TCMB´nin reel sektör istatistikleri açıklandı. Geçen hafta bir milyon civarında bilanço esasına göre çalışan şirketin konsolide finansalları ile gelir tabloları üzerinden maliyetler ve olası enflasyon ilişkisini yorumlamaya çalışmıştık. Bu hafta bilanço verileri ile kaldığımız yerden devam edelim.
Türkiye’de enflasyondaki temel sorunun talep değil şirketlerin sermaye açığı olduğunu geçen hafta yazmıştık. Sermaye açığı ve borçlanma ikamesi hızla büyüyor, ticari kredi faizleri yükselmeye devam ettikçe, doların memleketinde bizzat Fed guvernörleri tarafından 2024 yılı için %5,1 medyan öngörüsü olan faizin, dış finansmanla gelmesi halinde oluşan CDS katkılı maliyetinin bu bilançolarda ve gelir tablolarında bu trend ile nasıl bir sonuç yaratacağını ve enflasyon öngörülerine ve gerçekleşmesine nasıl bir katkısı olacağını bilmek için kâhin, finansçı veya ekonomist olmaya gerek bulunmuyor.
Bu grafik bizlere net bir şekilde reel faize geçilmesi için politika faizinden hareketle oluşabilecek durumu gösteriyor. Sermaye açığından kaynaklı kredi sıkışması ve likidite ihtiyacı bir yana artan finansman giderlerinin karlılık üzerindeki olumsuz etkisinin daha çok artması halinde bunun fiyatlara nasıl yansıyabileceğini, dolayısı ile enflasyon, faiz döngüsüne yol açabileceğini çok hassas bir şekilde değerlendirmek gerekiyor. Geçen haftaki yazımızda belirtmiştik, esas sorunu doğru tespit edememenin maliyeti daha yüksek olur. Tabii finansman maliyetlerini yani giderlerini yönetmek adına kontrolsüz ve performans hedefi olmadan verilen kredilerin de amaca hizmet etmeyip başta varlık fiyatlarındaki artış olmak üzere yan etkilerini de not etmeyi unutmamak lazım.
Bu grafikteki yüzdesel bilanço kompozisyonu gelişimi 2016 sonrası Fed politika değişikliği başlangıcı ile oluşan özkaynak ve sermaye erimesinin kısa vadeli borçlanma ile giderildiğini net bir şekilde gösteriyor. Keza duran varlık yatırımları yerine likit kalemlere kayışı da. Yatırım ve tevzi olmadan, yatırım ve işletme kredilerinde oluşan faiz artışı bu eğilimlere bakarak kısa, orta, uzun vadede arzı ve enflasyonu düzeltir mi? İşte bütün mesele bu.
Satıcı enflasyonunu (şirket kar güdümlü enflasyon), bilinen adı ile fahiş fiyat, piyasa jargonu ile "aldığımız malı aynı fiyattan yerine koyamıyoruz" grafiği olarak da anlamlandırılabilecek bu grafik enflasyonun yansıması dışında banka kredileri ile finansmanın ve finansman giderlerinin niye önemli olduğunu da dolaylı olarak anlatıyor. Görüleceği üzere ticari alacaklar kısa vadeli ticari borçları karşılıyor. Ayrıca hazır değerler + alınan avanslar kalemi ile ticari borçları karşılayabiliyor. Tabii alınan avanslar bir pasif kalemi ve hazır değerlerin içine girmiş olabilir. Ancak menkul kıymetler veya stoklar içine de gitmiş olabilir. Bu yüzden buradaki bu varsayımı da hatırlatmış olalım.
Son grafiğimiz pandemi sonrası arz enflasyonunu net gösteriyor. Yani enerji ve emtialardan kaynaklı, tedarik zinciri kırılmalarının yarattığı fiyat artışlarının stoklardaki etkisi. Kur etkisinin niye doğrusal olamayabileceğini geçen haftaki yazımızda grafikle göstermiştik. Bu grafik bize 2018 örneğinden hareketle 2022 ve sonrası enflasyonun öngörülere ne zaman ulaşabileceğini de gösteriyor dolaylı olarak. Baz etkisi devreye girince TÜFE’de düşüş görülse de arz ve satıcı enflasyonunu çözmeden TÜFE'nin neden salt faizle baskılanamayacağı adına fikir vermesi açısından da önemli.
Geçen hafta ile birlikte bu hafta yaptığımız finansal analizin bir tümevarım olduğunu da hatırlayalım. Konsolide tablolar olduğundan sektörel bazda, şirket bazında kompozisyon farkları olacağını bilerek, eğer ekonomi bir tek şirketten ibaret olsaydı şeklinde bu analizleri görmek lazım. Kamu, hanehalkı, dış dünyanın ekonomi dengesindeki diğer değişkenler olduğunu unutmamak lazım. Ancak reel sektör adına önemli gösterge olduğunu da.