•Geçtiğimiz günlerde İsrail´in en etkili gazetelerinden The Jerusalem Post´ta yayınlanan bir kamuoyu yoklaması, bu hengâmede daha büyük bir anlam kazanıyor: •Ankete katılanların yüzde 71´i, Şabat günlerinde toplu ulaşımın serbest bırakılmasını istiyor. Diğer bir yüzde 78, Yeşiva (Yahudi şeriatının öğretildiği dinî okullar) öğrencileri için askerlik hizmetinin zorunlu olmasını destekliyor. Keza yüzde 69´luk bir kesim de, Yeşiva´lara devlet tarafından maddî destek verilmesine kesin şekilde karşı olduğunu ve bu desteğin kesilmesi gerektiğini belirtiyor. Yüzde 77´lik bir başka oran, Yahudilere “Ultra-Ortodoks” dindar eğitim müfredatının dayatılmasını istemezken, “Yahudi dinî kurallarına göre evlilik yaparım” diyenler sadece yüzde 53 oranında görünüyor. •TAHA KILINÇ – YENİ ŞAFAK
Bu Haftanın “Takılanlar”ı
ABD için Riyad-Tel Aviv yakınlaşması çok önemli, bunu yapılan açıklamalardan anlıyoruz. Bir yandan ABD Savunma Bakanı Sullivan, Suudi Arabistan-Israil normalleşmesini Amerikan ulusal güvenlik çıkarı bağlamında önemli bir konu olarak ilan etti, diğer yandan Dışişleri Bakanı Blinken Israil'in bu yolla Ortadoğu'ya entegrasyonunun hem bölgedeki Amerikan çıkarlarına yarayacağını hem de bölgeye istikrar getireceğini söyledi. New York Times yazarı Friedman'a göre ise her şey güllük gülistanlık değil ve Israil-Suudi Arabistan normalleşmesi iki nedenle zora girebilir: Friedman'a göre bir defa, Filistin meselesinin çözümünün Netanyahu hükümeti ve onun aşırı sağ koalisyon ortaklarının itirazları sebebiyle şu anda halledilmesi mümkün değildir. İkinci olarak, Washington yönetiminin Kongre'deki muhalefet nedeniyle Prens Muhammed Bin Salman'a istediği NATO tarzı bir güvenlik garantisi vermesi de gerçekleşemez. Olası normalleşme anlaşmasının tarafı olan Suudi Arabistan'da ise kamuoyunun İsrail'e karşı tepkisinin Netanyahu yönetiminin Filistinlilere son dönemde yaptığı muamele nedeniyle oldukça olumsuz olduğu biliniyor. Bu zorluklar bir gerçekliğe işaret ediyor. Ama zorlukların aşılması Riyad'ın ve Washington'un önceliklerine de bağlı.
Bir kere Filistin meselesinden kaynaklı zorlukların farkında olmalı ki, Prens Salman Israil ile gerçekleştirilecek normalleşme anlaşması için, Filistin halkına Israil'in bazı tavizlerde bulunmasının gerektiğinin altını çizdi ama 2002 tarihli Suudi Barış Planını da bu yönde bir şart olarak öne sürmedi. Bilindiği gibi adı geçen 2002 tarihli Arap/Suudi Barış planı Filistin'in devlet olarak tanınmasını ve Israil'in 1967 sınırlarına dönmesini şart koşmaktaydı. Bunun karşılığında da Arap devletlerinin İsrail'i tanıması bekleniyordu. Son normalleşme müzakereleri esnasında Suudi Prensi 2002 Arap Barış Planını reddetmese de bu plana referans vermeyi de tercih etmedi. Dolayısıyla, bizce, Prens Salman'ın Israil ile yapacağı olası normalleşme anlaşması için Washington'dan koparmak istediği taviz öncelikleri arasında Filistin konusu ön sıralarda yer almamakta. Öte yandan, Biden yönetimi Arap-Israil çatışması meselesini okurken, bu okumanın merkezine Filistin'i koymuyor. Biden'ın düşünce yapısına göre, Araplarla Israil arasındaki normalleşme 2002 tarihli İbrahim Anlaşmalarından sonra Israil-Suudi Normalleşme Anlaşması ile ivme kazanacak ve bu da bölgeye istikrar getirecektir. Demek ki Biden yönetimi açısından her ne kadar iki devletli Filistin çözümü dillendirilmişse de Israil-Filistin meselesinin halledilmesi için bir ön şart değildir.
Eğer konu Filistin ile ilgili değilse Biden şimdi neden Israil-Suudi normalleşmesine öncelik vermektedir. Bu yazının başında bahsettiğimiz İran ve nükleerleşme meselesi cevabın bir kısmını oluşturuyor, cevabın diğer kısmı için ise Riyad'ın özellikle kritik teknolojiler konusunda Çin ve Rusya ile geliştirdiği işbirliğine bakmak gerek. Washington'un, Çin'in Ortadoğu'da dahil olmak üzere küresel çapta farklı bölgelerdeki etkisini azaltmak iradesine sahip olduğu biliniyor. Bu bağlamda ABD yönetimi adı geçen normalleşme anlaşması sayesinde hem Körfez ülkelerinin Çin'e olan mevcut yönelimlerini kısıtlamak hem de son dönemde tezahür eden İran-Çin yakınlaşmasını durdurmak istemektedir. Bu bağlamda, Çin menşeili Suudi-İran anlaşmasının bir dengeleyicisi olarak ABD'nin de karşıt tedbir olarak Suudi-Israil anlaşmasını sahaya sürmek istemesi oldukça mantıklı duruyor. İlginç olan ise, söz konusu ABD tarafından kotarılmaya çalışılan bu normalleşme anlaşması için Riyad'ın şimdiki yönetiminin desteğini alması. Prens Salman da anlaşmanın bölge için büyük bir sıçrama etkisi yapacağını söylemesi not edilmeli.
Bazı ABD'li yazarlara göre, böyle bir anlaşma 2024 seçimlerine gidecek Biden için siyasi bakımdan önemli bir kazanç getirebilir ancak Washington yönetimi Israil-Suudi Arabistan normalleşmesi olacak diye Riyad'a uranyum zenginleştirme imkânı verme konusunda çok dikkatli davranmalıdır. Bu yazının bir yerlerinde bahsettik, Riyad'ın yeni bir Tahran olma olasılığının unutulmaması tavsiyesi Biden yönetimine veriliyor. İşin ilginç yanı İran'ın nükleerleşmesi konusunda fırtınalar koparan, sıfır-zenginleştirme tezini ısıtıp ısıtıp masaya getiren Netanyahu hükümetinin Riyad'ın ABD eliyle uranyum zenginleştirme yeteneğine sahip olması konusunda bir itiraz dillendirmemesi. ABD-Israil görüşme detayları bilinmemekle beraber-basına yansıdığı kadarıyla Tel Aviv, ABD yönetimiyle uranyum zenginleştirilmesi konusunda aynı fikirde olduğunu açıkladı. "Begin Doktrini öldü mü?" sorusunu sormak lazım. Bu doktrine göre İsrail dışında hiçbir ülkenin nükleer silaha sahip olmasına izin verilmeyecekti. Zamanında Irak ve Suriye'deki nükleer tesisleri vururken ve İran'ı vurmakla tehdit ederken İsrail bu doktrini kullanmıştı.
İsrail'in duruşundaki bu radikal dönüşümün çeşitli nedenleri var: İlk neden Netanyahu'nun içerideki sıkışmışlığıyla ilgili. Bu sıkışmışlık içinde ABD desteği Netanyahu hükümeti için önemli. Daha önemli sebep elbette bölgede meydana gelen son jeopolitik değişiklerle ilgilidir. Özellikle İran'ın yaptırımlarla istenildiği kadar çevrelenememiş olması Netanyahu'nun İbrahim Anlaşması sonrası büyük bir maliyetle de olsa Riyad'la normalleşme fikrini benimsemesini sağlamıştır. Evet, şimdiye kadar Golan'daki kazanımları sonrası İsrail, İran'ı bir de kuzeyde Azerbaycan-Türkiye işbirliği ile kuşatmayı başardı ama Tel Aviv, bir yandan da Tahran'ın da bölgedeki normalleşme ortamından azami olarak faydalanmış olduğunu gözlemliyor. Bu konuda, İsrail ve Washington'ı en çok rahatsız eden husus Çin aracılığıyla gerçekleştirilen Suudi-Iran Anlaşmasıdır. Tahran bilindiği gibi bölgedeki normalleşme dalgası içinde BAE, Uman gibi bazı Körfez ülkesiyle var olan ilişkilerini geliştirmeyi ve Suudi Arabistan ile normalleşmeyi başardı. En son olarak Azerbaycan ile ilişiklerini onarmak için çeşitli adımlar attı. Bunun için Ermenistan'la bilinen klasik sıkı ilişkisine rağmen Karabağ'ın Bakü'nün egemenliğinde olduğunu söyledi. Düne kadar Zengezur koridoruna karşı duran Tahran'ın bu konuda da Ankara-Azerbaycan'ın duruşuna olumlu olarak yönelmiş olması manidar. Tüm bu adımlarla Tahran kendisine yönelik ABD-Israil kuşatmasını yarmayı amaçlıyor. Öte yandan İran başarılı bir Doğu'ya Açılım politikası izliyor ve bu politikanın getirileri İsrail'in gözünden kaçmıyor. Gerçekten de hidro-karbon kaynaklarını Batı menşeili yaptırımlar yüzünden ülke dışına satmakta zorlanan Tahran'ın yardımına, İran'ın son dönemde etkili olan Doğuya Açılım politikası yetişmiş ve bu sayede İran'ın yaptırımlar nedeniyle yaşadığı maddi açığın Çin gibi ülkelerle gerçekleştirilen yeni ticari-enerji anlaşmalarıyla telafi edilmesi mümkün olmuştu. Ayrıca, İran'ın Ukrayna Savaşı nedeniyle Rusya'ya son dönemde dronlar ve diğer askeri teçhizat tedarik etmesi sonucu Moskova-Tahran ilişkisi de pekiştirmiştir. İlaveten, son dönmede BRİCS'e Tahran'ın davet edilmiş olması ve Şangay İşbirliği örgütünün de üyesi olması İran'a önemli bir moral kaynağı olmuştur. En önemlisi İsrail, ABD'nin güncel İran politikasının (gerilimi azaltma ama anlaşma yapmama/ de-escalation and no-deal) sonuçlarını izliyor. Buyurun son yapılan rehine takasının sonucuna. İran, rehineleri bir pazarlık unsuru olarak kullandı ve sonuçta Tahran'ın Güney Kore'de dondurulan 6 milyar dolar varlığı serbest bırakıldı.
Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney/İstanbul Nişantaşı Üniversitesi
Dünyanın her ülkesinde olduğu gibi, İsrail’de de sekülerlik bir moda halinde toplumda yayılıyor. Kudüs başta olmak üzere dindar Yahudilerin atmosferi domine ettiği şehirlerde Yahudi şeriatı hâlâ gözle görülür emareler halinde sokaklarda arz-ı endâm ederken, Tel Aviv ve diğer şehirleri herhangi bir Batılı şehirden ayırmak giderek güçleşiyor. Bu, aynı zamanda İsrail toplumundaki keskin ayrışmanın da en net göstergelerinden.
Şu anda İsrail’i yöneten koalisyon, kâğıt üzerinde dindar Yahudilerin geniş desteğini almış görünüyor. Ancak aynı koalisyonun parçası olarak meclis başkanlığı koltuğuna oturan Amir Ohana, açıktan eşcinsel. Meclisin açılışına “eşiyle” beraber katılan Ohana, Başbakan Benyamin Netanyahu’nun partisi Likud üyesi. Öte yandan, LGBT bayrakları, aylardır Tel Aviv sokaklarını dolduran Netanyahu karşıtı blokun elinden hiç düşmüyor, o bayrağı da dindar Yahudilere ve Yahudiliğe karşı sallıyorlar üstelik. Nereden bakarsanız bakın, kelimenin tam anlamıyla kaotik bir manzara arz ediyor İsrail cephesi.
Geçtiğimiz günlerde İsrail’in en etkili gazetelerinden The Jerusalem Post’ta yayınlanan bir kamuoyu yoklaması, bu hengâmede daha büyük bir anlam kazanıyor:
Ankete katılanların yüzde 71’i, Şabat günlerinde toplu ulaşımın serbest bırakılmasını istiyor. Diğer bir yüzde 78, Yeşiva (Yahudi şeriatının öğretildiği dinî okullar) öğrencileri için askerlik hizmetinin zorunlu olmasını destekliyor. Keza yüzde 69’luk bir kesim de, Yeşiva’lara devlet tarafından maddî destek verilmesine kesin şekilde karşı olduğunu ve bu desteğin kesilmesi gerektiğini belirtiyor. Yüzde 77’lik bir başka oran, Yahudilere “Ultra-Ortodoks” dindar eğitim müfredatının dayatılmasını istemezken, “Yahudi dinî kurallarına göre evlilik yaparım” diyenler sadece yüzde 53 oranında görünüyor.
Söz konusu kamuoyu yoklamasının sonuçları, Yahudi şeriatının İsrail şehirlerindeki en bariz göstergesi olan Şabat yasaklarından başlayarak, İsrail toplumunda bundan sonraki süreçte yeni değişimlerin ısrarla ve daha sık biçimde gündeme taşınacağının işareti. Bu da İsrail’deki dindar-seküler çatışmasının derinleşeceğini, nihayet yönetilemez bir süreç halinde ülkenin istikbalinin önündeki devasa engellerden birine dönüşeceğini düşündürüyor.
Yahudi tarihi, aynı zamanda Yahudiler arasında bitmez-tükenmez bir iç savaşlar tarihidir. Şu anda İsrail’e bakınca gördüklerimiz de, tarihin bu açıdan tekerrür etmekte olduğunu gösteriyor.
Taha Kılınç
https://www.yenisafak.com/yazarlar/taha-kilinc/israilde-sabat-tartismasi-4563996
https://www.yenisafak.com/yazarlar/taha-kilinc/hayatin-durdugu-gun-4563253
Henüz Filistinlilerin talepleri konusunda somut bir ilerleme sağlanamadı ancak Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Salman, Amerikan Fox TV ile yaptığı röportajda “Bizim için Filistin meselesi çok önemli. O kısmı çözmemiz lazım. Filistinlilerin hayatını kolaylaştırmamız gerek” dedi.
Diğer taraftan Suudi Arabistan ile İsrail arasındaki temaslar yavaş yavaş başlıyor gibi görünüyor. Geçtiğimiz haftalarda bir İsrail heyeti Riyad’da yapılan UNESCO toplantısına katıldı. İsrail, Suudi Arabistan’ın ulusal gününü kutladı ve son olarak da İsrail turizm bakanı bir heyetle Suudi Arabistan’ı ziyaret etti.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu BM’de yaptığı konuşmada İsrail-Suudi Arabistan ilişkilerinin bölgeyi dönüştüreceğini söylemişti.
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Bin Salman ise, iki ülke arasında ilişkilerin normalleştirilmesine çok yakın olduklarını açıklamıştı.
Peki İsrail neden Suudi Arabistan ile ilişkilerini normalleştirme konusunda bu kadar istekli? Suudi Arabistan bu işten ne kazanacak? ABD neden ara buluculuk konusunda hevesli?
Suudi Arabistan özellikle Arap Ayaklanması’ndan sonra bölgenin liderliği konumuna oynayan politikalar yürütüyor. 1948 yılında kurulan İsrail’i resmi olarak tanımayan Suudi Arabistan ile İsrail arasında ilişkilerin normalleştirilmesi İsrail’in bölgedeki konumunu oldukça güçlendirecek. Aynı zamanda iki tarafa da bölgesel siyasi, ticari, diplomasi konularında iş birliklerinin kapılarını açacak olan yeni süreç İsrail’in resmen bölge ülkesi olarak tanınmasını sağlayacak.
Suudi Arabistan ise, İsrail ile normalleşme karşılığında ABD ile oldukça kapsamlı bir güvenlik anlaşması yapmak istiyor. Bu çerçevede, ABD’den yeni teknoloji silah almak isteyen Suudi Arabistan, sivil amaçlı nükleer program konusunda da ABD’den vize talep ediyor. Nükleer programın en tartışmalı kısmı ise elbette uranyum zenginleştirme faaliyetleri. Bu arada Suudi Arabistan Veliaht Prensi Bin Salman yine Fox TV ile yaptığı röportajda, “İran’ın nükleer silah edinmesi durumunda Suudi Arabistan’ın da boş durmayacağı” mealinde konuşmuştu.
Biden yönetimi açısından İsrail-Suudi Arabistan barışının sağlanması yaklaşan seçimlerde bir diplomasi zaferi olabilir.
Her ne kadar İsrail ilk resmi heyetini Suudi Arabistan’a göndermiş olsa da normalleşme sürecinin kısa sürede rayına girmesi pek olası görünmüyor. Çünkü İsrail’in aşırı sağcı kabinesi normalleşme karşılığında Filistinlilerin taleplerini görüşmeye bile yanaşmıyor. Suudi Arabistan’da da ciddi bir kitle İsrail ile normalleşmeye hazır değil ve kamuoyu hâlâ Filistinlilere sempati duyuyor. ABD’de ise, Suudi Arabistan’ın imajı, Yemen savaşı ve Suudi Arabistan-İran yakınlaşması gibi sebeplerle Riyad’a olumsuz yaklaşan önemli bir kitle var.
Bunların dışında, olası bir İsrail-Suudi Arabistan yakınlaşması bölgedeki dengeleri oldukça sarsabilir. Suudi Arabistan’ın bir taraftan İsrail ile diğer taraftan İran ve Suriye ile yakınlaşması elbette çok dikkatli bir denge politikası gerektiriyor.
Hediye Levent
Tamamı: https://www.evrensel.net/yazi/93659/israil-suudi-arabistan-barisi
İsrail Başbakanı Netanyahu, dönem dönem yaptığı açıklamalarla kendi kamuoyunu, Filistin toplumunu ve liderliğini ve de uluslararası kesimi Riyad-Tel Aviv ilişkilerine hazırlamıştır. Benzer bir adım da Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman tarafından atılmıştır. Suudi Arabistan’ın vizyonu çerçevesinde şekillenecek yeni bir Orta Doğu’dan bahsederken İsrail ile görüşmelerin yapıldığını ve yakınlaşma sürecinin ilerlediğini kamuoyu ile paylaşmıştır.
İbrahim Antlaşmaları’nın momentumunu devam ettiren bir başka gelişme Bahreyn-İsrail ilişkileri ayağında yaşanmıştır. Bahreyn’de İsrail büyükelçiliği açılmış ve İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen ülkeye ilk defa ziyaret düzenlemiştir. İsrail büyükelçiliğinin açılması tarihi bir adım olarak değerlendirilmiştir. Bahreyn, İsrail ile normalleşme antlaşmasına ve başkentinde İsrail büyükelçiliğinin açılmasına rağmen Filistin-İsrail sorununa da değinerek iki devletli çözümün altını çizmiştir. Filistin devletinin kurulmasının 2002 tarihli Arap Barış İnisiyatifi’nin bir parçası olduğu yeniden hatırlatılmıştır. Bahreyn-İsrail işbirliğinin ise Orta Doğu’ya güvenlik, istikrar ve refah getireceği savunulmuştur.
Örneğin Bahreyn, İsrail ile serbest ticaret antlaşmasının imzalanmasını istemektedir. Birleşik Arap Emirlikleri ile İsrail’in serbest ticaret antlaşmasına sahip oldukları hatırlanmalıdır. Dolayısıyla Trump’ın “Yüzyılın Planı” adlı “çözüm” girişiminin ana çerçevesini bizzat Bahreyn dile getirmiştir. Diğer yandan Filistin devletinin kurulmamasına rağmen İsrail ile ilişkileri olan Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Fas, ABD ve İsrail’in temsilcilerinden oluşan Negev Forumu’nun desteklendiğini de ifade edilmiştir. Fakat söz konusu forumun, Netanyahu Hükümeti’nin göreve başlamasından bu yana bir araya gelmediği de hatırlanmalıdır. Netanyahu’nun “İbrahim Andlaşmaları’nın momentumunu” koruyup koruyamayacağı belirsizdir. Bu kuşkunun nedenleri arasında hâlen Filistin devletinin kurulamamış olması ve İsrail’deki Filistin devletine karşı çıkan aşırı sağcı tutum yatmaktadır.
Bölgedeki gelişmeleri, yukarıda bahsedilen momentumu dikkatle takip eden ülkelerin başında ise İran gelmektedir. Riyad, Tahran ile ilişkilerini yeniden başlatarak önemli bir diplomatik adım atmıştı. Bölgesel rakibi olarak konumlandırdığı Suudi Arabistan’ın İsrail ile ilişkileri İran’ın tepkisini çekebilir. İsrail, İran’ın başlıca düşmanı olarak konumlanmaktadır. Olası Riyad-Tel Aviv antlaşmasını İran, kendine yönelik güvenlik tehdidi olarak algılayabilir. Bunun yanında Riyad-Tel Aviv antlaşmasının Filistin’in aleyhine olması durumunda İran’ın Filistin’e uygulamada ve söylemde daha fazla destek vermesiyle sonuçlanacağı düşünülebilir.
Hâlihazırda Arap devletleriyle kıyaslandığında Filistin’e uygulamada ve söylemde en fazla destek veren ülkenin İran olduğu düşünülürse Filistin üzerinden İsrail ve Suudi Arabistan’a yönelik mesaj vermeyi hedefleyebilir. Halihazırda İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Riyad-Tel Aviv normalleşmesinin “Filistinlilerin sırtından hançerlenmesi” olarak nitelendirmiştir.
Filistin tarafı, İsrail-Suudi Arabistan arasındaki normalleşmeye aslında sıcak bakmamaktadır fakat ilişkilerin başlaması durumunda ortaya çıkacak yeni tablonun olabildiğince şartlarını sağlamasını ve iki devletli çözümle sonuçlanmasını hedeflemektedir. Diğer bir ifadeyle Ramallah, İsrail’in uluslararası hukuku uygulamasını, BM Güvenlik Konseyi kararlarını yerine getirmesini istemektedir. Öte yandan İsrail’deki aşırı sağcı ve dinci hükümetin Filistin devletine karşı çıktığı hatta radikal unsurların Filistinlilerin bir ulusu teşkil ettiğini reddettikleri hatırlanmalıdır.
Ceren Gürseler
Tamamı: https://www.politikyol.com/riyad-tel-aviv-hatti-ve-filistin/
Takılan tweetler
Bugün Babi Yar katliamının 82. yıl dönümü. İki gün içinde 33.771 Kievli Yahudi öldürüldü; bu, Holokost tarihindeki en ölümcül tek operasyonlardan biri oldu.
Bunları hatırlamak bizim sorumluluğumuzdur. Onların hatırası hayırlara vesile olsun.
https://twitter.com/eurojewcong/status/1707672850134392982
Erfurt'ta ortaçağdan kalma Yahudi mirası sinagog, mikve ve taş ev UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne alındı
UNESCO'dan Püschel, bunun Yahudi ve Hristiyanların Almanya ve Avrupa'daki ortak köklerinin görünür kılınmasına önemli katkı sağladığını belirtti
O Avrupa'nın en eski sinagogu
https://twitter.com/dw_turkce/status/1704126812002099229
Israel'de ve dunyada Yahudiler dunden itibaren 8 gunluk Sukot(Cardaklar) Bayrami'ni kutlamaya basladilar. Bu bayramda Yahudiler cardaklarda oturup yemek yiyorlar. Protestolarin 39.haftasinda protestocular Tel Aviv otoyolu Ayalon'a Sukalarini kurdular..
https://twitter.com/gbehiri/status/1708208190628704599
Israel Yuksek Mahkemesi bugun basbakanin gorevden alinmasi ile ilgili olan yasa degisikligine yapilan itirazlari gorusecek. Yasa degisikliginden evvel bassavci basbakani cikar catismasi ve benzer sebeplerle gorevden alabiliyordu.
Yasa degisikligiyle bu sorumluluk bassavcidan alinip hukumet ve meclise verildi ve sadece saglik sebepleri ile gorevden alinmasina donusturuldu.Itirazlar bu yasa degisikliginin kisisel oldugu yonunde.Cunku Netanyahu'nun yargi sureci var ve yargi reformuna resmen mudahale edemiyor.
Bu degisiklikle Netanyahu yargi reformuyla ilgili daha rahat hareket edebilir hale gelecek ve bassavci bununla ilgili birsey yapamayacak. Cikar catismasi olsa bile buna karsi cikacak bir otorite yok.
https://twitter.com/gbehiri/status/1707288817982452041
Yeni derleme makalem, Anadolu'da Yahudi kültürünün izini sürmek adına ilk çalışmam, daha niceleri için ilk adımım. #yahudilik #sardis #epigrafi
#dinlertarihi
Küçük Asya’da Antik Bir Sinagog: Sardis Sinagogu https://dergipark.org.tr/tr/pub/oannes/issue/79986/1318484
@DergiPark #DergiPark
https://twitter.com/odysseiadinc/status/1708101464097271847
Normalizasyon dediğin böyle olur. İsrail ile Türkiye'nin meclis başkanları el sıkışıyor. Zaman, kaybolan 10 yılı aşkın süreyi geri kazanıp üstüne kat çıkmanın zamanı.
https://twitter.com/hayeytan/status/1707473812269269393
Türkiye realpolitik gerekçelerle İsrail ile normalleşmeyi çok istiyor. İktidar, süreci Netanyahu’suz yürüterek geri adım atmış görünmek istemiyordu ama olmadı. Şimdi tarihin en sağcı İsrail hükümetinin başbakanına ev sahipliği yapacak gibi duruyor.
https://twitter.com/FeritBelder/status/1707105792053195129
İsrail - Suudi Arabistan normalleşmesini konuştuk CNNTürk’te. Linkteki videodan 10.45’ten itibaren izleyebilirsiniz https://cnnturk.com/tv-cnn-turk/programlar/5n1k/afrikada-son-durum-israil-suudi-arabistan-iliskisinin-gelecegi-ve-sona-eren-tarihi-hollywood-grevi-5n1kda-konusuldu
https://twitter.com/karelvalansi/status/1708505013612351885
Maccabi Tel Aviv'in galibiyetinin arından, bir @MaccabiTLVFC taraftarı maçı izlerken giydiği Haim Revivo yazılı Fenerbahçe formasını, tribünde oturup maçı seyreden eski FB'li futbolcu Revivo'ya uzatarak, şu anda Maccabi Tel Aviv'de top koşturan oğlu Roy Revivo'nun forması ile takas etmek istedi. Haim ise taraftara hak verip oğlunun formasını bir zamanlar kendi giydiği forma ile takas etti.
@Fenerbahce acaba ne zaman Roy Revivo gibi genç bir sol beki renklerine katacak? 🇹🇷🇮🇱 #Futbol #Türkiye #İsrail @revivo_roy
https://twitter.com/ElmasDean/status/1708425857209925727
https://www.bbc.com/turkce/articles/crg1z0w8g5po
https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/hakki-ocal/yom-kippur-savasinin-50-yili-7013742
https://oggito.com/icerikler/-kadin-yahudi-entelektuel-nazi-devleti-nin-gozunden-hannah-arendt/68396
https://aposto.com/s/650c46cc33eb9a000631ee9d