılında Karma Eğitime karşı adeta cephe açılan Türkiye’deki bazı işaretler de dikkat çekici. Bu nedenle bu karşılaştırmalı yazı çok önemli.

Dr. Bakhash, makalesinde Margaret Atwood’un 1985 yılında yazdığı ve bir TV dizisi haline getirilen romanı ‘The Handmaid’s Tale / Damızlık Kızın Hikâyesi’ne[2] de göndermede bulunmuş. Bu göndermenin önemi ise teokratik (dinci) ve otokrat (totaliter) toplumlarda kadın haklarının zavallılığına dikkat çekmesinde saklı. Makalede her iki ülkenin de artık kritik bir kavşakta olduğu vurgulanmış, İran ve İsrailli kadınların ülkelerindeki sorunlarla başa çıkabilmeleri için iş birliği yapmaları önerilmiş. Bize böylesine güzel bir analiz ve öneri sunduğu için Shaul Bakhash’a teşekkürler.



[1] Shaul, Bakhash (27.08.23), “Iran and Israel Find Common Purpose: The Subjugation Of Women”, The Hill, https://thehill.com/opinion/international/4170035-iran-and-israel-find-common-purpose-the-subjugation-of-women/

[2] Soylu erkeklere, onlara çocuk veremeyen eşleri yerine çocuk doğurmak için tutulan kadınların çaresizliği ve boyun eğmesi temasını işleyen bir kitap. Türkçeye “Damızlık Kızın Öyküsü” olarak çevrilmiştir.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün