•“Biz sadece Yahudi karakterlerimize değil anlatımız içinde var olan her karakterimize saygı duyduk. Onlar bizim anlatımızın kahramanıydı; şaka üretmek ya da parmakla gösterip “tu kaka” dedirtmek için kullandığımız araçlar değildi. Sanırım bu özen dikkat çekti ve kıymetli bulundu. Etkisine gelince, diziler popüler kültür malzemesi. Dolayısıyla seyircinin sadece Kulüp´e bakıp “Meğerse Yahudiler sadece pinti, şişman ve zengin değilmiş.” çıkarımını yapmasını, bu gerçeği hazmetmesini ve hazmettiği gerçeği de bir hayat görüşü haline getirmesini beklemek romantizm olur. Dramadan gerçekçi beklentimiz işaret ettiği durumun/kavramın kalabalıklar tarafından konuşulmasını, tartışılmasını sağlamak olmalı. İlk sezon yayınından sonra sosyal medyada 6-7 Eylül´de yaşatılan acılar için utanç dolu pişmanlık cümleleri kuran pek çok takipçim hemen birkaç saat sonra “Ama bu mülteciler de çok re re rö” diyordu. Matilda´nın da söylediği gibi “Hayatın ödülü de laneti de aynıdır: unutmak”. Rana Denizer – www.themagger.com
Bu Haftanın “Takılanlar”ı
İsrailli akademisyen ve Filistin uzmanı Michael Milstein de Oslo Anlaşmasının imzalandığı 1993 yılına oranla özellikle Batı Şeria’da değişen demografiye dikkati çekti.
Oslo sürecinde Batı Şeria’da yasa dışı Yahudi yerleşimlerinde yaşayan İsraillilerin 110 bin civarında olan nüfusunun bugün yarım milyonu geçtiğini aktaran Milstein, “(Aşırı sağcı hükümet ortağı ve Yerleşimler Bakanı Bezalel) Smotrich'in açıkladığı 2030 planına göre ise Batı Şeria'da 1 milyon yerleşimcinin olması hedefleniyor.” dedi.
Ayrıca, Filistin ve İsrail tarafındaki “Z kuşağına” bakıldığında “her iki tarafta da neredeyse yeni veya farklı toplumların var olduğuna” işaret eden Milstein, “Bugün hayattaki Filistinlilerin ve İsraillilerin yaklaşık yüzde 40 ila 45'i 1993 yılında henüz doğmamıştı” diye konuştu.
Milstein, “İki devlet vizyonunun hala geçerli olup olmadığını sorduğumuzda, sanırım bu fikri 1993'te tasarlandığı şekliyle hayata geçiremeyeceğimizi söyleyebiliriz. Bugün Batı Şeria'nın demografisi bambaşka. 1993'te sınırları çizmek oldukça zordu. Ayrılma konusunda ise (Yahudi) yerleşimlerin büyümesi ve yerleşimcilerin sayısının artması nedeniyle bugün bu çok çok daha zor.” ifadelerini kullandı.
“İsrail'in ne Gazze'de, ne Batı Şeria'da Filistin arenasına ilişkin bir stratejisinin olmadığını düşünüyorum.” diyen İsrailli uzman, bugünkü aşırı sağcı İsrail hükümeti içinde Smotrich ve (Itamar) Ben-Gvir’in temsil ettiği “radikal sağ” ile Netanyahu’nun Likud partisinin birbirinden tamamen farklı bir politikaya sahip olduğunu savundu.
Milstein, bu farkı şöyle açıkladı:
“Likud'un veya Bibi'nin (Binyamin Netanyahu’nun lakabı) Filistin arenasına ilişkin politikası, Filistinliler için egemenlik, devlet veya bağımsızlık sağlamadan mevcut durumu sürdürmeye devam etmek, belki de Filistin yönetimine ekonomik yollarla yardımcı olmak şeklinde.
Ancak Smotrich'in Filistin arenasına ilişkin vizyonunun ne olduğuna baktığınızda tamamen farklı bir gündem görüyorsunuz. Batı Şeria'nın her yerinde (İsrail’in) egemenliğinin kurulacağını, Yeşil Hattın silineceğini, Batı Şeria'nın İsrail içinde eritileceğini söylüyor. Aslında Batı Şeria'daki 2,8 milyon Filistinlinin üzerinde İsrail'in egemenliğini savunuyor, ama onlara vatandaşlık vermiyor.”
İsraillilerin çoğunun ise Smotrich’in bu vizyonun ne anlama geldiğinin “farkında olmadığını” düşündüğünü dile getiren Milstein, “Batı Şeria'nın İsrail içinde tamamen erimesinin anlamının apartheid olduğunu düşünüyorum. Çünkü burada tek bir siyasi yapı içinde iki tür farklı sivil statüden bahsediyoruz.” diye konuştu.
Tel Aviv Üniversitesi Moshe Dayan Orta Doğu ve Afrikaları Çalışmaları Merkezi’nin Filistin Çalışmaları Direktörü Michael Milstein, “Bu plana göre, nehirle deniz arasında tek bir İsrail devleti olacak ve Filistinliler de bugünkü Kudüs'te ikamet eden 400 bin Filistinli gibi olacak; yani ikameti olan ama vatandaş olmayanlar. Peki böyle bir yer hala demokrasinin olacağı ve apartheid'ın olmayacağı bir yer olur mu? Bu gerçekten delilik.” değerlendirmesinde bulundu.
Mücahit Aydemir
Roş Aşana (רֹאשׁ הַשָּׁנָה), Yahudi takvimine göre yılın başıdır. Bu bayram hem yeni yılı hem de kefaret günü olan Yom Kippur’a kadar olan 10 pişmanlık gününün başlangıcını temsil eder. Roş Aşana da İbranı takvimindeki Tisri ayının ilk gününde, günümüzde ona tekabül eden tarihte kutlanıyor. Yahudi yeni yılı bu sene 15 eylül Cuma ve 16 eylül Cumartesi akşamları kutlanıyor. Yeni yılı takiben Yom Kipur yani kefaret günü geliyor. Bu 10 günlük süre zarfında inananlar geçirmiş oldukları yılı, bu süre zarfındaki davranışlarını, tutumlarını ve hareketlerini sorgular “nasıl daha bir insan olabilirim?” diye düşünürler.
Roş Aşana için hazırlanan sofrada sembolik anlamı olan yiyecekler bulunur. Bu yiyecekler elma tatlısı, pirasa, pazı, hurma, kabak, balık, balık ya da kuzu başı ve nardan oluşur. Elma tatlısı tatlı bir seneye başlamayı, pirasa ve pazı düşmanları uzak tutmayı temsil eder. Sofranın ama yemeği, bolluk ve bereketin simgesi olan başıyla birlikte pişirilen ve masaya başıyla birlikte getirilen balıktır. Nar, ikinci gece yenir ve sevapların nar taneleri gibi çoğalması dilenir. Simgesel yiyeceklerin dualarından sonra bayram yemeğine başlanır.
Antakya’da Sünni, Alevi, Ermeni, Yahudi ve Ortodoks toplumları yüz yıllar boyunca yardımlaşma ve dayanışma içerisinde yaşadılar. Antakya Yahudileri de bu toplum mozağının bir parçası olarak hem kendilerinden kattılar hem de zaman içerisinde bölgenin kültürue entegre oldular. Bunun bir göstergesi ise mutfak kültürlerinin iç içe geçmesidir. Antakya’da şabat günlerinde yapılan sebzeli, köfteli ve eksi bir yemek olan “hamİd” (Arapça eksi demektir) ve Antakyalı Yahudi Liza Cemel’in Nenha’daki yazısında bahsettiği Roş Aşana’ya özel Kibbe bil Fırın (tepside içli köfte) tarifi kültürel ve gastronomik entegrasyonun göstergesidir.
Bu sene 5784’u Antakya’da karşılayacak, Roş Aşana sederini hazırlayacak kimse kalmadı, 5785’e nasip olsun dilerim. Her şeye rağmen, Şana tova umetuka!
Pınar Kılavuz
https://www.nehna.org/post/enkaz-alt%C4%B1nda-kalan-ge%C3%A7mi%C5%9F-ve-ros-a%C5%9Fhana
Şükrü Saracoğlu iptal kültürüne mi maruz kaldı, yani “cancellandı” mı? Bu ismin değişmesine soğuk bakanlar bunu iddia ediyor. Ben hâlâ emin değilim, zira çok ikircikli, çok tereddütlü bir değişiklik gerçekleşti. Ali Koç’un Saracoğlu adının Fenerbahçe dünyasında yaşatılacağı sözü de iptal icraatı olduğu konusunda soru işareti yaratıyor. Belki böylesi de daha iyi, zira ABD’de kampüslerden başlayan “cancel culture” hareketinin ajanda ve sonuçları hesap edilemez bir hâle geldi. Toplumsal barışı tehdit ettiğini söylemek yanlış olmaz. Daha da önemlisi iptal kültürü özgür ifadeyi, demokratik kamusal tartışmayı ortadan kaldırmak isteyen totaliter bir karakter barındırıyor.
Yine de eğer cumhuriyet tarihinde birileri eleştirilecekse bunu en fazla hakedenlerden biri Şükrü Saracoğlu’dur. Şükrü Saracoğlu Varlık Vergisi’nin fikir babası ve icracısıdır. Gerçi Varlık Vergisi’ne Türk-Müslüman aileler de maruz kalmıştır, fakat bu vergiden en çok ve haksız biçimde etkilenenler gayrimüslim yurttaşlardır. Bu açıdan Varlık Vergisi’nin ülkemiz için en utanç verici tarafı vatandaşların belli bir kesimini, dini ve etnik köken itibariyle toplum çoğunluğundan farklı olan bir zümreyi hedef almasıdır. Peki Saracoğlu’nun hakettiği muamele damnatio memoriae mi? Yani hatırasının lanetlenmesi mi? Bunun da aşırı bir yaklaşım olacağına şüphe yok. Tarihi kişiliğinin, 2. Dünya Savaşı yıllarındaki Alman yanlısı politikalarının iyi analiz edilmesi, bilhassa Varlık Vergisi’yle Türkiye’ye verdiği zararın yeni kuşaklara iyi anlatılması, değişik etnik ve dini aidiyetlerden gençlerin geçmişteki adaletsizlikleri unutmayacak, ancak yeni bir yurttaşlık ruhu ve sosyal dayanışmayla aşacak bir farkındalığa sahip kılınması aşırı bir tepkisellikten her zaman daha faydalıdır.
Dahası Varlık Vergisi’nin başbakanı Şükrü Saracoğlu’nun adı sistematik olarak her yerden silinecekse, 6-7 Eylül Pogromu’nun başbakanı, bu nedenle de Yassıada’da yargılanıp mahkûm olmuş Adnan Menderes’in de adını her yerden silmek gerekir. Bugünkü iktidar başta olmak üzere geniş bir kesimin kahraman, şehit olarak gördüğü Menderes’in anısına karşı böyle bir müdahalenin imkânı yoktur. Muhtemelen gereği de yoktur. Hâsıl-ı kelâm: Tarih üzerinden çatışmak değil geleceği kuracak hegemonik bir ilerici demokratik anlatı oluşturmak zorundayız.
Ali Tirali
https://www.politikyol.com/saracoglu-ataturk-ve-iptal-kulturu/
İsrailli hukuk uzmanları 63 yaşındaki Baharav-Miara'nın daha önceki başsavcılara kıyasla deneyimli liderle daha fazla çatıştığını söylüyor. Bağımsız bir kamu komitesinin tavsiyesi üzerine atanan hükümetin en üst düzey hukuk danışmanı, dilekçe sahiplerinin Yüksek Mahkeme'den daha geniş kapsamlı yargı reformunun bir parçası olarak çıkarılan ilk yasayı iptal etmesini istemesinin ardından nadir görülen bir hareketle yönetimi savunmayı reddetti.
Bunun yerine, mahkemenin aşırı derecede mantıksız bulduğu hükümet kararlarını iptal etme yetkisini sınırlayan yasayı iptal etmesini isteyen dilekçe sahiplerini destekliyor. Yasaya karşı çıkan bir düşünce kuruluşu olan Kudüs merkezli İsrail Demokrasi Enstitüsü'nde kıdemli araştırmacı olan Amir Fuchs, "Şu anda yaşananlar daha önce hiç yaşanmamıştı" dedi. Netanyahu geçen yılın sonlarında yeniden iktidara geldiğinden beri Baharav-Miara onunla ve hükümetiyle bir dizi çatışma yaşadı.
Netanyahu hükümetinin yargıyı elden geçirme planını açıklamasının ardından Baharav-Miara yasama sürecine dahil olamayacağını, zira bunun kendisini suçunu inkar ettiği yolsuzluk davasının sonucunu etkileyebilecek eylemlerden men eden bir mahkeme kararını ihlal edeceğini söyledi. Protestolar Mart sonunda ülkeyi durma noktasına getirdiğinde Netanyahu halka hitaben yaptığı konuşmada müdahil olmaktan başka çaresi olmadığını söyledi.
Netanyahu bu konuşmayı yapmadan hemen önce koalisyonu, Baharav-Miara'nın başbakana çıkar çatışması anlaşmasını ihlal ettiğini bildirmesinin ardından, başbakanın yalnızca sağlık nedenleriyle görevden alınabileceğini belirten bir yasa çıkardı. Yüksek Mahkeme, Baharav-Miara'nın da desteklediği bir kararla, yasanın iptali için yapılan başvuruları değerlendirmeyi kabul etti ancak Baharav-Miara mahkemeye şu anda Netanyahu'yu çıkar çatışması nedeniyle görevden almayı düşünmediğini söyledi. Yargıdaki revizyonun mimarı olan mevcut Adalet Bakanı Yariv Levin, geçtiğimiz ay Baharav-Miara'ya bir mektup göndererek Yüksek Mahkeme önünde bazı politikalarına karşı çıktığı için kendisini eleştirdi. Levin mektupta, "Dünyanın herhangi bir yerinde, demokratik olmayan ülkelerde bile, bir davada bir tarafı temsil etmesi gereken kişinin, temsil ettiği taraf aleyhine karar verilmesini talep ettiği bir yer var mıdır?" ifadelerini kullandı.
Ayrıca Netanyahu'nun sırdaşı olan, iki kez yolsuzluktan hüküm giymiş ve yargıçların savunma anlaşmasının bir parçası olarak siyasetten uzak durma sözü verdiğini söylediği Aryeh Deri'nin üst düzey kabine atamasına da karşı çıktı. Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ile de, otoyolları defalarca kapatan reform karşıtı protestoculara karşı çok yumuşak davrandığı gerekçesiyle Tel Aviv polis şefini görevden almaya çalıştığında çatıştı.
Tel Aviv Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan Baharav-Miara, Tel Aviv bölge savcılığında 30 yıl çalışarak az bilinen bir kamu görevlisi olarak işe başladı. Şu anki pozisyonunda ilgi odağı olmadan önce bir hukuk firmasında danışman olarak kısa bir süre görev yaptı. 2021'de Netanyahu'nun rakipleriyle dolu bir hükümet tarafından atandığında İsrail'in ilk kadın başsavcısı oldu.
Kendisiyle birlikte çalışanlar onu profesyonel, kendini işine adamış ve kamuoyundaki gerginlikten etkilenmeyen biri olarak tanımlıyor. Temmuz ayında devlet savcıları konferansında yaptığı bir konuşmada Baharav-Miara, "Mesleki muhakememizi saptırmamız ve bekçilik görevimizi ihlal etmemiz için üzerimizde baskı kuruluyor. Caydırılmayacağım" dedi.
Başsavcı İsrail'deki en güçlü pozisyonlardan birine sahip. Hükümetin politikalarını hayata geçirmesine yardımcı olmakla görevli olan başsavcı, aynı zamanda yasadışı eylemleri önlemek ve hükümet yetkililerini yargılamaktan da sorumlu. Mevcut hükümet, başsavcının dönüm noktası niteliğindeki yasalarına karşı çıkmasını yargı sisteminin düzeltilmesi gerektiğinin kanıtı olarak görüyor ve seçilmemiş yetkililerin halkın iradesini alaşağı etmek için çok fazla güce sahip olduğunu söylüyor.
Hükümet bakanları sık sık görevden alınması için çağrıda bulunuyor. Onu anarşist olarak nitelendirdikleri reform karşıtı protestoculara karşı yasaları uygulamamakla ve bir devlet memurundan çok bir muhalefet üyesi gibi davranmakla suçladılar. Ancak başsavcı en üst düzeyde hükümet korumasına sahip. Aynı zamanda, 36 hafta boyunca yüz binlerce İsrailliyi haftalık mitinglere çeken reform karşıtı protesto hareketinin kahramanı haline geldi. Pankartlarda DC Comics karakteri Wonder Woman ve protestocuların yıkım hükümeti olarak nitelendirdiği İsrail'in liberal demokrasisinin koruyucusu olarak tasvir edildi.
Baharav-Miara hiçbir zaman kamuya açık röportaj vermedi ve etrafındakiler, kamuoyunun gözünün içine sokulmasına rağmen mahremiyetini korumaya devam ettiğini söylüyor. Ayrıca üzerindeki baskıya rağmen görevine odaklandığını da vurguluyorlar. Baharav-Miara'nın selefi Avichai Mandelblit, kendisine karşı yürütülen kampanyanın siyasi amaçlı olduğunu düşünüyor. Hükümetin yargıyı elden geçirme planının demokrasiye zarar verdiğini savunan Mandelblit,"Buna karşı durmalı ve hükümet sistemini korumalısınız. Sizin işiniz bu" dedi.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, bugün (18 Eylül 2023) Elon Musk ile görüşmek üzere Kaliforniya'ya uçuyor. Peki neden? Sinir ağlarından uydu ağlarına ve elektrikli araçlara kadar, pek çok ileri teknoloji üreten firmaya sahip olan Musk'dan teknolojik sırlarını öğrenmeye mi?
Pek sayılmaz. Netenyahu belki de sıkı bir kavgaya gidiyor. Çünkü Twitter üzerinde (yani şimdiki X) Yahudi karşıtı (antisemitik) bir hareket var ve yükseliyor. Gerçi, Netanyahu'nun ofisi, X'teki görüşmenin bu antisemitik patlama olmadığını; yapay zekâ teknolojisi olacağını söylemiş.
Ama Musk-Netanyahu görüşmesi haberini perşembe günü veren Washington Post, konuya yakın kaynaklara göre, Elon Musk'In Yahudi dostları ve müttefikleri tarafından düzenlenmiş ve amacı, Twitter üzerinde antisemitik söylemlerin artmasıyla ilgili artan eleştirileri savuşturmak.
…
Yakın zamanda Twitter üzerinde #BanTheADL etiketi trend olmaya başladı. ADL, "Karalamaya Karşı İşbirliği" (Anti-Defamation League) kelimelerinin başharfleri. Bu bir sivil toplum kuruluşu. Yahudi İftiraya Karşı Mücadele Birliği olarak adlandırılıyor.ADL 1913'te, işçilerinden birini öldürmekten mahkum edilen Yahudi fabrika müdürü Leo Frank'ın duruşması sırasında kuruldu. Georgia Valisi John Slaton, Frank'in ölüm cezasını ömür boyu hapis cezasına çevirdikten sonra Frank linç edildi.
O zamandan bu yana ADL, antisemitizmle mücadele etmeyi ve "sadece Yahudiler için değil, tüm insanlar için adaleti" güvence altına almayı amaçladığını söylüyor. Bu açıdan Twitter üzerindeki #BanThe ADL etiketinden çok rahatsız oldukları anlaşılıyor.
Ama kızgın olanlar sadece ADL değil, Musk da onlardan rahatsız ve uzun zamandır ortamda söylediği, "Bazı sivil toplum kuruluşları reklam gelirlerimizi engelliyor" ifadesini bu sefer ADL için kullandı. 4 Eylül 2023'te şöyle bir tweet attı: "ABD reklam gelirimiz, esas olarak @ADL'nin reklamverenlere uyguladığı baskı nedeniyle hâlâ %60 oranında düşüşte."
Musk'ın ADL'yi hedef almasının ardından antisemitistler, 7 Eylül 2023'te Macaristan Başbakanı Viktor Orban'ın sözlerini yayınladılar. Şöyle demişti: "Soros'un hizmetinde bir ordu, para, STK'lar, üniversiteler, araştırma kurumları ve Brüksel'deki bürokratların yarısı var."
Arkasından birçok mesaj geldi. Twitter ADL konusunda bir savaş alanına döndü. Öyle ki, konu 1903'de Rusya'da yayınlanan "Sion Belgeleri"ne kadar gitti. Yahudi liderlerin paralarını siyasi güç elde etmek için kullandıklarına dair komplo teorileri, ilk kez 1903'te Rusya'da pek tanınmayan bir gazetede yayınlanan kitap ile gündeme geldi. Kitap, Batı Hıristiyan medeniyetini yok etmek ve dünyanın kontrolünü ele geçirmek için devrimleri kışkırtmada kaydettikleri ilerlemeyi bildiren Yahudi büyüklerinin doğrulanmayan bir toplantısını anlatıyordu.
Buna karşılık ADL, Twitter üzerindekilerin eski hikayeleri anlattığını ve Musk'ın eski Yahudi düşmanlıklarını hatırlatmak için antisemitislerin eline büyük bir megafon verdiğini söylüyor.
Füsun Sarp Nebil
Takılan tweetler
Youtube’da müthiş bir belgesel buldum. Bir oturuşta iki bölüm bitti bile
Mossad: Secret Service of Israel Ep 1
https://www.youtube.com/watch?v=8uq-c6J02ro
https://twitter.com/karelvalansi/status/1703389958860398722
Türkiye'den göç eden Yahudiler tarafından İsrael'de kurulan Atatürk Ormanı'nda 1953 yılında yapılan törenden resim....
https://twitter.com/ShemaNews/status/1703381902101557557
Tel Aviv sahilinin sembollerinden ilk Basbakan David Ben Gurion'un amuda kalktigi heykeli bir kisi tarafindan yakildi. Sebebi bilinmiyor..
https://twitter.com/gbehiri/status/1703123752886657126
Israel'de gunun olayi: Gectigimiz gunlerde Israel'in de onayiyla 1500 kadar silah Urdun-Israel sinirindan gecirilerek Filistin yonetimine verildi. Israel, silahlarin teror orgutlerine karsi ve sadece Filistin yonetimine bagli guvenlik guclerince kullanilmasi sarti koydu.
Israel'in en sagci hukumetinin Filistin yonetimine silah transferini onaylamasina suan bakanlar Smotrich ve Ben Gvir tepki gosterdi ve eger bu transfer gercekten olduysa hukumeti dagitacaklarina dair tehditte bulundular. Tahminim: Hukumet bundan dolayi dagilmaz.
Israel'in Filistin yonetimini desteklemesi ve guclendirmesi stratejik olarak dogru bir harekettir. Ben Gvir ve Smotrich de bunu biliyor ama tabanlarina "aa haberimiz yoktu cok sinirliyiz" demek zorundalar. Cocukca ve sacma.
Bunlara oy verenler de umarim suan Israel'in sagci politikalarinin bir siniri oldugunu gormuslerdir. Israel'in sozde en sagci hukumeti bana gore ayni zamanda Israel'in en kotu hukumetlerinden biri durumunda. 1 yildir elle tutulur bir basarilari yok.
Savunma bakanligi silah transferi haberini dogal olarak yalanladi. Suan durum su: Herkes aslinda transferin dogru oldugunu biliyor ama yalanlama geldikten sonra hukumet tabanina bize mi gazetecilere mi inanacaksiniz diyecek ve bu konu da bu sekilde kapanacak.
https://twitter.com/gbehiri/status/1701865402379145585
Merhaba Tarkan hayranları: İsrailli şarkıcılar çoğunlukla Arabesk başta olmak üzere Türkçe melodileri alıp onlara İbranice yeni bir hayat veriyor. Ama 1970'lerdeki bu İsrail şarkısını dinleyin ve tahmin edin bu 1990'ların sonlarında hangi ünlü Tarkan şarkısı oldu?
Evet, çoğu kişinin tahmin ettiği gibi: Gül Döktüm Yollarina. Bu yaz bunu birkaç düğünde duydum ve paylaşmaya devam ettim (dans edilmesi gerçekten eğlenceli bir şarkı). Zaman zaman kredi verilmese bile müzik ve melodi alışverişi gerçekten ilginç.
https://www.youtube.com/watch?v=AbRmJHVNIGQ&t=2s
https://twitter.com/Istanbultelaviv/status/1703503241017798830
Negev Çölü'ndeki İsrail Toskana'sı: İsrail'deki şaşırtıcı şarap bölgesi işte böyle görünüyor. 1500 yıl önce Negev bölgesi şarap üretiminin en meşhur yerlerinden biriydi ve şarap ürünlerini tüm Avrupa'ya gönderiyordu. Son 20 yılda ve özellikle Korona döneminde bölge bir kez daha yerel şarap gururu haline geldi. Üzüm bağları, manzaralar ve misafirhaneler arasında bir tur attık ve uluslararası düzeyde bir sürpriz keşfettik [Mako] #Israel #wine #Negev
https://twitter.com/edrormba/status/1703162517663482335
Tavsiye: Netflix'te Ordinary Men- The Forgetten Holocaust.
Sıradan insanların nasıl soykırımcıya dönüştüğünü anlatıyor. 2 milyondan fazla Yahudiyi toplu infazlarla katleden, Holokost'a katılan Nazi polislerin yargılanma(ma) hikayesi. ⚠️Tetikleyici bir belgesel, sahneler korkunç
https://twitter.com/yunuserdolen/status/1703497657388302512
Zelensky Yahudi yeni yılı Roş Aşana'yı Ukrayna'nın 26 şehrinden gelen hahamlarla kutlamış.
Savaş başlarken ülkenin neo-Naziler tarafından yönetildiğini utanmazca sosyal medyada yayan tipleri hatırladım yine.
Ukrayna'ya yeni yılda barış gelsin.
https://twitter.com/DritaEsadi2/status/1703432545117802771
Düzeltme: roş aşana- Yılbaşı bayramı için dua ediyorlar mabed’de. Ona buna ırkçı deyip koydukları posta bak…
https://twitter.com/Rivokhay/status/1703647183822561468
Ağa Takılanlar Öneriyor
Tire'ye yerleşen Yahudiler şüphesiz kültürlerini de beraberlerinde getirdiler. Yaş pasta, çeşitli hamur işleri, kiremitte peynir, haşlanmış biber turşusu, meyve reçelleri, kavun çekirdeğinden yapılan sübye şerbeti gibi zengin mutfak kültürünü Tire'ye yerleştiren Yahudiler, aynı zamanda uzun yıllar terzilikte de söz sahibi oldular. 'Yer bilardosu' diye adlandırılan ve tahta meşelerle oynan Tire'ye özgü 'Karombol' oyunu ise günümüzde halk tarafından halen yaşatılmaktadır.
https://www.yeniasir.com.tr/pazar/2023/09/16/kralin-zulmunden-osmanli-hosgorusune-sigindilar
https://www.bbc.com/turkce/articles/cldgq31g5rpo
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/haber-videolari/israilin-hesabi-ne-neden-azerbaycani-destekliyor
https://www.youtube.com/watch?v=gz-YBxxwH7U
https://www.indyturk.com/node/661291/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/antik-i%CC%87srailden-mekkeye
https://www.youtube.com/watch?v=hQLdZyjBIBU
“Biz sadece Yahudi karakterlerimize değil anlatımız içinde var olan her karakterimize saygı duyduk. Onlar bizim anlatımızın kahramanıydı; şaka üretmek ya da parmakla gösterip “tu kaka” dedirtmek için kullandığımız araçlar değildi. Sanırım bu özen dikkat çekti ve kıymetli bulundu. Etkisine gelince, diziler popüler kültür malzemesi. Dolayısıyla seyircinin sadece Kulüp’e bakıp “Meğerse Yahudiler sadece pinti, şişman ve zengin değilmiş.” çıkarımını yapmasını, bu gerçeği hazmetmesini ve hazmettiği gerçeği de bir hayat görüşü haline getirmesini beklemek romantizm olur. Dramadan gerçekçi beklentimiz işaret ettiği durumun/kavramın kalabalıklar tarafından konuşulmasını, tartışılmasını sağlamak olmalı. İlk sezon yayınından sonra sosyal medyada 6-7 Eylül’de yaşatılan acılar için utanç dolu pişmanlık cümleleri kuran pek çok takipçim hemen birkaç saat sonra “Ama bu mülteciler de çok re re rö” diyordu. Matilda’nın da söylediği gibi “Hayatın ödülü de laneti de aynıdır: unutmak”.
https://www.themagger.com/rana-denizer-ile-roportaj/
Bekledim geçsin diye o tarih ve şimdi size bu konudaki makale, dergi yazılarından istifadeyle iki kitabı birleştirip aktaracağım. Biri “Cumhuriyet Dönemi Azınlık Politikaları ve Stratejileri Bağlamında 6-7 Eylül Olayları”, yazan Dilek Güven, kitap 2004 yılında Almanya’nın Bochum Ruhr Üniversitesi Tarih Fakültesi’nde yazdığı doktora tezinin Almanca aslından yapılan çevirisi, yazım ağırlıklı bu kitaba dayanıyor. Yazının sonunda durumun özeti şeklinde değindiğim ikinci kitabımız ise Yale Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Antropoloji bölümlerinde öğretim üyesi James C. Scott’un 1998’de yazıldığında da çok tartışılan Türkiye’de 2020’de ikinci baskısı yapılan “Devlet Gibi Görmek” kitabı.
İlk kitabı o zaman Netflix’te yayınlanan ve 6-7 Eylül olaylarının da bir bölümünü kapsayan Kulüp isimli dizi nedeniyle edinmiş ve okumak istemiştim. Belki hatırlayanınız vardır, dizide 6-7 Eylül olayları da işleniyordu ama olayların “bir devlet projesi” olduğuna dair sadece imalar vardı ve neyin niye yapıldığı da çok belli olmuyordu. Ama dizinin senaryosuna bakınca bu kitapla örtüştüğü yönündeki kanaatim kuvvetlendi.
İkinci kitabı ise bir arkadaşım okurken bana özetledi, tartıştık ve daha sonra ben de okumalar yaptım ve ikisini birlikte yazmayı uygun buldum.
Bugün konumuz olan ilk kitap 2004 yılında Almanya’nın Bochum Ruhr Üniversitesi Tarih Fakültesi’nde Dilek Güven’in yaptığı doktora tezinin Almanca aslından yapılan çevirisi. Giriş bölümünde tezinin detaylarını şöyle veriyor Dilek Güven:
“Elinizdeki çalışmanın konusu, çok uluslu Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türk ulus devletine geçiş sorunuyla ilgilidir… (O dönemde) Açıkça belirli mesleklerin Türkleştirilmesini içeren milliyetçi ekonomik çizgi izleniyordu: Örneğin 1930 yılında demiryollarında çalışan gayrimüslim personel işten çıkartıldı. Sonra 1942 yılında istisnai olarak çıkarılan Varlık Vergisi ile Ermeni, Rum ve Yahudilerin ekonomide öteden beri üstlendikleri öncü role son verilmesi hedeflenmişti…”