Yahudi kadın milletvekili Bella Abzug'un öncü ruhu, 'Bella!' belgeseli ile yeniden canlanacak

Bella Abzug, 1970´lerden itibaren Amerikan siyasetinde eşitlik için mücadele eden isimlerin başında geldi. O dönemlerde değeri anlaşılmayan, kavgacı biri olarak nitelendirilen Abzug bugün, Yahudi bir kadın kahraman olarak biliniyor.

Kültür
27 Eylül 2023 Çarşamba

Lisya Gabay Nahmiyas

Bella Abzug, 1970 yılında eşit haklar için mücadele eden bir feminist olarak meclise hızlı bir giriş yaptığında, dönemin medyasında sıkça karikatürize edildi.  Gazetelerde ‘saldırgan’ ve ‘kavgacı Bella’ olarak etiketlenip, televizyonda parodileri yapıldı. Vücudundan, Yahudi kimliğine ve hatta imza niteliğindeki geniş kenarlı şapkalarına kadar her şeyiyle dalga geçildi.

Abzug, New York vekili olarak görev yaptığı altı yıla, ABD güçlerinin Vietnam'dan çekilmesi talebini, yazdığı çevre koruma yasalarını ve kadınlar, LGBTQ bireyler ve Afrika kökenli Amerikalılara karşı ayrımcılıkla mücadelesini sığdırdı. Ancak maalesef bütün bunlara rağmen elli yıl sonra bugün, Abzug ismi ikinci dalga feminist hareketinin öncüleri gazeteci Gloria Steinem ve ‘Kadının Gizemli Doğası’ kitabının yazarı Betty Friedan kadar tanınmış değil.

Jeff L. Lieberman, bu sonbaharda New York ve Los Angeles sinemalarında gösterime girecek ‘Bella!’ belgeseli ile Abzug’a yıllar sonra da olsa hak ettiği takdiri göstermeyi amaçlıyor. Lieberman bu belgesel için, Abzug'un açtığı yoldan ilerlediklerini söyleyen siyaset ve sanat dünyasından birçok kadınla röportaj yaptı. İsimleri Abzug’dan daha ünlü olan bu kadınların içinde Steinem, Hillary Clinton, Barbara Streisand, Shirley MacLaine, Nancy Pelosi ve Maxine Waters gibi etkili isimler de var.

Lieberman, Yahudi feministler ile ilk kez Vancouver, Kanada'da küçük bir çocukken tanıştı ve bu konuyla ilgili bilgileri sadece 1980'lerde babasının ev işlerini üstlendiği ve geçimi annesinin sağladığı ailesinden edinmedi. Evdeki kitap rafları Letty Cottin Pogrebin ve Anita Diamant gibi Yahudi feministlerin kitaplarıyla doluydu. Ailece, Debbie Friedman'ın şarkılarını söylüyor ve Steinem'ı gururla izliyorlardı. Ancak Lieberman o dönemler için Abzug isminin evde hiç anılmadığını belirtiyor.

‘Muhteşem Nina Simone’ ve ‘Yeniden Ortaya Çıkış: Nijerya'nın Yahudileri’ isimli belgesellere imzasını atmış Lieberman, “Geriye dönüp baktığımda, Bella Abzug’un hepimiz için büyük bir Yahudi kahramanı olması gerektiğini fark ediyorum; meclise girmiş ve düzene meydan okumuş bir Yahudi kadın!” diyor. Sonra da ekliyor: “Basın daha adil ve daha az kadın düşmanı olsaydı, Bella'yı 80'lerde birçok Yahudi evinde tanıyor olurduk. Ama bize şapkası ile bağıran, çoğunluktan farklı ve biraz tuhaf bir figür olarak sunulduğu için, onu gerçek anlamda tanıyamadık.”

‘Battling Bella: Bella Abzug'un Protesto Siyaseti’ kitabının yazarı ve belgeselde de röportaj veren Leandra Zarnow'a göre Abzug'un yenilikçi siyasetinde Yahudi yetiştirilme tarzının önemli bir rolü var. 

Rusya’da başlayan yaşam

Abzug, kadınların oy kullanma hakkını kazanmalarından tam bir ay önce Temmuz 1920'de Bronx'ta Rus Yahudi’si göçmen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Çocukken Abzug’a, onu sıkça sinagoga götüren ve geliştirdiği İbranice yeteneği ile gurur duyan dedesi Wolf Taklefsky göz kulak oluyordu.

“Temelde, Abzug'un içten gelen bir 'tikun olam' yani dünyayı iyileştirme duygusuyla hareket ettiğini söyleyebiliriz” diyor Zarnow ve ekliyor: “Büyükleri Abzug’a, başkalarına kendisine yapılandan daha iyi davranmanın önemini öğretti. Abzug’un sosyal adalet ve etik duygusunu da bu fikir ateşledi.”

Abzug, 1930'ların başlarında daha ortaokuldayken, Marksist felsefeli ve iki uluslu bir Yahudi-Arap işçi devletini destekleyen Hashomer Hatzair adlı Siyonist gençlik hareketine dâhil oldu. O sırada 12 yaşında olan Abzug’un, siyasi örgütlenmeye olan ilgisi o kadar büyüktü ki, New York metro duraklarında ilk konuşmalarını yapmak için babasının belirlediği saat sınırını ihlal etmeye başladı.

“1960 ve 70'lerde Bella Abzug’un, yine Hashomer Hatzair aracılığıyla ve kendi kişisel politika ve özgürlük anlayışına da yakınlığından dolayı, Siyah Güç hareketine ve diğer etnik milliyetçi hareketlere destek verdiğini görüyoruz” diye açıklıyor Zarnow.

Babası, Abzug 13 yaşındayken beklenmedik bir şekilde vefat edince, Bella geleneksel olarak erkek çocuklar tarafından okunan yas duasını (kadiş) okumaya karar verdi. Erkek kardeşi olmayan Abzug, daha tutucu olan Ortodoks sinagogunun önünde her gün duayı üstlenmekten çekinmez.

“Bunu yaptığım için herkes garip bir şekilde bana baktı,” diye anlatıyor Abzug belgeselde ve ekliyor “Kimse beni kabul etmedi, kimse 'ne harika' demedi ya da kimse bana yardım etmedi. Bir şekilde orada tek başıma durdum, yapayalnız bir şekilde... Ve muhtemelen o günlerde, daha çocukken perdenin (Ortodoks sinagoglarında erkekler ve kadınları ayıran perde) arkasından feminizm fikirleriyle tanışmış oldum.”

Abzug, milletvekili adayı olmadan önceki 25 yılda, işçi sendikası çalışanlarının, Afrika kökenli Amerikalıların ve McCarthy döneminde Amerika Karşıtı Faaliyetler Komitesi tarafından hedef alınan bireylerin haklarını savunmaya odaklanmış bir avukat olarak görev yaptı. Genç bir avukat olarak cinsiyetçilikle karşılaşan Abzug, sekreter olmadığını göstermek için karakteristik geniş kenarlı şapkasını takmaya başladı.

Avukat Abzug’un davaları

En bilinen davalarından birinde, 1945 yılında Missisippi'de beyaz bir kadına tecavüz etmekle suçlanan ve ölüme mahkûm edilen Afrikalı Amerikalı Willie McGee'yi savundu. Tamamen beyaz ve erkeklerden oluşan jüri, Willie McGee'yi suçlu bulduğu kararını iki buçuk dakikada verdi.

Abzug, bu dava sonucunda büyük bir kişisel kayıp da yaşadı. McGee'nin yargılandığı Jackson'da, bir yerel gazete "Willie McGee'nin beyaz kadın avukatını da onunla birlikte elektrikli sandalyede yakmalılar" yazınca, sekiz aylık hamile Abzug o gece Jackson'da konaklamak için hiçbir otele alınmadı. Bir taksi şoförü, Abzug’u isterse ‘kasabaya uzak’ bir yere götürebileceğini söyledi. Bunun üzerine durumdan iyice endişelenen Abzug, o geceyi bir otobüs istasyonunun tuvaletinde geçirdi ve ertesi sabah mahkemeye gitmeden önce düşük yaptı.

Abzug, idam ertelemesi kararını kazandı, ancak ABD Yüksek Mahkemesi, McGee'nin son itiraz başvurusunu dinlemeyi reddetti. McGee 1951 yılında elektrikli sandalyeyle idam edildi.

1961 yılında Abzug, nükleer silahların test edilmesini protesto amaçlı 50 bine yakın kadını sokağa döken ‘Kadınlar Barış İçin Greve Gidiyor’ adlı örgütün ortak kurucusu oldu. Bu örgüt, ABD ve Sovyetler Birliği tarafından imzalanan nükleer silah deneme yasağı anlaşmasının kabul edilmesine öncü oldu. Örgüt daha sonrasında ise odağını Vietnam Savaşı'nın sona erdirilmesine çevirdi.

Meclisin 12 kadın üyesinden biri

Abzug 1970 yılında, tam da 50 yaşındayken meclisteki koltuğunu kazandı ve 435 üyeli Temsilciler Meclisi’nin sadece 12 kadın üyesinden biri oldu. Washington'da, ortak yazarı olduğu ve o dönem ülkenin en kapsamlı çevre yasalarından biri olan 1972 Su Kirliliği Yasası’nı (şimdi Temiz Su Yasası olarak biliniyor) onaylattı. 1974’te kadınlara kendi adlarıyla kredi kartı ve kredi başvurusu yapma bağımsızlığını sağlayan Eşit Kredi Yasası’nı hazırladı. Abzug, ayrıca ABD tarihinde eşcinsel bireyleri ayrımcılığa karşı korumak için hazırlanan ilk yasa tasarısını oylamaya sundu; ancak bu yasa tasarısı ancak bir elin parmakları kadar oy alabildi…

Abzug, Hükümet Bilgileri ve Bireysel Haklar Alt Komitesi Başkanı olarak görev yaparken, Bilgiye Erişim Hakkı Yasası, Gizlilik Hakkı Yasası ve Aydınlık Hükümet Yasası'nın ortak yazarlığını yaptı. Bu yasalarla hükümet oturumlarının kamuya açık olarak yapılması gerekliliği getirildi. CIA Direktörü William Colby'yi ifadeye çağırdığında ise CIA'in yaklaşık 30 yıldır onu izlediğini öğrendi. Ayrıca, Başkan Richard Nixon'ın azledilmesini isteyen ilk meclis üyesinden biriydi ve bununla da yetinmeyip Vietnam Savaşı'nın finansmanını kesmeye yönelik bir yasa tasarısının onaylanmasına yardımcı oldu.

1976’da, o dönemde hiç kadın üyesi bulunmayan Senato'ya aday olmak için Temsilciler Meclisi koltuğundan vazgeçme riskini aldı. Seçim ön elemesinde Daniel Patrick Moynihan'a yüzde 1'den az bir farkla yenildi. Dönemin sağa doğru kayan kültürel trendleri ve 1980'lerde ilerici akımları durduran Reaganizm’in yükselişi ile New York belediye başkanlığı ve meclis seçimlerini kaybetti.

Her şeye rağmen, farklı platformlarda inandıkları için mücadele etmeyi hiç bırakmadı. Hayatının son yirmi yılında, Houston'da ilk Ulusal Kadın Konferansı'nın başkanlığını yaptı, politik eylem grubu Women USA'i kurdu ve uluslararası siyasete yöneldi. Dünya Kadınlar ve Çevre Gelişim Organizasyonu'nun (WEDO) başkanı olarak, Birleşmiş Milletlerin dünya genelinde kadınları güçlendirmek için yaptığı çalışmaları sağlamlaştırdı.

Lieberman'a göre, ‘Bella!’ belgeselinde yer alan ve röportaj veren politika ve kültür dünyasının etkili kadınları, kendilerini Abzug'un çocukları olarak görüyor. Belgeselde röportajları da bulunan ve Bella Abzug’un biyolojik çocukları olan Eve ve Liz ise, annelerinin inandığı şeyler için bazen ağır kişisel bedeller ödemiş olsa da sonuna kadar savaşmaktan asla vazgeçmediğinin altını çiziyorlar.

Belgesel için röportaj veren tüm kadınlar, kendi cam tavanlarını aşarken omuzlarına bastıkları ve bu uğurda zaman zaman cam kırıklarını göğüsleyen Abzug’a geç kalınmış saygı ve teşekkürlerini iletiyor.

“Konuştuğum kadınlar şunu çok iyi biliyorlar” diyor Liebermann ve ekliyor “Abzug kadınlar için kapıyı açtı, içeri girdi, ilklerden biri oldu ve bunun için birçok fedakârlık yapmak zorunda kaldı. Kendi kariyerini, kendi sevilebilirliğini, kendi kişisel mutluluğunu feda etti, çünkü bu yolda sert bir kişi olmak ve kurumlara kafa tutmak zorundaydı.”

Kaynak:jta.org

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün