“Esnafın çoğu Yahudi´ydi. Mesela her şeyin satıldığı Yahudi bir bakkalımız vardı, uzaktan akrabamızdı. Kaşer et satan bir dolu kasabımız bir de balıkçımız vardı. Avram. Çiroz (kurutulmuş uskumru) liparidas (çerez niteliğinde kurutulmuş küçük balıklar, likorino (tütsülenmiş uskumru balığı), garato (lakerda) truşi balık (salamura balık) satardı. Mösyö Leon Brudo gibi birkaç manifaturacı, Yumurtacı İsrael, çoğunlukla Gürcü Yahudilerin kumaş ve çorap sattığı mağazalar. Her saat sokakları dolduran seyyar satıcılar Balat´ın küçük nüfusunun canlı ticaretini temsil ederdi”. Çek kayıkçı Balat´a!
Kaleminden etkilenişimin sonrasında konuşmasıyla çepeçevre sarılıp, kendi adını koyduğu Sine-Yorum sayfalarında Holokost filmleri analiz yazılarımı hala ilk günkü keyifle kaleme aldığım Şalom Dergi’nin Genel Yayın Yönetmeni Suzan Nana Tarablus bugün Bibliobibuli’deki konuğum, buyursunlar…
Lütfen okur musunuz şu satırları yazan kalemin ardında bıraktığı ruh izlerini; “Neşe’ciğim, babaannemin toprağından selam olsun. Neşe’ye sezgi ve keşif yolculuğumun izinden… Sevgili Neşe için kitabımı ilk günkü keyifle imzalarken… Sevgili Neşe, güzelim İstanbul’umuzun en kadim köyünden, Kuzguncuk’tan selam olsun! Neşe Binark’a şehrin eski mahallelerinden birinin sokaklarında kokulara, tınılara, yaşamlara bakarken! Bir sabah Galata’da uyandım. Sevgili Neşe Binark’a anılar gezegeninde bir tur!” Ve sevgiyle, hep sevgiyle sonlandırılmış, değerli imzasıyla süslenmiş ithaflar… Bu satırların sahibinin güzelim ruhunu kucaklamam için kitaplarını dolduran anılarını nefesimi tutarak okuyup içime çekmem için yeterli değil mi? Şalom yolculuğumun mihmandarı Suzan Sultan’ım… Şalom ailemle beni buluşturan, sevgiyle kucaklandığım, ruhumun pamuklara sarılıp rahata erdirildiği dergime, gazeteme, harikulade dostlarıma açtığı kapıyla beni buyur eden sevgili Nana Hatun’um… Siz kaleminizle nasıl dünyalara taşıyorsunuz öyle okuyucularınızı, imrenmemek elde değil. Tüm kitaplarınızı bir arada okuyan kişi asla iflah olmaz bir Suzan Nana Tarablus kalemi takipçisi olur zira cümlelerinizin bıraktığı izler altından ekmek kırıntıları gibi… Takip edebileni harikulade dünyalara, sevgi dolu yaşanmışlıklara, kahkahalara, insanlıklara geri götürüyor. Zamanımızda kaybettiğimiz tüm bu değerleri sizin satırlarınızla belki bazılarımız için hatırlamak belki de diğer bazılarımız için görmeden tanımadan yeniden yaşamak mümkün. Suzan Nana Tarablus’u bir okuyan bir daha iflah olmaz dedim ya! Neden mi? Okuduğunuz cümlelerin damağınızda bıraktığı tadı yeniden alabilmek için dönüp dönüp bir daha okursunuz da ondan…
Tamamı Varlık Yayınları tarafından basılmış beş kitap:
Ve tabii ‘hayatlar, tanıklıklar ve anılar’la dopdolu olarak…
Bir Sabah Galata’da Uyandım
“Lakin öğrendim ki hiçbir anlatı tesadüf değilmiş, her birinde sizi size anlatan, hayatınıza dokunan birkaç sözcük, birkaç eş yaşanmışlık veya bütün bir öykü bulabileceksiniz.”
Galatalı Yahudilerin gündelik hayatlarına son derece canlı bir ilgiyle yaklaşan Suzan Nana Tarablus, Bir Sabah Galata’da Uyandım kitabında kimisi için belki de yıllarca kilit altında kalmış geçmişlere, farklı yaşam biçimlerine ayna tutuyor. Zamanın ruhuna tanıklık eden renkli, çok dilli, kent soylu insanların dile getirdikleri çocukluk anılarıyla dümene geçen yazar Kamondo Han sakinleriyle yola çıkarak dünyaca ünlü ressamımız Abidin Dino’dan II. Dünya Savaşı’nda Auschwitz Ölüm Kampında katledilerek yaşamlarını yitirmiş canlara kadar geniş bir okyanusa yelken basıyor.
Çek Kayıkçı Balat’a
“Balatlı olmak her zaman gurur vermiştir bana. Çocukluğumda Balat’ta yaşayan insanların karakterlerinin, yaşam tarzlarının o zamanlar farkında olamasam da üzerimde büyük etkisi olduğuna inanıyorum. Ahrida Sinagogu’nun mistik yapısını ve kokusunu hissetmem kanımca içimdeki Balat ruhunun canlı olduğunun en büyük kanıtıdır.”
Günümüzdeki ‘soylulaştırma’ projelerinin ötesindeki Balat ve Hasköy’ün cümleleriyle fotoğrafını çeken Suzan Nana, kendi ifadesiyle; insanıyla, evleriyle, sokaklarıyla, ibadethaneleriyle, kederli ve aydınlık yüzüyle Balat ve Hasköy’ün İstanbul atlasında nereye düştüklerini, bu semtlerde kimlerin yaşadığını okuyucularına hatırlatmayı amaçlıyor.
Kuşaktan Kuşağa Kuzguncuk Yolculuğum
“Ailece Kuzguncuk’un kalbimizdeki yeri daima çok farklı oldu, ama babamın Kuzguncuk sevdası bambaşkaydı. Tabii ki sinagoglar onun için en ön sırada gelirdi ama Kuzguncuk onun için doğduğu, büyüdüğü, sevdiği semtti, oralı olmakla övünürdü. Kuzguncuk semtinin her yönünü yaşamayı severdi.”
Suzan Nana Tarablus bu kitabında, dinginliğin başrolde olduğu kendi Kuzguncuk yolculuğuna ve yine kendi ifadesiyle, yarının sevinç getirdiği, kendinizi hayatın akışına bıraktığınız günlerden, tepeden tırnağa mutluluk dolu ama alabildiğine eski ve geri gelmeyecek bir zamana dair sezgi ile bir masalsılığın içinden geçirerek, Kuzguncuk’u yaşayanların, doğup büyüdüklerine, duyup gördüklerine okuyucuyu tanık ediyor.
Baba Bize Neden Dönme Diyorlar?
“Sabetay Sevi inananlarında tıpkı Yahudilikte olduğu gibi kan anneden geçmesine rağmen bu soyağacında ilginç olan soyun tamamen erkekler üzerinden gitmesi ve kadınlara soyağacında hiç yer verilmemesi.”
‘Dönme’ sözcüğünün aşağılayıcı, ayrıştıran veya ötekileştiren olmaktan ziyade bir inanç topluluğuna yönelik kullanılan bir terminoloji olduğunu, dünyanın dört bir yanında yaşayan bu topluluğun mezhebini / inancını ifade ettiğini vurgulayan Suzan Nana Tarablus, bu kitabında sözü geçen topluluğun 17. yüzyılda yaşamış Sabetay Sevi’nin Yahudi-Müslüman takipçileri olduğuna dikkat çekiyor. Müslüman olsalar da her zaman etnik açıdan İspanyol ve Yahudi olarak tanımlanabilirler diyor yazar ve ekliyor: “Bu çalışmamda hatıralarını, aile öykülerini paylaşan tanıklarımın ataları da bütün Sefarad Yahudileri ile birlikte gemilerle İber Yarımadası’ndan ayrılmışlar, Avrupa’nın çeşitli kentlerine ve özellikle bir Osmanlı kenti olan Selanik’e, İzmir’e daha sonralarında İstanbul’a yerleşmişlerdi.”
Anlatmak İçin Yaşadım
“Atina’dan döndüklerinde Türkiye’de Varlık Vergisi yaşanmıştı. Babası Sami Polikar üç kardeşiyle zücaciye işi yapıyordu, kendilerine tarh edilen vergiyi son kuruşuna kadar ödeyip Aşkale’ye gitmemişlerdi. Lakin Varlık Vergisi yüzünden bütün servetinin yanı sıra sağlığını da kaybetmişti.”
Araştırmacı, yazar Suzan Nana Tarablus, ‘Anlatmak İçin Yaşadım’ kitabında tarih boyunca Osmanlı’nın kalbinin attığı kaderini etkilediği bir coğrafya olan Balkanlarda Bulgaristan-Yunanistan-Türkiye üçgeninde geçen bir yaşanmışlık, bir aile serüvenini anlatıyor.
Başarılı bir derginin yayın yönetmeni, anne, babaanne, araştırmacı, yazar ve gezgin bir kadın Suzan Nana Tarablus… Seyahati sevmemiz, yazmaktan, yayın yönetmenliğinden, araştırmacılıktan sonraki dördüncü ortak noktamız. İkimiz de hayat yolculuğumuzda sevgi ile yol alıyoruz. Aidiyetlerimizi değerli kılmayı önemsiyoruz. Yüreğimizin sesi ile ilerliyoruz.
Sevgili Suzan Nana, iyi ki sizi tanıdım. İyi ki Şalom ailemin çatısı altındayım ve iyi ki bu kitapları yazdınız. Satırlarınız bana geniş ufuklar açtı. Ve sizin bana açtığınız kapıdan Şalom’la yürümeye devam edeceğim. Tıpkı sizin Nelly Barokas’la yürüdüğünüz gibi… Bibliobibuli’den dostlukla…