"İsmim´i Bene-Yisrael´in üzerine yerleştirecekler ve ´BEN´ onları kutsal kılacağım." (Bamidbar 6:27) Bu ay, ışıltısı otuz asırdan fazla bir süredir parıldayan cennet ile dünya arasında köprü olan minyatür bir duadan söz etmek istiyorum.
44 yıl önce Gabriel Barkay başkanlığındaki bir grup gönüllü arkeolog Kudüs'teki Ben-Hinom Vadisine bakan bir alanda kazıya katıldılar. Mezar odalarından birini temizlemekle görevli genç bir çocuk, yanlışlıkla ince kireçtaşı zemini deldi ve altında yaklaşık 2700 yıldır bilinmeyen, bozulmamış ikinci bir oda keşfetti. Oda, Süleyman'ın orijinal tapınağının hâlâ ayakta olduğu dönemin objelerini barındıran bir zaman kapsülü gibiydi.
Gümüş parçaların arasında İbranice Kahin Kutsamasını (Birkat Ha-Koanim) içeren iki tılsım (kemea) vardı. Bunlar şimdiye kadar keşfedilen İbranice kutsal metinlerin en eski ayetleridir. Belki de Tora’nın en duygu yüklü parçası.
“Tanrı seni mübarek kılsın ve korusun.
Tanrı, Kutsal Varlığı ile seni aydınlatsın ve sana letafet bahşetsin.
Tanrı, Yüzü’nü sana doğru kaldırsın ve senin için barış tesis etsin” (Bamidbar 6:24-26).
Her cuma akşamı (Şabat) çocuklarımı kutsamak ve onlar için en iyisini dilemek üzere bir nimet (beraha) olarak verdiğim bu sözlerin Kudüs Tapınağının duvarlarında aynı şekilde yankılandığını düşündükçe hala heyecanlanırım. Çünkü her biri Hashem’in saf sözleridir.
Bir Baba’nın (Hashem) çocuklarının zarar görmemesi, barışı tatması ve kutsanması için duyduğu derin arzuyu yansıtır.
Kutsal Kitap’ta, On Emir’in okunmasından hemen önceki bölümde Tanrı’nın, tüm Yahudi halkını “Bir Kâhinler (Kohen) Krallığı ve kutsal bir ulus” (Şemot 19:6) olmaya davet ettiği için bu kutsama sadece Kohenler değil, bir ebeveyn tarafından da çocuklarına aktarılıyor.
Avraam’ın (Hazreti İbrahim) Tanrısı (Elokim), bir doğa gücüdür. ‘Kuvvetlerin Kuvveti, bilimsel olarak keşfedilebilir tüm yasaların toplamı’ gibi bir anlama gelir. Tanrı'nın kişisel olmayan yönlerini ifade eder. Çünkü adalet kavramı gayrişahsidir. Bir deprem, kurbanlarının kim olacağını sormak için durmaz.
Ama Kohen Kutsamalarında kullanılan Tanrı’nın ismi (Hashem) her birimizle paylaşılan umutlar, korkular, armağanlar ve olasılıklarla ilişkilidir.
“O, bizimle konuşan ve kendisiyle konuştuğumuzda bizi dinleyen Tanrı'dır.”
Her birimizle ilgilenir çünkü tek bir hayatın bir evren gibi olduğunu söyler.
Tanrı'nın yüzünü bize çevirdiği bilgisi bizim kalabalığın içinde ayırt edilemez bir yüz olmadığımızı, aynı zamanda benzersizliğimiz ve tekilliğimizle ilişki kurduğu gerçeği ise nihai huzurun en derin içsel kaynağıdır.
Biz insanız ve insanlığa aitiz. Ancak Kutsal Olan'ın kutsamalarını insanlığa aktarmak gibi özel bir rolümüz var ve bu kendimizi özel bir kutsallık derecesi ile yönetmeye mecbur kılıyor. Tanrı'nın kutsamasını bu dünyaya getirmek için bir kanal, bir araç oluşturmak için, bir kişinin hem Tanrısal hem de dünyevi olması gerekir.
Kutsallık, sadece dini dünyaya özgü bir erdemmiş gibi gözükmekte. Acaba doğru mu?
‘Seküler’ veya ‘laiklik’ sözcüklerini sadece kurumlar söz konusu olunca kullanmam gerektiğinin farkındayım zira insanın birbirinden bağımsız iki farklı parçaya bölünmesi beklenemez. Yine de tonlamayı yüksek tutabilmek adına tercih ettim.
Deneyimlerimiz iki değişik realiteden doğuyor. ‘Seküler’ ve ‘kutsal’ olandan…
Oluşan gerginliğin sonuçları bu iki dünyanın içsel realitesine bağlı değildir. Daha çok sentezleşmiş bir oluşumun sınırlı anlayışı yüzündendir.
Bu dünyada Kutsal Kitapların ezoterik gizlerini açıklamanın bir amacı da seküler olanı, kutsal olanın avantajlı yönünden görmektir. Çünkü bu dünyada tamamen seküler olan hiçbir şey yoktur. Ancak kutsallık da büyük ölçüde sekülerin içinde gizlidir. Hatta kutsallıkta sekülerin değişik yönleri de vardır.
Gerçekte hem ‘yayılan’ hem ‘derinlemesine’ ilerleyen bir vizyona sahip olmalıyız. Bu bize gizli dünyayı tanımamıza olanak sağlar. Hayatın her yolunda ilk uyanan, seküler olandır. Sonra kutsal olan uyandırılır ki farkındalık tamamlansın.
Seküler olan ilk doğanın gücü gibidir. Çünkü dünyanın ve aktivitenin ışığına ilk doğandır. Bu nedenle “ben varım ve başkası yok” der. Kutsallığın ışığına gitmek istemez ve parlaklığına dair bir şey öğrenmek istemez. Sadece ‘ben’in sınırlarını zorlar ve kutsallığa dair olanı kökünden sökmek ister.
Oysa yaşamın içeriğine net bir perspektif ile baktığımızda seküler olan, yaşam platformunda ilk yürüyecek olandır. Çünkü ağaç, meyveden önce büyür. Seküler olana kutsallığa ihtiyaç duymadığına dair fikir veren yine içindeki ilahi ışıktır.
Kutsallık, seküler olana anlam verir. Çünkü onsuz laik dünya yön ve amaç olmadan kaybolur.
Ama aynı zamanda seküler olan da, kutsallığa güç ve madde verir. Onsuz kutsalın iyileştirecek ve yükseltecek (tikun) hiçbir şeyi yoktur.
Laiklik ve kutsallık insanlara rakip ve çelişkili görünürken aslında her biri diğerini tamamlar ve destekler. Çünkü kutsallık, ruhu onurlandıran sınırları oluşturur.
Biz farkına varsak da varmasak da bu inşa edildiğimiz yazılımdır. Hatıralarını mübarek kılmak üzere iki özel insandan söz etmek istiyorum.
Leonard Cohen’in gücü kutsal metinleri modern duyarlılıkla aşılamasıydı
24 Eylül 2009'da Tel Aviv yakınlarındaki konserinin biletleri saatler içinde tükendi ve yaklaşık 55 bin İsrailliden oluşan kalabalık bir seyirci önüne çıktı. Kollarını kardeşlerinin üzerine uzatan Leonard Cohen parmaklarını İbranice ‘şin’ harfi şeklinde ayırdı ve gıcırtılı bariton sesiyle üç bin yıldan çok daha eski olan bir dizi İbranice kelimeyi yumuşak bir şekilde söyledi.
Bu, Birinci Tapınak Döneminden kalma metal parşömenlerde bulunan ve yalnızca Kohen gibi İsrail'in kadim kâhinlerinin soyundan gelenler tarafından okunan, Kahin Kutsaması / Birkat HaKohanim'di. Kalabalığı sanatçıyla kendi ana dillerinde bir araya getiren heyecan verici bir andı.
Leonard Cohen'in sözlerinin şaşırtıcı gücü, kutsal metinleri ve yöntemleri modern duyarlılıklarla aşılama becerisinden geliyordu. ‘Manevi çalışma ortağı’ Finley, Cohen'in atalarının Yahudi kökleri ile şarkı sözleri, romanları ve şiirlerinde yararlandığı dini gelenek arasındaki bağlantıyı vurguluyor.
Finley, 16. yüzyıl kadim Kabala bilgesi mekubal Isaac Luria'ya göre, “Tanrı kutsal ışığını içine akıttığı kaplar yarattı" diye anlatıyor. "Ancak böylesine güçlü bir gücü (ışığı) taşıyamayınca bu kaplar çatlayıp paramparça oldular. Bu ilahi ışığın kıvılcımları, kırık parçalarla birlikte yeryüzüne düştü” (Şevirat Ha-Kelim).
Ardından Leonard Cohen’in ‘Anthem’ şarkısından bir alıntı yaparak, “Her şeyde bir çatlak vardır, ışık içeri böyle girer. Kırık kalp, Tanrı'nın ışığına izin verir ve cennetin kapısı olur” diye ekler. Bu ilahi kırılma, Cohen'in çalışmasının neredeyse iskelet anahtarıdır.
Cohen, kefaret / bozuk dünyayı tamir edecek olan tikkun olamın, hâlâ mümkün olduğunu ima eder ve ekler, “Hayatın amacı kutsal olanı onarmayı gerektiriyorsa, o zaman bu çalışmanın bir kısmı kendi kırıklıklarınızı bilmeyi gerektirir.”
Cohen, Tevrat'ın harflerinin ilahi ateşte yazıldığına dair geleneksel inancı yansıtan ‘her kelimede bir ışık parıltısı’ vardır ilkesi ile hem seküler hem de kutsal (kırık) ‘Hallelujah’ şarkısını söylediğini ifade eder.
Pek çok Yahudi sanatçının kökenlerini saklamaya çalıştığı bir dünyada, Cohen bundan keyif aldı. Adını asla değiştirmedi, eserlerinde çok sayıda Yahudi imgesi ve dilinin örneğini dâhil etti. İdolü Bob Dylan idi.
Dylan ve Cohen'in şarkı yazımında çok farklı yaklaşımları vardı. Bir sohbetlerinde Bob, Leonard'a 'Hallelujah'ı yazmasının ne kadar sürdüğünü sordu ve ‘on yıl’ yanıtını aldı. Leonard, Bob'a ‘I and I’ı yazmasının ne kadar sürdüğünü sorduğunda ise ‘On beş dakika’ cevabını aldı. Farklı yeteneklerdi; Mozart ve Beethoven gibi.
Kendi kuşağının Shakespeare’i Bob Dylan
Robert Allen Zimmerman kendi kuşağının Shakespeare’i olarak selamlandı. On milyonlarca albüm sattı, iki bin sanatçı tarafından kaydedilen beş yüzden fazla şarkı yazdı. Tüm dünyada sahne aldı ve Bob Dylan olarak ünlendi. Şarkı sözü yazımında standartları belirledi ve 2016 yılında Edebiyat Nobel Ödülü'ne layık görüldü.
1966'da ikonik albümü ‘Blonde on Blonde'un yayınlanmasından bir ay sonra, Dylan, motosikletiyle kaza yapar. Kazanın ardından, sosyal yaşamdan büyük ölçüde çekilir. Uzun bir aradan sonra oğlu Jesse için ‘Forever Young / Sonsuza Kadar Genç’ adlı dokunaklı bir ilahi yazar.
Kısa sürede bir babanın çocuğuna kutsama sözleri sunan bir şarkı şeklini alır. Dylan, Yahudi köklerine açık bir saygı duruşunda bulunarak, Birkat Ha-Koanim’deki sözleri ödünç alır ve kitlelere ulaştırır.
“Tanrı seni mübarek kılsın ve korusun.
Dileklerinin tümü gerçekleşsin.
Her zaman başkaları için yap
Ve başkalarının da senin için yapmasına izin ver.
Yıldızlara bir merdiven inşa edesin
Ve her basamağını tırmanasın.
Ebediyen genç kalasın
Ebediyen genç, ebediyen genç…”
Kohanim’ler (Kâhinler) Tanrı’nın bir kanalı olup insanları kutsayarak onlara hemcins sevgisinin ne olduğunu gösterdiler. Böylece, herkes için refahın arzulandığı bir toplum inşa etmeyi teşvik ettiler.
Çünkü üyeleri arasında böylesine güçlü bağları olan bir toplum Tanrı tarafından kutsanmıştır.
Kohanim’ler (Kâhinler) topluma kutsallık etiğini öğretti. Bu bir sevgi etiğidir. Kendimizi unutup başkalarına odaklandığımız ölçüde Tanrı'nın dünyaya ve kendimize girmesine izin veririz.
Hepimizin sevgiye ihtiyacı var. Çünkü nimetlerin bu dünyaya girme şekli aşktır. Yüce Tanrı kutsamayı bize vermek üzere kendi yerine Kohanimleri seçti. Böylece insanlar için başkalarının refahını önemsemenin rol modellerini yarattı.
Eminim ki, siz de onlardan birisiniz…