Ünlü İsrailli tarihçi, yazar Yuval Harari perşembe günü, İngiliz gazetesi Guardian´a yazdığı makalede, İsrail-Hamas arasındaki yıllardır yaşanan gerilimi ve gelecekte yaşanabilecek olasılıklarını değerlendirdi.
İsrail’de Hamas’ın son saldırısında, 1956 Süveyş Krizi, 1967 6 Gün Savaşları ve 2006’daki 2.Lübnan Savaşı'nda hayatını kaybeden tüm sivil ve askerlerin toplamından daha fazla kişi sadece bir günde katledildi.
‘‘Hamas'ın işgal ettiği bölgeden çıkan hikayeler ve görüntüler dehşet verici. Arkadaşlarımın ve aile üyelerimin çoğu tarif edilemez zulümlere maruz kaldı. Bu, Filistinlilerin de şu anda büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduğu anlamına geliyor. Olayların Filistin perspektifinden nasıl göründüğü hakkında konuşacak ne bilgim ne de ahlaki yetkim var. Ancak olayların İsrail tarafından nasıl göründüğüne dair bir uyarı yapmak istiyorum.
Politika genellikle etik sınırlamaları az olan milyonlarca insan üzerinde yürütülen bilimsel bir deney gibi çalışır. İster refah seviyesini arttırmak ister popülist bir başkan seçmek veya bir barış teklifi yapmak... İsrail-Filistin çatışması da yıllardır böyle devam ediyor: Deneme yanılma yoluyla.
1990'larda Oslo Barış Sürecinde İsrail barışa bir şans verdi. Filistinliler ve bazı yabancı gözlemciler açısından İsrail'in barış tekliflerinin yetersiz ve kibirli olduğunu biliyorum, ancak yine de İsrail'in şimdiye kadar yaptığı en cömert teklifti. Bu barış sürecinde İsrail, Gazze Şeridi'nin kısmi kontrolünü Filistin Yönetimi'ne devretmişti. İsrailliler için sonuç, o zamana kadar yaşadıkları en kötü terör olayıydı. İsrailliler, 2000'li yılların başlarında her gün otobüs ve restoranlarında bombalanıyordu. Bu terör kampanyası sadece yüzlerce İsrailli sivili değil, aynı zamanda barış sürecini ve İsrail solunu da öldürdü. Belki İsrail'in barış teklifi yeterince cömert değildi. Ancak terörizm mümkün olan tek cevap mıydı?
Barış sürecinin başarısızlığından sonra İsrail'in Gazze'deki bir sonraki deneyi bölgeden ayrılmaktı. 2000'lerin ortalarında İsrail tek taraflı olarak tüm Gazze Şeridi'nden çekildi, oradaki tüm yerleşimleri dağıttı ve uluslararası olarak kabul görmüş 1967 öncesi sınırına geri döndü. Doğru, Gazze Şeridi'ne kısmi bir abluka uygulamaya ve Batı Şeria'yı işgal etmeye devam etti. Ancak Gazze'den çekilme hala çok önemli bir İsrail adımıydı ve İsrailliler bu deneyin sonucunun ne olacağını görmek için endişeyle beklediler. İsrail solundan geriye kalanlar, Filistinlilerin Gazze'yi barışçıl bir şehir devletine dönüştürmek için dürüst bir girişimde bulunacaklarını ve Filistinlilerin kendilerini yönetme fırsatı verildiğinde neler yapabileceklerini dünyaya ve İsrail sağına göstereceklerini umuyordu.
Elbette, kısmi abluka altında bir yer inşa etmek zor. Bu durumda İsrail hükümetine hem dış güçlerden hem de İsrail halkından Gazze'den ablukayı kaldırma konusunda daha fazla baskı uygulanacaktı. Bunun yerine Hamas, Gazze Şeridi'ni ele geçirdi ve burayı İsrailli sivillere tekrarlanan saldırıların başlatıldığı bir terör üssü haline getirdi. Bu deney de başarısızlıkla sonuçlanmış oldu.
Bu olay, İsrail solunun kalıntılarını tamamen itibarsızlaştırdı ve Binyamin Netanyahu’yu iktidara getirdi. Netanyahu başka bir deneye öncülük etti. Netanyahu, barış içinde bir arada yaşamak başarısız olduğu için şiddetli bir ‘birlikte yaşama politikası’ benimsedi. İsrail ve Hamas her hafta birbirlerine saldırıyor, neredeyse her yıl büyük bir askeri operasyon düzenleniyordu, ancak on buçuk yıl boyunca İsrailli siviller çitin diğer tarafındaki Hamas üslerinden birkaç yüz metre uzakta yaşamaya devam edebiliyorlardı. İsrail'in Mesih fanatikleri bile Gazze Şeridi'ni yeniden ele geçirmek için çok az gayret gösterdi.
Peki sırada ne var? Kimse kesin olarak bilmiyor, ancak İsrail'deki bazı sesler Gazze’yi yeniden fethetmeye ya da bombalamaya yöneliyor. Bu politikanın sonucu, bölgenin 1948'den bu yana yaşadığı en kötü insani kriz olabilir. Özellikle Batı Şeria'daki Hizbullah ve Filistin güçleri savaşa katılırsa, ölü sayısı binlerce kişiye ulaşabilir ve milyonlarca kişi daha evlerini terk etmek zorunda kalabilir. Her iki tarafın da vaatleri ve 1948 savaşına bağlı dini fanatikleri var. Filistinliler bu savaşın sonucunu tersine çevirmeyi hayal ediyor. Maliye Bakanı Bezalel Smotrich gibi Yahudi fanatikler, İsrail'in Arap vatandaşlarını bile, “Yanlışlıkla buradasınız çünkü Ben-Gurion (İsrail'in ilk başbakanı) 1948'de sizi kovmadı” dedi.
İşler bu kadar uç noktalara gitmese bile, mevcut çatışmanın İsrail-Filistin barış sürecinin tabutuna son çiviyi çakması muhtemel. Yıllarca Gazze'den neredeyse her gün gelen roket saldırılarından sonra hala barış umuduyla kibutzlarda, sanki dini bir tarikata tutunmuş olan insanlar tanıyorum. Bu kibutzlardaki insanlar ya öldürüldü ya sevdiklerini gömdü ya da Gazze'de rehin alındı. Örneğin, yıllardır hasta Gazzelileri İsrail hastanelerine taşıyan Be'eri Kibutzundan barış aktivisti Vivian Silver, kayıp ve muhtemelen rehin tutuluyor.
Zaten yaşananlar geri alınamaz. Ölüler hayata döndürülemez ve kişisel travmalar asla tamamen iyileşmez. Ancak bunların daha fazla yaşanmasını önlemeliyiz. Bölgedeki güçlerin çoğu şu anda sorumsuz dini fanatikler tarafından yönetiliyor. Bu nedenle dış güçler çatışmayı azaltmak için müdahale etmelidir. Barış isteyen herkes Hamas’ın vahşetini açıkça kınamalı, Hamas'a tüm rehineleri derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakması için baskı yapmalı ve Hizbullah ile İran'ın müdahale etmesini engellemeye yardım etmelidir. Bu, İsraillilere küçük bir umut ışığı verir.
ABD, Suudi Arabistan, Filistin Yönetimi ve AB ülkeleri dahil birçok ülke bir koalisyon oluşturup, Gazze Şeridi'nin sorumluluğunu Hamas'tan almalı, Gazze'yi yeniden inşa etmeli ve aynı zamanda Hamas'ı tamamen silahsızlandırmalıdır.
Bu adımların gerçekleşmesi için çok az şans var. Ancak son yaşananlardan sonra, çoğu İsrailli daha azıyla yaşayabileceklerini düşünmüyor.’’