Amsterdam'daki Yahudi Kültür Mirası Seminerinden Notlar

Kültür mirası yönetiminin ne kadar karmaşık olduğunu, bir yandan turizmi canlandırmaya çalışırken öbür yandan günlük siyasi ve sosyal hassasiyetleri göz önünde bulundurmanın zorluklarını düşündükçe daha iyi anlıyorsunuz.

Kültür&Sanat&Spor
4 Ekim 2023 Çarşamba

Ceki Hazan

Rothschild Hanadiv Europe Vakfı ile Amsterdam Üniversitesinin düzenlediği Yahudi Kültür Mirası Semineri için 27 Ağustos - 1 Eylül tarihleri arasında Amsterdam’daydık.
Beş gün süren program boyunca Londra, Amsterdam, Budapeşte, Paris, Berlin, Roma, Frankfurt, Atina, Lizbon, Cenevre, Riga gibi şehirlerden toplamda 15 katılımcı ve eğitmenlerle bir araya geldik. 

Bu yıl üçüncüsü düzenlenen seminerin katılımcıları arasında Avrupa’daki Yahudi müzelerinde çalışanların yanı sıra yine bu alanda öğrenimlerini sürdüren doktora öğrencileri de vardı. Türkiye'den programa benimle birlikte Belin Benezra Yensarfati katıldı. Geçtiğimiz yıl ikincisi düzenlenen seminere Şalom ArtıOnsekiz yazılarından tanıdığınız Liza Cemel katılmıştı. Bu yıl aynı şehirden gelen iki kişi olmanın en büyük artısı, Amsterdam'da gördüklerimizi ve öğrendiklerimizi İzmir'deki Yahudi kültür mirası çalışmalarıyla kıyaslama ve bunun üzerine fikir üretme imkanı bulabilmemizdi. 

Neden Amsterdam?

Bu beş günlük eğitim semineri için neden özellikle Amsterdam seçilmişti? Avrupa'da başka bir şehirde benzer bir program yapılabilir miydi? Amsterdam'ı bu konu özelinde Avrupa'daki diğer şehirlerden ayıran neydi? 

Bu soruyu programın koordinatörlerine sorduğumda verdikleri yanıtı beş gün boyunca da ilk elden deneyimlemiş oldum. Amsterdam'ın merkezinin diğer önemli Avrupa şehirlerine göre daha küçük ve kompakt olması, müze, arşiv, kütüphane, tarihi Yahudi mahallesi gibi kültür mirasıyla ilgili önemli öğeleri bir arada bulundurması, bu konudaki yenilikçi çalışmaların üniversite, belediye, merkezi yönetim ve sivil toplum işbirliğiyle sürdürülmesi böyle bir seminer için şehri çok cazip hale getirmişti. 2024 yaz döneminde de yeni bir grupla semineri Amsterdam'da yapmayı planladıklarını aktardılar.

Ağustos ve eylül aylarında Amsterdam elbette biz İzmirliler için oldukça serin ama yine de bu dönemin en güzel tarafı günlerin halen uzun olması, akşam saatlerinde kanallar ve parklarda keyifli vakit geçirmenin mümkün olmasıydı.

Anne Frank ve Spinoza

Amsterdam ve Yahudi tarihi denince akla gelen birkaç sembol isim var. Bunlardan biri 17. yüzyılda düşünceleri sebebiyle Amsterdam Yahudi Cemaatinden aforoz edilen felsefeci Baruh Spinoza ile II.Dünya Savaşı’nda tuttuğu günlüğü tüm dünyada bugün de okunmaya devam eden Anne Frank. Program dâhilinde Anne Frank Evine gitmediğimizi baştan söyleyeyim. Hatta seminer boyunca Hollandalı uzmanlar, Holokost ile ilgili konunun sadece Anne Frank ile sınırla kalmayarak nasıl başka kişi ve mekan hikâyelerinin de anlatılması gerektiği ve bu konuda ne gibi çalışmalar yapılması gerektiğini de vurguladı. Bunun için ‘Anne Frank Sektörü’nün ötesine geçilmesinin yollarını aradıklarını belirtmişlerdi. 

Spinoza ile ilgili konu da oldukça ilgi çekiciydi. Rotterdam ile arasında tatlı bir rekabet olan Amsterdam, Rotterdam’ın sembol kişi olarak Erasmus’u seçmesi üzerine Spinoza’yı Amsterdam’ı temsil eden düşünür olarak belirlemişti. Dolayısıyla Spinoza’nın heykellerine şehrin birkaç noktasında rastlayabiliyorsunuz. Bu noktalardan biri de belediye başkanının ofisinin karşısı. Böylece belediye başkanını makamında ziyarete gelenler pencereden Spinoza’nın heykelini görüyor.

Kültür Mirası Üzerine Sorular, Sorunlar, Çözümler

Programın geneli Amsterdam’ın tarihi Yahudi mahallesi olarak kabul edilen ve ünlü Portekiz Sinagogu ile caddenin hemen karşısında savaşta zarar görmüş olan bir Aşkenaz sinagogda inşaa edilmiş Yahudi müzesi içerisinde gerçekleşti. Buralara ek olarak, savaşta tek hasar görmemiş sinagog olan bir başka Aşkenaz sinagogu ile Amsterdam Üniversitesi’nin ve Amsterdam şehrinin tarihi kitap ve belgelerinin bulunduğu arşiv merkezleri oldu. 

Yahudi Kültür Mirası yönetimi açısından Amsterdam’da bir birleşme, bütünleşme sürecinden bahsedebiliriz. Portekiz Sinagogu içerisinde yer alan tarihi kitaplık, Yahudi Müzesi, Yahudi Çocuk Müzesi, Ulusal Holokost Müzesi gibi önemli öğeler aynı merkez tarafından yönetiliyor. Yakın zamanda yeni bir tasarım sürecinden de geçen kurumun web sitesi de bunu gayet iyi yansıtıyor: jck.nl/en

 

Amsterdam Yahudi Müzesinde yer alan Yahudi Çocuk Müzesi’ndeki mutfakta gün boyu atöyeler düzenleniyor.

Amsterdam Üniversitesi Yahudi Araştırmaları biriminde uzun yıllardır görev yapan üç akademisyen ile birlikte Hollanda ve İsviçre’den gelen birkaç uzman seminer boyunca bizlerleydi. Tarihi Yahudi Mahallesi turunun yanında arşivlere yaptığımız ziyaretlerimizde aklımızdaki tüm soruları ellerinden geldiğince yanıtladılar. Kendi şehirlerimizdeki durumla da karşılaştırma yapabilmemiz için Avrupa’dan çeşitli örnekler de verdiler. Benim açımdan en değerlisi ise programdan ayrılırken kafamda yepyeni soruların oluşmuş olmasıydı.  

Kültür mirası yönetiminin ne kadar karmaşık olduğunu bir yandan turizmi canlandırmaya çalışırken öbür yandan günlük siyasi ve sosyal hassasiyetleri göz önünde bulundurmanın zorluklarını düşündükçe daha iyi anlıyorsunuz. Örneğin programın dördüncü gününde henüz inşaatı devam eden ve 2024 yılı ilkbahar döneminde açılması planlanan Ulusal Holokost Müzesi'ne gittik ve çalışmaları yerinde inceledik. Her iki müze de aynı yapının parçası ve yönetimleri aynı. İlk bakışta her şey çok iyi görünüyor. Gerekli finansman da sağlanmış ve çok iyi bir ekip kurulmuş. Peki burada sorun nerede diyebilirsiniz? Müzelerin yönetim ekibinin aktardığı sorun şu: Ulusal Holokost Müzesi açıldığında Yahudi müzesine gelen ziyaretçi sayısında düşüş yaşanacak mı? Yahudi müzesi eski önemini ve değerini yitirebilir mi? Bu konuda ne yapılırsa önlem alınabilir?

Porto ve Lizbon Örneği

Lizbon'dan gelen ve Lizbon'da inşaatı devam eden Portekiz Yahudi Müzesi'nde küratörünün aktardıkları da oldukça ilginçti. Porto'da bir Holokost Müzesi açıldığını ancak Lizbon ve Porto arasında gerek müzeler gerek diğer kültür mirası üzerine herhangi bir bilgi-belge alışverişi hatta iletişim daha kurulmadığını iletti. Uzun yıllar sanat müzelerinde görev aldıktan sonra Benfica Futbol Kulübü'nün müzesinde küratörlük yapan bu kişinin şimdiki görevi bir Yahudi müzesinin içini tasarlayan ekibe liderlik etmek. Konuyu anlattığımda çevremdekilerin ilk soruların biri: Bu kişi Yahudi mi? Cevabını vereyim: Hayır, değil. Müzecilik konusunda uzman biri ve bu tür seminerlerle birlikte Yahudiliği, Yahudi kültür mirasını ve bu konuların karmaşıklığını çözmeye, çözümlemeye çalışıyor. 

Gelelim İzmir'e…

Ekim ayı içerisinde yine bu konularla ilgili olarak önce Berlin'e daha sonra da Barcelona'ya olmak üzere iki önemli saha ziyaretim daha olacak. Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden gelecek profesyonellerle birlikte hem bu şehirler özelinde hem de Avrupa genelinde Yahudi kültür mirası, Antisemitizmle mücadele gibi alanlarda yapılan çalışmaları tartışacağız.

Yeri gelmişken konuyu İzmir’e bağlayayım. Geçtiğimiz hafta Şalom Gazetesinde “İzmir´de Osmanlı-Yahudi Müzesi hayata geçiyor” başlık bir haber çıktı. Böyle bir çalışma gerçekten var mı? Yoksa neden böyle bir haber çıkıyor? Varsa ne derece doğru anlatılıyor? Gelecek ay Şalom'daki yazımda hem yeni ziyaretlerimin devamını hem de İzmir özelindeki müze tartışmasını ele alacağım.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün